30 Nisan 2015 Perşembe

AKEPE DEVRİ !

http://www.sarizeybekhaber.com.tr/secimler-yaklasirken-ulkede-genel-durum-ve-gidisat-makale,254.html

26 Nisan 2015 Pazar

eski kut. doğ hft. satılm siyas. diyntin iki yüzü.

soykırımmı ? tehcirmi? birde buradan dinleyin

Turkiye.Net 4 Ermeni arkadaş, geçen akşam dernekten çıkmış, Galatasaray’da nargile keyfi yapıyorduk. Lâf döndü dolaştı malum konuya geldi. Baktım, herkes aynı husustan dertli: Ermeni asıllı bir Türk ve sade bir T.C. Vatandaşı olarak Dünya’ya ses nasıl duyurulur? Ünlü bir sanatçı, politikacı veya bir dernek başkanı değilsin ki mikrofon uzatıp röportaj yapsınlar. Gazeteci değilsin ki fikirlerini köşenden dünyaya duyurabilesin. İyi de, biz bu işten sıkıldık. Bizim yerimize, bilir bilmez herkes konusuyor. Bir tarafta “Ermenilere soykırım yapilmiştir” diyenler; diğer yanda “soykırım yoktur” diyenler. Şimdiki moda ise “tarihçilere bırakalım” diyenler. Soykırım yapılmıştır diyenlere bakıyorum, hepsi ya kindar Ermeni diasporası mensubu, veya bunlardan çıkarı olan siyaset erbabı. Yoktur diyenlere bakıyorum, bu konuda derin bir bilgileri yok ama adettir diye reddediyorlar. Tarihçiler deseniz, neyi ortaya çıkartacaklar, Allah aşkına? Soykırımın belgesi mi olur? Eskaza ortaya bir belge çıksa, muhakkak karşı bir de belge çıkar, tartışma sonsuza kadar sürer gider. Gerçeği, benden ve benim gibilerden başkası bilemez. Bizler, hadiseleri birinci ağızdan dinlemiş kişileriz. *Bizler Türk Ermenileri’yiz. Türk Ermenileri’nin Harici Ermeniler’den çok ciddi bir farki vardır. Bizler, tehcir sırasında, ya Türkiye’de kalmışların veya tehcir bitiminde Türkiye’ye geri dönmüşlerin torunlarıyız. Bizler tek tip hikaye dinlememişizdir. Diaspora Ermenisi sadece ölüm hikayesi bilir. Olaylardan sonra geri dönmemiş ve komşularının mahçup yüzlerine tanık olmamıştır. Onlar, bu ölümler için bütün Türk’leri suçlarlar. Olayları sadece soykırım olarak nitelerler. Türk Ermenisi’nde ise daha bol ve daha değişik hikayeler vardır: Mesela, dedem, Erzincan’daki çiftliklerinden abisinin alınıp götürülüşünü ve onu kurtarmak için başçavuşa bir eşşek yükü altın fidye verdiğini anlatırdı. Ne abi dönmüş ne altınlar.. Anneannem, köydeki Ermeni delikanliların nasıl silahlandırılıp çeteci yapıldıklarını anlatırdı. Üniformalarını yabancı lisan konuşanlar getirmiş. Büyükbabam, Kayseri’de tüm sülalesini kurtarmak için çırpınan Osmanlı Yüzbaşı’sı Sinan’ı ağlayarak anlatırdı. Sayesinde o sülaleden kimsenin kılına zarar gelmemiş. Bizler, katliam hikayeleri dinlediğimiz gibi, bir Ermeni arkadaşı tehcire giderken askerin önüne yatan Türk’lerin; veya, yurtlarına geri döndüklerinde onlara tekrar kucak açan Türk komşuların hikayeleri ile de büyüdük. Onun için “bize sorulsun” diyorum. Kimse bizden daha objektif olamaz. Bu hadisenin bir uzun anlatımı vardır bir de kısa anlatımı. Kısası şudur: Tebaanın bir kısmı emperyalist güçlerin gazına gelip ayrılıkçılık yapmıştır. Buna kızan Osmanlı hükumeti bölgede tehcir kararı almıştir. Günün şartlarına göre tehcir (göç) zor koşullar altında gerçekleşmiştir. Sürgünler, çoluk çocuk muhtelif şekillerde kırılmış ve kıyıma uğramıştır. Bu kırılma hastalık ve açlık sebebiyledir. Kıyım ise Osmanli askeri tarafından organize bir şekilde yapılmamıştır. Hastalık dışındaki bu ölümler, münferit olaylardır ve sürgünlerin yanlarında götürdükleri altın paraları gasp etmeyi amaçlayan bölgenin eşkiyaları tarafından yapılmıştır. Başka cephelerde de savaşmakta olan Osmanlı askerinin sürgün esnasındaki cinayet olaylarını önleyecek sayıda ve güçte olup olmadığı da bir tartışma konusudur. Hal bu iken, o bölgede bu olayların cereyan ettiği esnada, ülkenin batı bölgelerinde yaşayan Ermenilerin aynı şekilde bir zülme uğramadiği göz önüne alınırsa, buna bir soykırım denemez. Pek çok başka kelime söylenebilir; soykırım hariç. Kaldi ki, söz konusu 1.5 milyon Ermenı sayısı, ölü sayısını değil kayıp sayısını ifade eder. Biz Türk Ermenileri, iyi biliriz ki: Anadolu, bu olaylar esnasında veya sonrasında, Müslüman olmuş Ermenilerle doludur. Bu kişiler, daha sonra serbest olmasına rağmen kendi dinlerine dönmemişler ve geçmişlerini gizledikleri için kayıp hanesine yazılmışlardır. Sözün kısası budur. Konuşmak gerekirse biz konuşur olayların uzun hikayesini anlatırız. Bu konuda bizlerden daha iyi tarihçi de olmaz. Fransızlara gelince. Onlara da küflü peynir yemek düşer. Kalın sağlicakla *Sevan Ince* İstanbul, 6 Ekim 2006 Yazının kalıcı linki: http://turkiye.net/…/bir-turk-ermenisi-anlatiyor-gercekte-…/ (Sevan bey vefat etmiştir. Bu yazıyı, kızının halka açık Facebook hesabından aldık. Kendisinden ismini yayımlamak için izin istedik ancak daha cevap gelmediği için yazamıyoruz).

