29 Mart 2015 Pazar
limon mucizesi
Tarım Federasyonu, Ayşe Korkmaz Kınık ve 23 diğer kişi ile birlikte
Kanser İçin Limon Mucizesi..!! SAĞLIK İÇİN 1 DEFA PAYLAŞ
Tıpta son yenilik, kansere karşı etkili!
Dikkatle okuyun ve kararı siz verin!!!
Limon, kanser hücrelerini öldüren mucizevi bir mahsul. Kemoterapiden
10,000 kat daha güçlü!!!
Neden biz bunları bilmiyoruz?
Çünkü bazı laboratuarlarda üretilen sentetik ilaçlarla birileri çok
büyük kârlar elde ediyor.
Bildiğiniz gibi limon ağacı, limon ve lim (yeşil limon) gibi
çeşitleriyle bilinir. Bu meyveyi farklı şekillerde yiyebilirsiniz:
posasını yiyebilir! , suyunu sıkabilir, içecekler hazırlayabilir,
şerbetler ve tatlılar yapabilirsiniz.
Bir çok erdemleriyle tanınır, ama en ilginç olanı tümör ve kistler üzerine olanıdır.
Bu bitki her tür kanser tipine karşı kanıtlanmış bir çaredir.
Bazıları kanserin her türlü varyasyonuna karşı yararlı olduğunu söylüyor.
Bakteri enfeksiyonları ve mantarlara karşı anti mikrobal spektrum olduğu, kurt
ve parazitlere karşı etkili olduğu kabul ediliyor.
Yüksek tansiyonu dengeliyor.
Ayrıca stresle savaşan, sinir bozukluklarına iyi gelen antidepresan etkisi var.
Bu bilginin alındığı kaynak gerçekten büyüleyici:
Dünyanın en büyük ilaç üreticilerinden birinden öğrenildiğine göre;
1970'ten beri 20'den fazla farklı laboratuar test etti ve sonuç
olarak ;
Limon ekstresinin 12 kanser tipinde kötü huylu hücreleri yok
ettiği ortaya çıktı! Bu kanserler içinde ; kolon, göğüs, prostat, akciğer ve pankreas kanserleri de var.
Kanser hücrelerinin büyümesini yavaşlatmada limon ağacı bileşenlerinin
Adriamycin adlı bütün dünyada genellikle kemoterapide kullanılan
ilaçtan 10,000 kat daha iyi olduğu gösterildi.
Daha da hayret verici olan; limon ekstreleri ile yapılan bu terapi; sadece kötü huylu kanser hücrelerini yok ediyor ve sağlıklı hücrelere hiçbir menfi etkisi bulunmuyor.
atatürkün azerbeycanı komşu yapması
Bu Gerçeği Bugüne Kadar Bilmediğimden Dolayı Kendimden Utandım.
ATATÜRK’ün NAHCIVAN İLE KOMŞU OLABİLMEK İÇİN İRAN'dan KENDİ PARASI İLE TOPRAK ALIP DEVLETE VERDİĞİNİ BİLİYOR MUYDUNUZ.
Türkiye’nin en kısa kara sınırı olan komşusu, Nahçivan Özerk Bölgesi. Ermenistan ile İran arasında sıkışmış bu bölge Iğdır ile komşu.Toplam “kara sınırı uzunluğu ise 12-13 km” civarında.
Çok kişinin bilmediği bir husus var. O da Türk dünyasına açılan tek kapı olan Nahçivan sınırının zamanında Mustafa Kemal Atatürk tarafından “bizzat kendi parasıyla” İran’dan satın aldığı topraklardan oluştuğu.
Bu topraklar şu an bize ait ve Nahçivan sınırımızı oluşturuyor.
Atatürk bir kez daha dehasını ve ileri görüşlülüğünü ortaya koymuş ve bu bölgeden toprak satın alarak hali hazırda Türk dünyası ile doğrudan sınırımızın olmasını sağlamış.
Lider olmak ayrı bir özellik!..
Nahçıvan'ın bir komşu ülke olmasının ötesinde bir anlamı var bizim için. Türk cumhuriyetleri arasında ülkemizle sınır bağlantısı bulunan tek ülke burası. Atatürk döneminde, hem ileride özerklik statüsü kazanması hem de o zaman Nahçıvan'la aramızda bir sınır kurulması için İran'la toprak mübadelesi yapılmış. Atatürk 'Türk Kapısı' olarak nitelendirdiği Nahçıvan'ın 13 km'lik sınırı İran'dan alarak bu ülkeyle bağımızı kurmuş. 1. Dünya Savaşı'nda Türk ordusu Nahçıvan'ın Ermeni istilasından kurtulmasını sağlamış.
kürdistn-lazistan
https://www.facebook.com/billur.bingol/posts/10153149009660139?comment_id=10153149989650139¬if_t=feed_comment_reply
28 Mart 2015 Cumartesi
örtülü ödenek. yetim parası
Herkes teknik takip araçlarının ABD’den, ya da İsrail’den alındığını bilir. Oysa en sofistike cihazlar, artık İskandinav ülkelerinde üretiliyor.
Bildiğim ama belgeleyemediğim bir gerçek var. O nedenle “iddia” olarak yazıyorum.
Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde bazı işadamlarının bu ülkelerden getirdikleri dinleme ve teknik takip ekipmanlarını havalimanında istihbaratçılara devrettikleri ve paralarını da örtülü ödenekten aldıkları öne sürülüyordu.
* * *
CHP’den İstanbul 1. Bölge milletvekili aday adayı olan Barış Yarkadaş, özel siyasi habercilikte neredeyse rakipsiz bir meslektaşımızdır.
Barış, 25 Mart’ta, sahibi olduğu “Gerçek Gündem” adlı haber sitesinde çarpıcı bir AKP analizi yazdı.
Gelişmeler, orada okuduğum şu bilgiyi tümüyle doğruladı:
“Davutoğlu, geçen hafta sessiz sedasız bir şekilde ‘’örtülü ödeneğin kullanımına’’ da müdahale ettirdi. Yapılan değişiklikle birlikte, Erdoğan’ın örtülü ödeneği kullanmasının önüne geçildi. Erdoğan artık Davutoğlu’nun imzası olmadan, örtülü ödenekten tek kuruş dahi harcayamayacak…”
Peki Davutoğlu’nun aldığı bu önlem Tayyip Erdoğan’ı durdurabildi mi?
Mümkün mü?..
Nitekim bu “özel bilgi” yayınladıktan sadece iki gün sonra Torba Yasa’ya eklenen bir maddeyle, Cumhurbaşkanı’na da, örtülü ödenek tahsis edildi!
* * *
CHP’nin çalışkan ve cesur milletvekillerinden Umut Oran, bir soru önergesi vererek, sabaha karşı ve adeta yangından mal kaçırırcasına Meclis’ten geçirilen bu maddeden Başbakan Davutoğlu’nun haberinin olmadığını iddia etti.
Oran, Davutoğlu’na özetle şu soruları yöneltti:
- Bu önerge verilmeden önce Bakanlar Kurulu’nda görüşüldü mü? Seçim iş ve işlemleri için 3 aylığına atanan ‘bağımsız’ olması gereken bir ismin İçişleri Bakanı sıfatıyla size sormadan önerge vermesi mümkün mü, bu önergeden haberiniz var mıydı? Bu önergenin size sorulmadan doğrudan 12. Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla verildiği iddiası doğru mudur?
- MİT size bağlı çalışırken, İçişleri Bakanı’nın paralel bir istihbarat yapılanması için önerge vermesi sizin görev alanınıza müdahale değil midir?
- 2015 mali yılı bütçesini hazırlarken, böyle bir örtülü ödenek artışını öngörmüş müydünüz? Buraya hangi kalemden aktarma yapacaksınız? Cumhurbaşkanlığına bu yıl için kaç milyar TL örtülü ödenek aktaracaksınız?
- Bu önerge ve getirilen uygulama Anayasa’nın 104, 105 ve 163’üncü maddelerine aykırı değil midir? Cumhurbaşkanı’nın açık/kapalı istihbarat yürütmek, savunma hizmeti gibi görevleri var mıdır?
- 92 yıldır gereksinim duyulmayan bu uygulamaya hükümetiniz neden gerek duydu? Hükümetlerde Başbakanların namusuna bırakılmış olan örtülü ödeneği siz, Maliye Bakanı ve ilgi personel aracılığıyla üç imzayla harcarken, Cumhurbaşkanlığında örtülü ödeneğin denetimi nasıl sağlanacak?
- Cumhurbaşkanı Saray’da kendisine özel istihbarat birimi mi kurdu? Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı aracılığıyla zaten kendisine istihbarat desteği verilmiyor mu? Cumhurbaşkanı MİT içerisinde kendi özel istihbarat birimini mi kuruyor, bu para oraya mı harcanacak?
- Cumhurbaşkanı’na örtülü ödenek uygulaması yaklaşan 7 Haziran seçimlerine yönelik olarak mı getirildi? Sabaha karşı görüşmelerde sürpriz biçimde hiç tartışılmadan bu önergenin getirilmesinin gerekçesi nedir?
* * *
Bu sorulara cevap verileceğini pek sanmıyorum.
Ama yazının başındaki bilgilerle Barış Yarkadaş’ın analizi, zaten başka bir cevaba gereksinim bırakmıyor.
Başbakan Davutoğlu’nun hayati önem taşıyan yasalarda bile by-pass edilmesi, onun bu yükü daha fazla taşıyamayacağını gösteriyor
örtülü ödenek
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Şahsa ait değil, şahsa ait değil, makama ait.
OKTAY VURAL (İzmir) - Arkadaşlar, emekliye 24 lirayı reva görüp katrilyonluk sarayda oturana bir de örtülü ödenek vermek milletin vicdanına sığmaz.
MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Bu batıl kıyas, böyle kıyas olmaz.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Sıfırlamış, bu sefer de onun için istiyor.
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Çalışın, katrilyonluk saraya sizler de geçin.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Oktay Bey, sıfırlamış, onun için istiyor para.
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Kıskanma ne olur, çalış senin de olur.
OKTAY VURAL (İzmir) - Yetmemiş para arkadaşlar, örtüsüzü yetmedi, şimdi örtülü istiyor.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Şimdi de örtülüleri…
OKTAY VURAL (İzmir) - Bence Meclis Başkanlığı olarak, milletvekilleri olarak birer maaşımızı gönderelim, yetmiyor! Masraf fazla!
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Hiç kusura bakma, günahımı verirsem Kur'an çarpsın.
OKTAY VURAL (İzmir) - bugün cumadır, hakikaten, hocaya bir söyleyelim ya! Yetmiyor!
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Soma maden işçilerinden bile SMS'le yardım topladınız.
OKTAY VURAL (İzmir) - Bugün hocadan isteyelim, Cumhurbaşkanına örtüsüz ödenek verelim.
27 Mart 2015 Cuma
TÜRKÜN TÜRKTEN BAŞKA DOSTU YOKTUR
TÜRK'ÜN TÜRK'TEN BAŞKA DOSTU YOKTUR..!!!
UYUYAN BOZKURTLARA...
“Türk milliyetçisi” denilince aklına sadece Müslüman Sünni mi geliyor?
Oku bakalım o zaman şunu bir...
BOZKURT MU, MANKURT MU?
Türk Bayrağı’nın yakılmasını, göklerden/direklerden indirilmesini protesto ettin mi?
HAYIR!..
Türk kimliğinin-kavramının Anayasa’dan çıkarılmak istenmesini protesto ettin mi?
HAYIR!..
Devlet nişanından, devlet kurumlarından Türkiye Cumhuriyeti ibaresi kaldırılmasını protesto ettin mi?
HAYIR!..
Andımızın kaldırılmasını protesto ettin mi?
HAYIR!..
Atatürk heykellerinin parçalanmasını protesto ettin mi?
HAYIR!..
23 Nisan, 19 Mayıs milli bayramlarının kaldırılmasını protesto ettin mi?
HAYIR!..
Bu ülkenin parsel parsel özelleştirme adı altında satılmasını protesto ettin mi?
HAYIR!..
Soma katliamını protesto ettin mi?
HAYIR!..
Doğa katliamlarını protesto ettin mi?
HAYIR!..
Kaçak Sarayı protesto ettin mi?
HAYIR!..
Kuzey Irak’ta Türkmenlerin katledilmesini protesto ettin mi?
HAYIR!..
Süleyman Şah Türbesi’nden kaçılmasını protesto ettin mi?
HAYIR!..
Ülkenin parçalanma projelerini protesto ettin mi?
HAYIR!..
Peki neyi protesto ettin?
