30 Ekim 2013 Çarşamba

99 MARMARAY ANLAŞMASI.

buda birilerine kapak olsun
Sene 99. Marmaray/Tüp Geçit anlaşması Japonya Hükümeti ile yapılmış,2000'de de Resmi Gazete'de tebliğ edilmiş. BAŞBAKAN, BÜLENT ECEVİT. — Celal Dinçer ile birlikte.

29 Ekim 2013 Salı

YILAN DURUP DURURKEN İNSANI SOKMAZ.

http://blog.milliyet.com.tr/yilanlar-bile-sokacak-insan-aramaz-/Blog/?BlogNo=433629

mençik yılmazın güzel bir paylaşımı.

ATANIN YAPTIĞI, akepenin sattıkları.



Ulu Önder’in 90 yıllık emanetini bir bir yok ettiler

Atatürk; yedi düveli yenip Cumhuriyet’i kurduğu 1923’ten, son nefesini verdiği 1938’e kadar 15 yılda, çok şeyler yaptı… Son 11 yılda ise onun sadece manevi emanetleri değil maddi emanetleri de silindi, harcandı!

ATATÜRK KURDU, AKP SATTI
Savaştan çıkan ve yoksulluk içinde boğuşan bir ülkede fabrikalar kurarak ağır sanayi hamlesi başlatan barajlar, köprüler ve alt yapı yatırımlarına hız veren Atatürk’ün mirası, AKP tarafından yok pahasına satıldı

15 yılda Türkiye’yi ayağa kaldırdı
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün mirası AKP döneminde yok pahasına elden çıkartılıyor. Atatürk, savaştan çıkan ve yoksulluk içinde boğuşan Türkiye Cumhuriyeti’nin ayakları üzerinde durabilmesi için sanayi hamlesi başlattı.
Atatürk, ardı ardına fabrikalar kurarak üretimin önemine dikkat çekti. Ayrıca köprüler, barajlar vebankalar kurdu, altyapı yatırımlarıyla ekonomiyi can suyu verdi.
Üretim patlaması yaşandı
Dünya ekonomisinin buhran içinde olduğu dönemlerde açtığı fabrikalar sayesinde 1923-1938 yılları arasında ağır sanayi üretimi yüzde 152 artarken toplam sanayi üretimi yüzde 80 yükseldi. Kömürde yüzde 100, kromda yüzde 600, diğer madenlerde yüde 200 artış olurken demir üretimi sıfırdan 180 bin tona çıktı, şeker üretimi ise 200 misli arttı. 1926’da başlayan şeker üretimi 1927-1930 arasında 5 bin 162 tondan 95 bin 192 tona ulaştı.
Tekstil sanayi ülkenin tekstil ihtiyacının yüzde 80’ini karşılar duruma geldi. Tekstil ürünleri ithalatı 1927’de 51 milyon Türk Lirası iken bu rakam 1939’da 11 milyon 900 bin Türk Lirası’na düştü. 1924-1929 arasında pamuk ürünleri üretimi 70 tondan 3 bin 773 tona, yün 400 tondan 763 tona, ipek 2 tondan 31 tona çıktı. “Türk Milleti, Türk malı alın, Türk parası Türk ülkesinde kalsın!” sözüyle yerli üretime vurgu yapan Atatürk bu sayede milli ekononin gelişmesine büyük katkı sağladı.

11 YILDA SATMADIK BIRAKMADI
AKP iktidarı göreve başladığı günden buyana yaklaşık 11 yıldır Atatürk’ün mirasını satarak kasasını doldurdu.
Ata’nın zamanında kurulan Seka, Tekel, Eti Maden, Sümerbank, Şeker Fabrikaları’na ait tesisleri tek tek satan, ardından Türk Hava Yolları’nda hisse satışı gerçekleştiren AKP, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini oluşturan işletmeleri üç kuruş paraya elden çıkardı.
46 milyar dolar gelir
AKP son 11 yılda 195 kamu tesisi, 2 bin 629 adet arsa, bina ve lojman sattı.
Kamuya ait varlıkların satışından 46 milyar 84 milyon dolarlık gelir elde edildi. Satılanların çoğu AKP iktidarına yakın yerli ve yabancı sermaye tarafından kapışıldı.

27 Ekim 2013 Pazar

ABD de benzin !!!!

https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10151839249604193&set=a.10151698898349193.1073741826.725409192&type=1&theater

RABİA II

http://www.turkishnews.com/tr/content/2013/08/23/dort-parmak-yani-rabia-isaretinin-anlami-soylendigi-gibi-degil-bunu-bir-de-benden-dinleyin/

RABİA I

http://www.gazetecileronline.com/newsdetails/11066-/GazetecilerOnline/erdoganin-rabia-isareti-bakin-kimlerin-cikti

TÜRKLÜK IRKÇILIKMI DIR ?


  • SİYASİ TARTIŞMALAR ALDI BAŞINI GİDİYOR!

    Çoğu tartışmaların odağında TÜRK OLMAK ya da TÜRK OLMAMAK gibi bir çekişmenin yattığı da ç o k açık!

    Bu konuda bırakınız Türklerin kimlikleri, kahramanlıkları, akıncılıkları, İslam'ı korumak-yaşatmak-yaygınlaştırmak-İslam Hukukunu geliştirmek ve İslami anır eserlerin en görkemlilerini yapmış olmalarını ne yazık ki içerisinde TÜRK kelimesi geçen ve TÜRKLERİ ÖVEN 'andımız' adlı şiir de AKP iktidarınca yasaklanmış bulunuyor.
    Bu konudaki sözlü ve yazılı tepkiler giderek yaygınlaşma eğilimi gösteriyor izleyebildiğim kadarı ile.

    29 Ekim CUMHURİYET BAYRAMI da bu süreçte yeni bir dönüm noktası olacak gibi geliyor bana. Çünkü MİLLİ BAYRAMLAR adını veridğimiz değişik kutlamalara karşı AKP İktidartları yılardan beri soğuk bir bakış sergiliyor ve söz konusu kutlamaları sıkı bir 'izin' süzgecine bağlıyor, ne olur ne olmaz diye!

    Oysa TÜRK MİLLETİ en az iki bin beş yüz yıllık Çince kaynaklarda olduğu gibi Grek (Yunan), Latin, Bizans, İbrani, Arap ve Fars kaynaklarında da var olan bir güç.

    Mesleğim gereğince karşılıklı bilgi paylaşımı çerçevesinde bu konuda yazılmış olan bir makaleyi kısaltarak ilginize sunmak istedim.

    Yazar M.Halistin KUKUL diyor ki:

    “ Millet” mes’elesine; sathî, kötü maksatlı ve ilimden mahrûm vaziyette bakanların, ortaya attıkları iddiaların hakîkatine,-en azından yaşadıkları tecrübelerle- inanmaları gerekir.
    En başta, mukaddes kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’deki pek çok âyet, bunu, “ kabile/kavim/ millet” diye ifade buyurmaktadır. Bunun adı, ister bir ırkı, bir kabileyi veya bir milleti temsilen olsun, var ise, yâni gerçek ise ve inkârı mümkün değilse, bunun, ferdî veya içtimâî her kim ve ne olursa olsun, onun, İslâm’a uymayan her tavrı, zâten “ bozgunculuk”tur, “ yasak”tır.
    Öyle ise; ve bu dünyâda İngiliz, Arap, Alman, F(ı)ransız, Hintli ,İranlı, Çinli, Rus…kavimleri var ise, bunların,-başkalarını hakîr görmeden- kendi kavimlerini daha çok sevmesinden ve onlar için daha çok çalışmasından daha tabiî ne olabilir?
    Acaba, bu dünyânın en zâlimleri, kendi milletini en çok seven Türkler midir? Kaldı ki, îmân etmiş her Türk, feyz derecesinin “ takvâ”dan geçtiğini herkesten çok daha iyi bilir ve hareketlerini ona göre tanzîm etmeye çalışır. Her şeye rağmen, târih boyunca, bunda da dünya milletlerine dâimâ örnek teşkîl etmiştir.
    Bu Türk; ne, îmânlıyım deyip de, başkalarını îmânsızlıkla ithâm edenlere aldırış eder ve ne de kendilerini muarız ilân eden bir sürü sömürgeci, kopyacı, kozmopolit zihniyetleri muhatap kabûl alır.
    Bu hususta, büyük mütefekkir S. Ahmet Arvasî, “ İçtimâî Irk veya Millliyet Gerçeği” adlı makalesinde şunları söyler:
    “ İslâmiyet, “ biyolojik ırk” vakıasını kabul ve fakat “ ırk üstünlüğü” iddialarını, posa ırkçılığını ve “ rasizmi”, kesin olarak red eder. Yüce dinimiz İslâm’a göre, insanların üstünlüğü ve şerefi, iskelet yapısı ile, kafatası ile, rengi ile ve kan grubu ile değil, Allah ve Resûlüne olan iman ve hizmeti ile tayin olunur ki, buna “ takvâ” denir. Bu husus, yüce ve mukaddes kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle açıklanır: “ Ey insanlar, biz, sizleri, bir erkek ile bir kadından yarattık ve birbiriniz ile tanışanız diye sizi şubelere( ırklara, kavimlere) ve kabilelelere ayırdık. Şüphesiz ki, Allah yanında en şerefliniz, takvâda en ileri olanınızdır.” ( Hucurat /13).
    Yine, yüce ve mukaddes Kitabımız, bütün canlılar gibi, “ insanlardan da renkleri böyle çeşitli olanların var olduğunu” belirtir ve bu konuda ilim adamlarını “ Allah’tan korkmaya” dâvet eder.( Bkz. Fatır/ 27-28). Ayrıca yüce ve mukaddes Kitabımız’da, “ Dillerinizin ve renklerinizin birbirine uymaması da O’nun âyetlerindendir.” Diye buyurulmaktadır.( Bkz. Rum/22) “
    (Bkn: S. Ahmet Arvasî, Size Sesleniyorum-1, Model Yayınları, İstanbul 1989, Sy.97 ).

    Yazının devamı aşağıdaki alandadır...
    http://www.olaygazete.net/kose-yazisi/1555/turke-dir-24.html

23 Ekim 2013 Çarşamba

BEYİN KANAMASI

Lütfen çok dikkatle okuyunuz. Mangal yaparken aniden Sinem’in ayağı takıldı ve düştü. Hemen ambulansa haber vermek istedilerse de Sinem buna karşı çıktı – kendisini iyi hissettiğini ve düşmesine sebep olarak da ayakkabılarının yeni olduğunu gösterdi. Biraz titrek ve solgun göründüğünden, arkadaşları üstünü başını temizlemesine yardımcı oldular ve önüne dolu bir tabak koydular, çünkü elindeki tabağı düşürmüştü. Sinem akşama kadar diğerleriyle birlikte eğlenmeye devam etti. Eşi akşam olduğunda hepimizi arayıp Sinem’in hastaneye kaldırıldığını haber verdi. Aksam saat 23:00′te Sinem vefat etmiş. Meğer mangal yaparken beyin kanaması geçirmiş. “Eğer herhangi biri bunun bir beyin kanaması olduğunu anlasaydı, Sinem bugün hayatta olurdu.” Lütfen aşağıdaki yazıyı dikkatle okuyunuz: Bir nöroloji uzmanı şöyle der: Önemli olan beyin kanaması teşhisini koymak ve 3 saat içerisinde bunu tedavi ettirmek -ki bu hiç de kolay değil. Beyin kanaması olduğunu anlamak için aşağıdaki dört adımı uygulamak gerekir: Beyin kanaması semptomlarını anlamak cok zor olabilir. Fakat bu konuda bilgisiz olup beyin kanaması geçiren kişiye müdahale edilmezse, beyni çok ciddi zararlar görebilir. Doktorlar, artık herkesin aşağıdaki 4 adımı uygulamakla bunu kolayca anlayabileceğini söylemektedir. 1. Kişinin gülümsemesini istemek (eğer yapamazsa = Felç demektir) 2. Kişinin çok basit bir cümle söylemesini istemek (“Bu gün çok güzel bir gün”) gibi. 3. Kişiden her iki kolunu birden kaldırmasını istemek. 4. Kişiden dilini dışarı çıkartmasını istemek. Eğer yamulmuşsa bu da felç geçirdiğine işarettir. Eğer kişi bu dört adımdan birini yerine getiremiyorsa – “lütfen” derhal acil servise haber veriniz ve doktora telefonda durumu izah ediniz. Ünlü bir kardiyolog – “Eğer bu açıklama 10 kişiye ulaşırsa, emin olun ki en az bir kişinin hayatı kurtulur” demiş.

ABD TEK RESMİ DİL.


ABD'DE 2007'DE BU YANA TEK RESMİ DİL ZORUNLULUĞU VARDIR
Bilgi olarak dağarcığınızda/kütüphanenizde/arşivinizde bulunmasında yarar olduğunu düşünüyoruz :

330 Milyonluk Amerika Birleşik Devletleri nüfusunu oluşturan halklar;
1—Alman ; 50 Milyon
2—İrlandalı ; 39 milyon (İrlanda nüfusundan fazla)
3—İngiliz ; 30 Milyon
4—Meksikalı ; 27 milyon
5—İskoç ; 25 milyon (İskoçya nüfusundan fazla)
6--Amerikalı tanımlanan ; 22 Milyon
7—İtalyan ; 18 Milyon
8—Polonyalı ; 10 Milyon
9—Fransızlar ; 10 milyon
10-Hollandalı ; 6-8 Milyon
11-Norveçli ; 5 Milyon (Norveç nüfusundan fazla)
12-Çinli ; 4 Milyon
13-İsveçli ; 4 Milyon
14-Filipinli ; 3 Milyon

15-Yahudi ; 3 Milyon
16-Rus ; 3 Milyon
17-Hintli ; 3 Milyon
18-Galli ; 2 Milyon
19-Danimarkalı ; 2 Milyon
20-Çek ; 2 Milyon
21-Yunanlı ; 2 Milyon
22-Koreli ; 1.5 Milyon
23-Macar ; 1.5 Milyon
24-Portekiz ; 1.5 Milyon
25-Vietnamlı ; 1.5 Milyon

26-Arap ; 1,5 Milyon

27-Japon ; 500 Bin
28-Ermeni ; 500 Bin

29-Fars (İranlı) ; 400 Bin

30-Türk ; 300 Bin

31-Kızılderili ; 100 Bin

ve de dünyadaki 4650 etnik dilden 260 diğer dilerden ...

(Bu nüfusun içinde kesit olarak 110 Milyon ana dili İspanyolca-Portekizce olan insan bulunur. ABD'nin 1/3'ü = Toplam nüfusunun % 33'üdür.)

310 milyon ABD nüfusunun ancak 22 milyonu kökenini tanımlayamayıp AMERİKALI.

Bu ortamda neden başka bir dil değil de, İngilizce resmî dil? Orası Kızılderililerin vatanı değil mi?

110 Milyon İspanyolca konuşan insan 2007'de geçirilen "Dil Kanunu" nedeniyle "ana dilde eğitim" talebinde bulunamıyor. Seçmeli dersler alabiliyor.

Bir Alman,
bir Fransız,
bir İtalyan

anadil iddiasında bulunamaz. Anasından öğrenir ya da istiyorsa kendisi SEÇMELİ ders alır öğrenir.

Biri çıkıp da, Anayasa'dan AMERİKAN kelimesini çıkarın, İNGİLİZCE niye halâ resmî dil demez/diyemez ...

