30 Temmuz 2014 Çarşamba

Atatürkün gizemleri


Atatürk’ün Gizemleri…

30 Temmuz 2014
Atatürk’ün Gizemleri…
Nostradamus Biliyordu
Almanya ile birlikte, Birinci Dünya Savaşı’na giren Osmanlı İmparatorluğu her şeyini kaybetmiş durumda idi. 30 Ekim 1918′de imzaladığı Mondros mütarekesi ile Türk topraklan işgale uğruyordu. Kısacası, Osmanlı İmparatorluğu topraklarını kaybettiği gibi yavaş yavaş tarih sahnesinden de silinmeye başlamıştı…
İstanbul’un işgal edildiği günlerde, İstanbul’a dönen Mustafa Kemal düşman zırhlılarını Dolmabahçe önünde gördüğü zaman büyük bir üzüntüye kapılmış ve ağzından sadece şu sözler dökülebilmişti: “Geldikleri gibi gidecekler…” Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra Mudanya mütarekesi imzalandı. Bunu Lozan Antlaşması izledi. İstanbul’u işgal eden kuvvetler geldikleri gibi gittiler. İşin ilginç tarafı,
16. Yüzyılda Fransa’da yaşayan ünlü kahin Michel Nostradamus’un da bu konuyla ilgili bir kehanetinin bulunmasıdır!…
1555 yılında yayınlanan ve Nostradamus’un tarihi olaylar, savaşlar ve keşiflerle ilgili kehanetlerinin açıklandığı “Centurien” isimli kitapta Mustafa Kemal Atatürk’ten de bahsedilmiş ve yukarıdaki konuyla ilgili bir kehanete yer verilmiştir. İnanılmaz kehanet şu dörtlükten oluşmuştur:
Kongre başkanını tutan devlet adamları
İşgal kuvvetlerince sürülecek Malta’ya
Girilmiş İstanbul’a alınmış Rodos Adası
Ama geldikleri gibi gidecekler sonunda
Bu dörtlükte Nostradamus, yüzyıllar öncesinden geleceği görerek, Türkiye’yi, Kurtuluş Savaşı’nı ve Mustafa Kemal Atatürk’ü bilmiştir. Dörtlüğün sonunda geçen: “Ama geldikleri gibi gidecekler sonunda” sözüyle; Atatürk’ün: “Geldikleri gibi gideceklerdir” sözünün de bu kadar büyük bir benzerlik oluşturması da ayrıca üzerinde durulması ve düşünülmesi gereken bir rastlantıdır.
4 Eylül 1919′da hatırlanacağı gibi Sivas Kongresi toplanmıştı. Kongre Başkanlığı’na, işgal kuvvetlerine ve İstanbul Hükümeti’ne karşı açıkça tavır alan Mustafa Kemal seçilmişti. Kurtuluş Savaşı’nı ve Atatürk’ü destekleyen İstanbul’daki mecliste olan milletvekilleri de işgal kuvvetlerince Malta Adası’na sürgüne gönderilmişti. Bu hatırlatmanın ışığında yukarıdaki dörtlük tekrar okunacak olursa, işin içinde bir şeyler olduğu daha iyi anlaşılacaktır…
15 YIL HÜKÜM SÜRECEKSİN…
Atatürk hakkında yapılmış birçok kehanet vardır. Bunların en ilginci onun el falına bakan bedevinin söyledikleridir. Mustafa Kemal arkadaşları ile Bingazi’ye, Trablusgarp savaşına katılmaya gidiyordu. Yolda bir bedevi’ye rastladılar. Bedevi el falına çok iyi baktığını ve genç subaylara da isterlerse bakabileceğini söyledi. Hepsi ellerini açarak bedevinin söylediklerini dinlemeye başladı. Sıra Mustafa Kemal’e gelince, o önce baktırmak istemedi ama arkadaşlarının ısrarı karşısında, sonunda o da elini bedevi’ye açtı. Bedevi ele bakar bakmaz yerinden sıçradı ve heyecan içinde ;
“Sen padişah olacaksın” dedi ve ilave etti “15 yıl hüküm süreceksin.” Genç subaylar gülüştüler ve yollarına devam ettiler. Aradan yıllar geçti, Mustafa Kemal Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı oldu. Cumhuriyetin 14.yılında hastalandı. Karaciğeri kötüye gittiğinde çevresindekiler ona “Artık içme Paşam” dediler. Atatürk onlara bir zamanlar yolda rastladıkları falcı bedevi’yi hatırlattı ve gülerek ;
“Arap vaktiyle söylemişti, Bizim padişahlık nasıl olsa 15 yıl sürecek… Hesapça bu son senemizdir…” Yıl 1938 ‘di…
ATATÜRK’ÜN GELECEĞİ GÖRDÜĞÜ OLAYLAR
Atatürk 1931 yılında,2.Dünya Savaşı’nın patlamasının yakın olduğunu söylemiş ve bu konudaki düşüncelerini General McArthur’a şöyle anlatmıştı.
“Versay antlaşması,1.dünya savaşı’na yol açan nedenlerden hiçbirini ortadan kaldırmadı. Tersine rakipler arasındaki uçurumu büsbütün derinleştirdi. Şimdi içinde yaşadığımız barış dönemi, sadece bir ateşkesten ibarettir. Avrupa’nın geleceği Almanya’nın alacağı tavra bağlıdır.”
General McArthur’a göre, savaşın 1940-1945 yılları arasında çıkacağını söyleyen Atatürk, Almanya’nın ancak Amerika’nın savaşa katılması ile yenileceğini ifade etmiştir. Atatürk hayatının sonlarına doğruda şöyle diyordu ;
“Bir dünya savaşı yakındır. Bu savaş sonucunda, dünyanın durumu ve dengesi baştanbaşa değişecektir.”
ATATÜRK, Mussolini hakkında da şu görüşlerini açıklamıştı;
“Mussolini bir maceraperesttir. Milletini bir uçuruma sürüklemektedir. Her tarafa saldırıyor. Bu adam yüzünden, çok şımarmış olan bu millete dersini vermeyi çok isterdim, lakin yakında bir küçük millet onlara layık olduğu dersi verecektir. Ve şunuda hatırlatırım ki, bir gün gelecek, Mussolini’yi kendi milleti linç edecektir.”
Bu görüşleri aynen gerçekleşmiştir.