Sadece… Bu ülkenin yüz akı sanatçısı Bedri Baykam‘ı protesto ettin..!
Beyoğlu Piramid Sanat Galerisi’nde Almanya, Fransa, Japonya ve ABD’den sanatçıların eserlerinin de yer aldığı “Çırılçıplak” başlıklı sergiyi “ahlaki değerlere” aykırı bulup Taksim‘e sokağa çıktın!
“Bizler; Türk Milliyetçileri, Türk İslam Ülkücüleri, Türk milletinin ahlak değerleri ile ters düşen ve sanat adı altında perdelenmek istenen bu çirkin sergiyi kabul edemeyiz.”
Demek:
Türk kavramının yok edilmesi, Türk bayrağının yakılması, Atatürk heykelinin parçalanması, Andımız’ın- ulusal bayramlarımızın kaldırılması, “ahlaki değerlere” uygunmuş ki sesin çıkmadı!..
Ey benim MHP’li kardeşim…
Türklüğü sadece “bacak arasına” indirgediğinin farkında değil misin!..
Bak sana ne anlatacağım..?
Kimin ahlakı?
Bu yazacaklarımı MHP’nin “parti okulu“nda bulamazsın.
Unutturdular sana çünkü…
Gagavuz Türk‘ü, Hıristiyan’dır.
Yunanistan’daki Karaman Türk’ü de, Hıristiyan’dır.
Karaim ya da Hazar Türk’ü, Yahudi‘dir…
Altaylar, Tengrici’dir.
Saha-Yakut Türkleri Şaman‘dır.
Uygur Türk‘ünün kimi Budist’tir.
Azeri Türk’ü ya da İran Türk’ü Şii‘dir.
Anadolu Türkmen‘i Alevi’dir.
Ne sandın?
“Türk milliyetçisi” denilince aklına sadece Müslüman Sünni mi geliyor?
“Türk milliyetçiyiz” diyerek kimin ahlakını kime dayatıyorsun?
Bak kardeşim!
Dünyada ilk “Türk Derneği”, Macaristan-Budapeşte’de 1908 yılında açıldı. Üniversitelerde ilk Türkoloji kürsüsü 1870 yılında Budapeşte’de kuruldu.
Macar Türklerini bilir misin? Turan fikrinin nereden doğduğunu sanıyorsun?
Bugün…Sadece Devlet Bahçeli‘yi bilmekle olmaz Gabor Vona‘yı da bileceksin!
Hâlâ Necip Fazıl mı okuyorsun; oysa Attila Jozsef‘i okumalısın!
Hadi Yusuf Akçura’yı, Sultan Galiyev’i bildiğini düşüneyim; Turar Rıskulov‘u ya da Ethem Nejat‘ı bilir misin?
Sahiden “sağ” nedir, “sol” nedir hiç kafa yordun mu?
Tarihindeki Türk milliyetçi hareketler sömürgeciliğe karşı çıkarken, senin neoliberalizme/ vahşi kapatilizme karşı neden hiç sesin çıkmıyor?
Evet sen kardeşim!..
“Türk milliyetçileri” adını kullanarak kimin ahlakını dayatıyorsun?
Kızma bana…
Bak sana bir Türk efsanesini hatırlatayım.
Aytmatov uyarısı
Cengiz Aytmatov’u bilirsin.
Kırgız Türk’ü…
Türk birliğinin yılmaz savunucusu.
Dünya edebiyatına armağan ettiğimiz Lenin ödüllü usta bir kalem…
1980 yılında yazdığı bir romanı var: “Gün Olur Asra Bedel”
Okudun mu? Kişinin, öz köküne yabancılaşmasını anlatır. Bunu Türk “Mankurt Efsanesi”ne dayandırır. Şöyle….
Juan-Juan adlı barbar bir toplum, tutsak ettiği kişileri işe yarar köleler haline getirmek için belleklerini silerek “mankurt” haline getirirmiş..!
Bir insanı “mankurt” yapmak istediklerinde bak ne yaparlar:
- Tutsak kişinin saçları iyice kazınıyor,
- Kafasına devenin boyun derisi gerdirilerek geçiriliyor,
- Tutsak başını yerlere vurmasın diye bir kütüğe bağlanıyor,
- Yürek parçalayan çığlıkları duyulmasın diye elleri ayakları bağlı olarak ıssız bir yerde sıcak güneş altında dört beş gün aç susuz bırakılıyor,
- Sıcağın etkisiyle deve derisi büzülüyor ve bir mengene gibi kafayı sıkıştırıyor,
- Deve derisinin artık kafa derisiyle bütünleşmeye başlamasıyla kazınan saçlar yeniden uzamaya başlıyor,
- Fakat, deri kafaya o kadar yapışıyor ki, zaten sert olan deve derisi sıcağın etkisiyle iyice sertleşiyor ve uzayan saçlar deriyi delip uzamasına devam edemiyor,
- Bu nedenle saçlar kafanın dışı yönünde değil, içine doğru uzamaya başlıyor,
- Sıcaktan büzüşen deve derisinin kafatasına yaptığı baskı ve kafanın içinde ters yönde uzayan saçların kafatasını delip, beyne doğru ilerlemesiyle tutsak büyük acılar çekiyor,
- Beşinci günün sonunda tutsakların çoğu ölüyor,
- Sağ kalan tutsak zamanla kendine geliyor; yiyip içerek gücünü toparlıyor.
- Ama o artık bir insan değildir; ölünceye kadar geçmişini hatırlamayan “mankurt” olmuştur. Artık hafızası yoktur…
Kim olduğunu, hangi soydan geldiğini, anasını, babasını ve çocukluğunu bilmez hale geliyor.
Düşünememektedir…
İnsan olduğunun farkında değildir. Ağzı vardır, dili yoktur; kaçmayı dahi düşünmeyen, hiçbir tehlike arz etmeyen bir köledir sadece.
Bilinci, benliği olmadığı için, sadece efendisine boyun eğen bir köle…
Evet… Mankurt, için önemli olan tek şey efendisinin emirlerini yerine getirmektir…
Hikaye budur…
Akıl yoksunluğunu ifade eden “mankurtlaşma” artık bir kavram olarak kullanılmaktadır.
Anadolu’da “mankafa” derler!..
Kimbilir…
Belki de…
Cengiz Aytmatov “Bozkurtları” uyarmak istemektedir…
Anlayana…
Bir kardeş mektubudur bu…
SONER YALÇIN
27 Mart 2015 - SÖZCÜ
MANKURT- MANKAFA- MANKURTLAŞMA.
Türk Bayrağı’nın yakılmasını, göklerden/direklerden indirilmesini protesto ettin mi?
Hayır!..
Türk kimliğinin-kavramının Anayasa’dan çıkarılmak istenmesini protesto ettin mi?
Hayır!..
Devlet nişanından, devlet kurumlarından Türkiye Cumhuriyeti ibaresi kaldırılmasını protesto ettin mi?
Hayır!..
Andımızın kaldırılmasını protesto ettin mi?
Hayır!..
Atatürk heykellerinin parçalanmasını protesto ettin mi?
Hayır!..
23 Nisan, 19 Mayıs milli bayramlarının kaldırılmasını protesto ettin mi?
Hayır!..
Bu ülkenin parsel parsel özelleştirme adı altında satılmasını protesto ettin mi?
Hayır!..
Soma katliamını protesto ettin mi?
Hayır!..
Doğa katliamlarını protesto ettin mi?
Hayır!…
Kaçak Sarayı protesto ettin mi?
Hayır!..
Kuzey Irak’ta Türkmenlerin katledilmesini protesto ettin mi?
Hayır!..
Süleyman Şah Türbesi’nden kaçılmasını protesto ettin mi?
Hayır!..
Ülkenin parçalanma projelerini protesto ettin mi?
Hayır!…
Peki neyi protesto ettin?
Sadece… Bu ülkenin yüz akı sanatçısı Bedri Baykam‘ı protesto ettin..!
Beyoğlu Piramid Sanat Galerisi’nde Almanya, Fransa, Japonya ve ABD’den sanatçıların eserlerinin de yer aldığı “Çırılçıplak” başlıklı sergiyi “ahlaki değerlere” aykırı bulup Taksim‘e sokağa çıktın!
“Bizler; Türk Milliyetçileri, Türk İslam Ülkücüleri, Türk milletinin ahlak değerleri ile ters düşen ve sanat adı altında perdelenmek istenen bu çirkin sergiyi kabul edemeyiz.”
Demek:
Türk kavramının yok edilmesi, Türk bayrağının yakılması, Atatürk heykelinin parçalanması, Andımız’ın- ulusal bayramlarımızın kaldırılması, “ahlaki değerlere” uygunmuş ki sesin çıkmadı!..
Ey benim MHP’li kardeşim…
Türklüğü sadece “bacak arasına” indirgediğinin farkında değil misin!..
Bak sana ne anlatacağım..?
Kimin ahlakı?
Bu yazacaklarımı MHP’nin “parti okulu“nda bulamazsın.
Unutturdular sana çünkü…
Gagavuz Türk‘ü, Hıristiyan’dır.
Yunanistan’daki Karaman Türk’ü de, Hıristiyan’dır.
Karaim ya da Hazar Türk’ü, Yahudi‘dir…
Altaylar, Tengrici’dir.
Saha-Yakut Türkleri Şaman‘dır.
Uygur Türk‘ünün kimi Budist’tir.
Azeri Türk’ü ya da İran Türk’ü Şii‘dir.
Anadolu Türkmen‘i Alevi’dir.
Ne sandın?
“Türk milliyetçisi” denilince aklına sadece Müslüman Sünni mi geliyor?
“Türk milliyetçiyiz” diyerek kimin ahlakını kime dayatıyorsun?
Bak kardeşim!
Dünyada ilk “Türk Derneği”, Macaristan-Budapeşte’de 1908 yılında açıldı. Üniversitelerde ilk Türkoloji kürsüsü 1870 yılında Budapeşte’de kuruldu.
Macar Türklerini bilir misin? Turan fikrinin nereden doğduğunu sanıyorsun?
Bugün…Sadece Devlet Bahçeli‘yi bilmekle olmaz Gabor Vona‘yı da bileceksin!
Hâlâ Necip Fazıl mı okuyorsun; oysa Attila Jozsef‘i okumalısın!
Hadi Yusuf Akçura’yı, Sultan Galiyev’i bildiğini düşüneyim; Turar Rıskulov‘u ya da Ethem Nejat‘ı bilir misin?
Sahiden “sağ” nedir, “sol” nedir hiç kafa yordun mu?
Tarihindeki Türk milliyetçi hareketler sömürgeciliğe karşı çıkarken, senin neoliberalizme/ vahşi kapatilizme karşı neden hiç sesin çıkmıyor?
Evet sen kardeşim!..
“Türk milliyetçileri” adını kullanarak kimin ahlakını dayatıyorsun?
Kızma bana…
Bak sana bir Türk efsanesini hatırlatayım.
Aytmatov uyarısı
Cengiz Aytmatov’u bilirsin.
Kırgız Türk’ü…
Türk birliğinin yılmaz savunucusu.
Dünya edebiyatına armağan ettiğimiz Lenin ödüllü usta bir kalem…
1980 yılında yazdığı bir romanı var: “Gün Olur Asra Bedel”
Okudun mu? Kişinin, öz köküne yabancılaşmasını anlatır. Bunu Türk “Mankurt Efsanesi”ne dayandırır. Şöyle….
Juan-Juan adlı barbar bir toplum, tutsak ettiği kişileri işe yarar köleler haline getirmek için belleklerini silerek “mankurt” haline getirirmiş..!
Bir insanı “mankurt” yapmak istediklerinde bak ne yaparlar:
- Tutsak kişinin saçları iyice kazınıyor,
- Kafasına devenin boyun derisi gerdirilerek geçiriliyor,
- Tutsak başını yerlere vurmasın diye bir kütüğe bağlanıyor,
- Yürek parçalayan çığlıkları duyulmasın diye elleri ayakları bağlı olarak ıssız bir yerde sıcak güneş altında dört beş gün aç susuz bırakılıyor,
- Sıcağın etkisiyle deve derisi büzülüyor ve bir mengene gibi kafayı sıkıştırıyor,
- Deve derisinin artık kafa derisiyle bütünleşmeye başlamasıyla kazınan saçlar yeniden uzamaya başlıyor,
- Fakat, deri kafaya o kadar yapışıyor ki, zaten sert olan deve derisi sıcağın etkisiyle iyice sertleşiyor ve uzayan saçlar deriyi delip uzamasına devam edemiyor,
- Bu nedenle saçlar kafanın dışı yönünde değil, içine doğru uzamaya başlıyor,
- Sıcaktan büzüşen deve derisinin kafatasına yaptığı baskı ve kafanın içinde ters yönde uzayan saçların kafatasını delip, beyne doğru ilerlemesiyle tutsak büyük acılar çekiyor,
- Beşinci günün sonunda tutsakların çoğu ölüyor,
- Sağ kalan tutsak zamanla kendine geliyor; yiyip içerek gücünü toparlıyor.
