Satranç oynadığını sanan kumarbaz!
07 Eylül 2014 Pazar, 02:35:51Güncelleme: 09:20:32
Siyaset ile satranç ilişkisi üzerine çeşitlemeleri dinleriz. Satranç şahane bir oyundur. Savaşa benzetilir. İki tarafın eşit ordusu vardır. Akıllı olanın değil akıllı oynayanın, sabırlı olanın, yaptığı hamlenin doğuracağı fırsat ve riskleri yönetebilenin kazandığı bir oyundur. Şans dediğiniz şey, karşınızdakinin aptalca hamle yapmasıdır. Türkiye gibi ülkeler, devler liginde satranç oynayamaz. Çünkü elindeki imkânlar, oyuncular yetersiz kalır. Eşitlikten yoksun bir mücadele olur. Gelişmiş toplum haline geldiğinizde rakiple satranç oynarsınız. O zaman dünya çapında şirketleriniz vardır. Rekabet gücünüz yüksektir. Teknoloji üretirsiniz. Hukuk devleti kurarsınız. Demokrasiniz işler. Bireyleriniz özgürdür. Sisteminiz tek adama bağımlı değildir. Düşünce kuruluşlarınız vardır. Politikalarınız kurumsallaşmıştır. Dış açıklarınızı rahat kapatırsınız. Dış kaynaklar yatırıma gelir. Kişi başına milli geliriniz 20 bin dolarlara çıkmıştır. İnsanlarınız eğitimlidir.
Geçen gün güvenlik politikalarında neden çaresiz kaldığımızı biri şöyle açıkladı: “Hani bizi kim dinliyor, nasıl dinliyor diyorlar ya... Çok saçma. Bu ülkede şirketlerin bile kullandığı santrallar yabancı firmalara aittir. Baz istasyonları aynı şekilde. Kullandığınız akıllı telefonlar istendiği an üretici firma tarafından ses dinleme cihazına çevrilerek kendi hükümetlerinin emrine sokulur. Ülkenizden yurtdışına giden tüm data ve ses kabloları bu santrallardan geçer... Dışa açık ve gelişmekte olan bir devletseniz bu gerçeğe uygun hareket edeceksiniz.’’
Yani santraç masasına sadece piyonlardan kurulu ve iman etmiş bir güçle oturmanız işe yaramaz. Oynadığınız oyunun santranç olduğunu sanmanın ötesine geçemezsiniz. Kabiliyetlerinizi artırmanın yolu gelişmişlikten geçer. Telefon santralı bile üretmekten yoksun olacaksınız; “Yol yaptım, havaalanı yaptım” diyerek devler liginde kendinize yer edineceğinizi sanacaksınız.
Özetle, oturacağımız masa en iyi ihtimalle sadece tavla olur. O zaman da zarının iyi gelmesini bekleyen oyuncular gibi oluruz. Türkiye, poker masasında oturan bir kumarbazdan daha kötü konumda bana sorarsanız. Çünkü elindeki kartların hemen hepsi rakipler tarafından görülecek kadar şeffaf. Hileli kart veriyorlar da denilebilir. Dinleme skandalı da bu işin bir parçası. Almanya bile, “Dinlemekten zevk alıyoruz, dinlemeye de devam edeceğiz’’ diyecek kadar gözümüzün içine bakarak küstahlaşabiliyor. ABD daha kibar, “Biz büyük ülkeyiz. Teknolojimiz var. Bir kabloya giren her ses ve datanızı kontrol ederiz, analiz ederiz. Zaten biz dostuz. Dert etme’’ diyor... Sırtımızı sıvazlıyor. Aslında bizi yönetenler de durumu biliyor. Sadece bize “Oyunun içindeyiz’’ havası atıyor. Kumar masasından evine huzur ve refah götüren henüz görülmedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder