Ülkeyi hangi zihniyetin yönettiğini Erdoğan'ın kendi sözleriyle tekrar hatırlamak ve tekrar tekrar paylaşmak gerekli. Herkes görene herkes haberdar olana kadar...
28 Şubat 2014 Cuma
montajmı değilmi
NAZLI ILICAK'IN BUGÜN GAZETESİNDEKİ KÖŞE YAZISI...
SİNMEMEK GEREKİR!
Kaset bombası sosyal medyaya düşünce, birçok kişi arazi oldu. Ses çıkarmıyorlar; görüş beyan etmiyorlar. Oysa ilk günden itibaren insanlar tavırlarını belli edecek medeni cesareti sergilemeli. Kemal Kılıçdaroğlu'nun dediği gibi, medyanın topluma karşı sorumluluğu var.
27 Nisan e-muhtırasında da böyle olmuştu. Yaşar Büyükanıt'ın Genelkurmay internet sitesinde yayınlanan görüşleri ortaya çıkınca, medya büyük bir sessizliğe gömülmüştü.
İnsanların üzerine korku sinmiş. Dünyanın hiçbir yerinde, tabii özgür ülkelerden söz ediyorum, böyle bir kaset bombası sükût edilerek geçiştirilemez. "Montaj" diye üstü örtülemez. Maalesef Türkiye sindirilmiş insanlar topluluğu haline gelmiş. Ama yavaş yavaş sesler yükselecek, buna inanıyorum.
Başbakan ile oğlunun konuşması
Ne MİT Yasası ne HSYK... Hiçbiri beni Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan'ın konuşmaları kadar ilgilendirmiyor. Tam anlamıyla yıkıldım. Bu kadarını tahmin etmiyordum.
Montaj iddiasını inandırıcı bulmuyorum. Bu tez, Başbakan'ın o sırada Konya'da Şeb-i Arus törenlerinde konuştuğu ileri sürülerek desteklenmek isteniyor.
Oysa -iddia olunan- Erdoğan-Bilal konuşmalarının saatleri şöyle: 17 Aralık 2013 (Operasyon günü): 1'inci arama saat 08.00... 2'nci saat 11.17, 3'üncü 15.39, 4'üncü arama 23.15... 5'inci arama 18 Aralık 2013 sabah 10.58.
Başbakan, 17 Aralık'ta Konya'ya gidiyor. Zaten oğluyla konuşmasında saat 10'dan sonra Konya'ya gideceğini söylüyor; o sırada Ankara'da. Başbakan, Konya'da toplu açılış törenine katılıyor ve orada saat 13.29 ilâ 14.24 arasında bir konuşma yapıyor. Bu konuşmanın ardından Dedeman Oteli'ne geçiyor. O arada, 15.15'te gazetecilerin sorularını cevaplandırdığını görüyoruz. Yani, Konya'da, 15.39'da Bilal ile görüşmesini yalanlayacak farklı bir görüntü yok. Muhtemelen, gazetecilerin sorularını cevaplandırdıktan sonra, Bilal ile temasa geçmiş.
Şeb-i Arus töreni, akşam 19.45 ile 23.00 arasında... 4'üncü arama 23.15'te. Uçak, 23.35'te hareket ediyor.
Görüldüğü gibi baba-oğul görüşme saatleri ve canlı yayın görüntüleri birbiriyle çelişmiyor.
Kaldı ki Erdoğan, Bilal ile 15.39'daki görüşmesi sırasında "Dönmem 12'yi bulur" diyerek, o sırada Konya'da olduğunu belli ediyor. 23.15'teki konuşmasında ise, "Ben bu akşam gelemiyorum Ankara'da kalacağım" sözleriyle, Konya'dan doğrudan Ankara'ya döneceğini, İstanbul'a gelmeyeceğini belirtiyor.
Kızı Sümeyye neden Bilal'in yanına gönderildi? Konuşmalarda geçen "2'sini de boşalttı" cümlesi ne anlama geliyor?
Tayyip Erdoğan üstü kapalı konuşmaya gayret ediyor, sadece "sıfırlamadan" söz ediyor ama Bilal Erdoğan açık veriyor. Beni en çok etkileyen, 23.15'teki konuşma oldu: "Sıfırlamadık henüz babacığım. 30 milyon euro gibi bir miktar daha var. Şey yapamadık, eritemedik henüz."
Kusura bakmayın ama hiç kimse bu işin içinden "montaj" deyip sıyrılamaz. Konu, Yüce Divan'a intikal etmeli.
Başbakan, önümüzdeki haftalarda özel hazırlanmış bir montaj kaseti yayınlayıp, oğluyla konuşmasının kurgulanmış bir kayıt olduğunu göstereceğini belirtti. Oysa kasetin montaj olup olmadığı ancak eldeki mevcut görüşmenin teknik olarak incelenmesiyle anlaşılır. Bir de, hangi telefonun, hangi telefonla, saat kaçta bağlantılı olduğunu gösteren TİB kayıtları yayınlanmalı.
SİNMEMEK GEREKİR!
Kaset bombası sosyal medyaya düşünce, birçok kişi arazi oldu. Ses çıkarmıyorlar; görüş beyan etmiyorlar. Oysa ilk günden itibaren insanlar tavırlarını belli edecek medeni cesareti sergilemeli. Kemal Kılıçdaroğlu'nun dediği gibi, medyanın topluma karşı sorumluluğu var.
27 Nisan e-muhtırasında da böyle olmuştu. Yaşar Büyükanıt'ın Genelkurmay internet sitesinde yayınlanan görüşleri ortaya çıkınca, medya büyük bir sessizliğe gömülmüştü.
İnsanların üzerine korku sinmiş. Dünyanın hiçbir yerinde, tabii özgür ülkelerden söz ediyorum, böyle bir kaset bombası sükût edilerek geçiştirilemez. "Montaj" diye üstü örtülemez. Maalesef Türkiye sindirilmiş insanlar topluluğu haline gelmiş. Ama yavaş yavaş sesler yükselecek, buna inanıyorum.
Başbakan ile oğlunun konuşması
Ne MİT Yasası ne HSYK... Hiçbiri beni Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan'ın konuşmaları kadar ilgilendirmiyor. Tam anlamıyla yıkıldım. Bu kadarını tahmin etmiyordum.
Montaj iddiasını inandırıcı bulmuyorum. Bu tez, Başbakan'ın o sırada Konya'da Şeb-i Arus törenlerinde konuştuğu ileri sürülerek desteklenmek isteniyor.
Oysa -iddia olunan- Erdoğan-Bilal konuşmalarının saatleri şöyle: 17 Aralık 2013 (Operasyon günü): 1'inci arama saat 08.00... 2'nci saat 11.17, 3'üncü 15.39, 4'üncü arama 23.15... 5'inci arama 18 Aralık 2013 sabah 10.58.
Başbakan, 17 Aralık'ta Konya'ya gidiyor. Zaten oğluyla konuşmasında saat 10'dan sonra Konya'ya gideceğini söylüyor; o sırada Ankara'da. Başbakan, Konya'da toplu açılış törenine katılıyor ve orada saat 13.29 ilâ 14.24 arasında bir konuşma yapıyor. Bu konuşmanın ardından Dedeman Oteli'ne geçiyor. O arada, 15.15'te gazetecilerin sorularını cevaplandırdığını görüyoruz. Yani, Konya'da, 15.39'da Bilal ile görüşmesini yalanlayacak farklı bir görüntü yok. Muhtemelen, gazetecilerin sorularını cevaplandırdıktan sonra, Bilal ile temasa geçmiş.
Şeb-i Arus töreni, akşam 19.45 ile 23.00 arasında... 4'üncü arama 23.15'te. Uçak, 23.35'te hareket ediyor.
Görüldüğü gibi baba-oğul görüşme saatleri ve canlı yayın görüntüleri birbiriyle çelişmiyor.
Kaldı ki Erdoğan, Bilal ile 15.39'daki görüşmesi sırasında "Dönmem 12'yi bulur" diyerek, o sırada Konya'da olduğunu belli ediyor. 23.15'teki konuşmasında ise, "Ben bu akşam gelemiyorum Ankara'da kalacağım" sözleriyle, Konya'dan doğrudan Ankara'ya döneceğini, İstanbul'a gelmeyeceğini belirtiyor.
Kızı Sümeyye neden Bilal'in yanına gönderildi? Konuşmalarda geçen "2'sini de boşalttı" cümlesi ne anlama geliyor?
Tayyip Erdoğan üstü kapalı konuşmaya gayret ediyor, sadece "sıfırlamadan" söz ediyor ama Bilal Erdoğan açık veriyor. Beni en çok etkileyen, 23.15'teki konuşma oldu: "Sıfırlamadık henüz babacığım. 30 milyon euro gibi bir miktar daha var. Şey yapamadık, eritemedik henüz."
Kusura bakmayın ama hiç kimse bu işin içinden "montaj" deyip sıyrılamaz. Konu, Yüce Divan'a intikal etmeli.
Başbakan, önümüzdeki haftalarda özel hazırlanmış bir montaj kaseti yayınlayıp, oğluyla konuşmasının kurgulanmış bir kayıt olduğunu göstereceğini belirtti. Oysa kasetin montaj olup olmadığı ancak eldeki mevcut görüşmenin teknik olarak incelenmesiyle anlaşılır. Bir de, hangi telefonun, hangi telefonla, saat kaçta bağlantılı olduğunu gösteren TİB kayıtları yayınlanmalı.
KIZILDERİLİ IRKDAŞIMIZ
Turanlı Kızılderililer
Kızılderili kabilesi reisi ve Amerika Yerlileri Sosyal İşler Daire Başkanı M. Franklin Keel Kızılderililer ile Türklerin DNA testlerinin aynı olduğunu ve ayrıca "Y" kromozomunun sadece yeryüzünde Türkler ile Kızılderililerde bulunduğunu söyledi. Kızılderililerin konuştukları dillerdeki kelime benzerlikleri gibi, halı, kilim ve el işlerindeki desenlerin aynı olduğunu, örf, adet ve geleneklerde de çok büyük benzerlik olduğunu ifade etmiştir. Fransız dil bilimcisi Dumesnil ise, Kızılderili dilinde 320 kadar Türkçe kelime tespit etmiştir. Kızılderililerin aslının nereden geldiğine dair 40 yıl araştırma yapan Ethel Steawert, belgelerle Kızılderililerin Türk soyundan geldiğini ispatlamıştır. Amerika’da diğer bir Türk nüfusu da Kamçatka Yarımadası’ndan Alaska’ya göçen Saka Türkleridir. M.Ö. 1500 yıllarında Göktürk alfabesi ile yazılmış Saka Beyinin hikâyesini anlatan taş tablet, bu göçü kanıtlamaktadır. Avrupalılar Amerika kıtasına göç etmeden önce Kızılderililerin nüfusu, Avrupa kıtasının nüfusundan fazla idi. En az 50 milyon Kızılderilinin
soykırım neticesinde katledildiği kesindir. Bazı ABD'li tarihçilere göre ise, bu miktar 100 milyona yakındır. Şu anda Kızılderililerin nüfusu 2.5 milyon civarında olup, soylarını koruma mücadelesi vermektedirler.
Asya ve Avropada uygarlık yaratan Türkler ile Amerika kıtasında yaşayan eski uygarlıklar Maya-Aztek-Olmek uygarlıkları arasında sembollerle başlayan benzerlik, bir sürü konuda şaşırtıcı noktalara ulaştı. Asya’da Hitit Güneşi olarak bilinen semboldeki TENGRİ (yani evrenin her yerindeki tanrı) ile Maya ve Aztek tanrısı Quetzalcoatl‘ın sembolü arasındaki benzerlik karşılaştırmaya değer. Hele bu tanrının adını “kutsal katlı” olarak okuduğumuzu düşünürsek anlamsal ve sembolik benzerlik iyice artar. (Kutsal katlı, Tengri ile aynı anlamdadır) Maya ve Aztek tanrı isimlerinde Türkçe ile başka hoş benzerlikler de mevcuttur. Maya ve Aztek tanrı isimlerinde Türkçe ile başka hoş benzerlikler de mevcuttur.
Chac: Yani "Çak" Mayaların yıldırım ve şimşek tanrısıdır. Çak şeklinde okunan bu sözcük halen bile dilimizde “Şimşek çaktı” şeklinde varlığını sürdürmektedir.
Kinich Ahau: Maya güneş tanrısıdır. Kinich veya Küniş, Türkçe “Güneş” kelimesi ile neredeyse birebir aynıdır. Eski Türk inancında “Künhan” Güneş-Han adı kutsal güneşe verilen isimlerden biridir. Ahau ile Han sözlerinin yakınlığı ise dikkat çekicidir.