- Ama o artık bir insan değildir; ölünceye kadar geçmişini hatırlamayan “mankurt” olmuştur. Artık hafızası yoktur…
Kim olduğunu, hangi soydan geldiğini, anasını, babasını ve çocukluğunu bilmez hale geliyor.
Düşünememektedir…
İnsan olduğunun farkında değildir. Ağzı vardır, dili yoktur; kaçmayı dahi düşünmeyen, hiçbir tehlike arz etmeyen bir köledir sadece.
Bilinci, benliği olmadığı için, sadece efendisine boyun eğen bir köle…
Evet… Mankurt, için önemli olan tek şey efendisinin emirlerini yerine getirmektir…
Hikaye budur…
Akıl yoksunluğunu ifade eden “mankurtlaşma” artık bir kavram olarak kullanılmaktadır.
Anadolu’da “mankafa” derler!..
Kimbilir…
Belki de…
Cengiz Aytmatov “Bozkurtları” uyarmak istemektedir…
Anlayana…
Bir kardeş mektubudur bu…
22 Mart 2015 Pazar
nevruz-yenigün
Yenigün Bayramı'mızın, Nevruz olarak yaygınlaşması ve bu sözcüklerin Farsça olmasından Farsların bayramı olduğu söyleniyor. Bizim olmadığı ileri sürülüyor. Oysa bilmedikleri nenler var:
1) En eski İran yazılı kaynağı olan "Avesta"da Yenigün ile ilgili hiçbir bilgi yoktur. Geçmişte (Sümerler ve Hititler gibi eskil uygarlıklardan sonra) ilk olarak Kaşgarlı Mahmut'un "Divan-ı Lügat'it Türk"ünde "Yengi Kün" olarak geçer.
2) İran'da yaygın olan söylenceye göre Yenigün, ilk kez Cemşit'in Azerbaycan'a (yani İran toprakları dışına) yaptığı seferden sonra kutlanmaya başlanmıştır.
3) İran'da yılbaşının 21 Mart'ta kutlanmasının başlangıcı Selçuklu Hakanı Melikşah ile başlar.
4) Yılbaşı, İran'da saray bayramı olarak kutlanırken, Türklerde bütün ulusça kutlanırdı.
5) İran'da yalnızca yılbaşı olarak kutlanan Yenigün, Türklerde hem yılbaşı hem ilkyaz bayramı hem doğanın canlanması hem de tarım ve hayvancılıkla ilgili törenleri içerir.
6) Farslar, Zerdüşt oldukları için ateşe saygı duyar, ateşi kutsallaştırır ve bir insanın ateşe yaklaşmasına olanak vermezler. Ancak Türkler, ateşi arınma unsuru olarak görür ve ateşin üstünden atlarlar. Burada dağların ateşle eritilip geçit yapılmasını konu alan Ergenekon söylencesi de etkilidir. Ateşin üstünden atlayarak ateşle açılan yoldan geçme simgelenir.
7) İran'ın Farsların yaşadığı bölgelerinde Yenigün kutlamaları, İran Türklerinde olduğu gibi büyük bir coşkuyla kutlanmaz.
8) "Nevruz" sözcüğü Farsçaya, Türklerle ilişkilerinden sonra geçmiştir. Farslar, yılbaşına "Ferverdegan Şenliği" derlerdi. Hem eğer "Nevruz" gerçekte Farsça olsaydı Farsça kurallara göre "Ruz-i Nev" olurdu. Türkçe tamlama kuralları ile Yenigün sözcüğü çevrilerek önce önad (sıfat) sonra ad kullanılarak "Nevruz" denmiştir. Türklerin dildeki Farsça özentiliği ile uydurulmuş bir sözcüktür.
Bütün bunlara ek olarak, Türkler Yenigün için birçok etkinlik yaparlar. Bunlar arasında şunlar yer alır:
- Evlerde temizlik yapılması, Yenigün ateşi için ot toplanması,
- Yenigün'e özel yemeklerin pişirilmesi (Yenigün aşı, Sümelek vb.) Bayram akşamı büyük sofraların kurulması,
- Mezarlıklara gitmek ve yuğ töreni gerçekleştimek,
- Yakın ve eş dosta gidilmesi,
- Hep birlikte kır gezileri yapılması,
- Ateş üstünden atlanması,
- Tüm su kaplarındaki suların yenilenmesi ve taze su içilmesi (hayvanlara da taze su içirilir, eski eşyalar suya atılır, su falına bakılır, vb.)
Ayrıca, İlkyaz Bayramı'nı bir yıl olarak gören Türkler, yaşlarını söylerken (gökyüzü biliminde ve takvimde bilgili olmalarına karşın) söz gelimi "20 yeşillik (yeşil) gördüm." derlerdi.
sağlık için..
LÜTFEN DİKKAT!
Telefona SOL kulağınızla cevap verin.
* Günde 2 (iki) kere kahve içmeyin.
* SOĞUK su ile hap almayın.
* 19 'dan sonra YEMEK yemeyin.
* Tükettiğiniz YAĞLI gıdaların miktarını azaltın.
* Sabahları daha çok, akşamları ise daha az SU için.
* Cep telefonu BATARYA'ları ile mesafenizi uzak tutun.
* UZUN süre kulaklık takmayın.
* Gece 10 sabah 06, en ideal uyuma saatleridir
* Uyku öncesi İLAÇ aldıktan sonra hemen uzanmayın.
* Şarjınız SON çizgiye indiğinde, yani çok çok az bir şarj seviyesinde iken telefona cevap vermeyin, zira yaydığı radyasyon 1000 kat fazladır
57 seçim öncesi
1957 seçimlerinde ne oldu? Söylemezler, yazmazlar. Türkiye’yi askeri müdahaleye götüren o süreci hiç anlatmazlar.
Tarih unutmaz…
57 yıl önceye gidelim… Başlıyorum:
İktidardaki Demokrat Parti genel seçimi 7 ay önceye çekti. Halk, 27 Ekim 1957’de sandık başına gitti. Seçim saat 17.00’de bitecekti.
Fakat saat 14.30’da devletin tek radyosu; oy verme işlemleri sürerken DP’nin kazandığı illeri açıklamaya başladı! Şaka değil gerçek bu…
CHP lideri İsmet İnönü, Devlet Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’yu telefonla aradı, “Sizden bu suçun işlenmesine engel olmanızı talep ediyorum” dedi.
Bakan Zorlu, “Beyefendi” Adnan Menderes’e gitti, İnönü’nün söylediklerini aktarıp radyo yayınının durdurulmasını istedi. “Beyefendi” sert çıktı; “Radyo sonuçları açıklamaya devam etsin!”
CHP bu kez Yüksek Seçim Kurulu’na başvurdu. Radyo yayını durduruldu. Fakat DP zaten istediğini almıştı; kimi CHP’liler “DP kazandı” diye sandığa gitmedi.
Bu arada radyoevinden yabancı gazetecilere, “İsmet İnönü’nün yazılı açıklaması” diye bir kağıt verildi. Sözde İnönü, “Seçimi kaybettik; en fazla 120 milletvekili çıkarabiliriz” demişti!
BBC’den France Press’e kadar yabancı gazeteciler haberi doğrulatmak için İnönü’nün yanına gidince, şaşıran sadece yabancı gazeteciler değildi; İnönü ülkesi adına utandı.
Devlet, yalan söylemekle kalmıyor, yalan belge düzenliyordu!
Bitmedi…
Bir de 1957 seçimlerinin İsmet İnönü’nün isimlendirmesiyle “kütük marifeti” var!
Seçmen kütükleri hazırlanırken, CHP’li seçmenler “kütük”ten yok ediliverdi! Yerlerine DP’li seçmenlerin adı hem de birkaç kütükte yer aldı. Yani bir DP’li birkaç sandıkta oy kullandı.
DP kurduğu seyyar ekiplerle bu seçmenlerini sandık sandık taşıdı. Seçime “iyi organize” olmuşlardı; organize işler konusunda marifetliydiler!
CHP’li kimi seçmenler kütükte isimlerini göremeyince oy kullanamadan evlerine döndü.
Hayır daha bitmedi…
Mehmet Barlas’ın babası
Seçimden hemen sonra oy usulsüzlükleri bazı şehirlerde olayların çıkmasına neden oldu. Örneğin Gaziantep’te…
27 Ekim gecesi seçimi CHP’nin 700 oy farkla kazandığı ilan edildi. Hatta DP’nin gazetesi Zafer bile bu sonucu yazdı. Fakat, ertesi gün köylerden “sayılmamış, unutulmuş oylar” getirildi ve bin kadar oyla seçimi bu kez DP’nin kazandığı açıklandı.
CHP’liler haklı olarak il seçim kuruluna itiraz etti. İtirazları kabul edildi. Oylar, tutanaklar, gerekli belgeler adliye binasına götürüldü; pazartesi inceleme başlayacaktı.
O gece adliye binası yandı! Bütün oylar yok oldu! DP’nin galibiyeti resmiyet kazandı!
Şehirde gergin bir hava oluştu.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı töreninde Gaziantepliler belediyeye yürüyüp seçimleri protesto etti. Vali kitlenin üzerine (o zaman TOMA yoktu) itfaiye araçlarıyla su sıktırınca olaylar çıktı. Belediye tahrip edildi.
Polisin halkı dağıtmak için ateş açmasıyla, DP binasından da kitleye mermiler yağdırıldı. Olaylarda bir komiser muavini ile bir çocuk yaşamını yitirdi; çok sayıda kişi
yaralandı.
Zırhlı askeri birliklerin şehre girmesiyle olaylar yatıştı. Ardından şehirde “CHP’li cadı avı” başladı.
Gözaltına alınıp tutuklananlar arasında kimler vardı bilir misiniz:
Mehmet Barlas’ın babası Cemil Sait Barlas.
Zeynep Göğüş’ün babası/Hasan Celal Güzel’in dayısı Ali İhsan Göğüş.
CHP’liler halkı isyana teşvik iddiasıyla Yozgat Cezaevi’nde beş buçuk ay yattı.
Avukatları Prof. Dr. Turhan Feyzioğlu idi.
Oy rezaleti yüzünden sadece Gaziantep’te olaylar çıkmadı.
Mersin’de seçim cinayeti
Mersin’de de oy hırsızlığı olaylara neden oldu.
DP’nin oy hilekarlığının ortaya çıkması halkın sokağa çıkmasına sebep oldu. Olayları askerler bastırdı.
Bu arada…
CHP’li Mahmut Boytunç, DP’liler tarafından öldürüldü. Resmi makamlar “katil” diye, Zeki Budur ve Murat Sevim adlı DP’lileri tutukladı.
Ama katilin aslında DP Mersin Milletvekili Hüseyin Fırat olduğu yolunda söylentiler çıktı.
Cinayetle ilgili haberlere yayın yasağı getirildi!
Sadece Gaziantep ve Mersin’de olaylar çıkmadı. İstanbul, Ankara, Sivas, Giresun, Kütahya, Kayseri, Çanakkale, Samsun gibi birçok şehirde oyların çalındığı iddiası halkı sokağa döktü.
Olayları bastırmak için şehirlerin üzerinden uçaklar alçaktan uçuş yaptı. İsmet Paşa, “Savaşta bile askeri uçakların sivil halk üstüne dalış yapmadığını” söyledi.
Seçimin üzerinden 5 gün geçti. Fakat Türkiye sakinleşmedi. Bu nedenle…
1 Kasım 1957’de TBMM açılışında Ankara’da olağanüstü güvenlik önlemleri alındı. Başkentin caddelerinde tanklar vardı.
Yollar asker kordonu altındaydı. Gençlik Parkı’na, Güven Parkı’na askerler yığıldı.
Aslında tüm bu gerginliğin nedeni Meclis tutanaklarına yansıdı:
1957 seçimlerinde DP bir önceki 1954 seçimlerine göre 9 puanlık büyük oy kaybetti. Bunu bekliyorlardı. Bu nedenle işi sıkı tutmuşlardı. Ne olursa olsun kazanmayı amaçlamışlardı.
Sonuçta…
DP, 1957 seçiminde CHP ile artık başa baştı; CHP’nin yüzde 41’ine karşılık yüzde 47’lik oyu vardı. DP’nin bu oyların ne kadarında kütük marifeti vardı, bilinmiyor.