Ya da resmî dilin dışında devlet dairesine bir dilekçe verebilirler mi dersiniz? Asla… Derhal kapının önüne konurlar...!
-----------------------------------
Benim görüşüm :

İnsanlar çocuklarına kürtçe isimler koyabilir.

Cadde ve sokakların adı eğer yerel halk desteği varsa kürtçe olabilir.

Çocuklar okulda seçmeli olarak kürtçe dersi alabilir?

İnsanlar birbirleri ile kürtçe konuşabilir.

İnsanlar mahkemede savunmalarını kürtçe yapabilirler.

ANCAK TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİN RESMİ DİLİ VE ANA DİLİ TÜRKÇEDİR.

DAHA FAZLASINI İSTEMENİN BÖLÜCÜLÜKTEN BAŞKA BİR ŞEYE HİZMET ETMEDİĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM.

22 Ekim 2013 Salı

SÜSLÜMAN ' lar 2

AKP’nin yarattığı yeni zenginlerin yaşamı dikkat çekiyor

Hande ZEYREK / SÖZCÜ
En pahalı otomobillere biniyorlar. En iyi restoranlara gidiyorlar. Romlu çikolataya
bayılıyorlar. Orantısız lüks yaşıyorlar. İsimleri de var; Süslüman. İşte onların hayatı
Süslüman… Son dönemlerin en çok konuşulan kavramlarından biri. Orantısız lüks yaşayan muhafazakarlara bu ad verildi. Süslümanlar’ın lüks yaşam tarzı, “Din zenginlerin eğlencesi olmuş” sözleriyle eleştirilse de herkesin gözü onların üzerinde. Peki nasıl yaşar bu Süslümanlar? İşte Türkiye’nin yeni zenginleri Süslümanlar’ın yaşamı:
Marka kıyafet giyiyorlar
AKP, kendi zenginlerini yarattı. O ‘muhafazakar’ yeni zenginler, en lüks arabalara biniyor. Trafikte gördüğünüz ciplerin çoğunun sürücü koltuğunda türbanlı genç kadınlar oturuyor. Kıyafetlerini en pahalı markalardan seçiyorlar… Alışveriş için genelde yurtdışını tercih ediyorlar. Hangi mağazada ne var tek tek biliyorlar. Yurtdışında, ellerinde adreslerle alışveriş turuna çıkıyorlar. Fiyatlar hiç umurlarında olmuyor, beğendiklerini alıyorlar.
7 yıldızlı hac ve umre
Süslümanlar, adeta birbirleriyle ‘lüks yarışı’ halindeler. Sevgililer Günü’nden Anneler Günü’ne hiçbir özel gün unutulmuyor. Kendi aralarında bir de ‘kapanma’ partileri düzenliyorlar. İbadetlerini ise adlarına yaraşır şekilde gerçekleştiriyorlar. 7 yıldızlı otellerde konaklayarak hac ve umre yapıyorlar.
Alkolsüz mojita seviyorlar
Kimi gün bir futbol maçına gidiyorlar, kimi gün ise dünyaca ünlü bir pop starının konserinde boy gösteriyorlar. Bir gün bir politikacının/bakanın, başka bir gün bir işadımın masasında otururken görüyorsunuz onları… En lüks mekanlarda yemek yiyorlar. Alkollü Reina yerine, hemen yanı başında açılan alkolsüz ‘Hoqqa’yı tercih ediyorlar. Votka yerine alkolsüz mojita içiyorlar. En çok da romlu (alkol oranı yüksek bir içki) çikolatayı seviyorlar.
18. kattaki kral suitinde kalıp Kabe’ye bakıyorlar!
Süslü ve Müslüman kelimelerinden türetilen ‘Süslüman’ tanımlamasının isim babası İslamcı yazar Mehmet Şevket Eygi… Eygi, Milli Gazete’deki köşesinde Süslümanları soru-cevap şeklinde şöyle tanıttı: “Şu başındaki saçlarını deve hörgücü gibi topuz yapmış, ayakkabıları uzun ince topuklu, rengarenk düttürü Leyla kimdir? O mu?.. O bir Süslümandır. Son yaptığınız lüks ve görkemli umre esnasında nerede kaldınız? Mekke’nin en lüks oteli Muhteşem Tower Palace’ta kral suitinde kaldım. İkindi çayımı içerken 18’inci kattan aşağıdaki Kabe’ye baktım.”
G-20’de 3 saatlik alışveriş maratonu
Ya­zar İs­met Öz­çe­lik, ye­ni zen­gin­le­ri Ay­dın­lı­k’­ta­ki kö­şe­si­ne şöy­le ta­şı­dı: “Bir ak­şam emek­li dip­lo­mat­lar­la bir ara­ya gel­dik. Eş­le­ri de var­dı. Laf la­fı aç­tı. Sı­ra son dö­nem­ler­de dev­le­tin te­pe­le­rin­de otu­ran­la­ra gel­di. Eş­le­ri­nin alış­ve­riş çıl­gın­lı­ğın­dan ör­nek­ler ver­di­ler. Hep­si ‘Süs­lü­ma­n’ ifa­de­si­ni kul­lan­dı. Bir dip­lo­mat eşi, ‘Bi­zim bak­mak­la ye­tin­di­ği­miz ma­ğa­za­lar­da sa­tı­lan kı­ya­fet­ler­den iki­şer üçer alı­yor­la­r’ de­di. Bir baş­ka dip­lo­mat eşi sö­ze gir­di. ‘Semt pa­za­rın­da alış­ve­riş ya­par gi­bi dav­ra­nı­yor, bir tek fi­ya­ta bak­mı­yor­du­’ di­ye ko­nuş­tu.
Rus­lar yaz­dı
Rus ba­sı­nı G-20 Zir­ve­si sı­ra­sın­da Baş­ba­kan Er­do­ğa­n’­ın eşi­nin St.Pe­ters­bur­g’­da pa­ha­lı ku­maş­lar al­dı­ğı­nı yaz­mış­tı. ‘Kom­so­mols­ka­ya Prav­da­’da çı­kan ha­ber­ler­de özet­le şöy­le de­ni­li­yor­du: ‘E­mi­ne Er­do­ğan Tis­su­ra ku­maş ma­ğa­za­sı­na uğ­ra­dı. Ma­ğa­za gö­rev­li­le­ri­ne zi­ya­ret­le il­gi­li bil­gi ve­ril­miş­ti. Bu ara­da ma­ğa­za­nın ka­pı­la­rı di­ğer müş­te­ri­ler için de açık tu­tul­du. Ma­ğa­za yö­ne­ti­ci­le­rin­den bir yet­ki­li, ‘Baş­ba­ka­n’­ın eşi Av­ru­pa ka­li­te­li ku­maş­la­ra da­ha faz­la il­gi gös­ter­di­’ de­di. 14.00’te ma­ğa­za­ya ge­len Emi­ne Er­do­ğan 17.00’de ma­ğa­za­dan ay­rıl­dı. Ye­te­rin­ce çe­şit­li ku­maş­lar seç­ti. Her­kes de mem­nun kal­dı.”
Muhafazakarların Reinası: Hoqqa
İstanbul Boğazı’nın eğlence mekanlarının yanına açılan Hoqqa, muhafazakarların Reinası olarak adlandırılıyor. Alkolsüz restorantın sahibi, Başbakan’a yakınlığıyla tanınan Atasay’ın patronu Cihan Kamer… Geçtiğimiz Nisan ayında açılan Huqqa’nın arazisi Türkiye Denizcilik İşletmeleri’nin. Aylık kirası ise 100 bin lira+KDV olarak belirlendi.
Feraceniz de hazır
Hoqqa’da masaların bir çoğunda türbanlı şık kadınlar var. Alkolsüz mekanda, mescit ve abdesthane de yer alıyor. Eğer kıyafetiniz namaz kılmaya uygun değilse sizin için koyulmuş feraceleri giyebiliyorsunuz. Biz, mekandan ayrılırken saat gece yarısıydı ve masaların biri boşalıp biri doluyordu. Mercedes’inden inen 4 türbanlı kadın ise mekana yeni giriyordu.