Xiuhtecuhtli: ateş ve zaman tanrısıdır, çifte göreve sahiptir ve çifte kutlu olarak okunabilir.
Tezcatlipoca: Tez = hızlı, Katlı = Kat eden (hareket eden) ve B'den P'ye dönüşümle Bora sözü “poca” şeklini almış olabilir. Tezkatlıbora rüzgâr tanrısıdır.
Xochiquetzal: Güzellik ve çiçek tanrıçası idi. Burada “quetzal” sözünün kutsal olduğunu Xochi’nin çok olduğunu kabul edersek bu durumda “Çokkutsal” adı ortaya çıkmış olur.
Aşağıda sıralanan Kızılderili dilinde kullanılan kelimeler ile Türkçe arasındaki benzerlikler:
Yat-kı: yatılan ev
Tamazkal: Hamam, temiz kalmak
Atapaskan: Kızılderili kabilesinin adı
T- sün: uzun
Ata-Hualpa: Son Maya kralının adı
Tepek: tepe
Hu: selam
Türe: töre
Tete: dede
Atış-ka: ateş
Aş-köz: yemek
Yu: su
Yu-mak: yıkamak
Köç: göç
Tekun: tekin
Atağ: ata
Yaşıl: yeşil
Çakira: çakır
Kün: Gün
Misssigi: Mısır
Yanunda: yanında
Kızılderili kabilesi reisi ve Amerika Yerlileri Sosyal İşler Daire Başkanı M. Franklin Keel Kızılderililer ile Türklerin DNA testlerinin aynı olduğunu ve ayrıca "Y" kromozomunun sadece yeryüzünde Türkler ile Kızılderililerde bulunduğunu söyledi. Kızılderililerin konuştukları dillerdeki kelime benzerlikleri gibi, halı, kilim ve el işlerindeki desenlerin aynı olduğunu, örf, adet ve geleneklerde de çok büyük benzerlik olduğunu ifade etmiştir. Fransız dil bilimcisi Dumesnil ise, Kızılderili dilinde 320 kadar Türkçe kelime tespit etmiştir. Kızılderililerin aslının nereden geldiğine dair 40 yıl araştırma yapan Ethel Steawert, belgelerle Kızılderililerin Türk soyundan geldiğini ispatlamıştır. Amerika’da diğer bir Türk nüfusu da Kamçatka Yarımadası’ndan Alaska’ya göçen Saka Türkleridir. M.Ö. 1500 yıllarında Göktürk alfabesi ile yazılmış Saka Beyinin hikâyesini anlatan taş tablet, bu göçü kanıtlamaktadır. Avrupalılar Amerika kıtasına göç etmeden önce Kızılderililerin nüfusu, Avrupa kıtasının nüfusundan fazla idi. En az 50 milyon Kızılderilinin
soykırım neticesinde katledildiği kesindir. Bazı ABD'li tarihçilere göre ise, bu miktar 100 milyona yakındır. Şu anda Kızılderililerin nüfusu 2.5 milyon civarında olup, soylarını koruma mücadelesi vermektedirler.
Asya ve Avropada uygarlık yaratan Türkler ile Amerika kıtasında yaşayan eski uygarlıklar Maya-Aztek-Olmek uygarlıkları arasında sembollerle başlayan benzerlik, bir sürü konuda şaşırtıcı noktalara ulaştı. Asya’da Hitit Güneşi olarak bilinen semboldeki TENGRİ (yani evrenin her yerindeki tanrı) ile Maya ve Aztek tanrısı Quetzalcoatl‘ın sembolü arasındaki benzerlik karşılaştırmaya değer. Hele bu tanrının adını “kutsal katlı” olarak okuduğumuzu düşünürsek anlamsal ve sembolik benzerlik iyice artar. (Kutsal katlı, Tengri ile aynı anlamdadır) Maya ve Aztek tanrı isimlerinde Türkçe ile başka hoş benzerlikler de mevcuttur. Maya ve Aztek tanrı isimlerinde Türkçe ile başka hoş benzerlikler de mevcuttur.
Chac: Yani "Çak" Mayaların yıldırım ve şimşek tanrısıdır. Çak şeklinde okunan bu sözcük halen bile dilimizde “Şimşek çaktı” şeklinde varlığını sürdürmektedir.
Kinich Ahau: Maya güneş tanrısıdır. Kinich veya Küniş, Türkçe “Güneş” kelimesi ile neredeyse birebir aynıdır. Eski Türk inancında “Künhan” Güneş-Han adı kutsal güneşe verilen isimlerden biridir. Ahau ile Han sözlerinin yakınlığı ise dikkat çekicidir.
Xiuhtecuhtli: ateş ve zaman tanrısıdır, çifte göreve sahiptir ve çifte kutlu olarak okunabilir.
Tezcatlipoca: Tez = hızlı, Katlı = Kat eden (hareket eden) ve B'den P'ye dönüşümle Bora sözü “poca” şeklini almış olabilir. Tezkatlıbora rüzgâr tanrısıdır.
Xochiquetzal: Güzellik ve çiçek tanrıçası idi. Burada “quetzal” sözünün kutsal olduğunu Xochi’nin çok olduğunu kabul edersek bu durumda “Çokkutsal” adı ortaya çıkmış olur.
Aşağıda sıralanan Kızılderili dilinde kullanılan kelimeler ile Türkçe arasındaki benzerlikler:
Yat-kı: yatılan ev
Tamazkal: Hamam, temiz kalmak
Atapaskan: Kızılderili kabilesinin adı
T- sün: uzun
Ata-Hualpa: Son Maya kralının adı
Tepek: tepe
Hu: selam
Türe: töre
Tete: dede
Atış-ka: ateş
Aş-köz: yemek
Yu: su
Yu-mak: yıkamak
Köç: göç
Tekun: tekin
Atağ: ata
Yaşıl: yeşil
Çakira: çakır
Kün: Gün
Misssigi: Mısır
Yanunda: yanında
27 Şubat 2014 Perşembe
tapeler neden montaj değil
Hükümete her şeyi ispat edecek çok önemli teklif!
Erdoğan ile Bilal Erdoğan arasındaki "paraların evden kaçırılması"yla ilgili ses kayıtları montaj mı? Taraf Yazarı Emre Uslu, baz istasyonu bilgileri, havaalanı bilgileri, mobese görüntüleri üzerinden o kayıtların montaj olup olmadığı ispatlanabilir dedi.
"Eğer Erdoğan’ın iddia ettiği gibi kasetler montaj olsaydı, Erdoğan şimdiye kadar, bırakın Türkiye’yi, NASA’dan bile uzman getirtir, bu basit baz istasyonu karşılaştırmasını yapar, çoktan zaferini ilan ederdi. Bunu yapmıyorsa, kayıtlar “montaj” diye yolsuzluğun üstünü örtmeye çalışıyordur." diyen Emre Uslu, ses kayıtlarının montaj olup olmadığının nasıl ispat edilebileceğini yazdı.
İşte Emre Uslu'nun "O ses kayıtları neden montaj olmaz" dediği köşe yazısı:
Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal ile yaptığı konuşmalar internete düştü. Kayıtlarda Erdoğanların evlerinde saklı paraların polisten kaçırılması konuşuluyor.
Erdoğan bu kasetin montaj bir kaset olduğunu açıkladı.
Erdoğan’ın “montaj” argümanı inandırıcı mı?
Öncelikle ahlaki açıdan hiç bir inandırıcılığı yok. Zira Başbakan’ın son dönemde söylediği hiçbir şey doğru çıkmıyor. “Kabataş’ta başörtülü kadını dövdüler”, “Savcı 22 kez yurtdışına çıktı”, “Böcekçi polisler kaçtı”, “Camide içki içtiler” gibi birçok açıklama yaptı hiçbiri doğru çıkmadı. Bu kadar gerçeğe aykırı beyanda bulunan bir Başbakan kimseyi inandıramaz.
Olgulara bakacak olursak: Bilal Erdoğan zaten yolsuzluk soruşturması kapsamında dinlenmiş. Bu kapsamda savcıya ifade de verdi. Eğer Bilal Erdoğan savcıya ifade verdiyse mutlaka Erdoğan ile ilgili ses kayıtları olmalı. Bu nedenle Bilal Erdoğan’ın böylesi bir dinlemesinin olması “hayatın olağan akışına” uygun görünüyor.
Kayıt internete düştükten hemen sonra AKP çevreleri sosyal medyada hemen karşı kampanyalar başlattı. Önce Erdoğan’ın konuşmanın yapıldığı saatlerde TV’lerde canlı yayında olduğunu iddia ettiler. TV’lerin yayın akışına bakıldığında bu açıklamanın gerçek olmadığı hemen anlaşıldı.
Bu yalan tutmayınca, AKP milletvekili Cuma İçten dâhil olmak üzere birçok AKP trolü (Sümeyye Erdoğan AKP’li twitter takipçilerine trol diyor) Sümeyye Erdoğan’ın o gün Şeb-i Aruz törenleri için Konya’da olduğunu, dolayısıyla kasetlerde konuşulduğu gibi İstanbul’da olamayacağını iddia ettiler. Hatta törenden fotoğraflar bile paylaştılar. Paylaştıkları fotoğrafların 2012 yılına ait törenden fotoğraflar olduğu anlaşılınca ikinci yalanları da patladı.
Eğer o kasetler montajsa, AKP çevrelerini bu kadar panikleten ve bu kadar üst üste tutarsız yalanlar üretmeye zorlayan saik neydi? Neden 2012 yılına ait fotoğrafları bile 2013 yılına aitmiş gibi yaymaya çalıştılar?
Erdoğan “montaj” iddiasını ispatlamak için, kendilerinin de benzer montaj yapacağını söylüyor.
Buna gerek yok; eğer o kasetin montaj olduğundan eminse herhangi bir bağımsız uzmana müsaade etsin kasetin montaj olduğunu iki saat içinde ortaya çıkarır. İspatlamak çok kolay. Konuşmanın içeriğinde Tayyip Erdoğan oğluna “Sümeyye’yi gönderiyorum, abinle, amcanla, eniştenle konuş biraraya gelin evdekileri sıfırlayın” diyor.
Bilal Erdoğan’da “Hasan abi, Berat amcam beraber biraraya geldik”,“Bir kısmını Faruk’a verelim”, “Mehmet Gür ile ortak işe başladık ona vereceğiz” gibi cümleler kullanıyor.
Daha önemlisi saat 11:00 civarındaki konuşmadan “Sümeyye’nin İstanbul’a geldiğini”, saat 23:00 civarındaki konuşmadan da“Sümeyye’nin Bilal’in yanında olduğunu” öğreniyoruz.
Bu durumda yapılması gereken iş çok basit: Sümeyye Erdoğan’ın o saatlerde nerede olduğu baz istasyonlarından çıkarılabilir. Telefonda ismi geçen kişilerin cep telefonları sinyalleri ile konum bilgileri konuşmanın içeriği ile karşılaştırılır ve konuşmanın içeriği ile bulundukları konumun uyumlu olup olmadığına bakılır.
Örneğin Bilal Erdoğan’ın “Sümeyye geldi” dediği saatte Sümeyye’nin telefon sinyalindeki konum bilgisi ile konuşmanın içeriği örtüşüyorsa Bilal’in konuşma içeriği doğrudur. Örtüşmüyorsa yanlıştır.
Kasetler Erdoğan’ın iddia ettiği gibi “montajsa”, Bilal Erdoğan’ın“Sümeyye geldi” dediği saatte Sümeyye Erdoğan’ın orada olmadığı baz kayıtlardan kolayca ispatlanır.
Böylece Erdoğan’ın montaj kaset üretmesine gerek kalmaz. Erdoğan iddiasını ispatlamak için baz istasyonu kayıtlarını yayınlasın herkes görsün.
Sümeyye Erdoğan’ın Ankara’dan çıkış ve İstanbul’a gelişine ilişkin havaalanı ve mobese kameralarının kayıtlarına bakılarak da montaj iddiasının doğruluğu veya yanlışlığı ispatlanabilir.
Erdoğan çok iddialıysa buyursun kamera kayıtlarını koysun ortaya...
Eğer Erdoğan’ın iddia ettiği gibi kasetler montaj olsaydı, Erdoğan şimdiye kadar, bırakın Türkiye’yi, NASA’dan bile uzman getirtir, bu basit baz istasyonu karşılaştırmasını yapar, çoktan zaferini ilan ederdi. Bunu yapmıyorsa, kayıtlar “montaj” diye yolsuzluğun üstünü örtmeye çalışıyordur.
ABD 4 nedenle türkiyeye karşı
Tarih Tarih'in fotoğrafını paylaştı.
Mandacı kesimlerin neden yıldan yıla her alanda güç gösterisinde bulunduklarını ve pkk kck bdp pyd ve m. Barzani dayanışması ile sıkı fıkı olduklarını anladınız mı! ?
Bu tespitleri yapmış olan Prof. A. T. KIŞLALI'yı kim ya da kimler alçakça öldürtmüş olabilir bunu da düşünelim ki benzer durum Uğur Mumcu ile başka nice faili meçhuller için de düşünülebilir...
Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun...
Bu tespitleri yapmış olan Prof. A. T. KIŞLALI'yı kim ya da kimler alçakça öldürtmüş olabilir bunu da düşünelim ki benzer durum Uğur Mumcu ile başka nice faili meçhuller için de düşünülebilir...
Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun...
ABD Atatürk'e Niçin Karşı?
Bunun dört temel nedeni var.
Birincisi...
Laik - demokratik Kemalist model, "ihraç" etmeye elverişli değildir. Türkiye'nin toplumsal kültürel altyapısına sahip bulunmayan İslam ülkeleri bu modeli uygulayamazlar. "Ilımlı İslam" ile bütünleşmiş, yarı çağdaş bir Türkiye, ABD çıkarlarına daha uygundur!
Üstelik, petrol zengini Ortadoğu ülkelerindeki çağdışı rejimlerin varlığını koruması açısından, Kemalist model tehlikeli bir örnektir. Bu rejimlerin varlığı, Amerikan çıkarlarının güvencesindedir!
İkincisi...
Kemalizmin temelinde ulusal birlik ve tam bağımsızlık ilkeleri vardır. Bu ise, ABD'nin ve genel olarak batının çıkarlarına terstir. Türkiye ne yıkılmalı, ama ne de bağımsız hareket edebilecek kadar güçlenmelidir. Türkiye Ortadoğuda büyük bir güç olmamalıdır!
Üçüncüsü...
Türkiye'nin Kürtlere özerklik vermesi giderek federasyonu peşinden getirir. Bir adım sonrası ise, komşu devletlerin de parçalanması ile, "bağımsız" bir Kürt devletinin oluşturulmasıdır. Her zaman ABD'ye muhtaç böyle bir devlet... Amerikan çıkarları için en iyi çözümdür. Ama bu formülün uygulanabilmesi için ilk koşul, Türkiye'de Atatürk'ün ve ilkelerinin yıkılmasıdır!
Dördüncüsü...
Yeni dünya düzeninde, uluslararası sermayenin karşısında kalan tek engel "ulusal devlet"tir. Türkiye'de Atatürk yıkılmadan ulusal devletin yıkılamayacağı ise bir gerçektir!
Prof. Dr. Ahmet Taner KIŞLALI
Bunun dört temel nedeni var.
Birincisi...
Laik - demokratik Kemalist model, "ihraç" etmeye elverişli değildir. Türkiye'nin toplumsal kültürel altyapısına sahip bulunmayan İslam ülkeleri bu modeli uygulayamazlar. "Ilımlı İslam" ile bütünleşmiş, yarı çağdaş bir Türkiye, ABD çıkarlarına daha uygundur!
Üstelik, petrol zengini Ortadoğu ülkelerindeki çağdışı rejimlerin varlığını koruması açısından, Kemalist model tehlikeli bir örnektir. Bu rejimlerin varlığı, Amerikan çıkarlarının güvencesindedir!
İkincisi...
Kemalizmin temelinde ulusal birlik ve tam bağımsızlık ilkeleri vardır. Bu ise, ABD'nin ve genel olarak batının çıkarlarına terstir. Türkiye ne yıkılmalı, ama ne de bağımsız hareket edebilecek kadar güçlenmelidir. Türkiye Ortadoğuda büyük bir güç olmamalıdır!
Üçüncüsü...
Türkiye'nin Kürtlere özerklik vermesi giderek federasyonu peşinden getirir. Bir adım sonrası ise, komşu devletlerin de parçalanması ile, "bağımsız" bir Kürt devletinin oluşturulmasıdır. Her zaman ABD'ye muhtaç böyle bir devlet... Amerikan çıkarları için en iyi çözümdür. Ama bu formülün uygulanabilmesi için ilk koşul, Türkiye'de Atatürk'ün ve ilkelerinin yıkılmasıdır!
Dördüncüsü...
Yeni dünya düzeninde, uluslararası sermayenin karşısında kalan tek engel "ulusal devlet"tir. Türkiye'de Atatürk yıkılmadan ulusal devletin yıkılamayacağı ise bir gerçektir!
Prof. Dr. Ahmet Taner KIŞLALI
26 Şubat 2014 Çarşamba
TÜRKİYENİN DİĞER BİR YÜZÜ
ALLAH'sızlar..gördünüzmü? yolsuzluk tu tapeydi hırsızlıktı, evdeki paralar ! milyar dolarlar türkiyenin bir yüzü.. doğuda özerklik ilan edenler, bunları görmeyen, duymayan hükümet bir yüzü...GEÇİMİNİ ÇÖP KONTEYNERİNDEN SAĞLAYAN VATANDAŞ TA ÖBÜR ! GERÇEK ! YÜZÜ.....
24 Şubat 2014 Pazartesi
BEL FITIĞI
Bu haberi okumadan bıçak altına yatmayın!
Toplam Okunma : 1271 kez okundu.
ABD’de yapılan son araştırmalar, bel fıtığıyla ilgili ezberleri bozacak türden.
Türkiye’de her 100 kişiden 80’i, hayatlarının belli bir döneminde ’bel fıtığı’ sorunu yaşıyor. Hasta için asıl kâbus bundan sonra başlıyor. Tedavi için zaman hızla daralırken acının şiddetiyle kıvranan hastanın bir karar vermesi gerekiyor. Önünde iki seçenek var. Ya bir sağlık merkezine ya da ’alternatif’ tıbba başvuracak.
“Bel fıtığı ameliyatı gerekli mi değil mi?” sorusuna içini rahatlatacak bir cevap alamayan hastaların çoğu ikinci yolu tercih ediyor. Hastanın bu tercihinde ’bıçak korkusu’ ve ’para’ önemli rol oynuyor. Hastalar riskli olarak gördükleri bu hastalığın tedavisi için bıçak altına yatmaktan korkuyor. Hassas bir ameliyat olduğu için "ya felç kalırsam" korkusuyla ilk etapta ameliyat düşünülmüyor. İnsanların bu korkuları pek de yersiz değil. Toplum olarak bel fıtığı konusunda korkularla dolu bir bilinçaltına sahibiz. Gazete ve televizyonlarda yer alan "Bel fıtığı ameliyatı oldu, öldü", "Bel fıtığı ameliyatı geçirdi, felç kaldı" türü haberler hafızalarda tazeliğini koruyor. Maddi yönden zayıf olan insanların "doktora gidersek ameliyat gerekmese bile para kazanmak için ameliyat eder" düşüncesi sahte alternatif tıpçıların müşteri portföyünü her geçen gün artırıyor.
BEL FITIĞI OLMAYAN İNSANLARA NASIL BEL FITIĞI TEŞHİSİ KONULDU?
ABD’den gelen son araştırmalar, bel fıtığıyla ilgili ezberlerimizi bozacak türden. Araştırmalar her ağrısının bel fıtığından kaynaklanmadığını, film ve MR’da görülen bulguların bel fıtığı anlamına gelmediğini işaret ediyor. Dr. Fizyoterapist Gamze Şenbursa, bel fıtığı olmayan insanlara bile bel fıtığı teşhisi konulmasına neden olan ilginç ve düşündürücü araştırmanın detayları hakkında şu bilgileri verdi:
"ABD’den gelen son araştırmalar, bel fıtığıyla ilgili ezberlerimizi bozacak türden. Araştırmalar her bel ağrısının bel fıtığından kaynaklanmadığını, MR’da görülen bulguların cerrahi gerektirmediğine işaret ediyor.
Bel fıtığının aşamaları vardır; 1-Disk bulging, 2-Disk protrüzyon, 3- Disk herniasyon/ ekstrüde, 4- Sekestre disk. Omurga arasında fıtıklaşmaya sebep olan aslında kemikler arasında yastıkçık görevi yapan bir yapıdır. Bu yapı 2 kısımdan oluşur. İç kısmında jel kıvamında bir madde ve onun etrafını saran dayanıklı bağ doku tabakası. Fıtıklaşma iç kısımda jel kıvamındaki maddenin aşama aşama dış kısımdaki lifleri yırtması ile başlar. Bulging seviyesinde yırtıklar az iken seviye ilerledikçe tamamen yırtılma hatta jelin sinir yoluna taşmasına kadar gidebilir. Genelde bulging ve protrüzyon seviyesinde sinirde çok fazla bası oluşmaz. Tabiî ki az da olsa bunun tersi olan durumlar da gözlemlenebilir fakat bunun uzman kişi tarafından klinik değerlendirme ile belirlenmesi gerekir. Son dönemde yapılan birçok çalışma bu seviyelerdeki fıtığın kendini iyileştirebileceği yönündedir. İdrar kaçırıyor, ayağınızda ileri seviye kuvvet yaşıyorsanız, günlük yaşam aktivitelerinizin yüzde 70’inden fazlasını gerçekleştiremiyorsanız ameliyat zorunlu. Bunun dışındaki durumlarda manuel tedavi ile başarı sağlanabiliyor. Yani MR’da gördüğünüz fıtık her zaman herniasyondan kaynaklı bel ağrısına sebep olmaz. ‘New England Journal Of Medicine’ dergisindeki araştırmada ‘Bel ağrısı olmayan insanlarda bel MR’ı görüntülenmiş ve ilginç sonuçlar elde edilmiştir.
Bel ağrısı veya hiçbir semptomu olmayan 98 kişi üzerinde yapılan araştırmada; araştırmaya katılanların %52’sinde bulging, yüzde 27’sinde protrüzyon, yüzde 1’inde ekstrüde disk bulunmuştur. MR’ların yüzde 80’inde bulging, protrüzyon ve ekstrüde bulunmuştur. Yani bel fıtığı ağrısı teşhisi konulmuştur. Radiology dergisinde yapılan çalışmada ise herhangi bir semptom vermeyen gönüllülerde bel MR’ı incelemesi ile ekstrüde ve sekestre disk araştırılmış; hiçbir bel ağrısı olmayan 35 yaş altı 60 kişi bel MR’ı ile incelenmiştir. Sonuç: Yüzde 24 bulging, yüzde 40 protrüzyon, yüzde 18 ekstrüde disk bulunmuştur. Genel popülasyonun yüzde 82’sinde bulging, protrüzyon ve ekstrüde bulunmuştur. Bu araştırmalar da göstermiştir ki teknoloji, uzmanları yanıltmış, bel fıtığı ağrısı çekmeyen hastalarda bile bel fıtığı teşhisi koyulmasına neden olmuştur. Doktor veya terapistiniz teknolojiye güvenmek yerine hastalık hikayesi, fiziksel, nörolojik ve fonksiyonel değerlendirmenizi yaparak kendi klinik deneyimini tetkikler ile birleştirmeliydi.
BEL FITIĞI AMELİYATLARINDA BAŞARI ŞANSI: YÜZDE 50
Tüm bu nedenlerden dolayı bel fıtığı ameliyatlarının ancak yüzde 50’si başarılı geçmektedir. Bel fıtığı ağrısı çekenlere şu uyarılarda bulunabiliriz;
- Her bel ağrısı fıtıktan kaynaklanmaz. Sinirin kalça seviyesinde sıkışması da bel fıtığı semptomları gösterir fakat cerrahi ile çözülmez çünkü problemin kaynağı farklıdır.
- Küçük delikler açılarak yapılan cerrahiler, cerrahın yeterli tecrübesi yok ise sinir kökünde yaralanmaya neden olabilir.
- Operasyon bölgesinde yeniden fıtıklaşma olması operasyonun başarısız olduğunu gösterir.
- Küçük delikler açılarak yapılan cerrahiler, cerrahın yeterli tecrübesi yok ise sinir kökünde yaralanmaya neden olabilir.
- Operasyon bölgesinde yeniden fıtıklaşma olması operasyonun başarısız olduğunu gösterir.
BEL FITIĞININ NEDENLERİ
- Bel problemlerinin en önemli sebebi strestir. Ekonomik, sosyal ve psikolojik sorunlar bel ağrısını arttırır.
