30 Kasım 2014 Pazar
29 Kasım 2014 Cumartesi
kim kimin kavalını çalıyor?..anlayın artık!
BİLİN İSTEDİM..!!!
KURTULUŞ SAVAŞINDA İKİ DİN ADAMI..!!
ATATÜRK'ÜN ASİL KIZI,ARTIK ÖZGÜR..
SEVGİ ERENEROL'A İSTANUL 2.AĞIR CEZA MAHKEMESİNDEN TAHLİYE KARARI..!!
ALTI YILDIR SİLİVRI'DE ESİR EDİLEN HRİSTİYAN ORTODOKS BİR TÜRK,
SİLİVRİ'NİN TEK KADIN ESİRİ,GERÇEK BİR AYDIN,ÖRNEK BİR TÜRK KADINI..!!
ZARİF,ASİL,YİĞİT TÜRK HAN'IMI SEVGİ ERENEROL..
SİLİVRİ ZİNDANLARINDA ALTI YILDIR TUTSAK TEK KADIN..VE BU YİĞİT TÜRK KADINI TAM ALTI YILDIR HİÇ BİR ZAMAN BİR KERE DAHİ SIZLANMADI,KİMSEYE MİNNET ETMEDİ..!!
KURTULUŞ SAVAŞINDA İKİ DİN ADAMI..!!
ATATÜRK'ÜN ASİL KIZI,ARTIK ÖZGÜR..
SEVGİ ERENEROL'A İSTANUL 2.AĞIR CEZA MAHKEMESİNDEN TAHLİYE KARARI..!!
ALTI YILDIR SİLİVRI'DE ESİR EDİLEN HRİSTİYAN ORTODOKS BİR TÜRK,
SİLİVRİ'NİN TEK KADIN ESİRİ,GERÇEK BİR AYDIN,ÖRNEK BİR TÜRK KADINI..!!
ZARİF,ASİL,YİĞİT TÜRK HAN'IMI SEVGİ ERENEROL..
SİLİVRİ ZİNDANLARINDA ALTI YILDIR TUTSAK TEK KADIN..VE BU YİĞİT TÜRK KADINI TAM ALTI YILDIR HİÇ BİR ZAMAN BİR KERE DAHİ SIZLANMADI,KİMSEYE MİNNET ETMEDİ..!!
SEVGİ ERENEROL'U İÇERİ ATAN “ İSKILIPLI ATIF HOCA ” ZİHNIYETLİ,
İHANET CEMAATİ ATATÜRK'TEN İNTİKAM ALMAK ISTEMİŞTIR..!!
Kayseri'deki toplantıda Türk Hıristiyan Ortodokslar,Fener Rum Patrikhanesinin baskılarına rağmen Kurtuluş Savaşında Milli Mücadele saflarını seçtiler.
Türk Ortodoksların Anadolu'daki bu hareketi Atatürk'ün takdirine mazhar oldu.
İHANET CEMAATİ ATATÜRK'TEN İNTİKAM ALMAK ISTEMİŞTIR..!!
Kayseri'deki toplantıda Türk Hıristiyan Ortodokslar,Fener Rum Patrikhanesinin baskılarına rağmen Kurtuluş Savaşında Milli Mücadele saflarını seçtiler.
Türk Ortodoksların Anadolu'daki bu hareketi Atatürk'ün takdirine mazhar oldu.
Sevgi Erenerol'un dedesı Papa Eftim'le tanışmak isteyen Atatürk, 4 Eylül Sivas Kongresinden önce Papa Eftim'i Sivas'a davet ederek uzun uzun sohbet etti.
Mustafa Kemal ile Papa Eftim'in biraraya gelmesini ise çok ilginç bir isim sağlamıştı: Çerkez Ethem. Papa Eftim'in oğlu ve Türk Ortodoks Cemaati Lideri Selçuk Erenerol, "Atatürk,Anadolu Hıristiyanlarının Kayseri'deki toplantısını yakından takip ediyor,“ Babamla tanışmak isteyince, Akdağmadeni'nden (Yozgat) yakın komşumuz Çerkez Ethem bu görüşmeyi sağlıyor" diyerek anlatıyor bu konuyu.
KİLİSEDEN ÇIKIP İSTİKLAL HARBİNE GİTTİLER
Kayseri'deki kongreye katılan Hıristiyan Türk çevreleri Milli Mücadelede Atatürk ve arkadaşlarının yanında yer alırlar, gerekli desteği verirler. Türk Hıristiyan Ortodoksların önderi Baba (Papa) Eftim'e, Kurtuluş Savaşına verdiği destekten ötürü bizzat M. Kemal Atatürk tarafından İstiklal Madalyası verilir.
Kayseri'deki kongreye katılan Hıristiyan Türk çevreleri Milli Mücadelede Atatürk ve arkadaşlarının yanında yer alırlar, gerekli desteği verirler. Türk Hıristiyan Ortodoksların önderi Baba (Papa) Eftim'e, Kurtuluş Savaşına verdiği destekten ötürü bizzat M. Kemal Atatürk tarafından İstiklal Madalyası verilir.
Büyük Taarruzdan önce Ankara'da ilk toplanan TBMM bahçesinde, Atatürk'ün de hazır bulunduğu bir miting sırasında halka seslenen Papa Eftim, İncil'den bir pasaj okur: "Düşmanlarımızın herşeyi var, ancak bizim silah ve cephanemiz yok.Fakat göğsümüzde imanımız var, mutlaka kazanacağız. Yaşasın muzaffer Türk Ordusu!"
Bağımsız Türk Ortodoks Patriği Selçuk Erenerol'un babası olan Papa Eftim, Kurtuluş Savaşına verdiği destekten sonra Atatürk'ün şu sözlerine mazhar oldu: "Baba Eftim, bu memlekete bir ordu kadar hizmet etmiştir."
İŞTE İKİ TANE DİN ADAMI;
- BİRİ MÜSLÜMAN GÖRÜNÜMLÜ,DİNİ ÇIKARINA KULLANAN İHANET İÇİNDEKİ İSKİLİPLİ ATIF HOCA.
- DİĞERİ HIRİSTİYAN TÜRK AMA VATANA HİZMET EDEN SEVGİ ERENOL'UN DEDESİ PAPA EFTİM..
GERÇEK İNANÇLI VE MÜSLÜMANLIK ÖNCE ÇIKARINI DEĞİL VATANINI DÜŞÜNMEKTİR..!
İŞTE İKİ TANE DİN ADAMI;
- BİRİ MÜSLÜMAN GÖRÜNÜMLÜ,DİNİ ÇIKARINA KULLANAN İHANET İÇİNDEKİ İSKİLİPLİ ATIF HOCA.
- DİĞERİ HIRİSTİYAN TÜRK AMA VATANA HİZMET EDEN SEVGİ ERENOL'UN DEDESİ PAPA EFTİM..
GERÇEK İNANÇLI VE MÜSLÜMANLIK ÖNCE ÇIKARINI DEĞİL VATANINI DÜŞÜNMEKTİR..!
28 Kasım 2014 Cuma
aksarayın işgal saray suçlaması
SUÇLARI TEK TEK SAYDI, SAVCILIĞA BİLDİRDİ
- Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunan Hüseyin Durdu dilekçesinde, 1992 yılında birinci derece sit alanı olarak belirlenen Atatürk Orman Çiftliği’nin, 2006 yılında kanundaki değişiklikle, 1′inci dereceden 3′üncü derece sit alanına dönüştürüldüğüne yer verdi.
- Durdu, Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nce açılan dava sonrasında, Ankara 13′üncü İdare Mahkemesi’nin ‘inşaat izninin iptali’ kararı verdiğini, Danıştay 6′ncı Dairesi’nce de bu kararın onandığı süreci dilekçesinde anlattı.
- Durdu dilekçesinde, “İmar Yasasına aykırı olarak inşa edilen bu yapıya, yasaya aykırı bir şekilde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nca su bağlantısı yapıldığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı denetiminde olan elektrik kurumu tarafından elektrik enerjisi verildiği, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı denetiminde olan Telekom tarafından telefon bağlantılarının yapıldığı, Atatürk orman çiftliği yönetiminin Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bağlı olduğu, ayrıca Orman ve Su işleri Bakanlığı’nın, devlet malı hükmündeki bu orman ağaçlarının yok edilmesine ilişkin denetim görevlerini yapmadıkları sabittir. İmar mevzuatına aykırı olarak yapılan bu yapı için Kalkınma Bakanlığı bütçesinden, 1 milyar 568 milyon TL harcama yapılmak suretiyle, hazine zarara uğratılmıştır” görüşlerini ifade etti.
- Avukat Hüseyin Durdu, imar kirliliğine neden oldukları, görevlerini kötüye kullandıkları, kamu malına zarar verdikleri, yargı kararlarına uymadıkları ve orman yasasına muhalefet ettikleri gerekçesiyle, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yılmaz, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfü Elvan, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek hakkında suç duyurusunda bulundu.
BU SUÇLARDAN BAKANLARIN İFADESİ ALINABİLİR
Bakanlar Cevdet Yılmaz, Taner Yıldız, Lütfi Elvan, Mehdi Eker ve Veysel Eroğlu’nun aynı zamanda milletvekili olmalarından dolayı ifadelerinin alınamayacağı hükmünün de yanlış olduğunu savunan Durdu, “Anayasanın 100′üncü ve TBMM İçtüzüğü’nün 107′nci maddeleri, TBMM üyeleri hakkında soruşturma açılması koşullarını belirlemiştir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 83/2 maddesi ile TBMM üyesi sorguya çekilemez derken, sorguya çekme ile ifade alma arasında fark yaratmıştır. Anayasa’da da sorguya çekilemeyeceği hükmü vardır ama ifade alınamayacağına yönelik bir hüküm yoktur. Bu nedende bakanların da savcılıkça ifadelerine başvurulabilir. Böylelikle yapılan kanunsuzluğun da hesabı sorulabilir. Çünkü orada açıkca kanunsuzluk yaşanmıştır” dedi.
DHA
27 Kasım 2014 Perşembe
bir kan pıhtısı FELÇ
Gural Sınıksaran, Ali Topak ve 6 diğer kişi ile birlikte
BUNU OKUMANIZ SADECE BİR DAKİKANIZI ALIR!!!
PAYLAŞMAKSA NİCE HAYATLAR KURTARIR~~
Ben kendime düşeni yaptım, Siz de yapar mısınız???
PAYLAŞMAKSA NİCE HAYATLAR KURTARIR~~
Ben kendime düşeni yaptım, Siz de yapar mısınız???
Barbekü esnasında Ayşe tökezledi ve düştü,onu temizlediler. Biraz sarsılmış görünse de Ayşe akşamın geri kalanını eğlenerek geçirdi.
Ayşe'in kocası daha sonra telefonla arayarak eşinin hastaneye kaldırıldığını söyledi (akşam 06:00'da Ayşe öldü.) Barbekü'de felç geçirmişti. Eğer felç'in işaretlerini tanımlayabilselerdi, belki de Ayşe şu anda aramızda olacaktı; bazıları ölmüyor, ama çaresiz ve ümitsiz bir durumda kalıyorlar!
Bir nörolog felç vakalarını inmenin geldiği zamandan üç saat içinde müdahale edebilse felcin etkilerini tamamen geri çevirebileceğini söylüyor.
PÜF NOKTASININ felcin tanımlanması, teşhis edilmesi ve üç saat içinde hastanın medikal bakımının başlaması olduğunu söylüyor.
PÜF NOKTASININ felcin tanımlanması, teşhis edilmesi ve üç saat içinde hastanın medikal bakımının başlaması olduğunu söylüyor.
• FELCİN tanımlanmasında ÜÇ TEST: "S.T.R."
Bazen felcin semptomlarının tespit edilmesi zordur. Bilinçsiz olmak malesef felakettir. Felç hastası, eğer yakınındaki kişiler tarafından felcin semptomları teşhis edilemezse, ciddi beyin hasarına maruz kalır.
Doktorlar yakında bulunan herhangi birinin ÜÇ BASİT SORU sorarak felci teşhis edebileceğini söylüyor:
S *Gülümsemesini söyleyin (Smile)
T *Basit bir cümle kurmasını söyleyin (Talk)
(örn. Bu gün dışarısı güneşli.)
R *Her iki kolunu kaldırmasını söyleyin. (Raise)
T *Basit bir cümle kurmasını söyleyin (Talk)
(örn. Bu gün dışarısı güneşli.)
R *Her iki kolunu kaldırmasını söyleyin. (Raise)
Hasta bu görevlerin herhangi birini yapmakta zorlanıyorsa, derhal acil servis numarasını arayın ve semptomları almaya gelenlere söyleyin.
•Felcin yeni işareti: Dilinizi çıkarın!
DİKKAT: Felcin bir başka işareti şudur: Hastaya dilini çıkarmasını söyleyin. Eğer dil kıvrılmışsa veya bir tarafa doğru yatmışsa bu da felç işaretlerindendir.
Bir kardiyolog bu mektubu her alanın 10 kişiye iletmesi halinde iletenin en azından bir hayat kurtaracağını söylüyor.
Ben kendime düşeni yaptım, Siz de yapar mısınız???
OKUDUYSAN BAŞKALARI DA OKUSUN DİYE PAYLAŞ!!
OKUDUYSAN BAŞKALARI DA OKUSUN DİYE PAYLAŞ!!
güneş
BUNU OKUMANIZ SADECE BİR DAKİKANIZI ALIR!!!
PAYLAŞMAKSA NİCE HAYATLAR KURTARIR~~
Ben kendime düşeni yaptım, Siz de yapar mısınız???
BUNU OKUMANIZ SADECE BİR DAKİKANIZI ALIR!!!
PAYLAŞMAKSA NİCE HAYATLAR KURTARIR~~
Ben kendime düşeni yaptım, Siz de yapar mısınız???
25 Kasım 2014 Salı
24 Kasım 2014 Pazartesi
şiir şehit imamaoğlu için.
LEKE (1970'de Şehit Yusuf İmamoğlu için yazıldı ama sanki bugünleri anlatıyor)
Namus lekesi değil alnımda gördüğünüz,
Vurulmuşum, vurulmuş düşmüşüm güpe gündüz.
Vurulmuşum, vurulmuş düşmüşüm güpe gündüz.
Şakağımdaki kansa, o benim gülüşümdür,
Namert sürünmektense, erkekçe ölüşümdür.
Namert sürünmektense, erkekçe ölüşümdür.
Şaşırmayın, korkmayın, ürkmeyin ey yiğitler,
Bakın etrafımızı nasıl sarıyor kızıl itler!
Bakın etrafımızı nasıl sarıyor kızıl itler!
Zaten faydası yoktur korkaklığın ecele,
Yaşamak hakkın lakin istiklalinle bile.
Yaşamak hakkın lakin istiklalinle bile.
İhtirama zaman yok, merasime ne hacet?
Size düşen daha çok vazifeler var. Evet...
Size düşen daha çok vazifeler var. Evet...
Evet!.. Böyle sürerse bu eşkiya kanunu,
Müebbet felakettir milletimin sonu.
Müebbet felakettir milletimin sonu.
Size selâm gönderdi kırk yiğidiyle KÜRŞAD
Sizden haber bekliyor yüz milyon; imdat! imdat!
Sizden haber bekliyor yüz milyon; imdat! imdat!
Hala tevekkülde mi kararlısın yoksa?
Sükut neyi halleder, yaran oyuk oyuksa?
Sükut neyi halleder, yaran oyuk oyuksa?
Tevekkül Allah'adır zillete katlanılmaz!
Ya hayat ya ölüm! Bunun ötesi olmaz.
Ya hayat ya ölüm! Bunun ötesi olmaz.
Namus lekesi değil alnımdaki bu leke,
Asırlardır karşıma çıkmazken tek teke
Asırlardır karşıma çıkmazken tek teke
Önümüzde dalkavukluk, meddahlık edenleri,
Şimdi iyi tanı, gör neymiş hünerleri...
Şimdi iyi tanı, gör neymiş hünerleri...