Bilinen; Türkiye’nin 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesine böyle seçim şaibeleriyle de sürüklendiğidir.
Tv’lere çıkanlar, gazetelerde yazanlar bu konulara hiç değinmiyor.
Yalan üzerine iktidar inşa ediyorlar.
Dün de öyle…
Bugün de öyle…
S. Yalçın
21 Mart 2015 Cumartesi
eğer tarihte var idiyse ortam müsaitken kürtler neden devlet kurmadı. Y. Halaçoğlu
TC Sadi Öz
RUM-GÜRCÜ MELEZİ ANADAN YAHUDİ TAYYOŞ,
PAKRUDİNİ (ermeni yahudisi) DEWİDOŞ,
SAF HIRISTİYAN ERMENİ APOŞ BİLSİN Kİ :
DEVLET YIKILACAKSA DA KURULACAKSA DA
BU TÜRK ÜN İŞİDİR (gerekirse)..
(K)ONTROLSÜZ (Ü)REYEN (R)AHATSIZ (T)OPLULU'ĞUN DEĞİL..
***
BU TOPRAKLARDA YAŞAYAN MİLLETİN ADINA TÜRK DENİR..
KENDİSİNİ TÜRK OLARAK TANIMLAMADAN ÖNCE;
BEN KÜRDÜM AMA TÜRKÜM,
BEN LAZIM AMA TÜRKÜM,
BEN VIRTIM AMA TÜRKÜM,
BEN ZIRTIM AMA TÜRKÜM,
DEMEYECEKSİN..
BUNU YAPARSAN BÖLÜCÜDEN BİR FARKIN KALMIYOR..
BEN KİMSENİN ETNİK KİMLİĞİNİ MERAK ETMİYORUM,
EDİYORMUŞUM GİBİ ETNİK KİMLİKLERİNİZİ BELİRTMEYİN..
DEVLETİ ŞU ANDA ETNİK BAKİYE KALINTILARI YÖNETİYOR (yani : yahudi, ermeni, rum lar)..
***
DEVLETİ TÜRK YÖNETSE,
TARİHİ BİLİNCİMDEN GELEN BİR KAPSAYICILIKLA BEN ZATEN SİZİ YÜZ YILLARCA
BAĞRIMDA YAŞATMIŞIM, YİNE YAŞATIRIM !.
YETER Kİ SEN BANA SÖZLÜ YADA SİLAHLI BAŞ KALDIRMA !.
BAŞ KALDIRDIĞIN AN,
FOLKLORİK BİR ZENGİNLİĞİM OLMAKTAN ÇIKIP,
YOK BANA ÖZGÜRLÜK,
YOK BANA AYRI DİL,
YOK BANA AYRI İDARE,
DEDİĞİN AN,
BENİM TEPEMİ ATTIRIRSIN..
O ZAMAN,
TARİHTE BAŞINA NE GELDİ İSE, MİSLİYLE SANA ÖDETİRİM..
BUGÜN GÜÇLÜYÜM ZANNEDİP ŞIMARIYORSUN,
ŞIMARIKLIĞININ BEDELİNİ TOHUMLARINA ÖDETİRİM..
TARİHTE İŞBİRLİKÇİLERİN SONU HEP AYNI OLMUŞTUR..
YA TÜRK SÜNDÜR,
YA DA YÜKSÜNDÜR..
ŞİMDİ KARAR SENİN..
***
(BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ döneminde Anadolu'nun %80'ini Türklerin hakimiyetindeydi. Kalanı ise Bizans yönetimindeydi. Daha sonrasında
ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİ kurulmuş ve ardı sıra doğuda ve güneydoğuda AHLATŞAHLAR BEYLİĞİ, ARTUKLU BEYLİĞİ, AKKOYUNLU DEVLETİ, KARAKOYUNLU DEVLETİ, TİMUR İMPARATORLUĞU, SAFAVİ DEVLETİ, OSMANLI İMPARATORLUĞU hakimeyeti devam etmiştir. Hatta başkentlerine bakacak olursak:
1- Artuklular (Hasankeyf ve Diyarbakır)
2- Karakoyunlular (Erciş ve Tebriz)
3- Akkoyunlular (Diyarbakır ve Tebriz)
4- Ahlatşahlar Beyliği (Ahlat)
Peki Kürtler nerede? Anadolu'da bu kadar beylikler ve devletler
kurulmuşken niye bir tane bile Kürt beyliği, devleti, krallığı vb. yok?
Çünkü Anadolu ezeli ve ebedi TÜRKMEN YURDUDUR)
BUDURRR...
TC Kadir Dinçer Lutfen bu yazıyı paylaşınız, aklı erenler, yorum yapanlar yazsın anlayalım, neden o zaman, mümkünü varken bir beylik! bir devlet kurmadılar! , kuramadılarda şimdi hazıra konmak!, var olan bir devletten toprak almak!, çalmak!, için uğraş veriyorlar?..akepeliler, hdp liler, varsa pekakalılar buna bir cevap verebilirmisiniz ?...çözülüm ! diyenler, yürütmeye ve pekakalılara hak verenler !..buyrun.
Mençikyilmaz Omer, TC Sadi Öz'ün fotoğrafını paylaştı.
19 dk. ·
Tarihçi Prof Dr Yusuf Halaçoğlu soruyor!
Onun bu sorularına hiç kimse vevap veremedi!
Çünkü ne arkeolojik ne tarihi ne mimari ne de kitabe içerikli belge y o k!
Buyurunuz, belki siz bir iki cevap verirsiniz.
20 Mart 2015 Cuma
AMASRA TÜNELİ AÇILDI, SONRA SÖKÜLDÜ !
Bartın ile Amasra İlçesi arasında yapımı tamamlanan Amasra Tüneli'nin açılışı için tek eksik havalandırmayı sağlayan jetfanlar ile acil yardım telefonları olunca, taşeron firma yetkilileri sıradışı bir çözüm buldu. Tören öncesi eksiklerin süratle tamamlanması için Sinop'ta yapımı devam eden bir tünelden sökülen ekipmanlar alelacele Amasra Tüneli'ne takıldı. Asıl sorun ise bir süre sonra ekipmanların geri götürülmesiyle ortaya çıktı.
25 Aralık’ta Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan’ın katıldığı törenle açılan Amasra Tüneli’nde havalandırmayı sağlayan jetfanlar ile acil yardım telefonları, Sinop’ta yapımı devam eden tünel için alındığı ve açılış için geçici getirilip takıldığı gerekçesiyle söküldü. Tünel girişindeki aydınlatma direkleri de fazla olduğu gerekçesiyle kaldırıldı. Sürücüler duruma tepki gösterdi.
Toplam 1100 metre uzunluğunda, çift yönlü yapılan Amasra Tüneli, Bakan Lütfi Elvan’ın da katıldığı törenle hizmete açıldı. Tünelin havalandırma, acil haberleşme ve aydınlatma işlerini üstlenen taşeron firma, tünel içindeki 8 jetfan ile acil yardım telefonlarını söktü. Jetfan ile telefonların, Sinop’da yapımı tamamlanan tünele takıldığı belirtildi. Taşeron firma, tünelin Bartın girişinde yolun iki tarafında bulanan aydınlatma direklerini de fazla olduğu gerekçesiyle söktü. Toplam 50 direkten 30’unun söküldüğü belirtildi.
"GEÇİCİ HABERLEŞME VE HAVALANDIRMA İLE AÇTIK"
Taşeron firmanın saha formeni Bahatttin Aslan, tünele takılan jetfanlar ve acil yardım telefonlarının Sinop’tan açılış için getirildiğini söyledi. Amasra Tüneli’ni yapan müteahhit firmanın Sinop’ta da devam eden tünel inşaatı olduğunu belirten Arslan, şöyle konuştu:
"Biz Sinop’ta da o firmanın işini yapıyoruz. Orası için sipariş ettiğimiz jetfanlar gelmişti. Buranın da açılış mevzusu vardı. Jetfanlar yurtdışından geldiğinden uzun süreceği için ’Sinop’tan jetfanları getirelim takalım’ dedik. Ancak buranın fanları hala gelmedi. Sinop’taki tünel de bitince buradakileri söktük tekrar Sinop’a gönderdik. Olay bu. Bu tamamlanmış, bitmiş bir proje değil. Acil yardım telefonlarını da biz koyduk. Bize ’Açın’ dediler. Geçici havalandırma, haberleşme ile açtık."
Bahattin Arslan, aydınlatma direklerinin kaldırılmasıyla ilgili ise, "Karayolları bize, ’Burası trafiğin çok yoğun olduğu bir bölge değil. Hat olarak bu kadar uzun yapmanıza gerek yok aydınlatmayı. Tünelin giriş ve çıkış ağızlarında aydınlatma olursa yeterlidir’ dediler. Biz de ’tamam’ dedik. Şimdi söküyoruz aydınlatma direklerini" diye konuştu.
"ŞARTNAME VE PROJEYE UYGUN DEĞİL"
Karayolları 156’ncı Bartın Şube Şefliği yetkilileri söz konusu jetfan ve acil yardım telefonlarının ihale şartnamesine uygun olmadığı için söküldüğünü bildirdi. Adının yazılmasını istemeyen bir yetkili şöyle dedi:
"Sonuç olarak şartname ve projesine uygun olmayan ürünlerin takılması olayıdır. Sinop’tan ya da bir başka yerden gelmesi bizi ilgilendirmiyor. Burası için getirilmesi lazımdı. Bir başka yere gönderilen malzemeyi burası için getiremezsiniz. İhale Kanunu gereği bu uygun bir şey değil. Bunun şık olanı, sökümden sonra yerine hemen yenilerinin takılmasıydı. Bunu da düzeltiyorlar. Kısa zamanda projesine, şartnamesine uygun hazırlanan ürünler monte edilecek" dedi.
VALİ: DAHA GÜÇLÜ OLANLARI TAKILACAK
Vali Seyfettin Azizoğlu da tünel için daha uygun fan ve telefonların getirilerek takılacağını söyledi. Azizoğlu, "Hemen yenilerini takacaklar. Bize verilen bilgi bu şekilde. Fanların daha güçlü olanları ve hızlı olanları takılacak" diye konuştu.
SÜRÜCÜLER TEPKİLİ
Tüneli kullanan sürücüler tünelde ışıklandırma ve havalandırmanın yetersiz olduğunu, tamamen bitmeden burasının açılmasının yanlış olduğunu, tünelde olası arıza halinde yetkililere nasıl ulaşılacağını sordu.
HEY ONBEŞLİ AĞIDI !
https://www.facebook.com/VARLIGIMTURKVARLIGINAARMAGANOLSUN/posts/10153083893540490?notif_t=close_friend_activity
HEY ONBEŞLİ ! GÖBEK HAVASI DEĞİLDİR!
0:25/1:27
2.695 Görüntüleme
TC Güneş Erkul
Prof.Dr. Recep Akdur. ORANIZI BURANIZI SALLAMAK İÇİN “HEY ON BEŞLİ ON BEŞLİ” DEN BAŞKA TÜRKÜ BULAMADINIZ MI?
Türk Halkı derdini, özlemini, neşesini, düşüncesini ya da bir istediğini türkü söyleyerek paylaşır. Başka bir anlatımla türkü meramını anlatma yoludur. Hece ölçüsü ile düzenlenir ve ezgi ile söylenir.
Her türkünün arkasında bir olay ve öykü vardır. Yakıldığı olaya ya da konusuna gore; aşk, hasret, gurbetten/hapisten/yoksunluktan yakınma, kahramanlık/sevinç türküleri ve ölüm/ayrılık türküleri (ağıtlar) gibi türleri vardır. Ezgilerine göre ise; usullü (kırma) ve usulsüz türküler olarak ikiye ayrılır. Bu bilgilerden de çıkarılabileceği gibi, konusu ağıt ya da ezgisi usulsüz olan türkülerin eşliğinde oynanıp, eğlenmek yakışık almaz. Oynayıp eğlenmek için genelde oyun havaları olarak da adlandırılan, neşeli konuları işleyen ve kırma/usullü ezgiyle söylenen türküleri seçmek gerekir.
“Milli” televizyon ve okullarımız bize de çocuklarımıza da bunları öğretmediği için, eşliğinde oynanacak/dans edilecek binlerce türkümüz var iken, nişanlısını kaybeden bir kızın yaktığı ağıtla da, bir ananın ölen yiğidine yaktığı yas türküsü ile de oynuyoruz. Usullü hava ile de usulsüz hava ile de oynuyoruz. Bir de gerçekten oynasak iyi de; binlerce figürü olan folklorümüzden bazılarını sergileyecek yerde, ne çalarsa çalsın oramızı buramızı sallıyoruz.