- Kilo almak bele binen yükleri arttırır. Aldığınız 1 kg belinize 10 kg yük olarak yansır. Cerrahi sonrası kişinin kilosunun artması bu bölgeye ciddi yük binmesine sebep olacağı için operasyonun başarısız olmasını sağlar. Başka disk seviyesinde de fıtık oluşabilir.
- Sigara tüketimi o bölgeye giden kan akışını ve iyileşmeyi yavaşlatacağı için başarısızlık sebeplerindendir.
- Hastanın operasyon sonrası egzersiz yaparak bel, karın ve pelvik taban kaslarını kuvvetlendirmesi gereklidir. Egzersiz tedavisi cerrahi öncesi ve sonrası mutlaka uygulanmalıdır. Kaslardaki zayıflık problemin tekrarlamasına sebep olabilir.
- Kilo almak bele binen yükleri arttırır. Aldığınız 1 kg belinize 10 kg yük olarak yansır. Cerrahi sonrası kişinin kilosunun artması bu bölgeye ciddi yük binmesine sebep olacağı için operasyonun başarısız olmasını sağlar. Başka disk seviyesinde de fıtık oluşabilir.
- Sigara tüketimi o bölgeye giden kan akışını ve iyileşmeyi yavaşlatacağı için başarısızlık sebeplerindendir.
- Hastanın operasyon sonrası egzersiz yaparak bel, karın ve pelvik taban kaslarını kuvvetlendirmesi gereklidir. Egzersiz tedavisi cerrahi öncesi ve sonrası mutlaka uygulanmalıdır. Kaslardaki zayıflık problemin tekrarlamasına sebep olabilir.
Etiketler:
migren tedavisi
Migrene ilaçsız tedavi
Toplam Okunma : 225 kez okundu.
Kafanın arkasında veya şakakta zonklayıcı bir ağrı olarak başlar. Başın bir tarafına ya da tümüne yayılır. Gözlerde başlayıp kafa arkasına kadar uzanan ağrı çubuğu şeklinde yerleşir. Ağrı, boyundan aşağıya omuza, bazı durumlarda vücudun aynı tarafındaki kola veya bacağa vurabilir. Başağrısı şiddetlendikçe gözaltları kararır.
Tüm dünyada hekime başvurularda en sık dile getirilen rahatsızlıkların başında gelen migren, Türkiye’de kadınların yüzde 21.8’ini, erkeklerin yüzde 10.9’unu etkiliyor.
Birçoğunun kaynağı bilinemeyen bu kronik hastalıkla başa çıkmak için kullanılan ağrı kesiciler migreni artırıyor, antidepresanlar ise cinsel isteksizliğe kadar birçok rahatsızlığa neden oluyor.
4 SEANSTA RAHATLAMA
Kökleri binlerce yıl öncesine dayanan ilaçsız bir yöntem olan refleks terapi, migren hastaları için yeni bir çözüm yolu olarak öneriyoruz. Ortalama 4 seanstan itibaren hastalarda rahatlama ve atakların şiddetinde azalma sağlanmaktadır
“Refleks terapinin migren hastalığında etkinliği çok yüksek olmakla beraber, tedavi protokolü her hastanın ağrısının lokalizasyonu, şiddeti ve şekline göre değişiklik gösterir. Örneğin kafanın ön tarafından gelen ağrı safra kesesi meridyeni ile yakın ilişkidedir. Boyundan gelen ağrı ise mesane meridyeni ile ilişkilidir. Hastanın blokasyon alanlarının tespiti ve genel değerlendirilmesinin ardından kişiye özel tedavi planlanır. Uygulama ortalama olarak haftada 2 kere yapılır, tedavinin süresi hastaya göre değişkenlik göstermektedir. Ortalama 4 seanstan itibaren kişiler rahatlamayı ve atakların şiddetinin azaldığını gözlemlemeye başlar.”
Refleks terapi klinik deneyim ve gözlemler sonucu baş ağrılarının tedavisinde kullanılmaktadır ve ‘başağrısı deyip geçmeyin’, erken teşhis çok önmelidir.
İLK NÖBET 5-8 YAŞINDA GELEBİLİR
“Migren şiddeti, sıklığı, lokalizasyonu ve devam etme süresi çok değişken olan, periyodik aralıklarla gelen, genellikle başın bir tarafına lokalize, nöbetlerde sıklıkla, iştahsızlık, bulantı, kusma, ışık hassasiyeti, gürültüden rahatsız olma gibi nörolojik ve otonomik bozuklukların eşlik ettiği zonklayıcı özellikte bir baş ağrısı tipidir. Dünya nüfusunun %10-15’lik bir oranının migrenden yakındığı bildirilmiştir. İlk nöbetin başlangıcı 5-8 yaşlarında olabilirse de sıklıkla 10-20 yaşları arasında başlar. Türkiye’de kadınların yüzde 21.8’ini, erkeklerin yüzde 10.9’unu etkiliyor. Migren sıklıkla aileseldir. Hastalar genel olarak obsesif, ayrıntılara önem veren, aşırı kontrollü, mücadeleci, mükemmeliyetçi, titiz, dakik, hoşgörüsü az ve rijid kişilerdir.”
İŞTAH ARTMASI MİGREN HABERCİSİ
“Ruhsal değişiklikler, iştahta artma (özellikle şekerli yiyecekler), aşırı esneme gibi belirtiler her üç migren hastasının birinde görünür. Halusulasyon görme ve karıncalanma, uyuşma şeklinde de olabilir. Işık, koku, ses ağrıyı arttırabilir ve ağrı süresi boyunca aşırı algılanma söz konusu olabilir. Bulantı özellikle kriz ilerledikçe ortaya çıkar ve hastaların %20’sinde ishal bulunur.
MİGRENİ TETİKLEYEN YİYECEKLER
Yükseklik, uykusuzluk, öğün atlama, soğuk gıdalar, mevsimler, stres, depresyon, anksiyete, stres sonrası gevşeme, dıştan gelen duyusal uyarılar(parlak ışık, yüksek ses, keskin koku), başa gelen ani travma, menstrüasyon, hormon tedavisi, bazı yiyecek ve içecekler (çikolata, eski peynirler, yağlı yiyecekler, portakal, domates, çiğ soğan, salam, sosis, fındık, alkollü içecekler), egzersiz, aşırı kafein alımı migreni tetikleyen faktörlerden bazılarıdır.
MİGRENİN 6 EVRESİ VAR
Başlangıç Dönemi: Ağrıdan önceki saatler ve günler içinde yavaşça gelişen semptomlar olup genellikle davranışsal, zihinsel ve bilinçli olarak kontrol edilemeyen değişiklikler ile şekillenir. Aşırı duyarlılık, depresif hissetme, durgunluk, donukluk, konsantrasyon, dikkat azalması, esneme, halsizlik, sık idrara çıkma, açlık-tatlı yeme isteği gibi belirtiler görülür.
Aura Dönemi: Ağrı dönemi başlamadan önceki zamandır. Görme alanları içinde uçuşan parlak, ışıklı noktalar, kırık çizgiler, bazen de parlayıp sönen basit şekillerden ibaret basit görsel tip halüsülasyonlar görülebilir. Özellikle bir yüz yarısında ve ağız çevresinde, dilde aynı taraf el ve kolda uyuşma iğnelenme şeklinde belirtiler verir. Konuşma bozukluğu, kelime bulma güçlüğü yaşanabilir.
Ağrının Başlaması: Genelde hastalar bu dönemde ensede, baş arkasında başın bir tarafında yavaş başlayan bir ağrı, ağırlık, rahatsızlık hissi şeklinde semptomlar hisseder. Çoğu zaman zonklama başlamamış, ağrı belli belirsiz ve lokalizasyonu net değildir. 30 dakika - 2 saat sürer ve atak tedavisine başlamak için en uygun zamandır.
Dördüncü Dönem: Bu dönem çok şiddetli, çoğu zaman zonklayıcı ve başın içinde korkunç bir basınç olarak tanımlanan, tedavi edilmediğinde saatlerce hatta 1-2 gün sürebilen ağrı olabilir. Ağrıya eşlik eden semptomlar bu dönemde artar. Hastaların ense kasları kasılmış olabilir.
Beşinci Dönem: Ağrının sonlandığı bölümdür. Ağrının giderek hafiflediği ve şekil değiştirdiği, zonklayıcı şiddetli ağrının yerini sızlayıcı tarzda, lokalize edilemeyen bir ağrıya bıraktığı hastanın uyuklamaya başladığı dönemdir.
Altıncı Dönem: Ağrı sonrası, hastanın yorgun, bitkin, bezgin hissettiği, giderek atağın yükünün kaybolduğu ve yerini bir rahatlama hissine bıraktığı dönemdir. İştahsızlık yerini acıkma hissine bırakır, hasta sık idrara çıkma gereği duyar.
3. köprü ve kuraklık
eeeyyy insanlar....3.köprü. kanal ist diyen, çılgın proje diyenlerin tarakyayayı, ıstrancaları kurutanların yağmursuzluktan bahsetmeye hakkı varmı ?...bu kıyıma yağmur olurmu ?......geleceğin vebali, elleri yakalarında..ben gibilerle beraber..
3. Köprü için kesilen 1,5 milyon ağaca sesini çıkarmayan sevgili halkım yağmur yağmıyor, susuz kaldık diye kederlenme.
#MuhalifEditör
#MuhalifEditör
23 Şubat 2014 Pazar
göstermelik namaz
Din'den bahsedenler hırsızı aklamak için Allah'ın ayetlerini inkar ettiler!
İktidara Verilecek Her Oy PKK'nın Onaylanmasıdır Unutma...
İktidara Verilecek Her Oy PKK'nın Onaylanmasıdır Unutma...
erd. nın mal varlığı
AKP Sözcüsü Hüseyin Çelik, Erdoğan’ın mal varlığıyla ilgili, “Başbakanlığın sitesine girin, Başbakan bölümünü tıklayın, sürekli güncelleniyor. Başbakan olduğundan beri mal varlığı burada var” dedi.
Baktım. 3 yıldır yenilenmiyor! 17 Aralık Operasyonu’ndan sonra para ilişkileriyle gündeme gelen Erdoğan’ın açıkladığı “resmi” mal varlığını araştırdım. Hakkında mal bildirimi eksikliği yüzünden dava bile açılan Erdoğan hakkında bakın neler buldum. Sahi, Burak ile Bilal servet yüzünden kavgalı mı?..
Baktım. 3 yıldır yenilenmiyor! 17 Aralık Operasyonu’ndan sonra para ilişkileriyle gündeme gelen Erdoğan’ın açıkladığı “resmi” mal varlığını araştırdım. Hakkında mal bildirimi eksikliği yüzünden dava bile açılan Erdoğan hakkında bakın neler buldum. Sahi, Burak ile Bilal servet yüzünden kavgalı mı?..
İki çocuğunun annesi Havuli’den boşanan sandalcı Ahmet Erdoğan, aynı yıl 06.05.1953’te Tenzile ile evlendi.
Recep Tayyip Erdoğan, 26.02.1954’te doğdu; Rize İli Güneysu (Potamya) İlçesi, Dumanköyü (Pilihoz) nüfusuna kayıt edildi.
14.06.1965’te İstanbul Piyale İlkokulu’nu bitirdi.
13.07.1965’te Fatih İmam Hatip Lisesi’ne yatılı kaydoldu; farklı dersleri vererek 06.10.1973’te Eyüp Lisesi’nden mezun oldu.
Aksaray İktisadi ve Ticari İlimler Yüksek Okulu’nda eğitimini sürdürürken, 21.02.1955 doğumlu Siirt Tillo’lu Emine (Gülbaran) ile 04.07.1978’de evlendi.
Bu evlilikten; Ahmet Burak (1979), Necmettin Bilal (1980), Esra (1981) ve Sümeyye (1985) doğdu.
31.03.1982’de askere alındı. 31.07.1983’te; 3’üncü Kolordu 6’ncı Piyade Tümeni, 77’nci Piyade Alayı A.Kh.Srv.Bl.’de askerliğini tamamladı.
Çalışma yaşamına ilk kez 24.07.1974’te; İstanbul’da 8769950 Sicil Numarası’yla sigortalı olarak Coşkun Et ve Sucuk Mamülleri’nde başladı.
01.05.1990’a kadar çeşitli sürelerde sigortalı olarak (Al Et Gıda; Elif Et -Sucuk) gibi et ve gıda sektöründe faaliyet gösteren şirketlerde çalıştı. Bir ara takımında futbol oynadığı için İETT’ye gitti.