21 Ekim 2013 Pazartesi

KURBAN !!!!!

Derya Işıldak hanım' dan bir mesaj;
Otuz senelik bir arkadaşımla telefonda bayramlaşıyoruz. Hayvan kesmiş yorgunluğunu anlatıyordu,
__ Yedi kişi bir danaya girdik, sen ne yaptın?
__ Biz 5 kişi bir İnsana girdik..
--- Nası ya anlamadım ?
--- 5 kişi diyorum, bir araya geldik, iki aydır çalışmayan birinin evine gittik.
2 aylık ev kirasını, birikmiş faturalarını ödedik, mutfağına ne lazımsa kolilerle indirdik. Son olarak da esas müjdeyi verdik, bayramdan sonra yeni açılan Zorlu Center'de 2000 tl maaş+sgk+yemek ücreti işe başlıyorsun.
Hadi hayırlı olsun.
--- Çok güzel yapmışsınız da Kurban yerine geçer mi ?
--- Senin et dağıttığın insanlar bu adam kadar sevindi mi ?
--- Hayır, zannetmiyorum.!
--- Öyleyse geçti..! Amaç kurban ( Allah'a yakınlaşmak, paylaşmak ) ise biz yakınlaşmak adına paylaştık, bu huzur ve vicdan rahatlığı bizim için bayram oldu.
--- Doğrusunu söylemek gerekirse kesim esnasında isyan edesim geldi, babama bir daha gelmeyeceğimi söyledim. Gelecek sene beni de aranıza alsanıza...!
--- Seve seve dostum..! Aslında herkes bu bilinçle guruplar kurup, 7 kişi bir dana yerine bir insana girse ortalık cennet çığlıklarıyla dolar. Bizler de iyi birşeyler yapmış olmanın mutluluğunu yaşarız..
-Ares(TC Kamil TAŞKIN)
Beğen ·  ·  · 3 saat önce · 

TÜRKİYELİ !..Lİ-LI..! OLMAZ.