Eskiden bu tür görüntülere mahalle arası eğlence salonlarında rastlıyor ve üzülüyorduk. Şimdilerde tüm yurda ve hatta tüm dünyaya yayın yapan televizyonlara kadar tırmandı. Koca koca şirketler reklamlarında bu tür yanlışlar yapıyor. Son günlerde bir reklam kuşağında “Hey On Beşli On Beşli Türküsü” bir firmanın gaz reklamında ve eğlenceli bir biçimde izleyiciye sunuluyor. İlgililer derhal müdahale ederek bu reklamı gösterimden kaldırmalıdır. İçler yakan öyküsü olan bu Tokat türküsü, bir genç kızın askere gidip te gelmeyen yavuklusuna yaktığı ağıttır. Ağıt çalarken insanların orasını burasını sallaması doğru değildir.
Yıl 1911-1912 Balkan Savaşları Osmanlı’da genç insan bırakmamıştır. Öylesine büyük kayıplar verilmiştir ki, cepheye asker gönderebilmek için on beş yaşındaki çocuklar askere alınmaktadır. Bu çocuklardan biri de Tokat’ ın Tahtaoba köyünden Hüseyindir Hediye adlı kız ile yeni nişanlanmıştır. Büyüklerinin elini öpüp helallik alırken nişanlısını son kez ve uzaktan şöyle bir görür. Sonra birliğine teslim olur ve Yemen’e sevk edilir. Hediye ve diğer nişanlı kızlar “on beşli türküsü” ile için için/ gizli gizli ağlayarak nişanlılarını beklerler.
Hey on beşli on beşli-Tokat yolları taşlı-On beşliler gidiyor -Kızların gözü yaşlı
Gidiyom gidemiyom -Seni terk edemiyom -Sevdiğim pek küçücük-Koyupta gidemiyom
Yıllar geçer Hüseyin’den haber alınamaz. Savaş Anadoluyu kavurmaktadır. Yokluk yoksunluk yetmiyormuş gibi bir de eşkıya belası çıkmıştır. Hediye için gün günden kötü gelir. Önce can ve namus güvenliği açısından yaşlı biri ile evlendirilir. Ardından annesini, babasını ve kocasını kaybeder. Yalnız yaşarken eşkıya tarafından dağa kaldırılır. Bu nedenle halk ona kötü gözle bakar ve onunla konuşmaz. Hediye buna dayanamaz ve “Gidiyom elinizden–Kurtulam dilinizden-Yeşil başlı ördek olsam-Su içmem gölünüzden” ağıdını çığırarak Tokat’ı terk eder. Bir daha haber alınamaz. Bir zaman sonra Hüseyin Yemen’den döner. Hediye’yi sorunca ona tüm hikaye anlatılır. Keşke sılaya gelmeseydim, ölüp Yemen Çöllerinde kalsaydım diyerek Tokat’ı terk eder. Ondan da bir daha haber alınamaz.
Böylesine üzücü bir öyküyü konu alan ağıt türkü ile eğlencelerde, düğünlerde, televizyon reklamlarında orasını burasını sallamak yalnızca bir cehalet değil, aynı zamanda bir duyarsızlık örneği olsa gerek. Radyo ve televizyonlarımızın “özgürlük adına” her türlü müziği yaymalarına hoşgörü ile bakılabilir, hiç olmaz ise ağıtlara saygısızlık yapılmasına alet olmasınlar. Halkın duyguları ile oynamasınlar. Denetim kurulları buna fırsat vermemelidir.
İLK KURŞUN
yeni meclis adayları...Y.Ö.
Akp’nin üç dönem kuralını destekliyorum, meclise yeni simalar lazım.
*
Mesela bana sorarsınız, “göt kılıyım” diyen Şafak Sezer mutlaka milletvekili olmalı… Berkin’in annesinin yuhalalatılmasını “insani” bulan Yavuz Bingöl… Özgecan’ı öldürüp yaktıklarında “mini eteği giyip, soyunup, laik sistemin ahlaksızlaştırdığı sapıklar tarafından tacize uğrayınca bas bas bağırmayacaksın” diyen Nihat Doğan… Ak Saray’ı gezdikten sonra “abartıldığı kadar yok, benim evim daha şaşaalı” diyen Hülya Avşar… “Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında bir yanlışlık var, adımızın Osmanlı olarak devam etmesini çok isterdim” diyen Sinan Çetin… “CHP zihniyetine tepki göstermek için hıristiyan oldum” diyen Tuğçe Kazaz, milletvekili olmalı.
*
Bizzat ablası tarafından “onu gördüğümde televizyonu kapatıyorum, keşke simit satıp onurlu yaşasaydı” denilen Abdülkadir Selvi… “Afedersin çok daha çirkin, Ermeni diyenler bile oldu” demesine rağmen “Tayyip Erdoğan’ı çok seviyorum, babama benziyor” diyen Etyen Mahçupyan… “Atatürk bile onun attığı cesur adımları atamazdı, Tayyip Erdoğan benim atam’dır” diyen jöleli… “Ak Saray’ı eleştirenler kıskançlıktan konuşuyor, yabancı oyuncularımız Ak Saray’ı görünce Türkiye vatandaşı olmaya karar verdi” diyen Abdürrahim Albayrak… Tayyip Erdoğan’ın elinden ödül alırken “Türkiye rönesansı yaşıyor, bugün George Orwell olsa, sizi ayakta alkışlardı, o yetmez, Daniel Defoe da kalkar, o da alkışlardı” diyen Alev Alatlı, milletvekili olmalı.
*
Papa ziyarete geldiğinde “Doğu Roma’nın patronu, Batı Roma’nın patronunu ağırlıyor” diyerek, Tayyip Erdoğan’ı “Bizans imparatoru” ilan eden TİKA başkanı… Gezi olayları sırasında Tayyip Erdoğan’ı ziyaret edip “sanırım bize nazar değdi, dua okuyalım, inşallah bu nazar üzerimizden gitsin” diyen Polat Alemdar… “Yaptığınız eylemi si..eyim, vatan hainleri, orada polis olmayı çok isterdim, Allah belanızı versin eylemci çapulcular” diyen güreşçi… Bugüne kadar hiç görülmemiş sazan türlerini tespit ederek “Recepi” ve “Eminea” isimlerini veren Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’nin bilimadamları… Padişahımız efendimiz zat-ı şahane Abdülhamid’e fahri doktora veren Karabük üniversitesi rektörü, milletvekili olmalı.
*
Bilal olmalı.
*
“Dedemin nasihatıdır, orospuyla memurun bahşişini önceden vereceksin” diyen hayırsever Rıza Sarraf… Ayakkabı kutusundaki paralarla imam hatip yaptıracağını söyleyen Halkbank genel müdürü… Milletin orasına koyacağını söyleyen müteahhit… “Tapeleri dinlemek, inanmak haramdır” diyen ilahiyatçı… “Allah’ın bütün vasıflarını toplamış lider” filan denilirken, kendisine 1 milyon liralık Mercedes makam otomobili alınan diyanet işleri başkanı Mehmet Görmez, milletvekili olmalı.
*
Deri pantolonlu sarhoş çıplaklar tarafından üstüne işenen başörtülü bacım… “Hamile kadınların sokakta dolaşması terbiyesizliktir” diyen tasavvuf düşünürü… “Kadın itaat etmeli, çokeşlilik yasal olsun, kocama bekar arkadaşımı tavsiye ettim, üstüme imam nikahıyla alabilirsin dedim” diyen muhafazakar aile danışmanı Sibel Üresin, milletvekili olmalı.
*
“Noel Baba evlere neden bacadan giriyor, dürüst biri olsaydı kapıdan girerdi” diyen müftü… Vatandaşa “gavat” diyen vali… Gençlere hitaben “ulan pezevenkler, kaltaklar, köpekler, kitapsızlar” diyen akil adam… Madenciyi yerlerde tekmeleyen danışman… “Bir bilge adaaam, bir yiğit adaaam” diye Kiziroğlu Ahmet bey şarkısını söyleyen Ayna grubu, milletvekili olmalı.
*
Üç dönem’e takılan 60-70 milletvekilimiz var ama… O üç dönem’i bize her dönem’de hatırlatan yüzlerce şöhretimiz var, müsterih olmalı!
18 Mart 2015 Çarşamba
çankleyi ata kurtarmış. abdulhamit
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10152833458468790&set=a.10151892273208790.1073741825.570613789&type=1&theater
16 Mart 2015 Pazartesi
MEMLEKETİN HALİ GÜLERMİSİN AĞLARMISIN
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=1562442960693245&set=a.1486178864986322.1073741828.100007826688457&type=1&theater
irbahamdan çok iyi söylüyor
https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=10202559177860968&id=1841862995¬if_t=close_friend_activity
apo yu sorgulayan komutan anlatıyor
https://www.facebook.com/GuneyAzerbaycanMilliUyanisHareketi/photos/a.155728867809140.29030.152768241438536/836998103015543/?type=1&theater
İHANETLERİ BİLİYORMUSUNUZ?
https://www.facebook.com/GuneyAzerbaycanMilliUyanisHareketi/photos/a.155728867809140.29030.152768241438536/836906379691382/?type=1&theater
15 Mart 2015 Pazar
Türkiyede ilkler ve satılanlar
Akp genel merkezinin canını sıkan adeta kahır mektubu olan bu maili bügüne kadar 7 milyon internet kullanıcı okumuş.
AKP hergün yeni bir gündem yaratıp heybedeki bu yükleri gizlemeye çalişsada birileri boş durmuyor
İŞTE AKP’NİN CANINI SIKAN O MAİL
*1- İlk defa bir Başbakan “Tezkere geçmezse memura maaş ödeyemeyiz.” dedi
*2- İlk defa ekonomi büyürken işsizlik arttı.
*3- İlk defa carî açık verilirken döviz kuru arttı.
*4- İlk defa bir Başbakan zam isteyen memura “İMF’yi ikna edin ” dedi.
*5- İlk kez ithalat 100 milyar doları aştı.
*6- İlk kez cari açığın üstünde borçlanma yapıldı
*7- İlk kez Yunan Kilise Bankası Türkiye’ de banka satın aldı.
*8- İlk defa domuz, kesimlik hayvanlar arasına alındı
*9- İlk defa düşük faizli dış borç, yüksek faizli iç borç ile ödendi.
*10- İlk defa bir Başbakan ve Dışişleri Bakanı, islamiyeti yok etmeye yemin eden bir Papa’nın heykeli önünde fotoğraf çektirdi.
*11- İlk defa bir Başbakan “Toprak satılıyorsa alıp götürmüyorlar ya!” dedi.
*12- İlk defa bir cami kiliseye çevrildi.
*13- İlk defa kilise ve havralar imar planında yer aldı.
*14- İlk defa bir Başbakan Yahudi düşünce kuruluşundan ” Üstün Cesaret(!) Ödülü” aldı.
*15- İlk defa Türk askerinin başına ABD güçlerince çuval geçirildi.
*16- İlk defa bir Başbakan “Bir dönem dini kullandık ” dedi.
*17- İlk defa petrol kanunu ile yabancılara elli yıllık imtiyaz
verildi.
*18- İlk defa yabancı rantiyecilere vergi muafiyeti tanı ndı.
*19- İlk defa iletişim sektörünün tamamı yabancıların eline geçti.
*20- İlk defa tezkere reddedilmesine rağmen Dışişleri Bakanlığı genelgesi ile silahlar Türkiye üzerinden geçti.
*21- İlk defa bir Başbakan İslam dünyasının sınırlarını değiştirecek BOP’un eş başkanı oldu.
*22- İlk defa bir Başbakan, Müslüman topraklarını işgal eden ABD askerlerinin evlerine sağ salim dönmeleri için dua ettiğini açıkladı.
*23- İlk kez İsrailli bir işadamına çok gizli bir şekilde 800
milyon dolar kaynak aktarıldı.
*24- İlk defa bir Başbakan yapılan ihalede önce uçak istedi; ama sonra Mercedes’e razı oldu.
*25- İlk defa fındık üreticileri en büyük mitingi yaptı.
*26- İlk defa bir Başbakan Türkiye’yi pazarladığını açıkça itiraf etti.
*27- İlk defa tarımsal üretimde dış ticaret açığı ortaya çıktı.
*28- İlk defa bir Başbakan çiftçilere “Gözünü toprak doyursun.” dedi.
*29- İlk defa kapkaç diye bir sektör ortaya çıktı.