Refah Partisi Beyoğlu İlçe (1984) ve İstanbul İl (1985) Başkanlığı yaptı. Aday olduğu; 1986 milletvekili ara seçimini; 1989 Beyoğlu Belediye Başkanlığı seçimini ve 1991 milletvekili seçimini kaybetti.
27.03.1994’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi.
Recep Tayyip Erdoğan, 26.02.1954’te doğdu; Rize İli Güneysu (Potamya) İlçesi, Dumanköyü (Pilihoz) nüfusuna kayıt edildi.
14.06.1965’te İstanbul Piyale İlkokulu’nu bitirdi.
13.07.1965’te Fatih İmam Hatip Lisesi’ne yatılı kaydoldu; farklı dersleri vererek 06.10.1973’te Eyüp Lisesi’nden mezun oldu.
Aksaray İktisadi ve Ticari İlimler Yüksek Okulu’nda eğitimini sürdürürken, 21.02.1955 doğumlu Siirt Tillo’lu Emine (Gülbaran) ile 04.07.1978’de evlendi.
Bu evlilikten; Ahmet Burak (1979), Necmettin Bilal (1980), Esra (1981) ve Sümeyye (1985) doğdu.
31.03.1982’de askere alındı. 31.07.1983’te; 3’üncü Kolordu 6’ncı Piyade Tümeni, 77’nci Piyade Alayı A.Kh.Srv.Bl.’de askerliğini tamamladı.
Çalışma yaşamına ilk kez 24.07.1974’te; İstanbul’da 8769950 Sicil Numarası’yla sigortalı olarak Coşkun Et ve Sucuk Mamülleri’nde başladı.
01.05.1990’a kadar çeşitli sürelerde sigortalı olarak (Al Et Gıda; Elif Et -Sucuk) gibi et ve gıda sektöründe faaliyet gösteren şirketlerde çalıştı. Bir ara takımında futbol oynadığı için İETT’ye gitti.
Refah Partisi Beyoğlu İlçe (1984) ve İstanbul İl (1985) Başkanlığı yaptı. Aday olduğu; 1986 milletvekili ara seçimini; 1989 Beyoğlu Belediye Başkanlığı seçimini ve 1991 milletvekili seçimini kaybetti.
27.03.1994’te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi.
Belediye Başkanlığı dönemi
Tarih: 15 Nisan 1994
Belediye başkanlığı döneminde ilk mal beyanını verdi:
İstanbul Bolluca Köyü’nde 376 metrekare arsa (tahmini bedeli -o zamanın parasıyla-100 milyon lira); Rize Güneysu İlçesi’nde 2000 metrekare tarla (500 milyon lira); İstanbul’un Beyoğlu (200 milyon lira) ve Maltepe ilçelerinde (500 milyon lira) birer daire; ve Burak Gıda Tic. ve San Ltd. Şti.’de yüzde 10 hisse ile 100 bin Alman Markı ve 50 bin ABD Doları ile eşine ait 10 bilezik, 10 beşibirlik.
Beyoğlu’ndaki daire baba yadigarıydı. Seçim öncesi kaçak binada kirada oturduğunu söyledi.
Tarih: 10 Ocak 1995
Maltepe’deki daire buharlaştı.
İstanbul’daki arsanın değeri 200 milyon lira, Rize’deki tarla 1 milyar lira oldu. Eh toprak bu, değerleniyor. Daire fiyatı patladı; 200 milyondan 500 milyona çıktı.
Mark’ta 30 binlik bir azalma oldu; 70 bin Markı vardı.
700 milyon liraya alınan Ford otomobil beyana eklendi. Herhalde 500 milyon liralık daireyi satıp, üstüne 200 milyon lira ekleyip otomobil aldı! Oysa, otomobil 29.12.1994’te, 469 milyon 863 bin liraya alındı.
1996’da mal beyanı açıklamadı.
Belediye başkanlığı döneminde ilk mal beyanını verdi:
İstanbul Bolluca Köyü’nde 376 metrekare arsa (tahmini bedeli -o zamanın parasıyla-100 milyon lira); Rize Güneysu İlçesi’nde 2000 metrekare tarla (500 milyon lira); İstanbul’un Beyoğlu (200 milyon lira) ve Maltepe ilçelerinde (500 milyon lira) birer daire; ve Burak Gıda Tic. ve San Ltd. Şti.’de yüzde 10 hisse ile 100 bin Alman Markı ve 50 bin ABD Doları ile eşine ait 10 bilezik, 10 beşibirlik.
Beyoğlu’ndaki daire baba yadigarıydı. Seçim öncesi kaçak binada kirada oturduğunu söyledi.
Tarih: 10 Ocak 1995
Maltepe’deki daire buharlaştı.
İstanbul’daki arsanın değeri 200 milyon lira, Rize’deki tarla 1 milyar lira oldu. Eh toprak bu, değerleniyor. Daire fiyatı patladı; 200 milyondan 500 milyona çıktı.
Mark’ta 30 binlik bir azalma oldu; 70 bin Markı vardı.
700 milyon liraya alınan Ford otomobil beyana eklendi. Herhalde 500 milyon liralık daireyi satıp, üstüne 200 milyon lira ekleyip otomobil aldı! Oysa, otomobil 29.12.1994’te, 469 milyon 863 bin liraya alındı.
1996’da mal beyanı açıklamadı.
Tarih: 10 Mayıs 1997
İstanbul’daki arsanın değeri 350 milyon liraya; Rize’deki tarlanın değeri 1.5 milyar liraya çıktı. Dairenin değeri yüzde yüz artışla 1 milyon lira oldu.
Dolar mevduatı aynıydı; Mark’ta 2 bin 500 artış vardı.
Bu arada Emniyet Gıda’nın yüzde 40 hissesi karşılığı 240 milyon lira mal beyanına girdi.
Emine Erdoğan’ın ziynet eşyalarında 9 beşibirlik azaldı.
Otomobilin değeri 2 milyar lira oldu.
Burak Gıda 17.03.1997’de kapatıldığı için mal beyanına girmedi.
Dolar mevduatı aynıydı; Mark’ta 2 bin 500 artış vardı.
Bu arada Emniyet Gıda’nın yüzde 40 hissesi karşılığı 240 milyon lira mal beyanına girdi.
Emine Erdoğan’ın ziynet eşyalarında 9 beşibirlik azaldı.
Otomobilin değeri 2 milyar lira oldu.
Burak Gıda 17.03.1997’de kapatıldığı için mal beyanına girmedi.
Tarih: 1 Aralık 1998
İstanbul’daki arsanın değeri 1.5 milyar lira; Rize’deki toprağın değeri 3 bin liraya fırladı.
Beyoğlu’ndaki daire satıldı.
Kartal’dan 12 milyon liraya 1800 metrakare arsa alındı.
Emniyet Gıda’daki hissesi yüzde 40’tan yüzde 20’ye indi ama değeri; 240 milyon liradan 40 milyar liraya yükseldi.
Dolar ve mark mevduatı bu kez beyan edilmedi. Ne oldu acaba?
Emine Erdoğan’dan 2 bilezik azaldı.
Bu arada Ford otomobil değiştirildi; 9 milyar 500 milyon liraya Passat alındı.
Bu yıl Erdoğanlar için hiç iyi geçmedi:
06.12.1997’de Siirt’te “Minareler süngü/Kubbeler miğfer/ Camiler kışlamız/ Müminler asker” dedi.
21.04.1998’de hapis cezası aldı.
06.11.1998’de belediye başkanlığı sona erdi.
26.03.1999’da hapse girdi; çok yatmadı, 4 ay sonra 24.07.1999’da çıktı.
Erdoğan bu süreçte, kamu görevlisi olmadığından üç yıl mal beyanında bulunmadı.
Beyoğlu’ndaki daire satıldı.
Kartal’dan 12 milyon liraya 1800 metrakare arsa alındı.
Emniyet Gıda’daki hissesi yüzde 40’tan yüzde 20’ye indi ama değeri; 240 milyon liradan 40 milyar liraya yükseldi.
Dolar ve mark mevduatı bu kez beyan edilmedi. Ne oldu acaba?
Emine Erdoğan’dan 2 bilezik azaldı.
Bu arada Ford otomobil değiştirildi; 9 milyar 500 milyon liraya Passat alındı.
Bu yıl Erdoğanlar için hiç iyi geçmedi:
06.12.1997’de Siirt’te “Minareler süngü/Kubbeler miğfer/ Camiler kışlamız/ Müminler asker” dedi.
21.04.1998’de hapis cezası aldı.
06.11.1998’de belediye başkanlığı sona erdi.
26.03.1999’da hapse girdi; çok yatmadı, 4 ay sonra 24.07.1999’da çıktı.
Erdoğan bu süreçte, kamu görevlisi olmadığından üç yıl mal beyanında bulunmadı.
Başbakanlığa giderken
Tarih: 10 Eylül 2001
Recep Tayyip Erdoğan, 14.08.2001’de AKP Kurucu Başkanı olduğunda mal beyanı verdi.
İstanbul’daki arsanın değeri 1.5 milyardan 40 milyar liraya; Rize’deki tarlanın değeri 3 milyardan 10 milyar liraya çıktı. Kartal’daki arsa satılmıştı.
Nakitte patlama vardı; 340 bin ABD Doları ve 130 bin Alman Markı.
Erdoğan, aynı mal bildiriminde 21 yaşındaki oğlu A. Burak Erdoğan’a; 220 bin ABD Doları ve 55 bin Alman Markı borcu olduğunu beyan etti.
Emine Erdoğan’ın da altın kesesi dolmuştu; 174 Cumhuriyet Altını ile ne olduğu belirtilmeyen muhtelif takıları vardı. Passat’ın yeni modeli 10 milyara alınmıştı.
Paraların kaynağı neydi?
A. Burak Erdoğan’ın, 23 yaşındaki imam hatip mezunu, Rizeli Sema (Ketenci) ile 23.02.2001’de evlenmesi olabilir mi?
Erdoğan siyasal yasaklı olduğu için Kadıköy Evlendirme Dairesi’ndeki sade nikah törenine, bu kadar altın ve para hediye olarak gelmiş olabilir mi?
Bilemeyiz. Sadece, 23.07.2001 tarih ve 2501 sayılı gider pusulası ile Asgold A.Ş. Erdoğanlar’a, 262.802.364.000 TL ödeme yaptı.
Ayrıca, bu “hayırlı iş” zamanla ortaklığa dönüştü:
Cihan Kamer’in eşi Simay Kamer ve A. Burak Erdoğan’ın eşi Semra Erdoğan ile Bilal Erdoğan’ın ortak olduğu İstanbul Havalimanı’nın free-shop bölümünde kuyumcu mağazası açıldı. Türkiye’nin en çok ciro yapan kuyumcu mağazası deniyor. Ne bereketli düğün hediyesiymiş!
Bitmedi; 2001’deki “resmi” mal bildirimine devam edelim:
Erdoğan’ın Emniyet Gıda’daki hissesi yüzde 20’den yüzde 12’ye düştü ama değeri 40 milyar liradan 95 milyar liraya çıktı.
Bu arada yine Ülker ürünlerini pazarlayan İhsan Gıda A.Ş kuruldu. Yüzde 12’lik hissesinin değeri 25 milyar lira idi.
Ayrıca İhsan Gıda Ltd. kuruldu ve yüzde 12’lik hissesi 1 milyar lira idi.
Bir ayrıntıyı atlamayayım:
Erdoğan, 12.02. 2002’de Habertürk TV’de, 1 milyon dolar serveti olduğunu söyledi. Bu sözler mal beyanına uymuyordu; İçişleri Bakanlığı mülkiye müfettişleri inceleme başlattı. Raporda Erdoğan’ın elinde 1 milyar Dolar olduğu iddia edildi.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı (2001/277), mal varlığının soruşturulmasını talep etti. Erdoğan hakkında “Mal Bildiriminde Bulunulmaması, Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Yasası”na muhalefet suçundan 5-10 yıl arasında hapis istemiyle dava açtı.
İstanbul 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde (2002/20819) dava sürerken Erdoğan milletvekili ve ardından başbakan olarak “dokunulmazlık zırhı” kuşandı. (Erdoğan hakkında TBMM’de; görevi ihmal, zimmet, kalpazanlık, sahtecilik gibi suçlardan oluşan üç dosya var.)
İstanbul’daki arsanın değeri 1.5 milyardan 40 milyar liraya; Rize’deki tarlanın değeri 3 milyardan 10 milyar liraya çıktı. Kartal’daki arsa satılmıştı.
Nakitte patlama vardı; 340 bin ABD Doları ve 130 bin Alman Markı.
Erdoğan, aynı mal bildiriminde 21 yaşındaki oğlu A. Burak Erdoğan’a; 220 bin ABD Doları ve 55 bin Alman Markı borcu olduğunu beyan etti.
Emine Erdoğan’ın da altın kesesi dolmuştu; 174 Cumhuriyet Altını ile ne olduğu belirtilmeyen muhtelif takıları vardı. Passat’ın yeni modeli 10 milyara alınmıştı.
Paraların kaynağı neydi?
A. Burak Erdoğan’ın, 23 yaşındaki imam hatip mezunu, Rizeli Sema (Ketenci) ile 23.02.2001’de evlenmesi olabilir mi?
Erdoğan siyasal yasaklı olduğu için Kadıköy Evlendirme Dairesi’ndeki sade nikah törenine, bu kadar altın ve para hediye olarak gelmiş olabilir mi?
Bilemeyiz. Sadece, 23.07.2001 tarih ve 2501 sayılı gider pusulası ile Asgold A.Ş. Erdoğanlar’a, 262.802.364.000 TL ödeme yaptı.
Ayrıca, bu “hayırlı iş” zamanla ortaklığa dönüştü:
Cihan Kamer’in eşi Simay Kamer ve A. Burak Erdoğan’ın eşi Semra Erdoğan ile Bilal Erdoğan’ın ortak olduğu İstanbul Havalimanı’nın free-shop bölümünde kuyumcu mağazası açıldı. Türkiye’nin en çok ciro yapan kuyumcu mağazası deniyor. Ne bereketli düğün hediyesiymiş!
Bitmedi; 2001’deki “resmi” mal bildirimine devam edelim:
Erdoğan’ın Emniyet Gıda’daki hissesi yüzde 20’den yüzde 12’ye düştü ama değeri 40 milyar liradan 95 milyar liraya çıktı.
Bu arada yine Ülker ürünlerini pazarlayan İhsan Gıda A.Ş kuruldu. Yüzde 12’lik hissesinin değeri 25 milyar lira idi.
Ayrıca İhsan Gıda Ltd. kuruldu ve yüzde 12’lik hissesi 1 milyar lira idi.
Bir ayrıntıyı atlamayayım:
Erdoğan, 12.02. 2002’de Habertürk TV’de, 1 milyon dolar serveti olduğunu söyledi. Bu sözler mal beyanına uymuyordu; İçişleri Bakanlığı mülkiye müfettişleri inceleme başlattı. Raporda Erdoğan’ın elinde 1 milyar Dolar olduğu iddia edildi.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı (2001/277), mal varlığının soruşturulmasını talep etti. Erdoğan hakkında “Mal Bildiriminde Bulunulmaması, Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Yasası”na muhalefet suçundan 5-10 yıl arasında hapis istemiyle dava açtı.
İstanbul 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde (2002/20819) dava sürerken Erdoğan milletvekili ve ardından başbakan olarak “dokunulmazlık zırhı” kuşandı. (Erdoğan hakkında TBMM’de; görevi ihmal, zimmet, kalpazanlık, sahtecilik gibi suçlardan oluşan üç dosya var.)
Tarih: 16 Aralık 2003
Erdoğan 16.03.2003’te başbakan olduğunda mal beyanını şöyle verdi: İstanbul’daki arsa ilk kez değer kazanmamıştı; yine 40 milyar lira idi. Aksilik Rize’deki tarlada da değer artışı yoktu; yine 10 milyar idi.
Erdoğan 16.03.2003’te başbakan olduğunda mal beyanını şöyle verdi: İstanbul’daki arsa ilk kez değer kazanmamıştı; yine 40 milyar lira idi. Aksilik Rize’deki tarlada da değer artışı yoktu; yine 10 milyar idi.
Başbakanlık dönemi
Nakit aynıydı; dolar ve euroda artış ya da azalma yoktu.
Oğlu Burak’a ise hâlâ borcunu ödememişti.
Emine Erdoğan’ın altınlarında da artış ve azalış yoktu.
Otomobil duruyordu.
Erdoğan, Başbakan olduktan sonra ticaretteki hisseleri de değer kazanmadı. Sadece…
Ortakları arasında Sabri Ülker’in damadı Orhan Özokur’un da bulunduğu Yenidoğan Gıda Paz. ve Tic. A.Ş’nin yüzde 12 hissesi, 12 milyar liralık değeriyle mal beyanına girdi.
Allah Allah mal artışı veya azalışı niye olmadı:
Halbuki oğlu Necmettin Bilal; Trabzonlu, kolej mezunu 17 yaşındaki Reyyan (Uzuner) ile, 10.08.2003’te Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Salonu’nda, 14 bin kişinin katıldığı düğünle evlendi. Burak Erdoğan’ın sade düğününden o kadar mal varlığı artışı varken, bu düğünün baba Erdoğan’ın gelirine hiçbir katkısı olmadı!
Peki bu düğünün ‘geliri’ nereye gitti acaba? Genç çift 24.08.2005’te ABD Maryland’ta 261 bin 500 dolara, villa sahibi oldu; fakat bunu da mortgage sistemiyle 30 yıl boyu borçlanarak aldı.
Ayrıca…
Bilal Erdoğan, ABD’li makyaj malzemesi üreticisi Bellapierre Cosmetics’in ürünlerini Türkiye’de satmak için Maye Dış Ticaret isimli şirkete ortak oldu. Sonra Mis Hediyelik Eşya Sanayi Ticaret Limited Şirketi’ni kurdu. ABD’de de Virginia eyaletinde Tyson’s Corner AVM’de stand açarak Türkiye’ye ihracata başladı.
Eklemeliyim; Bilal Erdoğan BMZ Group Denizcilik ve İnşaat A.Ş’yi kurarak 24.05.2013’te denizcilik sektörüne girdi. Kuruluş sermayesi 3 milyon lira olan şirketin hissedarları halasının kocası Ziya İlgen ile amcası Mustafa Erdoğan’dı. Amcası Mustafa’nın mesleği tornacılıktı; daha sonra İsrailli Sami Ofer’in gemilerinde çalıştı; gemicilik deneyimi buradandı!
Mustafa Erdoğan, eniştesi Ziya İlgen ve yeğeni A. Burak Erdoğan’la 10.04.2006’da, 1 milyon YTL sermayeyle “Turkuaz Denizcilik ve Ticaret Anonim Şirketi” kurmuştu. Fakat ne oldu ise…
Burak Erdoğan bir yıl sonra, 19.01.2007’te “MB Denizcilik Taşımacılık” şirketini kurdu ve Safran 1 (alış fiyatı 2 milyon 350 bin dolar) ve Sakarya (10 milyon 500 bin dolar) adını verdiği gemileriyle taşımacılık yapmaya başladı.
Bu şirketler nedeniyle Bilal ile Burak’ın arasının soğuk olduğu iddia ediliyor. Neyse konumuzu dağıtmayalım.
Erdoğan 2004’te mal beyanı vermedi.
Nakit aynıydı; dolar ve euroda artış ya da azalma yoktu.
Oğlu Burak’a ise hâlâ borcunu ödememişti.
Emine Erdoğan’ın altınlarında da artış ve azalış yoktu.
Otomobil duruyordu.
Erdoğan, Başbakan olduktan sonra ticaretteki hisseleri de değer kazanmadı. Sadece…
Ortakları arasında Sabri Ülker’in damadı Orhan Özokur’un da bulunduğu Yenidoğan Gıda Paz. ve Tic. A.Ş’nin yüzde 12 hissesi, 12 milyar liralık değeriyle mal beyanına girdi.
Allah Allah mal artışı veya azalışı niye olmadı:
Halbuki oğlu Necmettin Bilal; Trabzonlu, kolej mezunu 17 yaşındaki Reyyan (Uzuner) ile, 10.08.2003’te Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Salonu’nda, 14 bin kişinin katıldığı düğünle evlendi. Burak Erdoğan’ın sade düğününden o kadar mal varlığı artışı varken, bu düğünün baba Erdoğan’ın gelirine hiçbir katkısı olmadı!
Peki bu düğünün ‘geliri’ nereye gitti acaba? Genç çift 24.08.2005’te ABD Maryland’ta 261 bin 500 dolara, villa sahibi oldu; fakat bunu da mortgage sistemiyle 30 yıl boyu borçlanarak aldı.
Ayrıca…
Bilal Erdoğan, ABD’li makyaj malzemesi üreticisi Bellapierre Cosmetics’in ürünlerini Türkiye’de satmak için Maye Dış Ticaret isimli şirkete ortak oldu. Sonra Mis Hediyelik Eşya Sanayi Ticaret Limited Şirketi’ni kurdu. ABD’de de Virginia eyaletinde Tyson’s Corner AVM’de stand açarak Türkiye’ye ihracata başladı.
Eklemeliyim; Bilal Erdoğan BMZ Group Denizcilik ve İnşaat A.Ş’yi kurarak 24.05.2013’te denizcilik sektörüne girdi. Kuruluş sermayesi 3 milyon lira olan şirketin hissedarları halasının kocası Ziya İlgen ile amcası Mustafa Erdoğan’dı. Amcası Mustafa’nın mesleği tornacılıktı; daha sonra İsrailli Sami Ofer’in gemilerinde çalıştı; gemicilik deneyimi buradandı!
Mustafa Erdoğan, eniştesi Ziya İlgen ve yeğeni A. Burak Erdoğan’la 10.04.2006’da, 1 milyon YTL sermayeyle “Turkuaz Denizcilik ve Ticaret Anonim Şirketi” kurmuştu. Fakat ne oldu ise…
Burak Erdoğan bir yıl sonra, 19.01.2007’te “MB Denizcilik Taşımacılık” şirketini kurdu ve Safran 1 (alış fiyatı 2 milyon 350 bin dolar) ve Sakarya (10 milyon 500 bin dolar) adını verdiği gemileriyle taşımacılık yapmaya başladı.
Bu şirketler nedeniyle Bilal ile Burak’ın arasının soğuk olduğu iddia ediliyor. Neyse konumuzu dağıtmayalım.
Erdoğan 2004’te mal beyanı vermedi.
Tarih: 03 Şubat 2005
İstanbul’daki arsa ve Rize’deki tarlanı yine değer kazanmadı! Bir dönem ne hızlı değer kazanıyordu, Erdoğan başbakan olunca değer kazanmaz oldular!
Euro ve dolar mevduatı aynıydı.
Erdoğan gıda şirketlerindeki tüm hisselerini 1.2 trilyona sattı. Alanlar kardeşi Mustafa Erdoğan ve eniştesi Ziya İlgen idi.
Satış, mal beyanından bir gün önce 02.02.2005’te gerçekleşti. (Bunun sebebi muhalefetin Erdoğan’ın ticaret yapmasını eleştirmesiydi. Erdoğan ise “Ne yapayım geçinemiyorum ticaret yapıyorum” demişti.)
Satıştan cebi para gördü ama buna rağmen, oğlu Burak’a hâlâ borcunu ödemedi.
Emine Erdoğan’ın altınlarında artış ve azalış yoktu. Yalnız, Emine Hanım’ın önceki iki mal beyanında yer alan 174 Cumhuriyet Altını’nın değeri 14 bin 300 TL gösterilirken, bu yıl iki katına; 27 bin 500 TL’ye çıktı. Takıların değeri ise 7 bin 500 TL idi.)
Otomobili değiştirmediler ama değeri yıllar geçmesine rağmen 10 milyardan 25 milyara çıktı!
Esra Erdoğan, ABD’de okurken arkadaş olduğu Berat Albayrak ile 11.07.2004’te Lütfi Kırdar Kongre Salonu’nda, çoğunluğu işadamı ve politikacı olan 7 bin davetlinin katılımıyla evlendi. Mal bildirimine bakınca bu düğünün de, baba Erdoğan’ın bütçesini olumlu ve olumsuz anlamda etkilemediği görülüyor. Çift yaşamak için ABD’ye gitti. Herhalde takılar yeni yaşam için kullanıldı!
Euro ve dolar mevduatı aynıydı.
Erdoğan gıda şirketlerindeki tüm hisselerini 1.2 trilyona sattı. Alanlar kardeşi Mustafa Erdoğan ve eniştesi Ziya İlgen idi.
Satış, mal beyanından bir gün önce 02.02.2005’te gerçekleşti. (Bunun sebebi muhalefetin Erdoğan’ın ticaret yapmasını eleştirmesiydi. Erdoğan ise “Ne yapayım geçinemiyorum ticaret yapıyorum” demişti.)