ABD'DE 2007 yılından beri NİÇİN TEK DİL ZORUNLULUĞU VAR Türkiye’ye çok dilliği öneren ABD kendi ülkesindeki ÇOK DİLLİLİĞİ YASAKLADI. 350 Milyon Nüfuslu ABD’nin üçte bir nüfusunun ana dili İspanyolcadır. Çinceden, İtalyancaya kadar çok sayıda dil kullanılır. ABD, 2007 yılında İNGİLİZCE DİL BİRLİĞİ KANUNUNU ÇIKARDI; KANUNUN GEREKÇELERİ şöyle: 1) EĞİTİM ve RESMİ YAZIŞMA MASRAFLARINDAN TASARRUF SAĞLAMAK. 2) Ülkedeki az gelişmiş bölgelerin DİL FARKI SEBEBİYLE GERİ KALMALARINI ÖNLEMEK. (Birleşmiş Milletler'in, resmi dil için kullandığı gerekçe budur; buna atıf yapılıyor). 3) İngilizce' nin "ABD'deki FARKLI ETNİK KÖKEN, KÜLTÜR ve DİLLERİ BİRLEŞTİREN temel OLGU" olduğu gerçeğinin kabul edilmesi. İngilizce Dil Birliği Kanunu, şu mecburiyetleri getiriyor: 1) KAMU VE ÖZEL TÜM İŞYERLERİNDE İNGİLİZCE KULLANILMASI. 2) VATANDAŞLIK BAŞVURULARININ Güvenlikten Sorumlu Bakanlığa verilen "İNGİLİZCE BİLME ŞARTINI YERİNE GETİRMEK" yetkisine göre İŞLEM GÖRMESİ. ABD’deki nüfusun içinde kesit olarak 110 Milyon ana dili İspanyolca-Portekizce olan insan bulunur. ABD'nin 1/3'ü = Toplam nüfusunun % 33'üdür.) 330 milyon ABD nüfusunun ancak 22 milyonu kökenini tanımlayamayıp kendine “AMERİKALI” diyor. Bu ortamda neden başka bir dil değil de, İngilizce resmî dil oluyor? ORASI KIZILDERİLİLERİN VATANI DEĞİL Mİ? 330 Milyonluk Amerika Birleşik Devletleri nüfusuna dahil 110 MİLYON İSPANYOLCA konuşan insan 2007'de geçirilen "Dil Kanunu" nedeniyle "ana dilde eğitim" talebinde bulunamıyor. Sadece seçmeli dersler alabiliyor. 50 MİLYON ALMAN, 18 MİLYON İTALYAN 10 MİLYON FRANSIZ ANADİL İDDİASINDA BULUNAMAZ. Anasından öğrenir ya da istiyorsa kendisi seçmeli ders alır öğrenir. Biri çıkıp da, Anayasa'dan AMERİKAN kelimesini çıkarın, İNGİLİZCE niye halâ resmî dil demez/diyemez ... Ya da resmî dilin dışında devlet dairesine bir dilekçe verebilirler mi dersiniz? Asla… Derhal kapının önüne konurlar...! BUNLARI OKUDUKTAN SONRA , KÜRTLER VE KÜRTÇE DAYATMASI HAKKINDA NE DÜŞÜNDÜĞÜNÜZÜ SORMUYOR, CEVABINI SİZE BIRAKIYORUZ. Almanya’da son 5 yılda bazı okullarda, DERS ARALARINDA VE OKUL BAHÇELERİNDE DAHİ ANADİLDE KONUŞMAK YASAKTIR. Almanya’da Türkçe dersleri sistemli bir şekilde kaldırılmaya başlandı. AKP İktidarından bu konuda TEK SES ÇIKMADI. Türkiye’nin, Almanya’da Türk Lisesi açılması isteğine MERKEL KARŞI ÇIKTI. Bir AB üyesi ülke olan SLOVAKYA, ülkedeki azınlıkların kamusal alanlarda KENDİ DİLLERİ İLE KONUŞMALARINI YASAKLADI. Slovakça dışındaki diller sadece evlerde konuşulabilecek. Yasağı ihlal etmenin cezası 5,000 Avro. Ülkedeki 500,000 Macar asıllı ve diğer azınlıklar karara isyan ettiler ama AB'den bu yasağa karşı tık yok. AB veya ABD, Slovakya hükümetine "MACAR AÇILIMI YAPIN, Macarca TV kurulsun, MACARLAR ANA DİLLERİNDE EĞİTİM YAPSIN" baskıları YAPMIYOR. FRANSA'DA Alsascien, Bretonca, Korsika'da KENDİ DİLLERİNDE OKUMA-YAZMA-YAYIN YASAKTIR! Paris'teki bir mahkemede sanıklar Korsika dilinde konuştukları için mahkeme görevlileri tarafından yaka paça mahkeme salonundan dışarı çıkarılıp mahkeme binasının merdivenlerinden sokağa yuvarlanmışlardı. FOTOĞRAFI DA HÜRRİYET'İN İLK SAYFASININ tam orta yerine BASILMIŞTI. HİÇ KİMSE FRANSA'YA "Korsikaca, Baskça, Brötanca, Oksitanca, Provensçe TV kur, bu dillerde eğitim yap" DİYEBİLİYOR MU? Almanya, Fransa ve Slovakya örneklerinde gördüğümüz gibi, etnik dillerde eğitim ve TV-radyo bir AB ŞARTI DEĞİL. Peki, BİZ NİYE KÜRTÇE EĞİTİM, TV VE RADYO YAYINI YAPMAYA ZORLANIYORUZ? Başka AB üyesi veya adayı ülkelerden istenmeyen, SADECE TÜRKİYE'DEN İSTENEN bu hususların nedeni nedir? Şimdi, ABD titizlikle İngilizce Dil Birliği Kanunu uygulamaya yönelirken, Avrupa Birliği projesine rağmen, her Avrupa ülkesi kendi dilinde yayın ve eğitimde ısrarlı iken, Türkiye'ye NE oluyor? Yoksa Türkiye başka mecralara mı taşınıyor? "KÜRT AÇILIMI TÜRKİYE'Yİ AB'YE YAKINLAŞTIRIYOR" diye bol keseden palavra atanlar buna ne diyor? KÜRTÇE DİYE BİR DİL VAR MIDIR? Kürtçe VERNAKÜLER (basit iletişime yönelik, kelime hazinesi kısıtlı, doğal ihtiyaçları karşılama amacını taşıyan bir konuşma dili) BİR DİLDİR. Zusuf Ziyaeddin Paşanın KÜRTÇE-TÜRKÇE SÖZLÜĞÜNDE yer alan 5900 kelimenin %22’sinin Farsça, %20’sinim Arapça, %17’sinin Türkçe, %8’inin özel isim ve %22’ünün de Süryanice, Rumca, Ermenice, Rusça, Yunanca, Fransızca kökenli oldukları saptanmıştır. Menşei tesbit edilemeyen sadece 164 kelime vardır. Ortak dil oluşturulabilecek mi bu düşünce mümkün mü? HAYIR. Neden? Çünkü dil olma özelliğine sahip olmayan kürtçe bir ağızdır. Birçok, 5-6 lehçesi vardır. Her lehçede şive değiştiktir. Türkiye’de konuşulan en büyük lehçe yüzde 85 ile KURMANCİDİR. Bunun da kendi içinde ŞİVELERİ VARDIR. BEHDİNAN-BOTAN, SİLİVİ ve MEHMEDİ’dir. Diğerleri DIMİLİ lehçesini kullanır Dımili lehçesini kullananlar kendilerine “KIRT” konuştukları diyalektiğe de “KIRTKİ” derler. Bunlar ZAZA OLARAK TANIMLANIR. Zaza Sasan’dan bozulmadır. Roma dönemindeki SASANİLERDEN KALMADIr. Tunceli’nin yüzde 60 zazaca konuşur. Zazalar kurmancileri yüzde 50 anlarken Kurmancilerin yüzde 90 ını onları anlamaz. Kürtçe diye dil yaratılmak istenmektedir. 100 yıldan beri Oslo (Norveç), Paris (Fransa), Telaviv (İsrail), Erivan (Ermenistan), Vatikan, İngiliz muhipler cemiyeti ve Kürt Teali cemiyetinin tarafından yapılan Kürd dili ve grameri oluşturma çalışmalarına rağmen, ortak ağız şive dil oluşturulmamıştır başarılı olamamıştır. PKK LİDERİNİN BİLE KÜRTÇE BİLMEDİĞİ bir ortamda hangi kültürel haklar ileri sürülüyor ki? ABD’nin İngiltere’nin başaramadığı durumu şimdi TÜRKİYE’Yİ YÖNETEN AKP ELİYLE YAPMAYA ÇALIŞIYORLAR. YARGITAY İKİNCİ DİLİ, YASALARA VE ANAYASAYA AYKIRI OLDUĞU KADAR AİMH VE SÖZLEŞMESİNE DE AYKIRI BULDU. Son günlerde yaygın olarak konuşulan iki dil veya ana dil adı altında bir başka dil ile eğitim yapılması ve kamu hizmetlerinde kullanılması yolundaki tartışmalar üzerine bir açıklama yapan HUKUKUN EGEMENLİĞİ DERNEĞİ Genel Başkanı Av.A.Erdem Akyüz; konunun Yargıtay ilamları ile kesin olarak karara bağlanmış olduğunu, ikinci dilin; T.C. Kanunlarına, Anayasasına aykırı olduğu kadar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM Kararları ile ülkenin kamu düzenine, birlik ve bütünlüğüne de aykırı olduğunun belirlendiğini ifade etti. Akyüz : “Bir sendikanın tüzüğünde -bireylerin ana dillerinde öğrenim görmesini ve kültürlerini geliştirmesini savunur- ibaresi bulunması ve verilen ihtar üzerine de bu ibarenin kaldırılmaması sonucunda açılan kapatma davasında Yargıtay; ikinci dil veya ana dil adı altında eğitim ve hizmet verilmesini Türkiye Cumhuriyeti Yasaları ve Anayasası yanında, AİHM Kararları ve Sözleşmesine de aykırı bularak, bu nedenle Sendikanın kapatılması gerektiği yolunda karar vermiştir.? Dedi. Kapatma kararının gerekçelerini açıklayan Akyüz : YARGITAY KARARINDA; é”ürkiye Cumhuriyeti Anayasasının değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek 3. maddesinde Türkiye Devletinin anadilinin Türkçe olduğu belirtildiği gibi, eğitim ve öğretim hakkı ve ödevi başlıklı 42. maddesinin 6. fıkrasında Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk Vatandaşlarına anadilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez, 66. maddesinde Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür.” Düzenlemeleri karşısında başka türlü hareket edilemeyeceğini karara bağlamıştır.? Şeklinde açıklamalarda bulundu. Yargıtayın 2004/28345-24792 sayılı kararında Türkiye Cumhuriyeti Yasaları yanında AİHM Kararları ve Sözleşmesine de değindiğini ifade eden Akyüz : Yargıtay kararında; -Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesi ifade özgürlüğü ile ilgili olup herkesin görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahip olduğu belirtilmekle beraber, bu özgürlüğün ulusal güvenlik, toprak bütünlüğü veya kamu düzeninin sağlanması amacıyla yasayla sınırlandırılabileceği belirtilmektedir.- denmek sureti ile, İKİNCİ DİL veya ana dil uygulamasının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınan, ULUSAL GÜVENLİK VE KAMU DÜZENİNE AYKIRI OLDUĞUNU DA HÜKÜM ALTINA ALMIŞTIR. Yasalar, Anayasa, AİHM Kararları, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine dayanarak verilen kesin kararlara rağmen halen bu konunun tartışılmakta olması ciddi bir hatadır ve boş işlerle meşgul olmaktan başka bir anlam taşımamaktadır" Şeklinde açıklamalarda bulunmuştur. https://www.facebook.com/notes/ilkeler/abdde-2007-yılından-beri-niçin-tek-dil-zorunluluğu-var/580632955329649 — Banu Hekimoglu Uslay ile birlikte.

20 Ekim 2013 Pazar

tsk tesliminin diyeti...ne fidan ne erd.

Hedef Ne Erdoğan, Ne Fidan... TSK'yı Teslimin "Diyetini" İstiyorlar!..

20 Ekim 2013, 13:45

Başbakan Erdoğan’ın “sır küpü”  MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la ilgili “uluslararası bir operasyon”  yürütülüyormuş!.. Aslında hedef Fidan değil, Erdoğan’mış!.. ABD ve İsrail, “Milli MİT”ten rahatsızmış!..  Böyle devam ederse, Türkiye’nin NATO’dan atılması gündeme gelecekmiş!.. Hepimizin “Hakan Fidan olma”  zamanıymış!..

BOP eşbaşkanlığı yapıp, dış politikadaki her adımı İsrail’e yarayanların, “Türk milliyetçiliğini ayaklar altına almakla”  övünenlerin, "millilik"  savunmalarına gel de şaşma!..

2002 sonu 2003 başlarında ABD, çiçeği burnunda AKP iktidarının önüne iki şey koydu:

Irak’ın işgâline ortaklık... Kıbrıs’ta Türklere Annan Planı’nın kabul ettirilmesi... 

Dönemin Başbakanı Abdullah Gül, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’e, “İkisini birden bu millete kabul ettiremeyiz”  dedi. 