*30- İlk defa zina suç olmaktan çıktı.
*31- İlk defa bir Başbakan en fazla yurt dışı gezisi yaptı.
*32- İlk defa bir Başbakan “Borç yiğidin kamçısıdır.” diyerek borçlanmayı bir başarı olarak gösterdi.
*33- İlk defa enflasyon % 10 artarken pancar fiyatları 99 kuruştan 88 kuruşa indi.
&nbs p; *34- İlk defa çiftçi ve emekliden vergi alınması sözü verildi.
*35- İlk defa bir Başbakan Danışmanı Amerikalılara Başbakan için “Bu adamı kullanın, onu rogara süpürmeyin.” dedi.
*36- İlk defa GSMH artarken KDV tahsilatı yerinde saydı.
*37- İlk defa bir Başbakan TMSF katkısıyla bu kadar çok TV ve gazete yönlendirdi.
*38- İlk defa Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı misafir olarak gelen bir kralın ayağına gitti. Hem de 10 Kasım günü…
*39- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN ÇİFTÇİYE ” ANANIDA AL GİT!”< SPAN style=”COLOR: rgb(79,79,79); FONT-SIZE: 13.5pt”> DEDİ.
*40- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN ŞEHİT ZİYARETTİNDE “ASKERLİK YAN GELİP YATMA YERİ DEĞİLDİR.” DEDİ
*41- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN 300 METRELİK GEMİYE “GEMİCİK” DEDİ.
*42- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN, “GAZETEL ERİNİ OKUMAYIN TELEVİZYONLARINI AÇMAYIN.” DEDİ.
*43- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNEN İNSANLARI DİNSİZLİKLE SUÇLADI.
*44- İLK DEFA BİR BAŞBAKAN İÇİN CUMHURİYET MİTİNGLERİ YAPILDI.
*45- İLK DEFA BİR HALK KENDİ LAİKLİĞİNDEN VE ÖZGÜRLÜĞÜNDEN KORKTU.
*46- İLK DEFA ATA’MI ANLIYORUM.
Bu hızla Tayyip Erdoğan bu dönemde ülkemizdeki her şeyi özelleştirmiş olacak.
İşbu ya özelleştirmeye ve satmaya kafayı takmış olan başbakanımız en sonunda kendisini özelleştirir mi?
*- Türk Telekom, Arap’ın.
*- Telsim İngiliz’in.
*- Kuşadası Limanı İsraillinin.
*- İzmir Limanı Hong Konglunun.
*- Araç muayene işi Alman’ın.
*- Başak Sigorta Fransız’ ın.
*- Adabank Kuveytli’ nin.
*- İETT Garajı Dubaili’ nin.
*- Avea Lübnanlı’ nın.
*- Petkim? Ermeni’ nin. ( Kazak’a sattık, dediler. Kazağı bir çıkardık Ermeni…)
*- Rakı, Amerikalı’ nın.
*- Finansbank Yunan’ın.
*- Oyakbank Hollandalının.
*- Denizbank Belçikalının.
*- Türkiye Finans Kuveytlinin.
* – TEB Fransız’ın.
*- Cbank İsraillinin.
*- MNG Bank Lübnanlının.
*- Alternatif Bank Yunan’ın.
*- Dışbank Hollandalının.
*- Şekerbank Kazak’ın.
*- Yapı Kredi’nin yarısı İtalyan’ın.
*- Turkcell’in yarısı Finli’nin Rus’un.
*- Beymen’in yarısı Amerikalının.
*- Enerjisa’ nın yarısı Avusturyalının.
*- Garanti’ nin yarısı Amerikalının.
*- Eczacıbaşı İlaç, Çek’in.
*- İzocam, Fransız’ın.
*- TGRT (Fox) Amerikalı’nın.
*- Demirdöküm Alman’ın.
*- Döktaş Fransız’ın.
*- Süper FM Kanadalı’nın.
Hepsi TÜRK’tü, bir zamanlar tabi. Sadece 5,5 yıl önce.(Yani AKP hükûmetinden önce.)
Önemli! Borla çalışan araba üretildi, Türkiye kıskaçta. Arabayı BOR madeniyle çalıştıracak patentli altı yüz proje olduğu ortaya çıktı. Türkiye, dünya rezervinin yüzde yetmişinine sahip.
*AYDIN İNSAN; ARAŞTIRIR, YARGILAR VE SONUCA VARIR.
CAHİL, YOBAZ İNSAN; DUYAR, GÖRÜR VE HÜKME VARIR.
YA BİR YOL BUL YA BİR YOL YAP YA DA YOLUMUZDAN ÇEKİL!
DURMAK YOK,
CAN SIKMAYA DEVAM.
14 Mart 2015 Cumartesi
sarı öküz hikayesi..
ÜŞENMEDEN OKUMANIZI TAVSİYE EDERİM !
Ormanın birinde Aslanlar toplanmış. "yahu" demişler, "hesapta kralız, açlıktan öleceğiz birader. Maymuna saldırsak, ağaca kaçıyor; fillere saldırsak, fazla büyük... Ceylanlar hızlı, yetişemiyoruz; kuşa dalsak, uçuyor, eee balık yakalayacak halimiz de yok... N'aapsak? "
Bir tanesi "en iyisi, öküzlere saldıralım" demiş,
"iri yarı görünüyorlar ama ne pençeleri var, ne dişleri diş... Tam dişimize göre!"
Olur mu? Olur.
Hücum!
Ama evdeki hesap çarşıya uymamış;
Öküz, öyle yabana atılacak hayvan değilmiş meğer...
organize oluyorlar, topluca savunma yapıyorlar, püskürtüyorlarmış.
Aslanlar aç bilaç.
N'aapsak, n'aapsak?
"tilkiye danışalım" demişler.
Tilki "kolay" demiş,
"beni, öküzlerin yaşadığı zengin otlakların prensi yapın, işinizi halledeyim..."
Kabul etmişler.
Tilki, elinde beyaz bayrakla öküzlere gitmiş,
"saygıdeğer öküzler" demiş,
"aslında aslanlar uysaldır, sizi de çok seviyorlar...
Ama; Şu aranızdaki sarı öküz var ya, sarı öküz, işte sorun o...
Görünce tahrik oluyorlar, canları çekiyor, verin şu sarı öküzü,
Kurtulun kardeşim, huzur içinde yaşayın! "
Öküz heyeti düşünmüş taşınmış,
"bana dokunmayan yılan bin yaşasın" Mantığıyla,
verivermişler sarı öküzü...
Aslanlar da afiyetle yemiş.
Bir gün, iki gün ....
Tilki gene gelmiş.
"bakın gördüğünüz gibi, saldırılar kesildi, mutlu mutlu yaşıyorsunuz" demiş
Ve eklemiş:
"ama şu var ya benekli öküz, benekli öküz,
O burada olduğu sürece size rahat yüzü yok arkadaş,
Canları çekiyor, verin, kurtulun!"
Öküz heyeti düşünmüş,
"otlağın selameti için"
Teslim etmiş benekli öküzü...
Üç gün, dört gün...
Tilki gene gelmiş.
Kuyruğu uzun olanı...
Burnu beyaz olanı...
Tombul olanı...
Tek tek alıp, gitmiş.
Otlak seyrelmiş.
Semirmiş aslanlar.
Günlerden bir gün... Artık tilki gelmemiş!
Gerek kalmamış çünkü.
Doğrudan aslan gelmiş.
"hanginizi istiyorsam,
Canım hanginizi çekiyorsa, onu vereceksiniz,
Adamı hasta etmeyin" demiş.
Otların arasında tir tir titreyen, tek tük kalmış öküzler,
"keşke sarı öküzü vermeseydik" demiş ama iş işten geçmiş.
...
İşte Öküzlük böyle bir şeydir...
...
Bu hikaye sebebiyle,
dünyaca ünlü alman şair ve tiyatro yazarı Bertolt Brecht akla geliyor...
Bir şiirinde aynen şunları yazmıştı:
"Naziler önce komünistleri tutukladılar;
Komünist değilim diye ses çıkarmadım.
Sonra Yahudileri tutukladılar,
Yahudi değilim dedim, sesimi çıkarmadım.
Sosyal demokratları tutukladılar,
Savunmak bana mı kaldı dedim, sesimi çıkarmadım.
Sıra bana geldiğinde;
Etrafta tutuklanmama ses çıkaracak kimse kalmamıştı!"
...
Şimdi bakın çevrenize.
çevrenizde ses çıkartacak kimse kaldı mı?
Umarım sıra size gelmez!..
O halde neymiş; ÖKÜZLÜĞÜN ALEMİ YOK.
OKUDUYSAN BEĞEN BAŞKALARI DA OKUSUN DİYE PAYLAŞ
13 Mart 2015 Cuma
maraş anlatımı
https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=10202541431777327&id=1841862995¬if_t=close_friend_activity
12 Mart 2015 Perşembe
ticaret camiide !
Adamın biri çok uzun yıllar yurt dışında kaldıktan sonra ülkeye dönmüş. Havaalanından evine gitmek için bir taksiye binmiş. Yolda giderken yanında sigarası olmadığını hatırlamış ve şoföre bir markette durmasını, sigara alacağını söylemiş. Şoför gitmiş bir caminin önünde durmuş ve
''Buyurun beyim, sigaranızı alın '' demiş.
Adam şaşırarak
''Nasıl yani! Burası cami '' demiş.
Şoför ''beyim artık ticaret camilerde yapılıyor '' demiş.
Şaşkınlığı artan adam '' burası ibadet yeri değil miydi, hocalar, imamlar nerede? peki ibadet nerede yapılıyor? '' diye sormuş.
Şoför ''Beyim ibadet üniversitelerde '' diye cevap vermiş.
Adam ''Profesörler, doçentler nerede? Eğitim, eğitim nerede yapılıyor? '' demiş.
Şoför sakin sakin ''beyim eğitim hapishanelerde '' diye cevap vermiş.
Adamcağız panik halinde ''ya hapishanedeki hırsızlar, düzenbazlar nerede '' deyince
Şoför cevap vermiş, ''BEYİM ŞİMDİ ONLARIN HEPSİ MECLİSTE''
11 Mart 2015 Çarşamba
soğan kürü
http://www.profsaracoglu.com/siddetli-prostat-ve-prostatite-bagli-agrilara-karsi-polikistik-overe-karsi.xhtm
9 Mart 2015 Pazartesi
türkler malazgirtten öncede anadoluda idi
071 Malazgirt Savaşından, Oğuz Boylarının gelişinden önce Anadolu ve Mezopotamyayı yurt tutan bazı Türk Boyları şunlardır.
Kurganlar M.Ö 6000
Sümerler M.Ö 4000
Turuklar M.Ö 4000
Turki Krallığı M.Ö 3000
Gutiler M.Ö 2150
Gaskalar M.Ö 1550-1525
Kimmerler M.Ö 1900
Kumuk Türkleri M.Ö 876
İskitler M.Ö 800
Paktuklar M.Ö 522
Amazonlar m.ö 4.yy.
Hunlar M.S 3.yy.
Ağaçeriler M.S 466
Sabir Gur Türkleri M.S 515
Bunların dışında Oğuz Türklerinden bir kaç asır önce Bulgar, Kuman, Hazar ve Avar Türkleri'de Anadoluya yerleştikleri bilinmektedir.
www.suatozer.com
www.yalcinmihci.com
Not: Yukarıda adı verilen Ağaçeriler bugün Akdeniz ve Egede yaşayan Tahtacı Türkmen Alevileridir.
Kaynaklar: Halik Kemal Türközü Türkmen Ülkesi Adı ve Emperyalizmin Etkileri.
Ali Rıza Özdemir Zazalar ve Türklük.
Ali Rıza Özdemir Kart Kurt Sesleri Arasında Kaybolan Gerçek Kürtler ve Türklük.
Mehmet Eröz Atatürk Milliyetçilik Doğu Anadolu.
yolsuza hırsız demek suçmuş
https://www.facebook.com/GuneyAzerbaycanMilliUyanisHareketi/photos/a.155728867809140.29030.152768241438536/827155377333149/?type=1&theater
yolsuzluk hırsızlık değil diyo !
https://www.facebook.com/photo.php?fbid=1596767330540297&set=a.1385342511682781.1073741826.100006211364588&type=1&theater
eski türk kadınları
ESKİ TÜRK KADINININ HAKLARI
İslam öncesi Türk toplumunda kadının yeri çok önemli idi. Hatta bugünkü Avrupa'da dahi kadına verilmeyen haklar o günün Türk toplumunda vardı. Bugün Avrupa toplumlarında bile kadın eşeysel (cinsel) bir nesne olarak görülmekte ve toplumsal anlamda erkeklerle tamamen eşit olamamaktadır.