ATATÜRK’ÜN 1907′DE ÇİZDİĞİ T.C. HARİTASI
Atatürk, Kurtuluş savaşından çok önce, ittihatçıların Trakya’da 1907′de yaptıkları bir toplantı sırasında, bir Türkiye haritası çizmişti. Orada bulunanların anlattıklarına göre, o günkü Osmanlı devleti sınırlarıyla hiçbir ilgisi olmayan ve o zaman hiçbir anlam veremedikleri bu harita, gelecekte, yine Atatürk’ün kuracağı Türkiye Cumhuriyeti’nin haritası olacaktı.
Haritada bugünkü sınırlarımıza uymayan tek bir fark vardı; Atatürk, bizden ayrılmasına gönlünün bir türlü razı olmadığı Kerkük’ü de Türkiye topraklarına katmıştı.
DENEME UÇUŞU
Uçakların ilk deneme ve gelişme dönemleriydi. Fransa’da yapılan bir uçak gösterisine katılan, birçok ulusun temsilcileri arasında, Osmanlı ateşesi olarak Mustafa Kemal’de katılmıştı. Gösteriyi izleyenler, sırasıyla uçağa bindirilerek gezdiriliyorlardı. Sıra Mustafa Kemal’e geldiğinde, gösteride bulunan ve genç ateşenin komutanı olan şahıs, birden bir rahatsızlık duyarak Mustafa Kemal’in uçağa binmesine engel oldu. Öteki temsilcilerle havalanan uçak kısa bir süre sonra düştü ve içindekilerden sağ kurtulan olmadı.
ATATÜRK’ÜN ÖNSEZİLERİ
“Bunlar bir gün olacaktır…Görürsünüz,işitirsiniz…”
Prof.Dr.Afet İnan “Atatürk hakkında hatıra ve belgeler” adlı kitabında ilginç bir hatırasını naklediyor. Atatürk 09 ocak 1936 Perşembe günü, dil ve tarih coğrafya fakültesi’nin açılış dersinde okuması için afet İnan’a : “tarih belgelerinin ilerideki keşifleri buna dayanacaktır. Her tarihi kişinin söylediği sözler toplanabilecek ve böylece biz onları kendi seslerinden ve sözlerinden dinleyebileceğiz.” diyerek yazıyı verir. Buna karşılık Afet İnan : “Bu çok uzak bir gelecekte belki olabilecek keşfin benim ifadem olarak verilmesine cesaret edemeyeceğimi” kendisine söylediğim zaman canı sıkıldı ve şöyle dedi : “Bunlar bir gün olacaktır…Görürsünüz,işitirsiniz…”
30 yıl sonra : Atatürk tarafından bu yazının verilmesinden 30 yıl sonra yine aynı ay ve günlere tesadüf eden, 01 ocak 1966′ da şöyle bir haber yayımlandı :
“Venedik’in Saint Georges Adası’ndaki Benedictis Manastırı Labratuvarları’nda, manastır rahiplerinden Pellegrio’ nun yönetiminde, seslerin ayırımı esasına dayanan çok dikkate değer araştırmalar yapılmaktadır. İtalya İçişleri Bakanlığı,1962 ‘de başlayan bu çalışmaları kontrol etmektedir. Fakat elde edilen sonuçlar halen açıklanmamıştır. Saint Georges Adası’ndaki bilim kurulunun geçmişe ait sesleri toplayacak, elektronik araçlar üretmeye çalışmaktadırlar. Bilim adamları özellikle Demosten, Pitagor ve Jul Sezar’ın söylevlerinden kendi sesleri ile parçalar elde etmeye uğraşmaktadırlar.”
ATATÜRK’ÜN RÜYASI
Atatürk’ün bir rüyasını da Dr.Reşit Galip Bey’den öğrenmekteyiz, “Mustafa Kemal ,Ankara’ya geldikten bir süre sonra ilginç bir rüya görmüştü. Ertesi gün bana şöyle anlattı. ; “Reşit Bey,rüyamda bana ‘Paşam ,İnönü’den ne haber?’diye sordunuz. Bende ‘vaziyet kritiktir’ cevabı verdim. ‘Kritik nedir? Anlamadım ki!’dediniz. Bende ‘Bunun cevabını 15 dakikaya kadar veririm’ diyerek odama çekildim.” Mustafa Kemal bana bu rüyasını anlattığında düşman henüz İzmir’e çıkmamıştı, İnönü mevkii de henüz bir önem taşımıyordu. Aradan yıllar geçti 2.İnönü savaşı’nın kritik günlerinden biriydi. Mustafa Kemal’in arabası Millet Meclisinin önünde durdu. Hemen yanına koşarak, telaş ve endişe içinde, “Paşam ,İnönü’den ne haber?” diye sordum. Aynen şu cevabı verdi ; “vaziyet kritiktir” O zaman ben ; “Kritik nedir? Anlamadım ki!” dedim. O da ; “Sana bunun cevabını 15 dakikaya kadar veririm” dedikten sonra gülümsedi ve ; “Hani Ankara’ya geldikten sonra bir rüya görmüştüm,hatırladın mı?” Hafızamı yoklayarak, rüyasını anlattım. Gülerek ; “işte, rüya ayniyle vakidir. Ben İsmet’i tanırım,göreceksin 15 dakikaya kadar kendisinden muzafferiyet haberi alacağız.”
Gerçekten de 5 dakika geçmeden bir telgraf gelmiş ve 2.İnönü savaşı’nın da zaferle sonuçlandığını öğrenmişlerdi.
ATATÜRK’ÜN GÖRDÜĞÜ SON RÜYA
26 Eylül 1938 tarihinde Atatürk, rahatsızlığı ile ilgili olarak ilk defa hafif bir koma atlatmıştı. Prof.Dr.Afet İnan,olayı şöyle anlatıyor : “O geceyi rahatsız geçirdi, ilk hafif komayı o zaman atlatmıştı. Ertesi sabahki açıklamasında” : “Demek ölüm böyle olacak” diyerek “uzun bir rüya gördüğünü” söyledi ve “Salih’e söyle ,ikimizde bir kuyuya düştük,fakat o kurtuldu” dedi. Atatürk’ün, burada “kuyuya düşme” sembolü ile gördüğü rüya vizyonu, kendisininde söylediği gibi ölümün habercisiydi.
Salih Bozok’un kuyudan kurtulması ise bilindiği gibi, Atatürk’ün vefat ettiği gün ,buna çok üzülen Salih Bozok’un da intihar etmesi ve sonunda onun kurtarılmasını simgeliyordu. İşte bu ATATÜRK’ün son rüyası idi…

fidan !