Meclis’te Irak tezkeresi yeterli oyu alamasa da ABD’nin Irak’ı işgâline her türlü destek verildi... Kıbrıs’ta Annan Planı, merhum Rauf Denktaş’a rağmen Türklere kabul ettirildi. Neyse ki, Rumlar referandumda “hayır”  dedi de Kıbrıs ve Akdeniz’in bir lokmada yutulması hesapları yattı.

Dönemin TSK yönetimi, Irak tezkeresinden çok Kıbrıs konusunda endişeliydi. Süleymaniye’deki çuvaldan başlamak üzere, Ergenekon-Balyoz serisiyle askerin defteri dürüldü.

Bugün önümüzdeki tablo şu: Irak fiilen üçe bölündü... Suriye parçalanmanın eşiğine getirildi... KKTC sahipsiz bırakılırken, ABD-İsrail Doğu Akdeniz’e yerleşti... Rusya güçlendi, NATO ve ABD'nin hiç olmadığı kadar Karadeniz'e ihtiyacı var...

TSK’nın elinin-kolunun bağlanması, AKP iktidarının içerde kendi ajandasını tereyağından kıl çeker gibi uygulamasını da sağladı. AKP Sözcüsü Hüseyin Çelik’in gururla, “Bunları 10 yıl önce yapsak partimiz ya kapatılır, ya darbe olurdu”  demesi bundan. 

                                           -Fidan’a “Balyoz” Zamanlaması-  

21 Eylül 2012’de Silivri’de karar açıklandığında, Tümamiral Cem Gürdeniz, “Deniz Kuvvetleri tamamen çökertilmiştir...”  diye haykırıyordu.  

9 Ekim 2013 günü Yargıtay Balyoz kararlarını onadığında görüldü ki, Gürdeniz’in feryadı doğruymuş. Sözde darbe hazırlıklarının tüm faturası Deniz ve Hava Kuvvetlerine kesilmişti.  

AB’nin 2009 ve 2011 Türkiye İlerleme Raporlarında şu yazıyordu:

“Türk donanması, birçok kez Kıbrıs (Rum Yönetimi ) için petrol arayan sivil gemileri engellemiştir... Kıbrıs (Rum kesimi) Yönetimi, karasuları ve hava sahasının Türkiye tarafından ihlâl edildiğini bildirmiştir..."

AB’nin, Balyoz kararından 1 hafta sonra açıkladığı bu yılki raporda da şunlar var:

-Türkiye 2006 Aralık AB Konseyi kararlarını (Türkiye’nin limanlarını Rumlara açması, Rum kesimini tanıması vs.) uygulanmalı. 

-Türkiye, Kıbrıs’ın uluslararası örgütlere katılımına (Rumların NATO üyeliği) karşı çıkmamalı.

-Türkiye, doğalgaz konusunda Uluslararası Deniz Sözleşmesini (D. Akdeniz’in Rumlara teslimi) dikkate almalı.

Bu arada; Ay sonunda Brüksel’de yapılacak olan NATO Savunma Bakanları toplantısından önce Genel Sekreteri Rasmussen 11 Ekim günü Atina’ya gitti. Savunma Bakanı DimitrisAvramopoulos’la buluştu. Yunan Bakan, Rasmussen’e “Kıbrıs-NATO ilişkilerine”  dair bir dosya verirken, Rasmussen, "NATO’nun geleceğini birlikte inşaa edeceğiz”  dedi. 

MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la ilgili “kampanya”, işte tam bu zaman diliminde başladı. Tesadüf mü?

                                         -“İhanet” ve “Şantaj”-                               

Jandarma Kurmay Albay Mustafa Önsel Yargıtay’ın onama kararından sonra Mamak’tan gönderdiği mektupta şunu vurguluyordu:

“Bu karar, çok tartışılacak olan ‘Demokratikleşme Paketinden’ hemen sonra açıklandı. Böylece paketteki netameli konuların, kamuoyunda daha fazla tartışılmasının önüne geçilecek şekilde gündem değiştirilmiş oldu. Siz bunun tesadüf olduğunu mu düşünüyorsunuz?”

Elbette tesadüf değildi. TSK resmen “mahkûm”  edilmiş, AKP dikensiz gül bahçesine kavuşmuştu.

İyi de kimin sayesinde? Ve bunun “diyeti”  olmayacak mıydı?   

İktidarın, Çin’le füze dansı üzerine yine tam bu günlerde Alman Spiegel Online sitesine yapılan şu açıklamalara dikkat:

Bir ABD’li General: “Ankara’nın satın alma planını hayata geçirmemesi için yoğun baskı yapıyoruz. Bir NATO ortağının, bu kadar önemli, güvenlik açısından gerekli bir donanımı Çin’den temin etmesi doğru olmaz...”

Bir İngiliz askeri yetkili: “Türkiye’nin yaptığı ihanettir...” 

İhanet nedir? Kim, kime “ihanet”  eder? Emperyalizm, hangi hak ve yetkiyle “ihanet”  kelimesini kullanabiliyor? 

Önümüzdeki fotoğrafı netleştirecek önemli bir “uyarı”  daha...

İsrail eski Dışişleri Bakanı Danny Ayalon: “Türkiye NATO'dan atılmalı.”

Keşke!.. Ama ne onlar posamızı çıkartmadan Türkiye’yi atar, ne de daha dün “Türkiye’yi NATO toprağı”  ilân eden Erdoğan rest çekebilir.

Emperyalizm, Erdoğan’ın “sır küpü”,  belki de “en yumuşak karnı”  MİT Müsteşarı üzerinden yeni bir“diyet-şantaj” oyunu başlatmıştır. Diyetin adı ise Kıbrıs ve Karadeniz'dir!..

Ancak anlaşılan şu ki; Bu oyun, Türk Milleti'ne seçimlere kadar AKP'nin yeni "One Minute Destanı" diye izlettirilecek!.. 

Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler
Müyesser YILDIZ
20 Ekim 2013

SÜSLÜMAN ' lar

En çok da ‘romlu çikolatayı’ sevdiler Bayram nedeniyle dostlarla buluştuk. Bir akşam da emekli diplomatlarla bir araya geldik. Eşleri...
En çok da ‘romlu çikolatayı’ sevdiler
Bayram nedeniyle dostlarla buluştuk. Bir akşam da emekli diplomatlarla bir araya geldik. Eşleri de vardı. Laf lafı açtı. Sıra son dönemlerde devletin tepelerinde oturanlara geldi. Çok ilginç şeyler anlattılar.
Devletin tepesindekilerin yurt dışı ziyaretlerinde yaşananları dile getirdiler. Eşlerinin alışveriş çılgınlığından örnekler verdiler. “Hepsi Süslüman” ifadesini kullandılar.
Bir diplomat eşi, “İnanın hangi mağazada ne olduğunu tek tek biliyorlar. Ellerinde adresle dolaşıyorlar. Bizim sadece bakmakla yetindiğimiz mağazalarda satılan kıyafetlerden ikişer üçer alıyorlar” dedi.
Bir başkası havaalanındaki karşılama töreninde yaşadıklarını anlattı:
“Akşam saatleriydi. En üst düzeydekilerden birinin eşini havaalanında karşıladım. ‘Hoş geldin’ dedim. ‘Sen Büyükelçinin eşi misin?’ dedi. ‘Evet’ karşılığını verince ‘Senle işim var. Hemen yola çıkalım. Mağaza kapanmadan yetişelim’ diyerek beni apar topar dışarı çıkardı. Şoföre adresi verdi. Yetiştik. Mağazayı darmadağın etti. Ben utandım. Bulunduğumuz ülkeye ilk kez geldiğini söyleyince de şok oldum.”
***
Hiç fiyatlara bakmıyorlardı
Bir başka diplomat eşi söze girdi. “İsimlerini vermek istemiyorum ama çok yukarılarda birinin eşine de ben refakat etmek zorunda kaldım. O da elinde mağazanın adı ile gelmişti. Şaşkınlık içinde izledim. Semt pazarlarında alışveriş yapar gibi davranıyordu. İncelediği malın bir tek fiyatına bakmıyordu” diye konuştu.
“Çok istememe rağmen o mağazaya bir daha gidemedim. Belki tanırlar diye korktum. O utanca dayanamazdım” demeyi de ihmal etmedi.
***
Romlu çikolata
Bir başkası Semra Özal’ı anımsattı. Diğeri müdahale etti. “Ben Semra Özal’a da eşlik ettim. O da çok tuhaftı. Ama bunlar bir başka tuhaf” ifadelerini kullandı.
İlk kez karşılaştığım diplomatın eşi noktayı koydu:
“En çok romlu çikolatayı sevdiler.”
***
Emine Erdoğan Tissura kumaş mağazasında
Rus basını G-20 zirvesi sırasında Başbakan Erdoğan’ın eşinin St.Petersburg’da pahalı kumaşlar aldığını yazmıştı. “Komsomolskaya Pravda” da çıkan haberlerde özetle şöyle deniliyordu:
“Emine Erdoğan öğlen saatlerinde kentin Tissura kumaş mağazasına uğradı. Mağaza görevlilerine sabah saatlerinde ziyaretle ilgili bilgi verilmişti. Bu arada mağazanın kapıları diğer müşteriler için de açık tutuldu. Onlar merakla Şark’ın tüm geleneklerine uygun olarak hanımefendinin tercümanı ve kalabalık tezgahtarlarla kumaşları seçtiğini izliyordu. Mağaza yöneticilerinden bir yetkili, ‘Başbakan’ın eşi Avrupa kaliteli orjinal kumaşlara daha fazla ilgi gösterdi’ dedi. Moskova saatiyle öğlen 14.00′de mağazaya gelen Emine Erdoğan saat 17.00′de mağazadan ayrıldı. Yeterince çeşitli kumaşlar seçti. Herkes de memnun kaldı.”

19 Ekim 2013 Cumartesi

TÜRK MÜSLÜMAN














Bazı bayram kutlamalarında, müslümanların ve türk müslümanların diye  ayırım yapmış gibi yazıyorum! ..işte bu yüzden....ÖZELLİKLE..
müslümanız, elhamdülillah. fakat  TÜRK müslüman olmak da bir ayrıcalık!...
nedenmiş? demekki. hoca ne kadar net, kıs ve öz anlatmış, değilmi?
Din bir seçim! insan müslüman , hırıstiyan, musevi veya herhangi bir dini seçebilir! yani din bir seçim...
TÜRK ' lük öylemi ya! bir kader...türk doğulur. türk anne babadan...
tıpkı, insanın ailesini seçemediği gibi, ana babayı seçemediği gibi. veya bir evladın ana babasını seçemediği gibi..o bir kaderdir, iyi veya kötü.....seçme olanağı yok ...yattığın yer nur olsun ahmet hoca.

ORMANLARIN TALANI

 hükümet o kadar talan ediyorki !..2B diye satış ve para uğruna, ormanları mahvettiler...dağlarda tepelerde 2 yıldan beri açılan yerler, kesilen orman, açılan tarla, buralara gitmek için açılan yollar, o kadar bariz, o kadar alenen yapılıyorki! herkes seyrediyor...bazı bölgelerde 2 yılda görüntü, resim, panaroma değişti. kelleşti, dazlaştı . ormanlar... görüntü kirliliği oluştu...peki milletin olan bu ormanı, kimler, nasıl? bir kısmının hakkını birilerine peşkeş çekip, satabiliyor ki! ben oldum olası anlayamıyorum......birisi orman alanından ya 3-5 kuruş parayla ( oraları parselleyen birilerinden, mafyadan! ) yada bedava işgal ederek oturuyor! 3-5 yıl sonra mülk ediniyor, sonra birileri çıkıp tapu veriyor!...3-5 kuruş harç ( uğruna ) ...peki buralardan alım yapmayan vatandaş salakmı?...yada onların hakkını , malını, yetim malını, bunlara satmak vermek kul hakkı değilmi? haram değilmi?...hz. ömerin dediği gibi nil kenarındaki kaybolan bir koyunu soranlar dan yokmu? şimdi!...varda sorumu soramıyorlar?. yoksa bunlar o kadar çoğaldıki, çoğunluk olduklarından, baskınmı çıkıyorlar?....10 senede geldiğimiz duruma bakarmısınız! şimdide büyük metropollerde yeşil olarak kalabilen, betonlaşmayan! askeri alanları! tuzla, maslak, hisar daki gibi ( egede, akdenizde kamplari, alanlar hariç ) arazileri yandaşlarına peşkeş çekeceği için ! diğer kuruluşlar, holdingler, şirketler, ranttan pay alamıyacakları için kazan kaldırmaya, isyan etmeye hazırlanıyorlar, hükümete karşı!.....hırsızlık rant , pasta eşit paylaşılmadığı için !? iyimi ???.

HARAMZADE FETOŞ

**HARAMZADE FETOŞ** (Çok Güzel Bir Yazı,Lütfen okuyunuz / Paylaşınız )
Fetullah banka sahibi olmadan önce yanındakilere nasihatte bulunuyordu:
“Bankaların çayı içilmez…”
Neden? Çünkü adı üstünde BANKA… Para alır, para satar… Yasal tefeci… Faizci…
Bankada çalışanları sıkıştırırdı:
“Siz bu işten ayrılın…”
Neden? Yahu burası BANKA… Banka dediğin sadece faiz alır, faiz satar…
Samanyolu TV ile Zaman Gazetesindeki müridlerine kesin emir veriyordu:
“Banka reklamları almayacaksınız…”
Neden? Allah’ın emridir. FAİZ haramdır. Banka da haramla çalışır…
Sadece banka mı? Müridlerine CocaCola’yı yasakladı.
Çünkü Amerikan içeceğidir, Amerikan içeceği haramdır.
Fotoğraf çektirmeyi yasakladı… Çünkü puttur, surettir.
Bu sebeple Fetullahçıların evlilik, düğün, nişan fotoğrafları yoktur.
Kot giymek haramdır. Çünkü Amerikan menşelidir.
Kadınların peçe takması İslamın şartıdır. Çünkü kadının yüzü erkeklere haramdır. Sadece kocası görebilir.
Ve daha neler…
Devlet Güvenlik Mahkemesi Fetullah’ı yargılamaya karar verince, tası tarağı topladı, “Tedavimi yaptırmaya gidiyorum” dedi, sağ sağlim gitsin diyerek devletimiz yanına bir polis verdi, eline de yeşilinden pasaport tutuşturdu, ABD’ye gitti…
İşte ne olduysa ABD topraklarına adım atınca oldu:
Faizin haram olduğunu söyleyen bu şarlatan, Tansu Çiller ve Özer Çiller’in fikir ve mali desteğiyle Asya Finans’ı kurdu.
Baktı ki paralar oluk oluk akıyor, Finans kısmını kaldırdı, Banka ismini koydu.
Yeşil sermayeciler tüm paralarını buraya aktarınca, masonların da iştahı kabardı…
Şimdi Fetullah, Bankası Asya’da insanlara para satıyor, para alıyor…
Faiz veriyor, faiz alıyor…
Coca cola da içiyor… Kot giydiği de söyleniyor…
Bol bol fotoğraf çektiriyor…
Tesettürün teferruat olduğunu (küçük bir ayrıntı) olduğunu söylüyor…
Oysa Eski Fetullah zamanında da KUR’AN aynıydı, Yeni Fetullah zamanında da aynı…

Peki bu şarlatan yobazı bu kadar değiştiren neydi?
SİYONİST A – ME – Rİ – KA
“ŞERİAT’A GİDEN HER YOL MUBAHTIR. BUNLARIN İÇİNDE İNSANI ALDATMAK DA VARDIR.” Fetullah Gülen / Saylorsburg / ABD
Alemlerin Rabb'i Yüce Allah, şaşırmış bu kulunu ıslah eylesin.
Peşindeki yobazlar sürüsüne de akıl fikir nasip eylesin.
Amin.