Mütefekkirler ebleh, realistler yalancı,
Hayret! Dünkü yabancı, bugün bu handa hancı...
Hayret! Dünkü yabancı, bugün bu handa hancı...
Dağdan bağa inenler, yoluma kül döküyor
Benim ayak izlerim taşralı gözüküyor
Benim ayak izlerim taşralı gözüküyor
Farkına yeni vardım, suçluymuşum ben meğer
Otağımda cellatlar... Kaçmak!.. Bu neye değer!
Otağımda cellatlar... Kaçmak!.. Bu neye değer!
Ne papyon kravatlı, ne rugan papuçluyum
Halisane Türk'üm ben, onun için suçluyum.
Halisane Türk'üm ben, onun için suçluyum.
Suçluyum, hainleri gözlerinden tanırım ben.
Bir itizar dinlerim şu toprağın kalbinden.
Bir itizar dinlerim şu toprağın kalbinden.
O ses der ki: -Ey oğul, yazıklar olsun sana!
Mezarımı kirleten, şu mahluka baksana!
Mezarımı kirleten, şu mahluka baksana!
Baktım gafiller düşmüş hainlerin peşine
Dedim Bozkurtların yurdunda, çakalların işi ne?
Dedim Bozkurtların yurdunda, çakalların işi ne?
Fırlamışım yayımdan, ok hedefi mutlaka bulur
Son kale, son akında, ancak böyle kurtulur.
Son kale, son akında, ancak böyle kurtulur.
Namus lekesi değil, kurşun yarasıdır O.
Asrın adaletine, bir yüz karasıdır bu!
Asrın adaletine, bir yüz karasıdır bu!
Arz-ı endam etsinler... Mütebessim, mutantan.
Sonra da sulh severiz, deyiversinler YALAN
Sonra da sulh severiz, deyiversinler YALAN
Yalandır ne söyleseler, beşeriyyet namına,
Hanumanlar yıkılır, bu şer'riyet namına.
Hanumanlar yıkılır, bu şer'riyet namına.
Adi cinayetlerle küllenir asıl yara
Can yakar, göz yaşarır, alır yürür bu sara
Can yakar, göz yaşarır, alır yürür bu sara
Sokaktan okullara, okuldan minareye
Bu kıvılcım saçarken bekçiler uyur, niye?
Bu kıvılcım saçarken bekçiler uyur, niye?
Kimdir bu uyanıklar, niçin uyur uyuyan?
Beş kıt'a birbirine dokunur zaman zaman
Beş kıt'a birbirine dokunur zaman zaman
Bayraklar indirilir, paçavralar sallanır
İşte bu kızıl itler, bu sayede yollanır.
İşte bu kızıl itler, bu sayede yollanır.
İnsan denmez bir avuç yal için sürünene
İnsan denmez sesimden ürküp, dev görünene
İnsan denmez sesimden ürküp, dev görünene
İnsan denmez iltifat, iltizam edenlere
İnsan denmez yenilen ve önde gidenlere
İnsan denmez yenilen ve önde gidenlere
İnsan denmez gözyaşı döküp, ter dökmeyene
İnsan denmez hedefi görüp diz çökmeyene
İnsan denmez hedefi görüp diz çökmeyene
Ben şüheda nesliyim, başkaya varmaz dilim
Belki mağdurum ama, asla meyus değilim.
Belki mağdurum ama, asla meyus değilim.
Gökbayrak Albayrağa bir gün çizerken ufuk
O büyük kurtuluşa yürürken çoluk çocuk
O büyük kurtuluşa yürürken çoluk çocuk
Bu nefes bu bedeni terkedip de gitsede
Ruhum at koşturacak, o büyük hengamede.
Ruhum at koşturacak, o büyük hengamede.
Namus lekesi değil, artık bilinmeli bu!
Asıl leke bellidir, kökten silinmeli bu!
Asıl leke bellidir, kökten silinmeli bu!
Bir isyan cinnet gibi, bir günkü kâbus gibi
Karşımda tomsonlular, yunan gibi rus gibi
Karşımda tomsonlular, yunan gibi rus gibi
Ey gönüllü bayraktar, ey devşirme dölleri!
İleri, biraz daha, biraz daha ileri.
İleri, biraz daha, biraz daha ileri.
İhanet oyununda, peşrev çekenler bu kez
Bilsinler ki bu toprak, hainleri hiç sevmez!
Bilsinler ki bu toprak, hainleri hiç sevmez!
Bugün sabreyleyenler, bir gün bezecekler
Tutup başlarını, taşlarla ezecekler.
Tutup başlarını, taşlarla ezecekler.
Atalarımız bize, böyle ferman buyurdu
Ey ecdat sevgisiyle taşan kahraman ordu
Ey ecdat sevgisiyle taşan kahraman ordu
Bu hakimler veremez, hükmünü bu celsenin
Hazır olun Bozkurtlar! Hüküm sırası sizin !
Hazır olun Bozkurtlar! Hüküm sırası sizin !
Küçükhaliloğlu Mustafa ÖZTÜRK
ülkenin durumu. gerçek anket
Öğretmenler Günü senede bir gün. O da bugün. Bütün öğretmenlerin elinden öperim. Şair Namık Kemal, “Hayvan yiyerek var olur. İnsan okumakla var olur: Ademin hayvaniyeti yemekle, insaniyeti okumakla kaimdir” demişti. Bugün Türkiye’yi yönetenler “halkın vergisiyle kendilerine saraylar yaptırıp yiyerek var olduklarını” ispatlıyorlar.
Öğretmenim!
Onları da sen okuttun.
Dön bir kendine sor:
Nerede yanlış yaptın?
Öğretmenim!
Onları da sen okuttun.
Dön bir kendine sor:
Nerede yanlış yaptın?
* * * * * *
Son araştırmalar yayınlandı.
Öğretmenlerin durumu acı.
Geçinemiyorlar.
Yokluk içindeler.
Yenilmiş durumdalar.
Yıkılmışlık içindeler.
Her 3 öğretmenden 29’u:
Yaşamak için ek iş yapıyor.
Taksi şoförlüğü.
Gece bekçiliği.
Lokantalarda komilik.
Boyacılık, badanacılık.
Pazarda işportacılık.
100 öğretmenden 81’i:
Kredi kartı borçlusu.
100 öğretmenden 53’ü.
Kendi evi yok, kiracı.
100 öğretmenden 45’i:
Ailesinin evinde oturuyor.
100 öğretmenden 41’i:
Bakkala, manava borçlu.
100 öğretmenden 40’ı:
Anne-baba yardımı alıyor.
Ancak yaşayabiliyor.
100 öğretmenden 3’ü:
Bankadan, esnaftan.
Dosttan, akrabadan.
Borç limitini doldurmuş.
Tefeciden borçlanıyor.
100 öğretmenden 35’i:
Oğlu-kızı işsiz ona bakıyor.
100 öğretmenden 32’si:
Haciz darbesi yedi.
Evine, arsasına, altınına.
Otomobiline haciz geldi.
100 öğretmenden 79’u:
Bankaya kredi borçlusu.
100 öğretmenden 81’i:
Avrupa Birliği’nden yana.
AB’de öğretmenlik istiyor.
100 öğretmenden 77’si:
Can korkusu yaşıyor.
100 öğretmenden 93’ü:
Okulu için eksik gideriyor.
Harcamayı cebinden yapıyor.
100 öğretmenden 95’i:
“Bu kadar başarısız olabilen Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’yı da biz okuttuk” diyerek elini dizine, başını duvara vuruyor.
(Yukardaki tablo Türk-Eğitim Sen’in 5-19 Kasım tarihinde yaptığı 23 bin 562 öğretmenin katıldığı anket sonuçlarından alınmıştır)
Son araştırmalar yayınlandı.
Öğretmenlerin durumu acı.
Geçinemiyorlar.
Yokluk içindeler.
Yenilmiş durumdalar.
Yıkılmışlık içindeler.
Her 3 öğretmenden 29’u:
Yaşamak için ek iş yapıyor.
Taksi şoförlüğü.
Gece bekçiliği.
Lokantalarda komilik.
Boyacılık, badanacılık.
Pazarda işportacılık.
100 öğretmenden 81’i:
Kredi kartı borçlusu.
100 öğretmenden 53’ü.
Kendi evi yok, kiracı.
100 öğretmenden 45’i:
Ailesinin evinde oturuyor.
100 öğretmenden 41’i:
Bakkala, manava borçlu.
100 öğretmenden 40’ı:
Anne-baba yardımı alıyor.
Ancak yaşayabiliyor.
100 öğretmenden 3’ü:
Bankadan, esnaftan.
Dosttan, akrabadan.
Borç limitini doldurmuş.
Tefeciden borçlanıyor.
100 öğretmenden 35’i:
Oğlu-kızı işsiz ona bakıyor.
100 öğretmenden 32’si:
Haciz darbesi yedi.
Evine, arsasına, altınına.
Otomobiline haciz geldi.
100 öğretmenden 79’u:
Bankaya kredi borçlusu.
100 öğretmenden 81’i:
Avrupa Birliği’nden yana.
AB’de öğretmenlik istiyor.
100 öğretmenden 77’si:
Can korkusu yaşıyor.
100 öğretmenden 93’ü:
Okulu için eksik gideriyor.
Harcamayı cebinden yapıyor.
100 öğretmenden 95’i:
“Bu kadar başarısız olabilen Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’yı da biz okuttuk” diyerek elini dizine, başını duvara vuruyor.
(Yukardaki tablo Türk-Eğitim Sen’in 5-19 Kasım tarihinde yaptığı 23 bin 562 öğretmenin katıldığı anket sonuçlarından alınmıştır)
* * * * * *
Öğretmenler ne kadar dizlerine vursa, başlarını duvara çarpsa az: Onların okuttuğu Nabi Avcı, Ahmet Davutoğlu, Tayyip Erdoğan döneminde “öğretmenlik en horlanan imamlık en çok kayrılan meslek” haline getirildi.
Öğretmenler ikiye bölündü.
İmanlı öğretmen.
İmansız öğretmen.
İmam hatip öncelik aldı.
Okul müdürleri imam hatip mezunlarından seçilir ve Milli Eğitim kadrolarına yerleştirilir oldu. 300 bin öğretmen atama bekliyor.
Atanan öğretmen ise aç.
Maaşı, geliri yetersiz.
Öğretmen yaşayan ölü.
Milli Eğitim Bakanlığı, Öğretmenler Günü olan bugün Ankara Hacı Bayram Camii’nde ikindi namazı öncesi “vefat eden öğretmenler için 1001 hatim okutma” etkinliği düzenledi.
Öğretmenim!
Başımızın tacısın!
Bir sor!
Öğretmenler ne kadar dizlerine vursa, başlarını duvara çarpsa az: Onların okuttuğu Nabi Avcı, Ahmet Davutoğlu, Tayyip Erdoğan döneminde “öğretmenlik en horlanan imamlık en çok kayrılan meslek” haline getirildi.
Öğretmenler ikiye bölündü.
İmanlı öğretmen.
İmansız öğretmen.
İmam hatip öncelik aldı.
Okul müdürleri imam hatip mezunlarından seçilir ve Milli Eğitim kadrolarına yerleştirilir oldu. 300 bin öğretmen atama bekliyor.
Atanan öğretmen ise aç.
Maaşı, geliri yetersiz.
Öğretmen yaşayan ölü.
Milli Eğitim Bakanlığı, Öğretmenler Günü olan bugün Ankara Hacı Bayram Camii’nde ikindi namazı öncesi “vefat eden öğretmenler için 1001 hatim okutma” etkinliği düzenledi.
Öğretmenim!
Başımızın tacısın!
Bir sor!
mahsuni şerif ten maraşa
https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=10201955068598614&id=1841862995¬if_t=close_friend_activity
23 Kasım 2014 Pazar
22 Kasım 2014 Cumartesi
tarım arazileri yok oluyor
Türkiye'de son 10 yılda, 2 milyon 573 bin futbol sahasına denk gelen 27 milyon 825 bin 64 dekar tarım arazisinin inşaata kurban gittiği ortaya çıktı.
Bu rakamlara göre Türkiye’nin yıllık kaybının 2.7 milyon dekar, günlük kaybının ise 7 bin 623 dekar olduğuna işaret eden Ali Çandır, “Bunun anlamı, günlük 705 futbol sahası kadar tarım toprağımız, tarım dışı faaliyetlere kurban edilmiş. Yani 10 yılda 2 milyon 573 bin futbol sahası büyüklüğünde tarım arazisi yok oldu” dedi.
EN ÇOK KAYIP, TAHIL AMBARI KONYA’DA
Araştırmada 81 ilden 62′sinde tarım topraklarında azalma yaşandığı, 19′unda ise artış olduğu belirlendi.62 ilde yaşanan kayıp 29 milyon 555 bin 704 dekarken, 19 ildeki 1 milyon 730 bin 640 dekarlık artış nedeniyle toplamdaki Türkiye toplam kaybı 27.8 milyon dekar olarak gösterildi. En çok kayıp ise Türkiye’nin tahıl ambarı olarak nitelendirilen Konya’da gerçekleşti. Konya, tarım topraklarının yüzde 27.35′ini, yani 7 milyon 161 bin dekarını kaybetti. İkinci sırada Yozgat yüzde 24.91′ini, yani 1 milyon 991 bin dekarını kaybetti. Üçüncü sırada ise Diyarbakır yüzde 24.66′sını, yani 1 milyon 968 bin dekar tarım toprağı yok oldu.
EN ÇOK KAYIP YAŞANAN İLLER
Tarım topraklarını inşaata, imara kurban veren iller sıralamasında ilk 10 sıradaki iller Konya, Yozgat ve Diyarbakır’ın ardından şöyle:
“Kars yüzde 37.55, 1 milyon 272 bin dekar. Adana yüzde 20.22, 1 milyon 204 bin dekar. Afyonkarahisar yüzde 18.90, 1 milyon 97 bin dekar. Kahramanmaraş yüzde 18.51, 816 bin dekar. Malatya yüzde 21.30, 772 bin dekar. Edirne yüzde 20.71, 762 dekar. Tekirdağ yüzde 16.93, 654 bin dekar.”
Kaybedilen tarım arazisi miktarı 600 bin ila 100 dekar arasında değişen iller ise Samsun, Mardin, Ankara, Kayseri, Çorum, Kırşehir, Bursa, Adıyaman, Osmaniye, Kütahya, Erzincan, Kırklareli, Muş, Elazığ, Hatay, Gümüşhane, Balıkesir, Antalya, Ordu, Aksaray, İzmir, Zonguldak, Sinop, Aydın, Erzurum, Kocaeli, Bitlis, Kastamonu, Düzce, Muğla, Sakarya, Bilecik, Karabük, Gaziantep, İstanbul, Hakkari ve Bolu.
ARTAN İLLER
62 ildeki büyük kayba karşın 19 ilde ise tarım arazisi alanı arttı. Bu illerin başında 264 bin dekarla Van geliyor. İkinci sırada Isparta tarım arazilerini 243 bin dekar artırırken, sırayla Şanlıurfa 231 bin, Manisa 183 bin, Ardahan 147 bin, Bayburt 123 bin, Kırıkkale 108 bin, Eskişehir 96 bin, Çankırı 64 bin, Ağrı 52 bin dekar artırdı.
NEDEN KAYBEDİYORUZ?
Ali Çandır, ATB’nin çalışmasına ilişkin tarım topraklarının kaybedilmesi nedenlerini ise şöyle sıraladı:
“Tarım topraklarının insanların şahsi menfaatleri nedeniyle imara açılması. Plansız ve çarpık kentleşme. Yanlış tarım politikaları ve yasal düzenlemeler. Toprakların miras yasası nedeniyle küçülmesiyle tarımın rantabl olmayışı ve bu nedenle tarım topraklarının farklı sektörlere kayması. Turizm nedeniyle yapılan gereksiz büyüklükteki konaklama alanları. Toplum olarak aşırı lüks tüketim alışkanlığı.”