orumsuz paylaşıyorum …
BİLİN BAKALIM BU FİDAN HANGİ VANLI 'FİDAN'!…
(Yazar Fethullah Gülenci ama verdiği bilgiler pek enteresan!)
Derinden kullandıkları Erdoğan camianın üzerine gittikçe etrafındaki “Özel Seçilmişler“ in gücünü ve kendisinin nasıl kumpasa alındığını fark edecek.
Bu gün safmışız, aldanmışız dedi kalabalıklara. Aynı cümleyi olayın gerçekliğini gördüğünde yine zikredecek ama kendi kendine.
Sanmayın ki etrafındaki Özel Seçilmişlerden dolayı camiaya düşman. Düşmanlığı cibillidir. Sadece ülkeyi kendisinin yönetmediğini anlayacak.
Hümeyni ile 2 yıl Paris‘te beraber kalan ve devrim günü onunla beraber İran‘a girecek kadar yakın olanlar Başbakan’ı diktatörleştirdiler. Erdoğan‘ın en büyük zaafı olan dini önder olma arzusunu tetikleyerek Beyefendi‘yi kontrolden çıkarıp kendi rüzgarlarıyla yönlendirdiler.
Bırakın ülkeyi kendi yönettiğini zannetsin anlayışıyla ve her şeyin en iyisini siz bilirsiniz söylemiyle, bütün istediklerini yaptırdılar. Çocukluktan alınmış, özel seçilmiş Vanlı bir proje adamı Hümeyni‘nin arkadaşının maharetiyle yanına yerleştirip koruması altına aldırdılar.
1986 yılında Türk Silahlı kuvvetlerine girdiğinde 18 yaşında olan bu zattan başka kaç tane Van‘lı girebilmiştir TSK‘ya. TSK‘nın herkesi fişlediği ve referansı sağlam olamayan birini asla almadığı o günlerde Fidan kimlerin referansıyla alındı. O yıllarda ve yakın zamanlara kadar Kara Kuvvetleri Muhabere Okulun‘da okuyacak kadar kabiliyetli tek doğulu olması tesadüf müydü?
Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda OBİ (Otomatik Bilgi İşlem) bölümünde bilgisayar teknisyenliğıne getirilerek projenin en önemli ayağı tamamlandı. TSK ile ilgili tüm bilgi ve belgelerin merkezine konumlanmıştı. Ardından ne hikmetse Nato‘da görevlendirilerek yurt dışına gönderildi. Dış görevle gittiği Almanya’da NATO Süratli Reaksiyon Kolordusu’ndaki görevi İstihbarat ve Harekat Başkanlığı’ndaydı. En kritik yerdeydi yine.
Mecburi görev süresi biter bitmez TSK‘dan istifa etti. Askeri kariyeri bu kadar parlak biri sebepsiz yere kurumdan ayrılıyordu.
Fidan’ın hızlı yükselişi, 2003′te Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi (TİKA) Başkanlığına atanmasıyla başladı. Tika neden önemli? Çünkü TİKA o dönem Devlet Bakanı Beşir Atalay’a bağlıydı. Atalay’a çok yakın çalıştı. Projenin en büyük ayağı tamamlanmış oldu.
Atalay‘ın yoğun tahşidatıyla dönemin Dışişleri Bakanı olan Abdullah Gül ile ilişkileri o kadar iyiydi ki Gül onunla her şeyini paylaşır oldu. Hem Dışışleri, hem de istihbarat birimleriyle işbirliği halinde faaliyet gösteren TİKA’da başkanlık, Fidan için biçilmiş kaftandı.
Atalay‘ın, Erdoğan’a sürekli Fidan‘ı anlatması Erdoğan‘ın ilgisini çekti. O dönem Gül‘ün referansı önemliydi ve çoktan ayarlanmıştı. Başbakan 2007’de onu yanına aldı. Dış politika ve uluslararası güvenlik konularından sorumlu Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı görevine getirdi. Can alıcı nokta İran’ın nükleer çalışmalarının uluslararası krize dönüştüğü sırada Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Y.K üyeliğine atandı.
Başbakan‘ın “Benim sır küpüm. Türkiye Cumhuriyeti devletinin sır küpü. Türkiye’nin geleceğinin sır küpü” dediği adam“Özel Seçilmişler“dendir. MİT-Emniyet-Genelkurmay-Jandarma istihbaratı “Milli İstihbarat Koordinasyon Kurulu” olarak tek çatı altında toplandı ve Fidan‘a bağlandı.
Yeni MİT yasasıyla BB‘den bile daha çok dokunulmazlığa sahip olacak olan Fidan, E. Ala ile birlikte camiaya yapılacak operasyonu yönetiyor. Vatan ihanet, darbe girişimi ve casusluk davası açmayı düşündükleri camiaya karşı bilgi ve belge üretmektedirler. Proje adamlar iş başında.
Soru şu. Başbakan‘a bilgi taşıyan mekanizma tek çatı altında toplanmışsa Başbakan, gelen bilginin doğru olup olmadığını kime sorgulatacak?
FUAT AVNI
21 ŞUBAT 2014

can babadan öğütler

Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama
Yarım saat erkene kurulsun saatin.
Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin..
Pencereni aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin...
Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin...
Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin.
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart,
Çek kızarmış ekmek kokusunu içine,
Bak güzelim kahvaltının keyfine.
Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis,
Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin..
Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile.
Sonra koş git işine, dünden, önceki günden,
Hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla,
Ohhh şöyle bir hafifle
Bir güzel kahve ısmarla kendine,
seni mutlu eden sesi duymak için "alo "de
Hiç işin olmasa da öğle üzeri dışarı çık
Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa...
Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak
Çiçek görürsen kokla ,köpek görürsen okşa ,
Çocuk görürsen yanağından makas al.
Sonra,şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı,
Sen çok dar da iken kimler seni ferahlattı,
Hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı?
Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?
Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara
Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor..
Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak,
Yüzünde güller açtıracak.
Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun..
Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun..
Saklama tabakları, bardakları misafire
Sizden ala misafir mi var bu dünyada
Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil,
Vazife yapar gibi hiç değil,
Şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi,
Eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının..
Gece evinde, dostların olsun
Sohbetin yemeğin, kahkahan olsun..
Arkadaşım
hayat bu daha ne olsun?
Ama en önce ve illa ki sağlık olsun!
Can Yücel

28 Temmuz 2014 Pazartesi

inönü ikinci değil, kinci adam

İnönü ikinci adam değil kinci adam!Atatürk’ün son dönemlerinde İsmet İnönü ile aralarında yaşanan gerginlik mercek altına alındı. Programa konuk olan tarihçi-yazar Mustafa Armağan Lozan’dan İnönü’ye kadar bugüne kadar hiç dillendirilmemiş çok çarpıcı açıklamalarda bulunarak “İnönü aşağılık kompleksi yüzünden Atatürk’ün cenazesinde katılmamıştır” dedi. İnönü’nün kindar bir insan olduğuna da dikkat çeken Armağan, “Şevket Süreyya Aydemir’in “İkinci Adam” tabirini “kinci adam” olarak değiştirmek gerekir.” şeklinde konuştu.
“İNÖNÜ AŞAĞILIK KOMPLEKSİ YÜZÜNDEN ATATÜRK’ÜN CENAZESİNDE KATILMAMIŞTIR”
İsmet İnönü sadece Atatürk’ün İstanbul’da yapılan asıl büyük cenaze törenine katılmamakla kalmadı, aslına daha önce de hastalığı sırasında da kendisinin yanına, özellikle ağırlaştığı dönemde gitmedi. Ankara’da oturdu ve onu ziyaret etmek için çeşitli teklifler fırsatlar ortaya çıktığı halde en yakın arkadaşı 13-14 sene beraber çalışmışlar, Lozan’da beraber hareket etmişler, hastalığı sırasında ki o yaklaşık 1,5 yıl sürüyor- ziyaret edip bir geçmiş olsun dileğinde bulunmamış olması… Yok onu öldüreceklermiş de… Öldürürlerse öldürürler, kim öldürecek? Bundan kormuş da, gitmemiş de… Bence bunların hiçbir geçerliliği yok. Nitekim Atatürk’e nasıl öfke duyduğu, o görünüşteki “ellerinizden öperim, “siz benim velinimetimsiniz” gibi göz boyayıcı söylemleri bir kenara bırakırsanız, Atatürk karşısında nasıl bir aşağılık kompleksine kapılmış olduğu, onun yerine geçip, onun resimlerini duvarlardan paradan puldan kaldırma, Nutuk’u yasaklama Nutuk yasaklanmıştır İnönü döneminde- gibi Atatürk’ün izini silme, izlerini ortadan kaldırma çabası bu aşağılık kompleksinin tezahürlerinden bence. Dolayısıyla hatıralarını okuduğunuz zaman da Atatürk Orman Çiftliği meselesinde hep haksız olanı Atatürk olarak gösteriri. O haksızdı, hatta biraz itham eder; karlı şirketini devlete vermedi, zarar eden şirketlerini devlete kakaladı gibi tabirler kullanır. Bunu bir çok yerde hatıralarında söyler. İnönü’nün cenaze törenine gitmeyişinin asıl sebebi kendinsin başbakanlıktan atılması, bu ağır bir darbedir İnönü’ye ve onun bu kadar uzun bir süre iktidarda kalmış bir başbakanın başarısız bulunarak, artık Türkiye’ye zarar vereceği anlaşıldığı için görevden alınmasını bir türlü hazmedememiştir.
İNÖNÜ “İKİNCİ ADAM” DEĞİL “KİNCİ ADAM”
Bütün İnönü döneminde 4 tane şeker fabrikası yapılmışken, 1937 Eylül’den, 1938 Ekim’ine kadar Celal Bayar döneminde 4 şeker fabrikası daha açılmıştır. O 1,5 yıllık Celal Bayar hükümeti dönemi neredeyse bütün İnönü hükümeti dönemindeki ekonomik atılımları ikiye katlamıştır. Bu olay karşısında Bayar’a da çok kin duymuştur. Bence Şevket Süreyya Aydemir’in “İkinci Adam” tabirini “Kinci Adam” olarak değiştirmek gerekir. Çünkü çok kin duyan ve kendisine bir şekilde zarar vermiş, kendisine bir şekilde karşı çıkmış herkesi hiç affetmemiş ve sonuna kadar da bu affetmeyen kinini devam ettirmiş olan birisidir, ki en büyük kin duyduklarından birisi de Menderes’tir. Menderes meclis kürsüsünden “paşa artık düş bu milletin yakasından, bu millet artık seni istemiyor anla bunu” dediği için bunları hep defterine yazmış ve idamı sırasında önüne bir sürü fırsat geçtiği halde, bir sürü Milli Birlik Komitesi üyesi kendisini ziyaret esip “paşam idamlar konusunda fikriniz nedir?” dediği zaman dahi “İdam etmeyin” diyememiştir. Dolayısıyla Atatürk’ün cenaze törenine katılmayışı bence bir tesadüf değil, orada bir aşağılık kompleksi ve bu kadar uzun süren ve kendisine göre çok parlak olan bir başbakanlıktan alınmış olmasını hiçbir zaman affetmemiştir.

bana yapılan kumpastır ilanen duyurulur

İlanen duyurulur!
Sorumluluk kabul edemem!
Araştırma, uzun öykü, diyaloglar, metin yazımı, senaryo, günleme, iş bölümü, sanatçılar ile anlaşma,telif hakları, kamera kiralama, çekim, aydınlatma, efekt, kurgu-montaj, film banyo, reversal kopya, kaba kurgu, perfore ses kaydı, off-tube seslendirme, seslendirme stüdyosu kiralama, rol dağıtımı, dublaj sanatçısı bulma, lup kesme, kurgu, ses eşleme, müzik seçimi, müzik döşeme, letraset yazı seçimi, jenerik, karakter jeneratörü, miksaj, ön denetim, son denetim, yayın kopyası, tanıtım ve basın bülteni, master kopya, dijital kopya işleri gibi hiç bir konuda çalışma yapmadığıma kalıbımı bakarım.
İşte son altı yıldan beri bu gibi çevrefil işlere karışmadığım için adımın karıştırılabileceği hiç bir görsel bana ait olamaz.
Aksi durumlar iftiradır.
Düzmecedir.
Kumpastır.
Tertiptir.
Kıskançlıktır.
Kısaca:
Montajdır.
Dublajdır!
Bu gibi suç isnadı yapanlar müfteridir.
Alçaktır.
Karanlık bir şebekedir.
İlanen duyurulur!
BeğenBeğen ·  · 