17 Ekim 2013 Perşembe

BAŞÖRTÜLÜ ÇIPLAKLAR.

Başbakan Erdoğan, sağ yanına “Şeriat” isteyenleri- El Kaide’yi-El Nusra’yı-Müslüman Kardeşler Örgütünü- Hizbullah’ı ve Hamas’ı aldı. Sol yanına ise Kürtçü-Bölücü-Marksist...
R.S ' nun güzel bir yorumu..ortalık bunlarla doldu. modaydı, türbandı derken, anamızın, bacımızın başörtüsü kalktı. siyaset uğruna, ne idüğü belirsiz, rahibe patentli bir türban dır gidiyor..altı kaval, üstü şişhane...bizim kız bizden kaçar, başını örter kıçını açar ...deyimleri gibi...vesselam.

Başbakan Erdoğan, sağ yanına “Şeriat” isteyenleri- El Kaide’yi-El Nusra’yı-Müslüman Kardeşler Örgütünü- Hizbullah’ı ve Hamas’ı aldı.
Sol yanına ise Kürtçü-Bölücü-Marksist Leninist PKK Narko Terör örgütünü aldı.
Bunlara şirin görünmek, desteklerini almak uğruna, “Türkiye Cumhuriyetinin” Üniter yapısından, lâiklik ilkesinden ve sosyal hukuk devleti anlayışından bilerek ve planlayarak çok ağır ödünler verdi.
Başbakan Erdoğan ve ekibinin, “Yüce Divanda” yargılanmalarını gerektiren en önemli sebeplerden biri de budur.
Erdoğan’ın Başbakanlık uçağından yazarlarını hiç ayırmadığı, yurt içi-yurt dışı tüm gezilerine beraberinde götürdüğü, eleştirilere rağmen elinden düşürmediği, desteklediği bir gazete var. Akit Gazetesi, yani Başbakan’ın en sevdiği-beğendiği gazete! Gezi direnişçilerine çok ağır hakaretler eden
Akit Yazarı Mustafa Durdu, şunları yazdı;
“Dinsizlere yaranmak için el pençe divan duran namazsız dindarlar(!) şimdi de ortaokulda başörtüsü olmaz, diye terane tutuyorlar. Neymiş? Ortaokuldakiler çocukmuş! Bilimsel verilere göre, Türkiye’de kız çocuklar için baliğ olma yaşı azami 11-13 aralığıdır. Bu da Ortaokul çağına tesadüf ediyor. Dolayısıyla ortaokulda örtü bal gibi olur. Örtünmek ortaokul ile başlamalıdır. Müslümanları Allah’ın yasaları bağlar. Örtünmenin diğer bir tezahürü de mecbur kalmadıkça kadınların erkekler içinde bulunmamasıdır. Dolayısıyla kızların okulları da ayrı olmalıdır.
Bir hükümet mensubu, toplumun çarşafa hoş bakmayacağını söylemiş.
Bu haber yalan değilse büyük bir gaftır. Kur’an’da Nur 31’ de örtü emredilir, Ahzab 59’ da örtünün nasıl olacağı ifade edilir.
Hanımların örtünmesi gereken örtü “Cilbab’dır.” Cilbab’ın sözlüklerdeki karşılığı ise; Çarşaf-ihram-Baştan Aşağı Örtünülen tek parça elbisedir.
Kur’an’da başörtüsü yok, diyenlere şunu demek lâzım;
Doğrudur, Kur’an’da başörtüsü değil, çarşaf vardır. Günümüzde namaz kılmayan İslamcıların en büyük eseri, sokaklarda dolaşan başörtülü çıplaklardır. Tesettürü değil de hep başörtüsünü gündeme aldılar, tesettürü sadece başörtüsü olarak kabul ettiler.
Sonuç ortada; Başları kapalı, altları açık, dar kot pantolonlu tesettürsüz başörtülüler…”
Başbakan Erdoğan’ın gazetesindeki bu yazıyı okuduktan sonra, El-Nusra militanlarının insanları nasıl canlı-canlı kestiklerini düşünün. 12-13 yaşındaki kız çocuklarının bu militanlara, mollalar tarafından seks kölesi olarak gönderildiklerini hatırlayın. Hizbullah militanlarının, insanları domuz bağı ile bağlayıp, ensesinden kestiklerini, üzerlerine beton attıktan sonra, o betonda yıllarca namaz kılmalarını da lütfen unutmayın.
İşte Başbakan Erdoğan’ın sağ yanında tuttuğu, örtülü ödenekten para ve silah verdiği has adamları bunlardır. Erdoğan bunlara laf söyletmez, bir dediklerini iki etmez.
Bugün Erdoğan’ın sağ yanındaki adamlarını yazdık. Yarın sol yanındaki adamlarını yazacağız.
Yazıyı bağlarken Akit Yazarı Mustafa Durdu’nun sorduğu soruyu Cumhurbaşkanı ve Başbakana soralım;
Sayın Eşleriniz sıkmabaş denilen “Türban” kullanıyorlar, fakat çarşaf giymiyorlar.
Sizlerin bu konuda ne düşündüğünüzü lütfen Türk Milleti ile paylaşır mısınız?
Sağlık ve başarı dileklerimle 17 Ekim 2013
Rifat Serdaroğlu

türk-kürt kardeşler. m.yılmazın bir yorumu.

Mençikyilmaz Omer BAŞBAKAN ERDOĞAN KÜRT KARDEŞİM DİYOR. BEN DE DİYORUM. ANCAK BEN TÜRK KKARDEŞİM DE DERİM, ÇERKEZ, LAZ KARDEŞİM DE DERİM YERİ GELDİĞİNDE. ÇÜNKÜ BU TOPRAKLARDA ÇOĞUNLUĞU MÜSLÜMAN OLAN KİŞİLER OLARAK İSLAM KARDEŞLİĞİ BİZİ BİRBİRİMİZE BAĞLAYAN EN GÜÇLÜ ORTAK DEĞERLERİMİZDEN BİRİDİR. 
Ne yazık ki Başbakan birgünden bir güne ne LAZ KARDEŞ ne ÇERKEZ KARDEŞ ne ARNAVUT KARDEŞ ne GÜRCÜ KARDEŞ ne de bu topraklara 390'lardan beri akaın akın gelen ve özellikle 750'lerde ABBASİ HİLAFET DEVLETİ EMRİNDEKİ KOMUTANLAR ve ASKERLER olarak SİLİFKE'den ERZURUM'a kadar uzanan AVASIM İLLERİ boyunca İSLAMLAŞTIRAN ve Çin Seddinin kuruluşundan beri yazılı varlıkları (Çin kaynaklarındaki açıklamalar ile Orta Asya ile Doğu Avrupa’daki nice yazıtlar) bilinen TÜRKÇESİ İLE TÜRKLEŞTİREN ve OSMANLI DEVLETİMİZ Batılılarca yıkılırken onun külleri içerisinden Yeni Bir TÜRK DEVLETİ çıkartmayı başaranların büyük çoğunluğu olan TÜRK KARDEŞ sözünü h i ç mi h i ç duymadık. 
Bu m u Devlet Adamlığı? Bu mu demokratlık? Bazı duygularımız bizi bazı gerçekleri görmekten alıkoyuyor ise bunu önce o kişinin kendisinin sorgulaması gerekir. Ancak Başbakan ERDOĞAN'ın bu konulardaki görmeden gelmek içerikli tavırlarını da görmüyor değilim, kendi adıma...