Örneğin; bugün hangi Avrupa ülkesinde bir kadın ordu komutanı vardır? Oysaki eski Türk toplumunda kadınlar savaşçı, kale komutanı, vali, ordu komutanı olabiliyordu. Hatta Kağan savaşa gittiğinde Hatun başkentte kalırsa, ülkeyi o yönetiyordu. Zaten verilen buyruklar, "Kağan ve Hatun buyurdu ki..." diye başlıyordu. Hatun'un adının geçmediği, damgasının (mührünün) olmadığı buyruklar geçersizdi. Kadınlar, Hanım adını alıp oba yönetiyor, yeri geldiğinde ordunun başına geçip savaş yönetiyordu. Ordunun başına geçip Pers İmparatoru Darius'un (Dara) kellesini mızrağının ucuna takıp ülkesine getiren İskit Hatun'u Büyük Tomris değil miydi? Ya da Attilla'nın karşısına çıkan Roma elçileri önce Attila'nın eşi Arıkan Hatun ile görüşmek zorunda kaldıklarında şaşırmamışlar mıydı?
Diyebilirsiniz ki, "Bunlar soylu kadınlardı, halk nasıldı?" Halkta da durum aynı idi. Çünkü Türklerde soylu-halk (avam) ayrımı yoktu. Onlara göre tüm Türkler soylu idi. Kız çocukları erkekler gibi at biner, kılıç kuşanır, savaşa giderdi. Bir kadının birden fazla isteyeni olduğunda, kadın erkeğini kendi seçerdi. Evlenirken de bir kadın ve bir erkek çadırlarını birlikte kurardı. Evlilik çağı gelen erkek ve kadın, ailelerinden yaşarken kalıt (miras) payını ister, aldıkları paylar onların çeyizi olurdu. Bu payları birleştirir ve kendi yuvalarını kurarlardı. Herşey tamamen eşitti.
Peki ne oldu da kadının sosyal konumu bu kadar değişti? Cevap basit: İslam sonrası din gibi gösterdikleri Arap kültürünü bize dayatan Emeviler, kendilerinin anlayışını bize aktardılar. Oysa İslam'ı ilk kabul ettiğimiz sırada, Selçuklularda yüzünü örtmeyen, ata binip kılıç kuşanan, savaşan, erkeklerle birlikte oturup lafını sakınmayan kadınlardan şaşkınlıkla bahseder Arap gezginlerin kayıtları. Hatta Osmanlı'nın ilk dönemlerinde şehir içi güvenlik (o zamanın polis teşkilatı) kadınlardan kurulu "Bacılar" adında atlı birlik tarafından sağlanırdı. Ancak zamanla dili gibi yaşayışında da Araplaşan toplum, kadının toplumsal konumunu aşağılara çekti.
Peki ne yapmalı? Kadınlara yeniden eski Türk toplumundaki haklarını kazandırmak için eski Türk kültürünü canlandırmalı, İslam'a yapışarak kültürümüze bulaşan Arap geleneklerinden yüce dinimizi arındırmalıyız...
"Ey Türk! Titre ve özüne dön" (Bilge Kağan)
6 Mart 2015 Cuma
2015 KRİZİ
bence bugün itibariyle 2015 model ekonomik krizimiz resmen geldi, sefalar getirdi. 2 yıldır bağırıyorum her yerde. artık zamanı geldi!
- dolar 2.60 yolunda ve orta vadede daha da çok ilerilere gidecek. zorla güzellik olmadı, zorla değerli tl tutmadı ve sadece bugün tl %1,5 değer kaybetti. asıl mevzu temmuz'da fed faiz artırdığında kopmaya başlayacak. 3 seviyelerini aşması işten bile değil.
- değersiz tl'ye rağmen ihracatımız rekor seviyede düştü (şubat -%14). hala daha da düşmeye devam edecek.
- 2015 yılı turizm açısından felç. ruslar zaten gelmiyor, erken rezervasyon falan yok ortada. en büyük istihdam kaynaklarından biri bu yaz binlerce insanı işsiz bırakacak.
- giderlerimiz dolar, gelirlerimiz euro cinsinden. euro-dolar paritesi 1'in altına inecek. hem sanayi, hem turizm, hem ulaştırma feci patlayacak.
- özel sektörde korkunç bir usd borç stoku var. kamunun tüm borcu özel sektöre kaymış durumda. yükselen kur pek çok şirket için iflas bayrağı açacak.
- libya'dan tüm şirketlerimiz kovuldu, ortadoğu'ya ihracat yapmak için mısır limanlarını artık kullanamıyoruz, merkezi ırak yönetimi ve suriye yönetimi ile zaten şu an kağıt üstünde fiili savaş halindeyiz. yani çok sevdiğimiz ortadoğu pazarı giderek sıfıra yakınsayacak.
- en büyük müşterimiz ab ülkeleri zaten malum. korkunç kamu borç stoku, deflasyon ve yüksek işsizlik yüzünden tüm euro bölgesi gümbürdeyip gitmenin arefesinde.
- rusya - ukrayna pazarları perişan. rubledeki rekor değer kaybının üstüne dolar artışı bu pazarlara çalışan şirketlerimizin gelirini mahvetti. sonuçta 1 dolarlık ihracatın 65 cent'i o ürünü üretmek için ithalata gidiyor. bu ülkelerdeki anlaşmaların çoğu ruble üstünden. yani belki maliyetine ürün satmış oluyoruz, ya da zararına. tabii o da ödemeleri alabilirsek.
- iç pazarda konut - lüks tüketim - hizmet sektörü odaklı saçma sapan talep ekonomimizin ruhuna fatiha. büyükşehirler dışında konut satışları durmuş durumda. müteahhit borçla inşaat yapıyordu, çomar borçla konut alıyordu. faizler yükseldi ki bunlar daha en iyi günleri. yüksek faizde büyükşehirler dahil tüm inşaat sektörü patlayacak. (2008'de ekonomi %4 küçülürken inşaat sektörü %20 küçüldü)
- 2003'ten bu yana fiyatlar 3,5 kat arttı. hanehalkının borçluluk oranı 46 kat yükseldi. bu en iyi dönemimiz denilen bol likidite, düşük faiz, bırakınız çalsınlar, bırakınız çırpsınlar günlerinde gerçekleşti. yani olası bir sarsıntı, 2001'den çok daha fazla can yakacak.
- kur artışından dolayı otomobiller çok zamlanacak. iç ve dış pazardaki talep daralması ağır sanayinin büyük yüzdesini oluşturan otomotiv sektörünü sağlam vuracak. araba almak için kredi çekmek de oldukça mantıksız bir iş olacak.
- enflasyon mevzusu zaten merkez bankası'nın üstündeki mafya baskısından dolayı felaket. gıda fiyatları ve artan kur daha da tırmandıracak. hele bir de cahiller faiz indir diye baskı yapmaya devam eder, başçı da faizi ciddi şekilde indirirse bi kaç seneye bi kaç sıfır daha atarız liradan.
- bıst şubat'ta en çok kaybettiren borsaydı. mart'ta da bu ünvanı kimseye kaptırmayacak gibi (bugün -%2,65). yabancı yatırımcı mal değil, siyasi riskin bu kadar yüksek olduğu ülkede durmayacak. hele abd faizleri artırsın, bu borsanın olması gereken yer 70 bin.
- daha zilyon tane şey sayarım. sokaklarda kendiniz de görmeye başlarsınız zaten emareleri. sözün özü lehimize olacak tek şey yok. düşük petrol seviyeleri bile işimize yaramayacak çünkü yine usd çok değerlendi. üstelik tayyip kankası arap şeyhler ve körfez sermayesi de kendi bütçeleri sapıtınca ülkeden ardı ardına çıkmaya başladı.
- işin en vahim tarafı 2001 yılındaki gibi şerefiyle erken seçime gidelim diyecek bir irade olmayacak. gücü ve milyarlarca dolarını kaybetmemek için tüm ülkeyi yakıp yıkmaya hazır bir ve kesinlikle öngörülemez, kırmızı çizgisi olmayan bir delilik tarafından yönetiliyor olacağız.
- gidip mal gibi borçlanmayın şu ara. krize elinizden geldiğince likit girin. son model iphone'a giricez diye 3 bin tl takside gömmeyin, krediyle arabadan evden uzak durun. işsizlik felaket boyutlara gelebilir. temkinli olun.
- paranız varsa da hele şu erdoganomics çatlamaya başlasın, eldeki o 'lüks konut'ları satmak için takla atmadıkları kalacak. belki ötv ve kdv bile kalkacak konuttan taşıttan. o zaman ucuz ucuz toparlayacaksınız. sabırlı olun.
- bu krizin mümkün olan en sert şeklinde geçmesini ümit ediyorum. bu ülkenin insanının akıllanması için son umudum işsiz kalması, aç kalması, sefaletten geberecek seviyeye gelmesi. evet, kurunun yanında yaş da yanacak belki. ama değecek. ülkeyi bu noktaya getiren, bi boktan anlıyormuş gibi istikrar istikrar diye göbek atıp düşük faiz iyidir çünkü faiz dinimizce kötü diyen çomar mal esnafın açlıktan kırıldığını zevkle seyredicem. hem iş kazalarında ölüp, hem hakkını devlete ve işverene göre göre yedirip, tüm hakları elinden alınmış patronuna tapan muhafazakar mal işçinin ağlaması ruhumu yellendirecek. o havuz medyasının, o inşaat şirketlerinin, o cahillerin yönettiği yandaş holdinglerin teker teker gümbürdemesini gördükçe zilleri takıp oynayıvericem gali. gali de gali....
5 Mart 2015 Perşembe
feys ve twtr için polis bilgsayr ve cep tel araması !
Mutlaka imaj alınmasını isteyin ve Bilgisayarlarınızı ya da cep telefonlarınızı emniyete götüremeyeceklerini anlatmaya çalışın.
Mutlaka imaj alınmasını isteyin ve Bilgisayarlarınızı ya da cep telefonlarınızı emniyete götüremeyeceklerini anlatmaya çalışın.
1. Bilgisayar araması nedir, nerede yapılır?
Bilgisayar araması suç işlendiği iddiası ile karşı karşıya olan kişinin bilgisayarlarında, cep telefonunda ya da tablet bilgisayarlarında yapılan aramadır. Yasal dayanağı CMK 134. Maddedir. Bilgisayar araması kural olarak şüphelinin egemenlik alanında yapılır. Ve bulgular bir tutanak ile saptanır.
BASİT ARAMA
Basit arama sırasında herhangi bir imaj alınmasına gerek yoktur. Tıpkı ev araması yapılır gibi şüpheli bilgisayar açılır, şifresi kullanıcı şüpheliden istenir ve bilgisayar içindeki dosyalarda arama motoru ile arama başlatılır. Aranan tweet ya da ileti bulunduğu taktirde bir tutanak tutularak belgenin bir çıktısı tutanağa eklenerek arama tamamlanır.
Genellikle bu aramayı polisler hiçbir zaman tercih etmemektedirler. Onlar genellikle aramayı emniyet müdürlüğünde yapmak istemektedirler. Bunun için de Savcılar tarafından nedense yanlış yönlendirilmektedirler. Aramayı CMK 116. Maddeye göre Bilgisayar içindeki aramayı ise 134. Maddeye göre yaptıklarını savunurlar. Oysa bilgisayar ve bilgisayar kütüklerinde arama CMK 134. Maddede düzenlenmiştir.
İMAJ ALARAK ARAMA
Eğer bilgisayarın şifresi şüpheli tarafından verilmiyorsa ve de şifrenin çözülmesi sürecinin imaj almadan çok fazla uzayacağı anlaşılırsa bu kez imaj alma aşamasına geçilir ve birlikte getirdikleri harddiske dijital verilerin imajlarının alınmasına başlanır. (CMK 134/1 ve CMK 134/5) İmaj alma sonunda harddiskin bir Hash değeri tespit edilir. Hash değer bir harddiskin parmak izi gibidir. Sonuçta şöyle bir parmak izi yığınına ulaşılır.
Bu hash değer daha sonra emniyet müdürlüğünde yapılan inceleme sonucunda incelemeyi yapan teknik ekipler tarafından bir kez daha alınır. Eğer iki iz birbirini doğruluyorsa dosyalarda değişiklik yapılmadığı ve herhangi bir belge ya da harf eklenmediği sonucuna ulaşılmış olur. Yani böylece dijital verinin delil sağlığı ve delil bütünlüğünün korunup korunmadığı ortaya çıkmış olur. Hash değerler tutmuyorsa o dijital veri sanık aleyhine kanıt olarak kullanılamaz. Hash değerlerin tutması şu biçimde ifade edilir.