KORUMAK HEPİMİZİN BOYNUNUN BORCU
Dünyada sorunların temelini gıda ve suya ulaşımın oluşturacağına dikkat çeken Çandır, “Tarım topraklarımızı korumak hepimizin boynunun borcudur. Topraklarımız olmadan beslenme politikalarını oluşturamayacağımız gibi, toplumumuzun besin ihtiyacının karşılanmasını da tehlikeye atmış oluyoruz. Bu durum günümüzde kendini sadece fiyatlar düzeyinde belli ediyorken, durumun böyle devam etmesi halinde gelecek kuşakları büyük tehlikeyle baş başa bırakmış olacağız. Ayrıca tarımın stratejik önemi, çevremizde yaşanan olaylar nedeniyle her geçen gün daha fazla insan tarafından görülmekte ve anlaşılmaktadır. Günümüzde bazı ülkeler tarım ve gıda ürünlerini cephane olarak görmekte ve hatta kullanmaktadır. İleride açlık, kıtlık gibi terimlerle karşılaşmak ve kötü durumlara düşmek istemiyorsak şimdiden önlemlerimizi almalıyız” diye konuştu.
SON KURBAN KONYAALTI’NDA
Türkiye’nin meyve, sebze, zeytin, narenciye, endüstri bitkileri, üzüm, incir gibi katma değeri yüksek, kıymetli ve gerçekten ihraç edilen ürünlerinin Marmara, Trakya, Akdeniz, Ege ve bir miktar Güneydoğu’da yetiştiğini belirten Antalya Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Vahap Tuncer ise şunları söyledi:
“Bunların toplam alanı da Türkiye’deki tarım arazilerinin yüzde 11′i. Türkiye tarımsal katma değerinin yüzde 70′i bu alanlarda yetişiyor. Ancak bu alanlar çok ciddi imar, sanayi ve turizm baskısı altında. Türkiye tarımda geleceğini kurtarmak ve bu anlamda söz sahibi olmak istiyorsa bu bölgelere yapılacak sanayi ve enerji yatırımlarını başka bölgelere kaydırmak, turizm tesislerini deniz- kum- güneş ötesinde çeşitlendirerek başka alanlara kaydırmak zorundadır. Bu bölgelerdeki nüfusu hızla artan kentlerde yerleşim alanlarını birinci sınıf tarım arazileri ve meyve bahçeleri üzerinde değil, marjinal tarım arazileri üzerinde değerlendirmelidir. Bu çerçevede Batı Çevre Yolu’nun açılması Konyaaltı’nda birinci sınıf 1600 dekar meyve bahçesinin elden çıkmasına yol açmıştır. Burada yapılan planlama, komşu mahallelerde de planlama baskısı ve talebini artırmıştır. Daha plan hayata geçirilmeden Bahtılı, Çakırlar, Doyran ve Karatepe bölgesindeki çiftçilerden de imar talebi gelmeye başladı. Halkta yaratılan ‘şehirli olacağız, şapkayı atıp kravat takacağız’ algısının onların kurtuluşu olmadığı anlatılmalıdır.”
sahte davranışlar
Bazı insanlar; 'sanki sana yardım ediyormuş ' gibi davranırlar...Ve bazı insanlar; ' sanki senin yardımına ihtiyaçları varmış' gibi davranırlar...
21 Kasım 2014 Cuma
buzdolabına koymayın
» Buzdolabına konmaması gereken gıdalar
Soğan
Soğanı serin, kuru ve iyi hava alan bir yerde saklamalısınız. Uzun süre saklamak için havayla temas etmesini sağlamanız gerekmekte bu yüzden bulunduğu plastik poşetlerden mutlaka çıkarmalısınız. Kabuğunu soyduğunuz soğanı sararak buzdolabında saklamalısınız.
Balkabağı
İyi hava sirkülasyonu olan kuru, serin ve karanlık bir yerde saklanması gerekir
Kavun ve Karpuz
Kavun ve karpuz buzdolabında saklandığında içermiş olduğu likopeni ve beta-karoteni kaybediyor. Kavun ve karpuzlar oda sıcaklığında saklanmalıdır. Dilimlenmiş kavun ve karpuz mutlaka sarılmalı ve buzdolabına konulmalıdır
Sarımsak
Sarımsak buzdolabında saklanmamalıdır. Buzdolabına konduğunda çimlenmeye başlar. Sarımsak kuru ve karanlık yerlerde saklanmalıdır
Patates
Patates serin, kuru ve karanlık yerlerde saklanmalıdır. Patatesler poşetlerinden veya kese kâğıtlarından çıkarılarak iyi hava alan karton kutularda saklanabilir. Patatesleri yıkayarak saklarsanız çok daha kolay bozulmasına neden olursunuz.
Fesleğen
Fesleğen buzdolabında çok daha hızlı bir şekilde solar. Ayrıca dolabta bulunan diğer kokuları çeker. En iyi saklama şekli bir bardak suyun içinde oda sıcaklığında saklamaktır. Eğer uzun süre fesleğeni saklamak istiyorsanız biraz haşlayıp derin dondurucuya koyabilirsiniz
Domates
Kesilmemiş domates buzdolabının soğuk atmosferinde tazeliğini yitirerek yumuşar.
Kayısı, Muz, Kivi, Şeftali, Siyah Erik ve Mango
Bu meyveler olgunlaşana kadar oda sıcaklığında saklanmalıdır. Böylece besin değerlerini korumuş olurlar
Bal
Bal sıkıca kapatılmış ambalajlarında oda sıcaklığında ve kuru bir yerde saklanmalıdır. Balın asitliği ve içermiş olduğu şeker bozulmaya neden olan mikroorganizmaları uzak tutar. Buzdolabına koymak ise kristallenmesine neden olur
Kahve
Öğütülmüş kahve ve kahve çekirdekleri hava geçirmeyen ambalajlarda ve serin, kuru ve ışık almayan yerlerde saklanmalıdır. Böylece tazeliğini ve aromasını korur. Buzdolabında bulunan tüm kötü kokuyu üzerine çeker ve aroması bozulur. Eğer aldığınız tüm kahveyi hemen kullanamayacaksanız derin dondurucuya koyabilirsiniz. Hava almayan ambalajlarda 1 ay süre ile derin dondurucuda saklayabilirsiniz
Çikolata
Çikolatanın ideal saklanma sıcaklığı 20°C yani oda sıcaklığıdır. Serin ve rutubetsiz ortamlarda saklanmalıdır. Çikolata buzdolabında saklanırsa içerisindeki yağ donarak çikolatanın üzerini kaplar ve tadı bozulur.
Zeytinyağı
Zeytinyağı serin ve karanlık bir yerde saklanmalı buzdolabına konmamalıdır. Buzdolabında yoğunlaşır ve tereyağı gibi daha sert bir yapı kazanır.
Kaynak:
http://www.besthealthmag.ca/eat-well/nutrition/14-foods-you-shouldnt-keep-in-the-refrigerator
Soğanı serin, kuru ve iyi hava alan bir yerde saklamalısınız. Uzun süre saklamak için havayla temas etmesini sağlamanız gerekmekte bu yüzden bulunduğu plastik poşetlerden mutlaka çıkarmalısınız. Kabuğunu soyduğunuz soğanı sararak buzdolabında saklamalısınız.
Balkabağı
İyi hava sirkülasyonu olan kuru, serin ve karanlık bir yerde saklanması gerekir
Kavun ve Karpuz
Kavun ve karpuz buzdolabında saklandığında içermiş olduğu likopeni ve beta-karoteni kaybediyor. Kavun ve karpuzlar oda sıcaklığında saklanmalıdır. Dilimlenmiş kavun ve karpuz mutlaka sarılmalı ve buzdolabına konulmalıdır
Sarımsak
Sarımsak buzdolabında saklanmamalıdır. Buzdolabına konduğunda çimlenmeye başlar. Sarımsak kuru ve karanlık yerlerde saklanmalıdır
Patates
Patates serin, kuru ve karanlık yerlerde saklanmalıdır. Patatesler poşetlerinden veya kese kâğıtlarından çıkarılarak iyi hava alan karton kutularda saklanabilir. Patatesleri yıkayarak saklarsanız çok daha kolay bozulmasına neden olursunuz.