26 Temmuz 2014 Cumartesi

dini camiyi siyasete bulaştıranlar


CÂMİDEKİLER VE MEYHANEDEKİ AYYAŞLAR!
EY CÂMİ CEMAATİ! BARİ AYYAŞTAN UTANIN!
Câmileri, kolayından cennete adam taşıyan halk otobüsleri olarak görüp, oturduğu koltuktan gayet emin bir şekilde, meyhanede ki ayyaşlara karşı caka satıp nanik yapan ey gaflet ehli! Harabat ehline hor bakma öyle, orada nice nice defineler var ki senden daha riyasız ve yalansız, sadece bir kurtarıcı elinin uzanmasını bekleyen!
Kâinatın yaratıcısı ve yegâne sahibi olan Cenab- ı Allah’ın, insanı EŞREF-İ MAHLUK olarak halk edip, ZÜDE-İ ÂLEM olarak kâinatın merkezine koymasına karşılık, kendisi Allah’ı düşünce dünyasının merkezine koymayarak, o merkeze ma’bud edindiği siyâsi liderini oturtan gafil ve şaşkın sürüleri, çekin İslâm’ın üzerinden o kirli ellerinizi, bırakın câmi avlularında ihlâssız musafahalarla arz- ı endam etmeyi!
Ya hırsızla, yolsuzla, vurguncuyla, vatan haini bölücülerle ol,
Ya da Hakk yolunun, ihlâslı bir mü’min yolcusu ol!
Bayrak, vatan, millet, devlet, hürriyet, istiklâl ve istikbâl nedir bilmezsin! Haine, bölücüye, Türk düşmanı soysuza arka çıkıp toz kondurmazsın. Bütün bunlara rağmen de İslâm’ı kimseye bırakmazsın!
Daha fazla günahkâr olmadan, cennete kalkan halk otobüsü zannettiğiniz câmilerin manevi atmosferini siyâsetle kirletmekten vazgeçin! Sayısız insanı soğuttunuz mânevi havasını bozduğunuz câmilerimizden!
Ellerinde bayraklarıyla yürüyen kalabalık vatansever kitllere, câmi avlularından doğru alaykâr alaykâr bakışarak gülüşmenin hesabını Allah’a verecek olduğunuzu sakın unutmayın ki sizin için pek bir önem taşımayan şanlı Türk bayrağı, Kosava’da Allah adına, İlâyı kelimetullah uğruna can veren şehitlerin göllenen mübarek kanları üzerine ilâhi bir el tarafından eşgallenmiştir!
Sizin ayyaş diye küçümseyip kâfir ilân ettiğiniz öylesi insanlar bilirim ki meyhane çıkışında karşılaşıp kendilerine, vatan, bayrak, hürriyet ve milletimizin içinde bulunduğu tehlikelerden bahsedince, ‘’Yapma be Orhan ağabey! Daha anlatma, zaten dertliyim, çıldırtma beni’’ deyip, yorgun ve tâlihsiz başını omzuma koyarak, gözyaşlarıyla ceketimin yakasını ıslatan.
Ve sıkça görüldüğü gibi; bayrak yürüyüşlerine gelerek ''Ben de bu vatanın evlâdıyım, beni kahramayın, hor görmeyin abilerim, bana da bir bayrak verin, sizinle yürüyeceğim'' deme asaletini gösterebilen ayyaşlar var bu tolumun içinde!
O ZAMAN; BAYRAĞI, VATANI, HÜRRİYET VE İSTKLÂLİ, MEYHANEDEKİ AYYAŞLARDAN ÖNCE, CÂMİ AVLULARINDA DAHİ MA’BUD EDİNDİĞİ SİYÂSİ LİDERİNİ METHEDEN ŞAŞKINLARA ANLATMALIYIZ!
TÜRK BAYRAĞI NEDİR!
Türk Bayrağı, Ay ve yıldızıyla; ALLAH c.c ve HZ. Muhammed’i sembolize eder /
BAYRAK;
Namustur,
Haysiyettir,
Şereftir,
Bağımsızlıktır,
Egemenliktir,
Dini yaşatandır,
İmanı muhafaza edendir,
Neslin devamını sağlayandır,
Kadınlar içinse en büyük tesettürdür,
Bayrağı olmayanların Tesettürleri, Irak'ta ki kadınlarınki gibi bir çekimliktir!
VE BU SEBEPLEDİR Kİ BAYRAK;
Bilhassa namuslu kadınlar
Ve karısının, kızının, bacısının, gelininin namusu üzerine titreyen imanlı ve şerefli erkekler için apayrı bir öneme haizdir!
Ve bunu aynen bu şekliyle Hocalarımız Câmilerimizde, vermiş oldukları vaaz ve Cuma Hutbelerinde anlatmalıdırlar ki o cemaat milli şuurla şuurlanarak; Maraş’ta ki kaleden Fransız bayrağını indirip, Türk bayrağını yerine astıktan sonra gelip namazını eda eden cemaatin asalet ve yiğitliğinde olsunlar!
Bunun olması ve cemaatin milli şuurla şuurlanabilmesi için yeni yeni;
RIDVAN HOCALARA,
SÜTÇÜ İMAMLARA,
İSTİKLÂL SAVAŞINA KATILMANIN, ALLAH'IN EMRİ OLDUĞUNU SÖYLEYEN TRABZON MAÇKA MÜFTÜSÜ OFLU KÂMİL EFENDİLERE İHTİYACIMIZ VAR!
EY GAFLET EHLİ!
Bu halin neyin nesi böyle?
Unutma ki biz Anadolu'yu, erenlerle, dervişlerle Türk- İslâm kılıp vatan yaptık!
Balkanları, önce gönül olarak tarikatlarla fethettik!
İstiklâl Savaşını, câmilerimizde M. Âkif'in okumuş olduğu hutbeler sonucu, her biri pimi çekili bir iman bombasına dönen câmi cemaatiyle kazandık!
EY GAFLET EHLİ!
Ya sen şimdi, vatan ayaklarının altından bir halı misâli çekilip alınırken, ne yaparsın, neyle meşgulsün?
Siyâsetin küfür dehlizlerine dalmış ve Hakk'a sırtını dönerek, batıla sarılmışsın!
Ma'bud edindiğin siyâsi liderinin ağzından çıkanları, Allah'ın âyetleri ve Resulünün hadislerinden üstün tutan bir küfrün batağına saplanmış debelenmektesin!
HALEN DAHA UYANAMADINIZ;;
Ey Tarikat şeyhleri!
Ey Mürşitler!
Ey Müritler!
Ey Müridanlar
Ey gurbanlar!
Ey de eyler!
Ey câmilerde ki siyâset amigosu beyler!
Bu vatana, bu millete, bu devlete ve senin topyekun namusun da dahil olmak üzere değerlerine savaş açanlar, senin desteğinle ayaktalar!
Ve bütün şirretlikleriyle sana ve geleceğine kast etmekteler, doğacak olan kız torunun bekâretine, gelinin iffetine göz koymuşlar KÖR MÜSÜN?
Unutma ki senin bu sapkınlıkların, belâya ve musibetlere davetiyedir, aklını başına al ve iman tazele!
CENAB- I ALLAH, SİZİN GİBİ KENDİSİNİ MÜ'MİN KUL SANAN VATANSIZ VE BAYRAKSIZLARA DİYOR Kİ;
''Ey İman edenler, iman edin!''
NE YAZIK Kİ
Zeytin yağına batmış lokma misâli, AKP rüzgârına kapılarak, gırtlağına kadar siyâsete batmış günün Hoca ve müftüleri ve bunların etkisinde kalmış cemaat sayesinde, İslâm dinine çok şey kaybettirilmiştir vesselâm.
26 Temmuz 2014
ORHAN KILIÇOĞLU