soykırım tezgahı I.

soykırım tezgahı

Ahmet Maranki M. KEMAL PAŞA, NUTUKTA ŞUNLARI YAZMIŞTI.. . "BUGÜN ERMENİ SOYKIRIMI DİYENLER VE KABUL EDENLER, O GÜN ERMENİLERİN ELİNE SİLAH VERİP İSYAN ÇIKARTIP MÜSLÜMANLARI KATMETTİRENLERDİR. .." PAŞA, O devirde, ermenilerin Müslümanlara karşı uyguladığı zulüm ve yok etme politikasını şöyle anlatmaktadır: "Ermeni kıt'ali konusundaki sözler, gerçeğe uygun değildir. Aksine, güney bölgelerinde, yabancı kuvvetler tarafından silahlandırılan Ermeniler, gördükleri koruyuculuktan cesaret alarak bulundukları yerlerdeki Müslümanlara saldırmaktaydılar. İntikam düşüncesiyle her tarafta insafsız bir şekilde öldürme ve yok etme siyaseti gütmekte idiler. Ermeniler, …binlerce çaresiz ve suçsuz ana ve çocukları işkenceyle öldürmüşlerdi. Tarihte bir benzeri görülmemiş olan bu vahşeti yapan Ermenilerdi. Müslümanlar yalnız namuslarını ve canlarını korumak için karşı koymuş ve kendilerini savunmuşlardı." Tarihi gerçekler böyleyken, kendilerine yönelik hiç bir saldırı yokken Birinci Dünya Savaşında özellikle Rusya'nın kanatları altında silahlanıp kendi ülkesinin ordusunu yani Türk ordusunu arkadan vuran ve sivilleri katleden Ermenilerin tehcir edilmesi kararının 100.yılında soykırım yalanı kervanına katılanlar o günde Ermenileri kandırıp ellerine silah veren ve isyan ettirenlerdir. Çünkü tehcir sadece Ermenilerin isyan ettiği bölgelerde uygulanmıştır. İsyan etmeyen Ermenilerin yaşadığı bölgelerde tehcir olmadığını herkes kabul ettiği halde yine de Papa'nın soykırım açıklamasıyla birlikte Avrupa Parlamentosu, Avusturya, Rusya (Putin), Bulgaristan, Almanya soykırım ifadesini resmileştirirken, ABD Başkanı Obama ise soykırım kelimesini kullanmadan yapılanlar soykırım demiştir. Bu iftirayı dün olduğu gibi bügünde lânetliyoruz. Çünkü tehcir sırasında Osmanlı mahkemeleri kurulmuş masum Müslümanlarla birlikte devletin emirlerine uymayanlar yargılanmıştır.