Görüldüğü gibi Elde dilen MD5 değerleri ile Doğrulanan MD5 değerlerinin birbirini tutmaları o dijital belgeye şekli olarak kanıt değeri kazandırır. Şekli olarak diyorum tek başına yetmez. Çünkü trojan ve virüslerle de delil taşınmış olabilir.
BİLGİSAYAR KASASINI SÖKÜP GÖTÜRÜLMESİ
Uygulamada ne yazık ki polisler nasıl olsa bunun emniyette imajı alınabilir diyerek hoyratça bilgisayarları alıp götürmektedirler. Bu durum polisin ulaşmak istediği delili kendi eliyle yok etmesi demektir. Gerçi olağanüstü dönemlerde yüksek mahkemeler bile bu temel eksikliği görmezden gelir delil olmayan şeye delil işlemi yaparlar.
Temel olan bilgisayarın imajının alınmasıdır. Bilgisayarın yerinden götürülmesi ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi şifrenin çözülmesinin mümkün olmadığı aşamalarda gerçekleştirilebilir. (CMK 134/2)
2. NELER BİLGİSAYAR VE KÜTÜĞÜ SAYILIR?
Her türlü akıllı ve akılsız cep telefonları, Bilgsayarlar, dijital veri yüklü CD, DVD ve Flash bellekler Bilgisayar kütüğü sayılır.
3. TWITTER VE FACEBOOK ARAMASI NEDİR?
Twitter’dan gönderilmiş tweetlerin ya da Facebook paylaşımlarının hakaret, tehdit içermesi ile ilgili olarak Emniyet müdürlükleri bünyesinde Sanal Devriye Büro Amirliği adında bir büro kurulmuştur. Bu büro bütün Twitter ve Facebook’u ve diğer sosyal medyayı tarayarak suç unsuru bulduğu taktirde soruşturma başlatmaktadır.
Ancak bu sosyal medyalar özellikle Twitter kendisinden istenilen kullanıcı bilgilerini ve kullanıcıların IP numaralarını isteyen ülkelere vermemektedir. Bu nedenle bir kaç kez böylesine ret barajına takılan polis bu günlerde yeni bir yöntem ile kanıt bulma yöntemine yönelmiş bulunmakta.
Bu hususun aslında sosyal medyada bir sansür uygulaması olarak kabul edilmesi de mümkün. Çünkü bu aslında birileri hakkında soruşturma olduğu kadar birilerine de gözdağı oluşturmaktadır.
Suç konusu oluşturduğu iddia edilen tweetin kimin tarafından attığı, ya da şüpheli olan kişinin bu tweeti attığı bilgisayarında arama yapılması ile ortaya çıkarılmak istenmektedir. Bu nedenle çıkarılan arama kararı ile polis ev aramasına gelmektedir.
Çok defa bu aramalar suç unsuru taşımayan tweetler için de çıkarılmaktadır. Bizim eleştiri konumuz budur. Örneğin Sedef Kabaş’ın attığı twette suç unsuru bulunduğu savı çok tartışma götürür. Bu tweet ile ilgili arama kararı çıkarılmasını yadırgamamak mümkün değil.
4 . TWITTER ARAMASI SIRASINDA NE YAPMAK, NASIL DAVRANMAK GEREKİR
Öncelikle bir avukata başvurmanızı ve arama sırasında yanınızda bulunmasını salık veririm.
Avukatınız gelinceye değin bekletme olanağınız yok ise (çoğu kez polis beklememekte ve derhal aramayı başlatmak istemektedir) ilk yapacağınız şey arama kararının bir örneğini istemenizdir. Arama kararını dikkatle inceleyin ve oradaki CMK maddelerini öne sürerek bilgisayarınızda basit arama yapılmasını talep edin? Bu mümkün olmadığı takdirde mutlaka imaj alınmasını isteyin ve Bilgisayarlarınızı ya da cep telefonlarınızı emniyete götüremeyeceklerini anlatmaya çalışın.
5. BU ARAMALARDA BİLGİSAYARDAN ARANAN NEDİR?
Twitter araması için hedef şüpheli egemenliğinde bulunan bilgisayarlarda böyle bir Tweet’in yazılıp yazılmadığının tespitidir. Bunun için bilgisayarın log kayıtları incelenecektir. İnternet gezgini belgelerine ve tampon bellek dosyalarına bakılarak o hesaba giriş yapılmış olup olmadığı araştırılacaktır. Twitter aramaları ile ilgili olarak bilgisayarların log kayıtlarında iz bulunmadığı ancak akıllı telefonlarda bir miktar log kaydı tutulduğunu da hatırlatmakta yarar var.
Twitter’a giriş biçiminin e-posta adresi ile mi yoksa şifre ile mi olduğu da önem arz etmektedir. Çünkü en son Fevzi İşbaşaran olayında İşbaşaran’ın cep telefonunda o hesaba girildiğine ilişkin bir kayıt bulunamamıştı.
Önemli olan arama yapılan şüphelinin bilgisayarlarına sonradan veri yüklenmesinin önüne geçilmesidir. Bu sağlama da yukarıda anlattığımız yöntemlerle gerçekleşecektir.
Bu arada polis tarafından çeşitli yerlerde bazı şüphelilere baskı yapıldığı, korkutulduğu ve “bu hesabın size ait olduğunu söylemezseniz gelip evinizi basarız, ararız. O zaman kurtulamazsınız” dendiğini de biliyoruz. Böylece ikrar içeren tutanaklar düzenlenebiliyor. Böyle bir durumda kesinlikle bu tutanağa imza atılmamalıdır.
3 Mart 2015 Salı
bel fıtığı nokta atışı tedavi
Uzm Dr Ahmet Sümen
Sponsorlu ·
BEL FITIĞINA 10 DAKİKADA ÇÖZÜM - NOKTA ATIŞI TEDAVİSİ
Şiddetli bel fıtığı olan, şikayetleri , ilaç ve fizik tedavi ile geçmeyen hastalarda ameliyattan önce mutlaka uygulanması gereken en önemli tedavi yöntemi sinir kanalı enjeksiyon yöntemidir. Nokta atışı diyoruz çünkü, enjeksiyonu rasgele değil, EMG sinir testi ile tespit ettiğimiz hasarlı sinir kanalına yapıyoruz.
https://www.youtube.com/watch?v=qqnhbGk7i_A
2 Mart 2015 Pazartesi
Hül Avş ın malakan yalanı
HÜLYA AVŞAR’A AÇIK MEKTUP:
HÜLYA AVŞAR bir itirafta(!) bulunmuş; "HEP SAKLADIM AMA BEN ASLINDA KÜRDÜM.. BABAMIN ADI ASLINDA ŞU.. BANA DA KÜÇÜKKEN ASLINDA "MALAKAN" DERLERDİ.. BİZ "AVŞAR AŞİRETİ"NDENİZ.."
Şimdiiii, cahil kadın;
1- Kürt olmakta hiçbir beis yok.. Kürt olmak utanılacak, ayıplanacak dolayısıyla saklanacak birşey değil.. Önce bunu not et..
2- "AVŞAR AŞİRETİ" diye bir şey yoktur.. Sözünü ettiğin "AVŞAR" 24 Oğuz boyundan biridir ve AŞİRET OLAMAYACAK kadar büyüktür..
3-“Bana MALAKAN derlerdi” demişsin.. Al tarihten bir not;
“Dönemin çarı, Rus Ortodoks Kilisesi’nden ayrılan ‘Malakanizm’ inanışını tehdit olarak algıladığı için Malakanlara karşı sert tedbirler alır. Önce sakallarını, bıyıklarını kesmeye, ardından askerliğe zorlar onları. İnanışlarına ters olan bu zorlamalara dayanamayan Malakanlar Tiflis, Kırım, Erivan, Bakü bölgelerine göçer. Çar bununla da yetinmeyip kırılmaları için Malakanları 1876-1877 Osmanlı Rus Savaşı’nın ardından ele geçirilen Kars ve civarına sürer. Ancak beklenenin aksine yöre halkı Çar’ın zulmünden kaçan Malakanlara sahip çıkar.”
4- Rus zulmünden kaçıp Kars'a gelen dedelerin ve akrabaların Türkiye'yi terkettiklerine bin pişman, sen de kalıp memleketin ciğerini bile yemişsin.. Bunca şöhret, bunca ekmek, bunca saltanatı yaşamadan önce aklın neredeydi? İbrahim TATLISES'in kollarına atlamadan önce sana "MALAKAN" dendiğini hatırlamıyor muydun?
Ve 5-Bak, aşağıdaki linkte, Kars’ta yaşayan bir MALAKAN'ın, PETRO'dan olma, BENDELİNA'dan doğma Lavrenti TÜRKSEVEN'in anlattıklarını oku.. Oku da, vefa neymiş, kimlik neymiş, kişilik neymiş gör..
MALAKANLAR Beyaz Rus.. Bildiğin Rus.. Üstelik Rusya'dan ve Rus Çarı'ndan kaçış sebepleri "DİNİ İNANÇLARI." Ortodoksluğu farklı değerlendiren bir toplum, ORTODOKS'tan kaçıp, MÜSLÜMAN TÜRK'e sığınmışlar, a utanmaz.. Ve sen de TÜRK’ün bu VEFASI’na borçlusun sahip olduğun herşeyi ama herşeyi.. Şimdi en dar gününde kalkıp, TÜRK’e düşman zihniyetin “ALGI OPERASYONUNDA” rol alıyorsun öyle mi?
Bugün kalkıp, "HANİ ENTEL-DANTEL NE KADAR ŞUURSUZ VARSA, MODA OLDU YA" sen de Rus'tan Kürt üretmeye çalışıyorsun.. Bi bu model eksikti zaten..
Bak sana bir sır vereyim, MALAKAN'ların tarihte en çok çektiği üç şey var; Biri Rus Çarı, ikincisi ERMENİLER, üçüncüsü de başımızın belası ve bugün BÖLÜCÜLER diye tanımladıklarımız.. Karşına YILMAZ ERDOĞAN’ın kuzeni oturunca Kürt olduğunu söylüyorsun, bir RUS'u oturt da aklın asıl o zaman açılsın..
Ataların, VEFALI TÜRK'e VEFA gösterdikçe, hainin, işbirlikçinin hedefi olmuş..
Sakladığın şey Kürtlük değil, bilmediğin şey küçükken sana neden MALAKAN denildiği..
Babaannenin adı "DADUK"muş.. Ortaasya Türkçesi'nin birçok sesini ve özelliğini taşır Giresun şivesi, kelimelerini de.. DADUK "Tatlı" anlamındadır.. Hadi git, Barzani'lerin çevresinde ara şimdi o ismi..
Şimdi sana son bir sır daha vereyim.. Birçok röportajında ÇOCUKLUĞUNDA YARAMAZ OLDUĞUNU SÖYLÜYORSUN.. Bak büyüklerimiz bize kızdıkları zaman, hakaret amacıyla değil ama işte "Şu ya da bu" derlerdi.. Sana MALAKAN denmesinin sebebi de büyük olasılıkla budur ha.. Yoksa o kadar ÇALIŞKAN, YERLEŞTİKLERİ YÖREDE BU KADAR SEVİLEN bir topluluktan olman zaten eşyanın tabiatına aykırı..
AVŞAR'lar Kayseri'de yoğundur.. Yine SAZAN AKSU'ya itiraz ettiğin bir röportajında "DEDELERİM KAYSERİ PINARBAŞI'NDAN GELMİŞ.. BİZ AVŞAR'IZ" deyişini hatırlattı Ahmet ŞAFAK.. Tayyip ERDOĞAN'ın tekerlemesindeki gibi; NERDEEEEN, NEREYE ?
İnsan elbette bilmeli ne olduğunu.. Ama "Ne olursan ol gel" diyen gönül zenginliğinin coğrafyasını dağıtmaya çalışanlara TEŞNE olmadan..
Son olarak;
Zamanında GÜZELLİK KRALİÇESİ olmuştun ama tacın geri alınmıştı değil mi? Yarışmada da olsa KRALİÇELİK bir ASALET ister bir SOY ister.. Hayatın ve kaderin şaşmaz terazisi belki de SOYUNU bilmezden o tacı geri almak..
Son olarak ifade edeyim ki, hayatta hiçbir şey tesadüf değilmiş.. Bi nevi kaşar olan MALAKAN PEYNİRİ'nden geldi aklıma..
Murat İDE
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