Fesleğen
Fesleğen buzdolabında çok daha hızlı bir şekilde solar. Ayrıca dolabta bulunan diğer kokuları çeker. En iyi saklama şekli bir bardak suyun içinde oda sıcaklığında saklamaktır. Eğer uzun süre fesleğeni saklamak istiyorsanız biraz haşlayıp derin dondurucuya koyabilirsiniz
Domates
Kesilmemiş domates buzdolabının soğuk atmosferinde tazeliğini yitirerek yumuşar.
Kayısı, Muz, Kivi, Şeftali, Siyah Erik ve Mango
Bu meyveler olgunlaşana kadar oda sıcaklığında saklanmalıdır. Böylece besin değerlerini korumuş olurlar
Bal
Bal sıkıca kapatılmış ambalajlarında oda sıcaklığında ve kuru bir yerde saklanmalıdır. Balın asitliği ve içermiş olduğu şeker bozulmaya neden olan mikroorganizmaları uzak tutar. Buzdolabına koymak ise kristallenmesine neden olur
Kahve
Öğütülmüş kahve ve kahve çekirdekleri hava geçirmeyen ambalajlarda ve serin, kuru ve ışık almayan yerlerde saklanmalıdır. Böylece tazeliğini ve aromasını korur. Buzdolabında bulunan tüm kötü kokuyu üzerine çeker ve aroması bozulur. Eğer aldığınız tüm kahveyi hemen kullanamayacaksanız derin dondurucuya koyabilirsiniz. Hava almayan ambalajlarda 1 ay süre ile derin dondurucuda saklayabilirsiniz
Çikolata
Çikolatanın ideal saklanma sıcaklığı 20°C yani oda sıcaklığıdır. Serin ve rutubetsiz ortamlarda saklanmalıdır. Çikolata buzdolabında saklanırsa içerisindeki yağ donarak çikolatanın üzerini kaplar ve tadı bozulur.
Zeytinyağı
Zeytinyağı serin ve karanlık bir yerde saklanmalı buzdolabına konmamalıdır. Buzdolabında yoğunlaşır ve tereyağı gibi daha sert bir yapı kazanır.
Kaynak:
http://www.besthealthmag.ca/eat-well/nutrition/14-foods-you-shouldnt-keep-in-the-refrigerator
20 Kasım 2014 Perşembe
ömürün kemirilmesi
Bir adam , Afrika'da yürürken arkasından bir aslanın koştuğunu görür. Hızla kaçarken tam önünde bir kuyu görür ve hızla kuyuya iner. İpe sarılıp kuyuya inerken.. Alt tarafta büyük bir yılan görür.
Yılan hızla buna doğru yükselirken .. Ne yapacağım der.
Üstte aslan altta yılan. O sırada iki tane fare biri beyaz diğeri siyah ipi kemirmeye başlar. Her yerden başı belada iken bir anda bir yüzünde ıslak bir şey hisseder. Bir arı bir damla bak yüzüne bırakır ve balın tadı damağında iken....UYANIR.
Yılan hızla buna doğru yükselirken .. Ne yapacağım der.
Üstte aslan altta yılan. O sırada iki tane fare biri beyaz diğeri siyah ipi kemirmeye başlar. Her yerden başı belada iken bir anda bir yüzünde ıslak bir şey hisseder. Bir arı bir damla bak yüzüne bırakır ve balın tadı damağında iken....UYANIR.
OH BE RÜYA İMİŞ .. der. Bir seyyide anlatır. Rüyamın yorumu ne diye? Anlamadın mı der gülerek? Peşinden koşan aslan ölüm meleğidir. İçinde yılan bulunan kuyu senin mezarındır.
Sarıldığın ip senin hayatındır. Beyaz ve siyah fare gece ile gündüzdür ömrünü kemirirler. Peki ya o bal nedir dersen ?
Dünyanın geçici lezzetidir, Ölümün arkasında bir hesap olduğunu sana unutturur...
Sarıldığın ip senin hayatındır. Beyaz ve siyah fare gece ile gündüzdür ömrünü kemirirler. Peki ya o bal nedir dersen ?
Dünyanın geçici lezzetidir, Ölümün arkasında bir hesap olduğunu sana unutturur...
medikal park..BATMAN...TEŞVİKLİ.
PAYLAŞ UYKULARI KAÇSIN !!!!!!!!!!!!!!!!! Neden mi Batman. ?????
Emine Erdoğan ticareti çok sever. En çok sevdiği şeyde insan ticaretidir.
Malumunuz Medical Park hastahelerinin de sahibesidir. Fakat Emine Erdoğanın ve diğer Akp lilerin sevmediği bir şey daha var oda vergi vermektir. Hastahaneler Türkiye'ye yayıldı toplam 20 şubesi olan, İstanbulda da 4 tane şubesi var, fakat Merkezi halennnn Batman'da kaldı.
Neden mi Batman.
Cevap basit BATMAN VERGİDEN MUAF !!!! Tesvik sitatüsünde.!!!!!
bülent korucu nun yazısı
Bülent Korucu korkunç israfın arka yüzünü yazdı
"Büyük, zaten ‘büyüğüm’ deme ihtiyacı hissetmez, küçüğün şiarıdır görünmek için zıplamak."
Bitmemiş hali bile kendisinden önceki en büyük dünya liderlerinin saraylarını beşe altıya katlayan 'KaçAk-Saray' gündemi işgal etmeye devam ediyor. Yine bu konuyla ilgili bir yazı kaleme alan Zaman gazetesi yazarı Bülent Korucu"Hindistan bizim sarayın onda biri paraya Mars’a uzay aracı indiriyor"diyerek durumun vahametini bir kez daha gözler önüne seriyor.
İşte Bülent Korucu'nun o yazısı:
“Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik” diyordu, Yahya mpmKemal.
"Şimdi bin odalı sarayla büyüklük ispatına girişiyoruz. Herhalde kimsenin büyüklüğüne itiraz etmeyeceği ABD’nin Başkanı 55 bin metrekarelik bir ‘ev’de oturuyor. Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, 11 bin metrekarelik küçük bir kulübeden(!) yönetiyor ülkesini. Bizim cumhurbaşkanımız ise bitmemiş hali 300 bin metrekarelik sarayda. Barack Obama, mevkidaşı Recep Tayyip Erdoğan’ı kıskanıyor mudur dersiniz? Binbir suratlı propaganda makineleri bin dereden su getirerek, bin odalı sarayı meşrulaştırmaya, makulleştirmeye çabalıyor. Henüz aklınla bin yaşa diye arkasına dizilecekleri mazereti bulan çıkmadı, arayışlar sürüyor.
13 yıldır ülkeyi tek başına yöneten siyasi kadro herhangi bir alanda marka üretemedi. Ülker, Godiva’yı United Biscuits’i aldığı için haklı olarak seviniyoruz. Sonra… Sonrası yok, hâlâ Türk markalı araba yapacak babayiğit arıyoruz. ‘Bunu da biz yaptık’ diyebileceğimiz bir ileri teknoloji ürününe sahip değiliz. Hindistan bizim sarayın onda biri paraya Mars’a uzay aracı indiriyor. Ya biz… Aylık elektrik gideri yüz bin liralarla ifade edilen bin odalı sarayın bütün ışıklarını yaksak Mars’tan görünür mü acaba?
Binbir gece masallarından fırlamış çıkmış gibi bin odalı sarayımız var. Ama aynı zamanda dört (4) bin liraya kiralanabilen sondaj aleti olmadığı için 18 işçinin madende ölümünü seyrediyoruz. Yaşam odası pahalı olduğu için kurulmuyor, bu yüzden Soma’da 301 işçiyi kaybediyoruz. Çocuklarına ekmek götürebilmek uğruna binlerce işçi her gün helalleşerek inmeye devam ediyor o madenlere. “Benim oğlum yüzme bilmezdi” diyerek yürekleri titreten Ayşe Nine, bin odalı saraya baktığında ne hissediyordur? Hiç düşündünüz mü?