20 Nisan 2015 Pazartesi

ilber hocanın anlatımı

Özlem GÜRSES Memleketin en büyük sorunu kasabalılık ve bunlar kasabalı! “Kasabada kafa sallayıp ‘cık cık’ dediğin tipteki konuşmaların, düşüncelerin, hükümet çapında gittiğini görüyorsun” diyen İlber Ortaylı, AKP’nin dış politikasını yorumladı: ‘General Sisi’ye karşı Mursi’yi tutacağım’ diyor. Ne bilirsin Mısır’ı? Madalyonun bir tarafında üniversite kampüsündeki tüm kedileri sevip okşayan, espriler yapıp kahkahalarla gülen, bahçesinde sıpa beslemeyi hayal eden bir adam var… Diğer tarafında ise bilgi ve deneyim birikimi ile her türlü “bilgece ukalalığı” yüksek tondan yapan, lafını hiç esirgemeyen ve cehalete asla tahammülü olmayan bir Kırım Türk’ü. Ben ikisiyle de konuştum! Aynı anda. Galatasaray Üniversite’sindeki neredeyse kırık dökük bir odada dünyayı ve memleketi sordum. İşte Prof. Dr. İlber Ortaylı. - “Türklerin Tarihi” kitabını neden yazdınız? Ben onu yazmadım. Bu, böyle çok uzun bir sohbet, Engin Atatimur bunu banda almıştı, revize etti. Bu işi en ciddi yapan adam odur. TRT kökenlidir. - Kitapta “İran Şiileri ile Anadolu Alevilerini birbirine karıştıramazsınız” diyorsunuz? Mezhepçi bir dış politika var mı? Bunların mezhepçiliğini bilmiyorum ama bunlar kasaba insanı. Memleketin en büyük sorunu kasabalılık. Kasaba insanının kafa yapısını biz hâlâ daha çok kavrayabilmiş değiliz. Çünkü bunların eğitimi yoktur. Daha kötüsü buraya eğitim kurumu diye çeyrek çepelek kurumlar getirip kurdular, 50’lerden sonra. Üniversitesi, lisesi… Bu çok kötü oldu. Halkı kandırayım derken aslında büyük problemler açtılar. Sonra tabii biliyorsun bu çeyrek eğitimin üzerine üretim süreci içinde olmayan yerleşmelerin insanları siyasete girdiler. Üretim sürecinde olmayanların siyaset yapmaları kötü. - Siyaset yapmaları neden kötü olabilir? Hiçbir şeye kendi karar veremez, hiçbir tutulacak yeri yoktur onun. Beslenmeye bakar. Bu şimdi büyük problem, çok büyük zorluk. Bugünkü dış politikanın sloganları burada gidiyor. Kasabada böyle kafa sallayıp “cık cık” dediğin tipteki konuşmaların, düşüncelerin, hükümet çapında gittiğini görüyorsun. - Değerli yalnızlık, stratejik derinlik gibi mi? ‘Ben diyor darbeyi önleyeceğim, Sisi’ye karşı Mursi’yi tutacağım’ diyor. Ne anlarsın Mursi’den? Ne anlarsın Sisi’den? Ne bilirsin Mısır’ı? Bilmiyorsun da zaten. - Bugün yaşadığımız ve sizin “kasabalılık” dediğiniz sıkıntılar felsefe üretememiş olmaktan mı? Kasabada üretim yoktur ve dünyayla ilişki yoktur. Onun için orada