Satıştan cebi para gördü ama buna rağmen, oğlu Burak’a hâlâ borcunu ödemedi.
Emine Erdoğan’ın altınlarında artış ve azalış yoktu. Yalnız, Emine Hanım’ın önceki iki mal beyanında yer alan 174 Cumhuriyet Altını’nın değeri 14 bin 300 TL gösterilirken, bu yıl iki katına; 27 bin 500 TL’ye çıktı. Takıların değeri ise 7 bin 500 TL idi.)
Otomobili değiştirmediler ama değeri yıllar geçmesine rağmen 10 milyardan 25 milyara çıktı!
Esra Erdoğan, ABD’de okurken arkadaş olduğu Berat Albayrak ile 11.07.2004’te Lütfi Kırdar Kongre Salonu’nda, çoğunluğu işadamı ve politikacı olan 7 bin davetlinin katılımıyla evlendi. Mal bildirimine bakınca bu düğünün de, baba Erdoğan’ın bütçesini olumlu ve olumsuz anlamda etkilemediği görülüyor. Çift yaşamak için ABD’ye gitti. Herhalde takılar yeni yaşam için kullanıldı!
Tarih: 07 Şubat 2006
İstanbul’daki arsanın değeri (40 bin YTL) ve Rize’deki tarlanın değeri (10 bin YTL) aynıydı. Ne oldu da bunlar artık hiç değer kazanmaz oldu!
Banka hesaplarında ise şirket hisselerinin satışından; emekli ikramiyesi ve maaşından oluşan 1.361.290 YTL ve 120.000 dolar vardı.
Otomobil Passat yenilendi.
Altınlar artık adet olarak beyan edilmedi; toplam değeri 35.640 YTL idi. Bir çeyrek altın kadar artış vardı!
Fakat hayatlarında değişiklik vardı:
İstanbul, Üsküdar 3. Bölge, Kısıklı’da 15 bin 20 metrekarelik bir alana villalar yapıldı. Arazi Atatürk döneminin bakanlarından Yusuf Kemal Tengirşenk’in torunları Tayyibe İlter ve Meryem Çiçek Tünger’e aitti. Torunlardan 6 villa karşılığı alınan arazide, toplam 11 villa yapıldı. Erdoğan’ın “kiracıyım” dediği her biri 1727 metrekarelik arsaya sahip bu 5 villada; oğlu Bilal, kızı Esra, kardeşi Mustafa ve kız kardeşi Vesile İlgen oturuyor.
Erdoğan bu eve ödediği kira mal bildiriminde yok. Tıpkı Ankara Keçiören’deki ev gibi!
Görülüyor ki, Erdoğan kafasını sokacağı bir eve sahip olamadı! Oysa Forbes dergisi, Erdoğan’ı dünyanın en zengin 8’inci başbakanı olarak gösterdi.
İstanbul’daki arsanın değeri (40 bin YTL) ve Rize’deki tarlanın değeri (10 bin YTL) aynıydı. Ne oldu da bunlar artık hiç değer kazanmaz oldu!
Banka hesaplarında ise şirket hisselerinin satışından; emekli ikramiyesi ve maaşından oluşan 1.361.290 YTL ve 120.000 dolar vardı.
Otomobil Passat yenilendi.
Altınlar artık adet olarak beyan edilmedi; toplam değeri 35.640 YTL idi. Bir çeyrek altın kadar artış vardı!
Fakat hayatlarında değişiklik vardı:
İstanbul, Üsküdar 3. Bölge, Kısıklı’da 15 bin 20 metrekarelik bir alana villalar yapıldı. Arazi Atatürk döneminin bakanlarından Yusuf Kemal Tengirşenk’in torunları Tayyibe İlter ve Meryem Çiçek Tünger’e aitti. Torunlardan 6 villa karşılığı alınan arazide, toplam 11 villa yapıldı. Erdoğan’ın “kiracıyım” dediği her biri 1727 metrekarelik arsaya sahip bu 5 villada; oğlu Bilal, kızı Esra, kardeşi Mustafa ve kız kardeşi Vesile İlgen oturuyor.
Erdoğan bu eve ödediği kira mal bildiriminde yok. Tıpkı Ankara Keçiören’deki ev gibi!
Görülüyor ki, Erdoğan kafasını sokacağı bir eve sahip olamadı! Oysa Forbes dergisi, Erdoğan’ı dünyanın en zengin 8’inci başbakanı olarak gösterdi.
Tarih: 12 Ekim 2007
İstanbul ve Rize’deki malların değerinde artış yoktu! Bankadaki mevduat 1.803.854 YTL çıktı. Bir de Euro hesabı açılmıştı; 9.890 Euro vardı.
Ayrıca Erdoğan’ın 312.500 YTL alacağı vardı.
Otomobil aynıydı.
Altınlar para değeri olarak da artık bildiriminde yoktu. Burak’a borç gözükmüyordu!
Erdoğan sonraki üç yıl mal beyanında bulunmadı.
Tarih: 01 Mart 2010
İstanbul ve Rize’de bir dönem hızla değer kazanan arsa ve tarla artık hep aynı değerdeydi.
Erdoğan’ın bankadaki parası 562.255 TL artarak 2.366.109 TL oldu.
Alacağı da artış göstermişti: 500 bin TL idi.
Tarih: 16 Haziran 2011
Ve Erdoğan’ın bu son beyanında artık tahmin edersiniz İstanbul ve Rize’deki arsa ile tarlanın değerlerleri aynıydı!
Bankadaki mevduatı 3.390.384 TL’ye çıktı. Ayrıca döviz mevduatı arttı; 25.000 euro oldu.
Hesapta bir de nereden geldiği belli olmayan 199 bin 867 dolar vardı.
Ve kim/kimler ise, hâlâ Erdoğan’a 500 bin TL borcunu ödemiyordu!
Görünen o ki, Erdoğan mal beyanı vermeyi hiç önemsemedi; yasalar mecbur kıldığı için baştan savma doldurup verdi.
Son 3 yıldır da mal beyanında bulunmadı.
Oysa, Erdoğan’ın mal varlığı hep konuşuluyor, tartışılıyor.
Örneğin:
WikiLeaks belgelerine göre, ABD Büyükelçisi Eric Edelman, 30.12.2004’te başkentine şu bilgiyi geçti:
“Görüştüğümüz iki kişi bize Erdoğan’ın İsviçre bankalarında sekiz ayrı hesabının olduğunu söyledi.” Erdoğan tazminat davası açacağını söyledi, açmadı!
Ayrıca Erdoğan’ın 312.500 YTL alacağı vardı.
Otomobil aynıydı.
Altınlar para değeri olarak da artık bildiriminde yoktu. Burak’a borç gözükmüyordu!
Erdoğan sonraki üç yıl mal beyanında bulunmadı.
Tarih: 01 Mart 2010
İstanbul ve Rize’de bir dönem hızla değer kazanan arsa ve tarla artık hep aynı değerdeydi.
Erdoğan’ın bankadaki parası 562.255 TL artarak 2.366.109 TL oldu.
Alacağı da artış göstermişti: 500 bin TL idi.
Tarih: 16 Haziran 2011
Ve Erdoğan’ın bu son beyanında artık tahmin edersiniz İstanbul ve Rize’deki arsa ile tarlanın değerlerleri aynıydı!
Bankadaki mevduatı 3.390.384 TL’ye çıktı. Ayrıca döviz mevduatı arttı; 25.000 euro oldu.
Hesapta bir de nereden geldiği belli olmayan 199 bin 867 dolar vardı.
Ve kim/kimler ise, hâlâ Erdoğan’a 500 bin TL borcunu ödemiyordu!
Görünen o ki, Erdoğan mal beyanı vermeyi hiç önemsemedi; yasalar mecbur kıldığı için baştan savma doldurup verdi.
Son 3 yıldır da mal beyanında bulunmadı.
Oysa, Erdoğan’ın mal varlığı hep konuşuluyor, tartışılıyor.
Örneğin:
WikiLeaks belgelerine göre, ABD Büyükelçisi Eric Edelman, 30.12.2004’te başkentine şu bilgiyi geçti:
“Görüştüğümüz iki kişi bize Erdoğan’ın İsviçre bankalarında sekiz ayrı hesabının olduğunu söyledi.” Erdoğan tazminat davası açacağını söyledi, açmadı!
Sonuç
Taraf’ın “Bavulcusu” Mehmet Baransu, 19.12. 2011’de yazdı:
“AK Partili bir ismin 2004 yılında İsviçre’ye neden gittiğini, gelirken yanında bulunan valizde kaç milyon dolar olduğunu, bu paranın Türkiye’ye neden getirildiğini merak ediyorum.”
17 Aralık Operasyonu’ndan sonra Erdoğan’ın birçok şirkete “örtülü ortak” olduğu iddiası var. Erdoğanlar’ın kurucusu olduğu TÜRGEV adlı vakfın “örtülü para” işlerinde kullanıldığı basında yazılıyor.
Evet sonuçta:
Erdoğan’ın malı, fukaranın cebini -pardon çenesini daha çok yoracağa benziyor!
“AK Partili bir ismin 2004 yılında İsviçre’ye neden gittiğini, gelirken yanında bulunan valizde kaç milyon dolar olduğunu, bu paranın Türkiye’ye neden getirildiğini merak ediyorum.”
17 Aralık Operasyonu’ndan sonra Erdoğan’ın birçok şirkete “örtülü ortak” olduğu iddiası var. Erdoğanlar’ın kurucusu olduğu TÜRGEV adlı vakfın “örtülü para” işlerinde kullanıldığı basında yazılıyor.
Evet sonuçta:
Erdoğan’ın malı, fukaranın cebini -pardon çenesini daha çok yoracağa benziyor!
PKAKA NIN TASFİYESİ NASIL ÖNLENDİ
Öymen, Öcalan’ın 1999’dan 2014’e yol haritasını değerlendirdi
Abdullah Öcalan yakalandıktan sonra yapılması gereken PKK’nın tasfiyesiydi. Bu konuda çalışmalar da yapılıyordu. Ama ABD, tasfiyeyi engelledi. PKK kamplarına ABD tarafından her türlü destek verildi
23 Şubat 2014 Pazar 11:03
Emekli Büyükelçi ve eski CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, Abdullah Öcalan yakalandıktan sonra PKK'nın tasfiyesini ABD'nin önlediğini ve Türkiye’ye PKK ile müzakerenin dayatıldığını söyledi. 1999 yılında Türkiye’ye getirilen Abdullah Öcalan o günlerde “Hizmetinizdeyim” derken, zaman içinde Türkiye’yi tehdit eden bir noktaya geldi.
İşçi Partisi’nin açıkladığı Öcalan’ın 1999 yılına ait sorgu görüntüleri, ABD ve Batı ülkelerinin konuyla ilgili tavrını yeniden gündeme getirdi. ABD ve AB ülkelerinin PKK’nın tasfiye edilmesini önlemek için yoğun çaba gösterdiğine vurgu yapılıyor.
Öcalan’ın yakalandığı yıllarda Türkiye’nin NATO Daimi Temsilciliği görevinde bulunan ve gelişmeleri yakından izleyen Onur Öymen, Öcalan’ın 1999’dan 2014’e yol haritasını değerlendirdi. Öcalan, Suriye’den çıkarıldıktan sonra Türkiye’nin PKK ile silahlı mücadelesine itirazlar başladığını kaydeden Öymen, “Öcalan’ın yakalanmasından ve ABD’nin Irak’a müdahalesinden sonra Türkiye’nin PKK’ya karşı operasyonlarına müdahale edildi. ABD, PKK operasyonlarına açıkça karşı çıkarken, ‘siyasi çözüm’ demeye başladı. Türkiye’nin sınır ötesi kara harekatına karşı çıktı” dedi.
ABD istemedi
Öymen şöyle devam etti: “Abdullah Öcalan yakalandıktan sonra yapılması gereken PKK’nın tasfiyesiydi. Bu konuda çalışmalar da yapılıyordu. Ama ABD, tasfiyeyi engelledi. ABD’ye ‘Sen ne yapıyorsun?’ denilmedi. ‘Senin yaptığın müttefikliğe sığar mı?’ sorusu sorulmadı. Türkiye Suriye ile anlaşılıp tüm PKK kamplarını kapattırdı. Ama ABD’nin etkin olduğu Irak’ın Kuzeyindeki kamplar kapattırılamadı. Hatta bu kamplara ABD tarafından her türlü destek verildi. İşin bu boyutunu nedense kimse tartışmıyor. Oysa ki TBMM’de en çok bunun tartışılması lazım.”