Ekonomi iyi sinyaller vermiyor. İşsizlik ve enflasyon tedirginlik verici boyutlarda yükseliyor. Bir kısım istatistik oyunlarıyla baskılansa da mızrak artık çuvala sığmıyor. Büyüme oranları ülkenin çarklarını sağlıklı biçimde çevirecek seviyeye ulaşamıyor. Başbakan Ahmet Davutoğlu 11 bakanını yanına alarak ekonomik yeniden yapılanma planı açıklıyor. Sıralanan maddelere bakıyorsunuz; sanki yeni bir parti iktidara gelmiş gibi. 13 yıldır neden yapılmadı bunlar, diye sorulduğunda cevap; ‘bin odalı saray inşa ettik ya!’ şeklinde mi olacak?
Zamanlama hiç bu kadar kötü olamazdı. ABD Merkez Bankası para musluklarını tamamen kapattığı ve dünyadaki parayı geri çağırdığı bir dönemde bir milyar 300 milyon liraya bin odalı saray açılışı yapmak akıllıca değil. Kontrol altındaki medya ile algı mühendisliği icra edip pek çok şey gözden kaçırılabilir. Ama ekonomideki olumsuz gidiş hane halkını etkilediğinde büyü bozulur. Bin odalı saray göze batmaya başladığında arkası çorap söküğü gibi gelir. İhtiyacı değil ihtişamı ön plana çıkararak halkı ikna etmeye çalışan hükümet medyası hatasına bin pişman olduğunda iş işten geçmiş olabilir. Ekonomik büyüklüğü Türkiye’nin dört katı olan Almanya, yöneticilerine böyle bir ihtişamı layık görmüyor. Büyük, zaten ‘büyüğüm’ deme ihtiyacı hissetmez, küçüğün şiarıdır görünmek için zıplamak.
Deniz kenarında abdest alırken bile suyu israf etmemeyi dikte eden bir dinin temsilcisi olma iddiasıyla bin odalı saray nasıl bir arada oluyor?‘Ülkenin itibarı’ savunması inandırıcılıktan uzak. Yılda 230 milyar dolar finansman bulamazsa kepenk indirecek bir ülkenin ayağını yorganına göre uzatması gerekmez mi? En kötüsü de balık baştan kokar gerçeği. Bu savurganlık alt kademelere aynen intikal ediyor ve her devletlu kendi çapında bir saray inşa ediyor.
Bazı şeyleri bin kere söylesen de beyhude olduğunun farkındayım. İnşallah bin nasihatin yerini tutacak bir musibetle karşılaşmayız."
İşte Bülent Korucu'nun o yazısı:
“Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik” diyordu, Yahya mpmKemal.
"Şimdi bin odalı sarayla büyüklük ispatına girişiyoruz. Herhalde kimsenin büyüklüğüne itiraz etmeyeceği ABD’nin Başkanı 55 bin metrekarelik bir ‘ev’de oturuyor. Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, 11 bin metrekarelik küçük bir kulübeden(!) yönetiyor ülkesini. Bizim cumhurbaşkanımız ise bitmemiş hali 300 bin metrekarelik sarayda. Barack Obama, mevkidaşı Recep Tayyip Erdoğan’ı kıskanıyor mudur dersiniz? Binbir suratlı propaganda makineleri bin dereden su getirerek, bin odalı sarayı meşrulaştırmaya, makulleştirmeye çabalıyor. Henüz aklınla bin yaşa diye arkasına dizilecekleri mazereti bulan çıkmadı, arayışlar sürüyor.
13 yıldır ülkeyi tek başına yöneten siyasi kadro herhangi bir alanda marka üretemedi. Ülker, Godiva’yı United Biscuits’i aldığı için haklı olarak seviniyoruz. Sonra… Sonrası yok, hâlâ Türk markalı araba yapacak babayiğit arıyoruz. ‘Bunu da biz yaptık’ diyebileceğimiz bir ileri teknoloji ürününe sahip değiliz. Hindistan bizim sarayın onda biri paraya Mars’a uzay aracı indiriyor. Ya biz… Aylık elektrik gideri yüz bin liralarla ifade edilen bin odalı sarayın bütün ışıklarını yaksak Mars’tan görünür mü acaba?
Binbir gece masallarından fırlamış çıkmış gibi bin odalı sarayımız var. Ama aynı zamanda dört (4) bin liraya kiralanabilen sondaj aleti olmadığı için 18 işçinin madende ölümünü seyrediyoruz. Yaşam odası pahalı olduğu için kurulmuyor, bu yüzden Soma’da 301 işçiyi kaybediyoruz. Çocuklarına ekmek götürebilmek uğruna binlerce işçi her gün helalleşerek inmeye devam ediyor o madenlere. “Benim oğlum yüzme bilmezdi” diyerek yürekleri titreten Ayşe Nine, bin odalı saraya baktığında ne hissediyordur? Hiç düşündünüz mü?
Ekonomi iyi sinyaller vermiyor. İşsizlik ve enflasyon tedirginlik verici boyutlarda yükseliyor. Bir kısım istatistik oyunlarıyla baskılansa da mızrak artık çuvala sığmıyor. Büyüme oranları ülkenin çarklarını sağlıklı biçimde çevirecek seviyeye ulaşamıyor. Başbakan Ahmet Davutoğlu 11 bakanını yanına alarak ekonomik yeniden yapılanma planı açıklıyor. Sıralanan maddelere bakıyorsunuz; sanki yeni bir parti iktidara gelmiş gibi. 13 yıldır neden yapılmadı bunlar, diye sorulduğunda cevap; ‘bin odalı saray inşa ettik ya!’ şeklinde mi olacak?
Zamanlama hiç bu kadar kötü olamazdı. ABD Merkez Bankası para musluklarını tamamen kapattığı ve dünyadaki parayı geri çağırdığı bir dönemde bir milyar 300 milyon liraya bin odalı saray açılışı yapmak akıllıca değil. Kontrol altındaki medya ile algı mühendisliği icra edip pek çok şey gözden kaçırılabilir. Ama ekonomideki olumsuz gidiş hane halkını etkilediğinde büyü bozulur. Bin odalı saray göze batmaya başladığında arkası çorap söküğü gibi gelir. İhtiyacı değil ihtişamı ön plana çıkararak halkı ikna etmeye çalışan hükümet medyası hatasına bin pişman olduğunda iş işten geçmiş olabilir. Ekonomik büyüklüğü Türkiye’nin dört katı olan Almanya, yöneticilerine böyle bir ihtişamı layık görmüyor. Büyük, zaten ‘büyüğüm’ deme ihtiyacı hissetmez, küçüğün şiarıdır görünmek için zıplamak.
Deniz kenarında abdest alırken bile suyu israf etmemeyi dikte eden bir dinin temsilcisi olma iddiasıyla bin odalı saray nasıl bir arada oluyor?‘Ülkenin itibarı’ savunması inandırıcılıktan uzak. Yılda 230 milyar dolar finansman bulamazsa kepenk indirecek bir ülkenin ayağını yorganına göre uzatması gerekmez mi? En kötüsü de balık baştan kokar gerçeği. Bu savurganlık alt kademelere aynen intikal ediyor ve her devletlu kendi çapında bir saray inşa ediyor.
Bazı şeyleri bin kere söylesen de beyhude olduğunun farkındayım. İnşallah bin nasihatin yerini tutacak bir musibetle karşılaşmayız."
sarızeybek..erd. nereye koşuyor. tevrat mı?
http://www.sarizeybekhaber.com/haberler/erdogan-siyaseti-tevrattan-bir-alinti-mi-h845.html
başarının sırrı
BAŞARININ SIRRI (MUTLAKA OKUYUN)
İş adamının işleri bozulmuştu. Ne yaptıysa olmuyordu. Bir zamanlar çok başarılı bir insan olmasına rağmen şimdi büyük olan sadece borçlarıydı. Bir taraftan kredi verenler onu sıkıştırırken, diğer taraftan da bir sürü insan ödeme bekliyordu. Çok bunalmıştı ve hiçbir çıkış yolu bulamıyordu. Nefes almak için parka gitti. Bir banka oturdu, başını ellerinin arasına aldı ve bu durumdan nasıl kurtulacağını düşünmeye başladı.