düşünce olmaz. Dedikodu olur. Basit kavga olur. Bu kavga da sınırlıdır. - Hep böyle mi kalacak? Ne bileyim! Sen ahiret suali soruyorsun! - Buradan bir çıkış yok mudur? Bizim övüneceğimiz bir halimiz yok mu? Vardır işte, her şeye rağmen devlet kurmuşuz. Devlet var, devlete itaat var. Şimdi bu yeni gelenler onu yıkmaya çalışıyorlar, bu çok çok tehlikeli. - Belki oradan bir açılım gelecek, felsefe gelecek? Hayır efendim ne gelecek! Bırak ya ne açılımı? O değişim çok zor bir şey… Gelir tabii de böyle gelmez! Böyle adamların öncülüğünde açılım olur mu? Çok kötü. İnanılmaz biçimde eski solcularla bu kasabalılar bir araya geliyor. Daha önce birbirlerini küçümserlerdi. Ama şimdi eski solcularla “ecmain taifesi” güzelce bir araya oturdular. - Yeni Türkiye için… Yeniyi bilemem ama oturdular. Bunların hiçbiri gerçek adam değil. Çıkmış oradan Yeni Türkiye kuracakmış! Sen kim Yeni Türkiye kim! ‘Anadolu müsait bir yerdi ve geç gelen biz olduk’ - Kitapta “Türkler 12. asırdan itibaren bir Akdeniz toplumudur” diyorsunuz… Evet, öyledir. Sonradan ve geç gelmişler Anadolu’ya. 12. asırda kurulan vatan yok artık, hepsi kurulmuş. Fransa kurulmuş, Almanya kurulmuş, İspanya… Bunlar da birtakım boyları istila ediyor. Türkiye öyle değil. Bambaşka bir yere geliyor Türkler, kendilerinin olmayan bir yere. En geç gelen biziz, tarih boyunca Türkler yok ki Anadolu’da. Geliyor İran üzerinden buraya yerleşiyor. Müsait de bir vatan yerleşmek için. Burası öyle iddia edildiği gibi tamamen Hellenik bir toprak değil, unsurlardan sadece biri. Ermenisi var, Samisi var, Gürcüler var. “Türkiyeli diye bir şey olmaz, Türk Türk’tür” - Kitapta, “İran’da çok sayıda Türk var, fevkalade Farsça biliyorlar, anlayacağınız şaşılacak derecede sağlam bir iki dillilik, iki kültürlülük… “ diyorsunuz. Türklerle Kürtler arasında olmaz mı bu? Olmuyor. Bugüne kadar olmamış. Niye benim derdim mi kardeşim olmamış işte! Böyle şeylere girişmeyin! Şimdi bu Türk Milleti ve bunların okumuşları fevkalade cahildir, hiçbirşey bilmez. Okumuşları cahildir. - O zaman ne kaldı elimizde? Okumamışları önemli değil, o seni rahatsız etmez. Türkler okumaz. Son derece sınırlıdır bilgisi. Sıkılır bunlar! Bir yerde bir konudan bahsedilse dinleyemez, anlayamaz, sıkılır! Böyle Hindistan münevveri gibi değildir bunlar, zavallıdır! Şimdi bunlar mühendisliğe kalkıyor. Burada Yeni Türkiye, konfederasyon filan diyor. Sen hiçbir şey bilmiyorsun! Onun için ben böyle sosyal mühendislik meraklılarına çok kızarım. Sana