AT, SİLAH, TÜRK.

su sorunu. ist un geleceği

Aborjinler, Avustralya’nın yerlileridir. Dünyanın en eski ve en ilkel topluluklarından olan Aborjinler, büyük göçlerinde çölü üç ayda geçerler.
Yol boyunca rastladıkları su birikintilerinden kırbalarına su doldururlar.
Kendilerinden sonra gelecek hayvanları düşündükleri için, suyu hiçbir zaman bitirmezler…
* * * *
Başbakan Erdoğan, 3’üncü köprü inşaatı nedeniyle milyonlarca ağacın kesilmesine ve yöredeki göletlerin doldurularak kurutulmasına karşı çıkanlara “Bunlar yalan makinesi, gölet falan kapatıldığı yok” demişti!
Benim yaşadığım, ormana çok yakın köydeki evimizin biri 100, diğeri de 600 metre uzağında 2 gölet vardı, ikisi de yok edildi!
Göletin anlamı toplumumuzca çok bilinmez.
Kimi “göle et” zanneder, yani gölün içine et!.. Kimi de “gölet doldurulsa ne olur doldurulmasa ne olur” diye düşünür!
Oysa ormanlarda yaşayan hayvanlar, bu göletlerden su içerler. Yaşamlarını sürdürebilmek için göletlere büyük gereksinimleri vardır.
Şimdi sizin “insanı düşünmeyen biri, hayvanları neden düşünsün” dediğinizi duyar gibiyim.
Haklısınız;
Aborjinler ilkel bir topluluktur!..
* * * *
Sevgili okurlarım,
Bu yazıyı, kadim dostum, tiyatro ve mizah ustası Müjdat Gezen önceki gün gönderdi.
Dün sabah gazeteleri okurken, Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran Bozoğlu’nun Hürriyet’ten Erdinç Çelikkan’a yaptığı ve Müjdat’ın yazısıyla bire bir örtüşen açıklaması dikkatimi çekti.
Oda Başkanı’nın verdiği bilgiye göre; İstanbul’da yapımı süren 3’üncü havalimanı inşaatı nedeniyle bölgedeki 70 gölet ve 8 dere kurutulmuş.
Terkos gibi İstanbul’a hayat veren sulak alanların kurutulmasının büyük hata olduğunu belirten Başkan Bozoğlu “2.5 milyon ağaç kesilmişken yağmur beklemek boşuna. Yağmur yağsa dahi gelecekte barajları dolduramayacak, İstanbul’da ciddi su krizi yaşanacak” demiş.
* * * *
Gördüğünüz gibi, vaktiyle 3’üncü köprü ve havalimanının Kuzey Ormanları’na yapılmasının cinayet olacağını söyleyenler haklı çıkıyorlar!
Peki kim söylemişti bunları?
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan…
Şimdi cinayeti kim işliyor?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan!..
Bir de kalkmış, göletlerin kurutulmasına karşı çıkanlara “yalan makinesi” diyor.
Yalan makinesinin ne olduğunu da yanlış biliyor!
Zira yalan makinesi, yalan söyleyen birine bağlandığında sinyal veren bir aygıttır.
Başbakan’ı o alete koysanız, anında bozulur!
* * * *
Dünyanın en ilkel topluluklarından birine dönersek;
Aborjinler bize amma da gülüyorlardır!
Sevinç ve üzüntü
Önceki gün hem sevindik, hem üzüldük.
Sevindik, çünkü Türkiye’nin en başarılı araştırmacı gazeteci-yazarlarından, değerli kardeşim Soner Yalçın, İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin geleneksel “Basın Özgürlüğü Ödülü”nü aldı.
Törene katılarak, aylarca yattığı zindanda sergilediği onurlu duruşuyla tarihe geçen ve gelecek kuşaklara örnek olan Soner’in sevincini paylaştık.
Üzüldük, çünkü değerli dostum, usta yazar Emin Çölaşan, trafik kazası geçirdi.
Neyse ki kazayı ucuz atlatması, hepimizin tesellisi ve sevinci oldu.
Soner’i kutluyor, Emin’e de büyük geçmiş olsun dileklerimi gönderiyorum.