PKK’nın eli güçlendirildi
Büyük devletler tasfiyeye izin vermeyince Abdullah Öcalan ve PKK’nın elinin güçlendiğini ifade eden Öymen, “PKK uluslararası destek buldu. Bu süreçte CHP’de de yönetim değişti. Yaşananlara itiraz etmeyecek bir yönetim oluşturuldu. TSK içinde yaşananlara itiraz edenler Silivri’ye, Hasdal’a vs. hapsedildi. Türkiye PKK açısından dikensiz gül bahçesi yapıldı” görüşünü savundu.
500 bin kişiyi kim öldürecek?
Abdullah Öcalan’ın uluslararası destekle iyice şımardığını ve Türkiye’yi tehdit eder hale geldiğini kaydeden Öymen, Öcalan’ın tehditleri karşısında TBMM’nin sessiz kalışını da eleştirdi. Öymen, “Öcalan, talepleri yerine gelmezse 500 bin kişinin ölmesinden söz ediyor. Bu sözler üzerine TBMM’nin ayağa kalkması gerekirdi. Hadi AKP’yi bir kenara bırakalım ana muhalefet CHP ayağa kalkmalıydı. Ama ne yazık ki kimse sesini çıkarmadı. 500 bin kişiyi kim öldürecek? Öcalan’ın 500 bin kişiyi öldürme tehdidi altında ‘barış süreci’(!) sürdürülüyor. Türkiye adım adım felakete sürükleniyor. İktidar deliğe süpürülmemek için, muhalefet de dış destekle iktidar olmak için ne yaptığını bilmiyor.”
İşçi Partisi’nin açıkladığı Öcalan’ın 1999 yılına ait sorgu görüntüleri, ABD ve Batı ülkelerinin konuyla ilgili tavrını yeniden gündeme getirdi. ABD ve AB ülkelerinin PKK’nın tasfiye edilmesini önlemek için yoğun çaba gösterdiğine vurgu yapılıyor.
Öcalan’ın yakalandığı yıllarda Türkiye’nin NATO Daimi Temsilciliği görevinde bulunan ve gelişmeleri yakından izleyen Onur Öymen, Öcalan’ın 1999’dan 2014’e yol haritasını değerlendirdi. Öcalan, Suriye’den çıkarıldıktan sonra Türkiye’nin PKK ile silahlı mücadelesine itirazlar başladığını kaydeden Öymen, “Öcalan’ın yakalanmasından ve ABD’nin Irak’a müdahalesinden sonra Türkiye’nin PKK’ya karşı operasyonlarına müdahale edildi. ABD, PKK operasyonlarına açıkça karşı çıkarken, ‘siyasi çözüm’ demeye başladı. Türkiye’nin sınır ötesi kara harekatına karşı çıktı” dedi.
ABD istemedi
Öymen şöyle devam etti: “Abdullah Öcalan yakalandıktan sonra yapılması gereken PKK’nın tasfiyesiydi. Bu konuda çalışmalar da yapılıyordu. Ama ABD, tasfiyeyi engelledi. ABD’ye ‘Sen ne yapıyorsun?’ denilmedi. ‘Senin yaptığın müttefikliğe sığar mı?’ sorusu sorulmadı. Türkiye Suriye ile anlaşılıp tüm PKK kamplarını kapattırdı. Ama ABD’nin etkin olduğu Irak’ın Kuzeyindeki kamplar kapattırılamadı. Hatta bu kamplara ABD tarafından her türlü destek verildi. İşin bu boyutunu nedense kimse tartışmıyor. Oysa ki TBMM’de en çok bunun tartışılması lazım.”
PKK’nın eli güçlendirildi
Büyük devletler tasfiyeye izin vermeyince Abdullah Öcalan ve PKK’nın elinin güçlendiğini ifade eden Öymen, “PKK uluslararası destek buldu. Bu süreçte CHP’de de yönetim değişti. Yaşananlara itiraz etmeyecek bir yönetim oluşturuldu. TSK içinde yaşananlara itiraz edenler Silivri’ye, Hasdal’a vs. hapsedildi. Türkiye PKK açısından dikensiz gül bahçesi yapıldı” görüşünü savundu.
500 bin kişiyi kim öldürecek?
Abdullah Öcalan’ın uluslararası destekle iyice şımardığını ve Türkiye’yi tehdit eder hale geldiğini kaydeden Öymen, Öcalan’ın tehditleri karşısında TBMM’nin sessiz kalışını da eleştirdi. Öymen, “Öcalan, talepleri yerine gelmezse 500 bin kişinin ölmesinden söz ediyor. Bu sözler üzerine TBMM’nin ayağa kalkması gerekirdi. Hadi AKP’yi bir kenara bırakalım ana muhalefet CHP ayağa kalkmalıydı. Ama ne yazık ki kimse sesini çıkarmadı. 500 bin kişiyi kim öldürecek? Öcalan’ın 500 bin kişiyi öldürme tehdidi altında ‘barış süreci’(!) sürdürülüyor. Türkiye adım adım felakete sürükleniyor. İktidar deliğe süpürülmemek için, muhalefet de dış destekle iktidar olmak için ne yaptığını bilmiyor.”
yasal özlük hakları
FACEBOOK HESABIMDAKİ TÜM DEMOKRATİK PROTESTO, BİLGİ, HABER, YORUM VE KAYNAĞI GÖSTERİLEN SOSYAL VE SİYASAL İÇERİKLİ PAYLAŞIMLAR;
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI’NIN
“MADDE 25 : DÜŞÜNCE VE KANAAT HÜRRİYETİ,
MADDE 26 : DÜŞÜNCEYİ AÇIKLAMA VE YAYMA HÜRRİYETİ”
KAPSAMINDA TARAFIMDAN YAPILMAKTADIR.
DÜŞÜNCE VE KANAATLERİMİN ENGELLENMESİ VE ŞİDDET VEYA BASKI ALTINA ALINMASI, BU NEDENLE
“HAKKIMDA OLASI HER TÜRLÜ ANTİ-DEMOKRATİK YASAL GİRİŞİMİ”
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI, AİHM VE İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ KAPSAMINDA, HER TÜRLÜ YASAL HAKLARIM SAKLI KALMAK ÜZERE PEŞİNEN REDDEDERİM.
DEMOKRASİ DIŞI HİÇBİR EYLEMDE BULUNMAM AMA DEMOKRATİK HAKLARIMA MÜDAHALE EDİLMESİNİ DE ASLA KABUL ETMEM.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI’NIN
“MADDE 25 : DÜŞÜNCE VE KANAAT HÜRRİYETİ,
MADDE 26 : DÜŞÜNCEYİ AÇIKLAMA VE YAYMA HÜRRİYETİ”
KAPSAMINDA TARAFIMDAN YAPILMAKTADIR.
DÜŞÜNCE VE KANAATLERİMİN ENGELLENMESİ VE ŞİDDET VEYA BASKI ALTINA ALINMASI, BU NEDENLE
“HAKKIMDA OLASI HER TÜRLÜ ANTİ-DEMOKRATİK YASAL GİRİŞİMİ”
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI, AİHM VE İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ KAPSAMINDA, HER TÜRLÜ YASAL HAKLARIM SAKLI KALMAK ÜZERE PEŞİNEN REDDEDERİM.
DEMOKRASİ DIŞI HİÇBİR EYLEMDE BULUNMAM AMA DEMOKRATİK HAKLARIMA MÜDAHALE EDİLMESİNİ DE ASLA KABUL ETMEM.
TC.yi silip yeni türkiye diyenlere köpek le cevap
Attila Andics’e rica!
Radikal gazetesi, “Current Biology" dergisinde “Köpeklerle ilgili sır çözüldü” başlığı ile yayınlanan bir haberi ana sayfadan okuyucusu ile paylaştı.
Verilen haber ilginç, ilginç olduğu kadar da ibret alınması gereken öğeleri içinde barındırıyor.
Haber başlığını görünce merak ettim, enine boyuna inceledim; haberin özünü paylaşılmaya değer buldum.
Önce haberi özetleyim. Nasrettin hoca fıkrası misali, haberin “suyunun suyunu” tırnak içinde vereyim. Sonra “yal yediği kabaplara, ekmek yediği kapıya ürenlere” birlikte selam gönderelim.
Şimdi alın elinize tahta kaşıkları, geçin tavanın başına: bir güzel kaşık sallayın, haberin suyunun suyuna, bakın tadına tuzuna…
Yüzünüzdeki alaycı tebessümü gözlerinizin içinde görür gibiyim. Hiçbir şeyin suyunun suyunda tat tuz, lezzet olmayacağının ifadesi var hınzır bakışınızda!
Ben de zaten yüzünüzde ki o resmi görmek için kalem salladım. Durmayın hadi gelin, haberin suyunun suyu işte şuracıkta…
”Macar bilim adamları, insanlarla köpeklerin duygusal bilginin işlenmesinde beynin benzer noktalarını kullandıklarını keşfetti. Bilim adamları, insanoğlunun en iyi dostu olarak kabul edilen köpeklerin beyninin ağlama, kahkaha gibi duygu yüklü seslere tıpkı insan beyni gibi tepki verdiğini ortaya çıkardı.
Macaristan'ın başkenti Budapeşte'deki Bilimler Akademisi Eotvos Lorand Üniversitesi araştırmacıları, insanlarla köpeklerin duygusal bilginin işlenmesinde son derece benzer bir mekanizma kullandıklarını keşfetti.
Araştırmayı yöneten Attila Andics, çalışmanın sonuçlarının köpeklerin nasıl insan duygularına uyum sağladığını gösterdiğini söyledi.” Vs. vs…
Macaristan'ın başkenti Budapeşte'deki Bilimler Akademisi Eotvos Lorand Üniversitesi araştırmacıları, insanlarla köpeklerin duygusal bilginin işlenmesinde son derece benzer bir mekanizma kullandıklarını keşfetti.
Araştırmayı yöneten Attila Andics, çalışmanın sonuçlarının köpeklerin nasıl insan duygularına uyum sağladığını gösterdiğini söyledi.” Vs. vs…
Daha fazlasını merak eden haberi kaynağından incelemeli.
Bizim amacımız haberden çok Türk milletinin bağrında filizlenen, Anadolu’nun mümbit toprağında yeşeren, büyüyüp, dal budak salanların, Türk Milletine bir it kadar bile sadakat göstermediğinin altını çizmek.
Geriye dönüp deyimler ve atasözleri lügatini karıştırdım. Lügatimizde bilimsel olmasa bile deneyimlerle kesinlik kazanmış çok çarpıcı Türk atasözlerine rastladım. İşte o atasözlerinden birkaç tanesi.
( Köpek ekmek yediği kapıyı tanır, İt bile yal yediği kaba pislemez, köpek sahibini ısırmaz,köpeğe gem vurma, kendini at sanır vs.vs)
İçinde köpek geçen pek çok atasözü var! İçeri anlamı da pek derin. Parantez içinde vermediğim şu atasözüne bir bakın! “aç köpek fırın deler” dört kelimeden oluşan, derinliği okyanusları aşan bu atasözü ile gündemdeki çağın yolsuzluk olayını değerlendirin.
Ayakkabı kutuları içinde ele geçen dövizlerin karın açlığından mı, yoksa açgözlülükten mi karaya vurduğuna siz karar verin!
Türk ırkı yok diyenlere, T.C' yi tabelalardan silenlere, Atatürk’ün kurduğu Türk Devletine “Yeni Türkiye” diyenlere, Milleti kılık kıyafeti ile bölük pörçük bölenlere sırı çözülen köpeklerle ilgili söylenmiş atasözlerinden hangisini layık bulursanız, onu yakıştırın!
Araştırmayı yöneten Attila Andics’e rica etsek, Türk diye bir ırk yok diyen, Benim başörtülü bacım derken, gözlerinin içi kanlanan; T:C kurucusuna iki ayyaş diyenlerin de beyin faaliyetlerinin MRI’nı çeker, inceler neticesini bizimle paylaşır mı ne dersiniz?
Attila Andics’e sor dediğinizi duyuyorum…
Kaydol:
Yorumlar (Atom)




![Din'den bahsedenler hırsızı aklamak için Allah'ın ayetlerini inkar ettiler!
İktidara Verilecek Her Oy PKK'nın Onaylanmasıdır Unutma...
@[155681857949160:274:Onurlu Sanatçılar]](https://fbcdn-sphotos-f-a.akamaihd.net/hphotos-ak-frc3/t1/s403x403/1897724_706902286008745_1633989198_n.jpg)