Tam bu sırada birden, önünde yaşlı bir adam durdu. 'Çok üzgün görünüyorsun. Seni rahatsız eden bir şey olduğu belli… Benimle Paylaşmak ister misin?' diye sordu yaşlı adam. İşadamının yakınmalarını dinledikten sonra da, 'Sana yardım edebilirim' dedi. Çek defterini çıkardı. İşadamının adını sordu ve ona bir çek yazdı. Çeki ona verirken de şöyle dedi: 'Bu para senin. Bir yıl sonra seninle burada buluştuğumuzda bana olan borcunu ödersin. Hadi al' dedi. Ve yaşlı adam geldiği gibi hızla gözden kayboldu.
İşadamı elindeki çeke baktı. Çekte 500 bin dolar yazıyordu ve imza ise John Rockefeller' e aitti, yani o gün için dünyanın en zengin adamına. 'Tüm borçlarımı hemen ödeyebilirim' diye düşündü. John Rockefeller' e ait bu çekle her şeyi çözebilirdi. Ama çeki bozdurmaktan vazgeçti. Bu değerli çeki kasasına koydu. Onun kasasında olduğunu bilmenin güveniyle yepyeni bir iyimserlikle işine tekrar dört elle sarıldı. Büyük küçük demeden tüm işleri değerlendirmeye başladı. Ödeme planlarını yeniden yapılandırdı. İyi yapılan işler yeni işleri doğurdu. Birkaç ay sonra tekrar işlerini yoluna koyabilmişti.
Takip eden aylarda ise borçlarından tümüyle kurtulup hatta para kazanmaya başlamıştı. Tüm bir yıl boyunca çalıştı durdu. Tam bir yıl sonra, elinde bozulmamış çek ile parka gitti. Kararlaştırılmış saatin gelmesini bekledi. Tam zamanında yaşlı adamın hızla ona doğru geldiğini gördü. Tam ona çekini geri verip başarı öyküsünü paylaşacakken bir hemşire koşarak geldi ve adamı yakaladı. Hemşire 'Onu bulduğuma çok sevindim, umarım sizi rahatsız etmemiştir' dedi. 'Çünkü bu bey sürekli olarak huzur evinden kaçıp, bu parka geliyor. Herkese kendisinin John Rockfeller olduğunu söylüyor' diye ekledi. Hemşire adamın koluna girip onunla birlikte uzaklaştı.
İşadamı şaşkın bir şekilde öylece durdu kaldı. Sanki donmuştu. Tüm yıl boyunca arkasında yarım milyon dolar olduğuna inanarak işler almış, yapmış ve satmıştı.
Birden, hayatının akışının değiştiren şeyin para olmadığını fark etti.
Hayatını değiştirenin yeniden kendinde bulduğu kendine güven ve inançtı.
Başarının sırrı, kasamızda duran değil, kendi kalbimizde ve kafamızda olanlardır. Başka yerde aramaya gerek yok.
Herkese başarılar dilerim.
OKUDUYSAN BEĞEN BAŞKALARI DA OKUSUN DİYE PAYLAŞ !
ne mutlu türküm diyene....italyan çekim
https://www.facebook.com/video.php?v=10152813215079248&set=vb.226613754247&type=2&theater
ŞEHİR HASTANELERİ
ŞEHİR HASTANELERİ MESELESİ:
1) Devlet yandaş patrona bedava arazi veriyor.
2) patron bu araziye devasa bir hastane yapacak.
3) devlet bu binayi hastane olarak kullanmak icin patrondan kiralayacak. Mesela yillik 3 liraya. (Bu arada binanin inşaası 3 lira etmiyor)
4) sonra devlet ayni patrona diyecek ki: burayi al sen benim adima işlet, işletme karsiligi da sana her yil 3 lira daha
5) hastanenin icindeki, guvenlik, temizlik, kantin, otel, eczane, radyoliji hizmetleri, taksi duragi, lokantalar, dukkanlar, cicekci, gasilhame hizmetleri, ameliyathane hizmetleri, yogun bakim ve yanik uniteleri dahil bir cok sey tasoren olarak yine ayni patrona verilecek.
6) devlet hastaneye %70 doluluk garantisi verecek. Bos kalan yatagin parasini odeyecek.
7) rakip olmamasi icin o sehirdeki devlet hastaneleri kapatilacak. Ornegin ankaradaki 4-5 hastaneyi kapatip bir sehir hastanesinde toplayacaklar.
8) Patrona ucuza calisacak Dr da lazim. Son zamanlarda universitelerdeki hocalara, devlet hastanelerindeki uzmanlara yapilan baskilar sonucu sayisiz istifa yasandi. Buyuk universitelerde neredeyse hoca kalmadi. Bunlarin muayenhane acmalarini ve baska ozellerde calisma sartlarini da imkansiz kurallara bagladi.. Mecbur patronun sehir hastanesinin kucagina (hem de secenek olmadigi icin ucuza) dusecekler.
9) Aile hekimlerine yapilan baskilarla da acillerinde ve baska birimlerinde amele parasina calistirilacaklar
10) İllerde tek çatı altındaki saglik teskilatinin ikiye bolunme sebebi ne idi saniyordunuz: il saglik mudueluklerini Halk Sagligi ve Kamu Hastaneleri diye ikiye bolduler. Para etmeyen halk sagligi devlete kalacak. Kâr getirecek olan hastaneler ozele devredilecek.
...
...
ŞEHİR HASTANELERİ MESELESİ:
1) Devlet yandaş patrona bedava arazi veriyor.
2) patron bu araziye devasa bir hastane yapacak.
3) devlet bu binayi hastane olarak kullanmak icin patrondan kiralayacak. Mesela yillik 3 liraya. (Bu arada binanin inşaası 3 lira etmiyor)
4) sonra devlet ayni patrona diyecek ki: burayi al sen benim adima işlet, işletme karsiligi da sana her yil 3 lira daha
5) hastanenin icindeki, guvenlik, temizlik, kantin, otel, eczane, radyoliji hizmetleri, taksi duragi, lokantalar, dukkanlar, cicekci, gasilhame hizmetleri, ameliyathane hizmetleri, yogun bakim ve yanik uniteleri dahil bir cok sey tasoren olarak yine ayni patrona verilecek.
6) devlet hastaneye %70 doluluk garantisi verecek. Bos kalan yatagin parasini odeyecek.
7) rakip olmamasi icin o sehirdeki devlet hastaneleri kapatilacak. Ornegin ankaradaki 4-5 hastaneyi kapatip bir sehir hastanesinde toplayacaklar.
8) Patrona ucuza calisacak Dr da lazim. Son zamanlarda universitelerdeki hocalara, devlet hastanelerindeki uzmanlara yapilan baskilar sonucu sayisiz istifa yasandi. Buyuk universitelerde neredeyse hoca kalmadi. Bunlarin muayenhane acmalarini ve baska ozellerde calisma sartlarini da imkansiz kurallara bagladi.. Mecbur patronun sehir hastanesinin kucagina (hem de secenek olmadigi icin ucuza) dusecekler.
9) Aile hekimlerine yapilan baskilarla da acillerinde ve baska birimlerinde amele parasina calistirilacaklar
10) İllerde tek çatı altındaki saglik teskilatinin ikiye bolunme sebebi ne idi saniyordunuz: il saglik mudueluklerini Halk Sagligi ve Kamu Hastaneleri diye ikiye bolduler. Para etmeyen halk sagligi devlete kalacak. Kâr getirecek olan hastaneler ozele devredilecek.
Uzucu olan, butun bu planlar birilerini zengin etmek icin yapiliyor. Memleketimin insaninin gelecegini daha saglikli yapmak icin degil. Halkbuki cok basit ve ucuz tedbirlerle cok daha saglikli bir turkiye olusturulabilir.
Halkimiz da hala "saglikta donusum" isimli tecavuz hapi ile uyutulmaya devam etsin.. Her sey daha iyi ve guya ucuzmus..
Ne eczanede odedigin paranin farkindasin, ne de istedigin zaman sana serum takmayan doktoru dovebilmenin kalite artisi olmadiginin..
Dr. Cihan Selçuk EKŞİ
Kaydol:
Yorumlar (Atom)