hayata dair öğütler

HAYATA DAİR ÖĞÜTLER
* Güvenmediğin kimseye aleyhine kullanabilecek hiçbir koz verme.
* İnsanlara doğru değer ver, hak etmeyenleri sil.
* Kimseye yalvarma.
* Asla dönüp arkana bakma.
* Sır tutmasını bil.
* Dostlarının yeri ayrı, sevgilinin yeri ayrı. Sevgilin için dostlarını, dostların için sevgilini satma.
* Kimsenin lafıyla dolduruşa gelme, ama aklının bir köşesinde de tut.
* Bir ilişkiyi kafanda bitirdikten sonra iki çift tatlı söz, iki damla gözyaşı için asla yumuşama.
* Seni sevenlerle kullananları iyi ayırt et.
* Seni dinleyip anlamaya niyetli olmayanlarla tartışma.
* Emrivaki oluşturulan dostlukları kabul etme.
* Eğer verdiğin o kişide kalmıyorsa ikinci bir sır şansı verme.
* Kendini öven insanlardan kaç.
* Karşındakinin doğruyu söylediğini varsayma.
* Kendine saygını yitirmene neden olacak hiçbir şey yapma.
* Sorunun olduğunda insanlar zaman ayırıp seni dinliyorsa onların öğütlerini gözardı etme.
* Göz göre göre su birikintilerine taş atma, mutlaka üzerine sıçrar.
* Gözyaşlarının değerini bil. Onları hak etmeyenler için harcama.
* Senin zekana inanan insanları hayal kırıklığına uğratma.
* Kendini sev.
* Dışarıdaki güneşe bakıp gülümse ve önünde koskocaman bir gelecek olduğunu unutma.
* Dostluğunla yetinmeyenler için hiçbir fedakarlık yapma.
* İnsanları kaybediyorsun diye ağlayıp sızlama, ama kazandığın insanların değerini bil.
* Kimseye taşıyabileceğinden fazla değer verip bununla övünmesine fırsat verme.
* İstediğini almak için asla duygu sömürüsü yapma.
* Sana duyulan sevgiyi ve güveni istismar etme.
OKUYUP BEĞENDİYSENİZ 1 KEZ PAYLAŞIN HERKES OKUSUN.

25 Temmuz 2014 Cuma

mimar sinanın tamirat yardımı

MUTLAKA OKUMALISINIZ !
400 Sene Sonrasına Mektup
Bir Mimar Sinan eseri olan Şehzadebaşı Cami´nin 1990´li yıllarda devam eden restorasyonunu yapan firma yetkililerinden bir inşaat mühendisi, caminin restorasyonu sırasında yaşadıkları bir olayı tv´de şöyle anlatmıştı.
Cami bahçesini çevreleyen havale duvarında bulunan kapıların üzerindeki kemerleri oluşturan taşlarda yer yer çürümeler vardı. Restorasyon programında bu kemerlerin yenilenmesi de yer alıyordu. Biz inşaat fakültesinde teorik olarak kemerlerin nasıl inşaat edildiğini öğrenmiştik fakat taş kemer inşası ile ilgili pratiğimiz yoktu. Kemerleri nasıl restore edeceğimiz konusunda ustalarla toplantı yaptık. Sonuç olarak kemeri alttan yalayan bir tahta kalıp çakacaktık. Daha sonra kemeri yavaş yavaş söküp yapım teknikleri ile ilgili notlar alacaktık ve yeniden yaparken bu notlardan faydalanacaktık.
Kalıbı yaptık.
Sökmeye kemerin kilit taşından başladık. Taşı yerinden çıkardığımızda hayretle iki taşın birleşme noktasında olan silindirik bir boşluğa yerleştirilmiş bir cam şişeye rastladık.
Şişenin içinde dürülmüş beyaz bir kâğıt vardı. Şişeyi açıp kâğıda baktık. Osmanlıca bir şeyler yazıyordu. Hemen bir uzman bulup okuttuk. Bu bir mektup idi ve Mimar Sinan tarafından yazılmıştı. Şunları söylüyordu:
"Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 senedir. Bu müddet zarfında bu taşlar çürümüş olacağından siz bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz. Büyük bir ihtimalle yapı teknikleri de değişeceğinden bu kemeri nasıl yeniden inşa edeceğinizi bilemeyeceksiniz. İşte bu mektubu ben size, bu kemeri nasıl inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum."
Koca Sinan mektubunda böyle başladıktan sonra o kemeri inşa ettikleri taşları Anadolu´nun neresinden getirttiklerini söyleyerek izahlarına devam ediyor ve ayrıntılı bir biçimde kemerin inşasını anlatıyordu.
Bu mektup bir inşanın, yaptığı işin kalıcı olması için gösterebileceği çabanın insanüstü bir örneğidir. Bu mektubun ihtişamı, modern çağın insanlarının bile zorlanacağı taşın ömrünü bilmesi, yapı tekniğinin değişeceğini bilmesi, 400 sene dayanacak kâğıt ve mürekkep kullanması gibi yüksek bilgi seviyesinden gelmektedir. Şüphesiz bu yüksek bilgiler de o koca mimarin erişilmez özelliklerindendir. Ancak erişilmesi gerçekten zor olan bu bilgilerden çok daha muhteşem olan 400 sene sonraya çözüm üreten sorumluluk duygusudur.

24 Temmuz 2014 Perşembe

millet kimlere emanet

yılmazer başbuğu tutuklayın talimatı rte den dedi

Erdoğan’ı bekleyen büyük ‘tehlike’

Temmuz 23, 2014 |
Facebook Paylaş

Gözaltına alınan eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer'in Emniyet'te vermesi beklenen ifadesi Başbakan Erdoğan ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı da yakından ilgilendiriyor.

Deniz Ayas / sozcu.com.tr
Cemaat polislerine yönelik İstanbul merkezli yapılan operasyon sürüyor. Gözaltına alınan şahısların İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ndeki işlemleri devam ediyor. Dün akşam saatlerinde gözaltına alınan eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer, sağlık kontrolü çıkışında elindeki kelepçeleri göstererek, “Bu şeref madalyalarını görün. Bugünün şeref madalyalarıdır bunlar” dedi.
Gözaltına alınan Yılmazer, sağlık kontrolünden geçirildiği Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin çıkışında gazetecilere seslendi. Elindeki kelepçeleri “şeref madalyaları” olarak niteleyen Yılmazer, yanındaki polislere işaret ederek, “Görüyor musunuz, bunlar da bugünün polisliğidir kardeşim. Rezalara yapılmamış polisliğe maruz kalıyoruz. Türkiye görecek, tarihe geçecek bu şeref madalyaları. Devletimden aldığım şeref madalyaları” diye konuştu.
İFADE DE ERDOĞAN’I BEKLEYEN TEHLİKE!
Yılmazer görevinden ayrıldıktan sonraki süreçte yaptığı açıklamalarla gündeme gelmişti. Özellikle twitter hesabından ve katıldığı TV programlarında çarpıcı açıklamalarda bulunan Yılmazer; gerek Başkakan Erdoğan gerekse MİT Müsteşarı Hakan Fidan başta olmak üzere birçok bürokrat hakkında flaş iddialarda bulunmuştu.
Yılmazer’in aynı iddiaları polisteki ifadesinde ve sevk edilmesi durumunda savcılıkta yapması halinde iddialar tutanaklara girerek ‘resmileşecek’.
ERDOĞAN VE FİDAN İÇİN İŞLEM BAŞLATILABİLİR!
Hukukçulara göre polis ve savcının söz konusu iddialar için de işlem yapması ‘zorunlu hale’ gelecek. Bunun anlamı ise “Başbakan Erdoğan ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan başta olmak üzere birçok bürokrat ve siyasi hakkında işlem yapılacak”
İşte Yılmazer’in TV ekranlarında sarf ettiği şok iddialar
“TÜM OPERASYONLAR ERDOĞAN’IN TALİMATIYLA YAPILDI”
Ergenekon, Balyoz, Oda TV, KCK, soruşturmalarının hepsinin Başbakan Tayyip Erdoğan’a arz edilerek sürdürüldüğünü ve tutuklamaların Başbakanın talimatıyla yapıldığını söyleyen Ali Fuat Yılmazer,“Ergenekon’da Başbakan’ın talimatı hep ‘aman ha tutuklansınlar’ olmuştur. Başbakan Erdoğan’a rağmen tutuklama olmamıştır. İlker Başbuğ ile ilgili dosya Başbakan’a arz edildi. Başbakanın talimatı ‘mutlaka tutuklansın’ olmuştur” demişti.

“BAŞBUĞ’U ERDOĞAN’IN TALİMATIYLA ALDIK”
2008 yılından itibaren Başbakan Erdoğan ile sürekli irtibat halinde olduğunu savunan Yılmazer “2008’in başından itibaren tüm gelişmeleri arz ediyordum. Normal, usule ilişkin değil. Oradan aldığım talimatlara göre yönettim. Başbakanımız hep destekleyici olmuştur. Ergenekon sürecinde Başbakan’la bizzat görüşüyordum bütün soruşturma detaylarını Başbakan’a bizzat bildiriyordum. Ergenekon’da Başbakan’ın talimatı hep “aman ha tutuklansınlar” olmuştur. Başbakan Erdoğan’a rağmen tutuklamamış olmamıştır. Hurşit Tolon, Mustafa Balbay’ın gözaltına alınmasını kesinlikle Başbakan’a arz etmiştim.  İlker Başbuğ ile ilgili dosya Başbakan’a arz edildi. O günkü kadrolar arz etti. Adalet Bakanı, Başsavcıvekilini aldı Başbakana’a gitti. Başsavcıvekili döndüğünde bana aktardı. Başbakanın talimatı “mutlaka tutuklansın” olmuştur. Başsavcıvekili telaşa düşmüş. Şu an görevde. O dönemin sorumlu başsavcıvekili. Başbakanımız tutuklanması talimatıyla başsavcıvekilini gönderiyor. O da benim yanıma gelmiştir. Ben de ona “dosyanın gereği neyse onu yapın” dedim.” demişti.
ODA TV SORUŞTURMASI
Soner Yalçın başta olmak üzere birçok gazetecinin düzmece delillerle tutuklandığı ODA TV davasının da bir ‘kurmaca’ olduğunu iddia eden Yılmazer
konuyla ilgili “İlk olarak Başbakan’ın talimat vermesi üzerine başlattığım bir çalışmadır. Şuna da bakar mısınız demiştir, bakmışızdır. İstihbarat aşamasında Sayın Başbakan, yürütmenin başı, bana bizzat verdiği talimat üzerine başlatılmış bir çalışmadır. Tutuklama talimatı yok. Kimler gözaltına alıncak bilgileri kendilerin arz edilmiştir. Operasyon safhasında Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın da bulunduğu liste arz edildi, talimatı olmadı ama aksi yönde bir talimatı olmadı. Oda TV soruşturması sonrasında görevden alındım. Eğer hükümet beni Oda TV soruşturmasına yönelik nedenlerle görevden aldıysa, benim hakkımda bir soruşturma açılması gerekirdi. Ancak böyle bir soruşturma açılmadı. Kamuoyundaki tepkisellik, benim görevden alınmam için bir neden oluşturmuştur. Operasyon sürecinden alınarak, sürecin önü kesilmeye çalışılmıştır.” açıklamasında bulunmuştu.
“KCK OPERASYONLARI DA ONUN EMRİYLE YAPILDI”
KCK operasyonlarının da bizzat Başbakan Erdoğan’ın ‘perspektif’iyle yapıldığını iddia eden Yılmazer “Ondan emir almadan hiçbir KCK operasyonu yapılmadı. Operasyonun tüm bilgilerini Başbakan’a aktardım, talimatını uyguladım. Suça karışmış MİT’çileri yakaladık. Başbakan’a da bilgi verdim. MİT bilgi vermiyordu. 25 canlı bombayı İstanbul sokaklarında yakaladık. Şiddet eylemleri yapanların MİT ile ilişkisine rastladım. MİT biliyor ama bize bilgi vermiyor. 7 Şubat’a gelene kadar, KCK operasyonlarından Başbakan’ın bilgisi ve talimatı vardı. Biz bu talimatları uyguladık.” demişti.
MİT’İN BAZI EYLEMLERDEN HABERİ VARDI
Yılmazer, MİT’in kanlı saldırı planları başta olmak üzere birçok PKK saldırısından haberdar olduğunu iddia etmiş
“Bazı eylemlerden MİT kurumunun haberdar olduğu anlaşıldı. Savcılık makamı tatmin olmadı. İfadeler verilmedi. Başbakan’ın çok sert bir tepkisi oldu. Benim anlamakta güçlük çektiğim taraf o sert tepkidir. Başbakanlığa ilişkin komplo olduğu söylendi. O soruşturmanın hedefinde Başbakan yok. Bunun aksini kim ifade ediyorsa, başka hesaplar yapıyor. Hakan Fidan ve kurum olarak hedefte değildi.” demişti.
“ŞİKE’DEN DE HABER VARDI”
Fenerbahçe’ye yapılan şike kumpasının da Erdoğan’ın talimatı ile gerçekleştiğini anlatan Yılmazer “Şike sürecinin tüm safhalarından Başbakan’ın haberi vardı. Önüne dosya konuldu. (Aziz Yıldırım‘ın 1 numaralı zanlı olduğunu da biliyor muydu? sorusuna) dosya önüne konuldu diyorum lafın tamamını bana dedirtmeyin. Cemaat iddiasına Aziz Yıldırım nasıl inandı, nasıl inandırıldı anlayamıyorum.” iddiaların da bulunmuştu.