ne yani! Türklerle Kürtlerde niye olmamışmış! Sen Kürt olsan Türk’e hayatını verir misin? Belki de istemiyor herif… Böyle şeylere takar bu sosyal mühendisler, şimdi bir de imparatorluk kuracakmış bunlar! - Türkiyeli ile Türk arasındaki farkı anlatıyorsunuz kitapta. Nedir fark? Türk Türk’tür, Türkiyeli diye de bir şey yoktur. Bu kadar açık. Beğenmeyen Türklüğü, başka kimliği varsa söyler! Böyle Türkiyeli – Mürkiyeli diye bir şey olmaz, bunlar özenti. Türk vardır, Türk’tür. Beğenmeyen Türk olmayı, başka bir kimliği varsa söyler. Ama tabii gülünç olmasın, mesela Gürcü’yse Gürcüce bilsin, çok rica edeceğim… “Yeni Türkiye”den bahsedenlere bakın! - “Yeni Türkiye” için sadece yapılamaz, kurulamaz değil ısrarla tehlikeli diyorsunuz bu çaba… Tabii tehlikeli, fevkalade tehlikeli. Çok tehlikeli çünkü maalesef programları olmayan, okkalı bir öncü sınıfları olmayan, münevverleri olmayan bir zümrenin değişimden, yeni Türkiye’den yok eski Türkiye’den falan bahsetmesi… Biliyoruz, üstelik halktaki bazı hınçları, temelsiz hınçlar var, bezginlikler de var ama ona karşı. Herkes gayrimemnun, huzurumuzu bozacaklar. Kısa ömrümüzün tadı kaçacak! Herkesle kavga edemezsin. Yani Ermeni’yle kavga et, bir de Yahudi’ye laf at her gün! Olmaz öyle bir şey… Suriye’yle kavga et, İran’la da geril. - “Artık savaş olmayacak dünyada” görüşüne çok uzaksınız? Yaa, evet savaş olmayacak. O kadar silah fabrikası ne yapıyor o zaman? Yanlış… Türkiye nedir? Nerede oturuyor? Nasıl kurulmuş? Bu memleketin kuruluşu kolay kabul edilmiş bir mesele değil, halen de kabul edilmiş değil. Bu defter kapanmadı ve hiçbir şekilde de kapanmaz, onu bileceksin. “Geniş bir evim olsa evde sıpa bakacağım” - Sarı lale mi seviyorsunuz? Masanız onlarla dolu… Kırmızı da severim, pembe de severim. Bin tane çeşidi var lalenin! Bu memlekette lale yoktur, bir tek İzmir’de yetişir doğru dürüst. Çok severim lale. Çok. - Kedi seviyorsunuz bir de? Kedileri de severim. Köpek de severim. Okulda köpek tutmuyorlar. Ama kediler her yerde, odama da, gelirler, her türlü edepsizlik bedava! Git dersin gitmez… Gelir burada masaya çıkar, bilgisayarın üzerinde zıplar, oynar, çok edepsizler. - Evde var mı? Yok. Bir geniş evim olsa sıpa da bakacağım. - Ama onlar büyüyor, hep sıpa kalmıyor. Tabii, ne güzel.. Eşek oluyorlar. Arkadaşım eşek! - İnternet sizin capslerinizle yıkılıyor biliyorsunuz… Caps’i İzmirliler yapıyor. İzmir çocukları onlar, anasının gözü hepsi!

17 Nisan 2015 Cuma

gidiş. babalar ve oğullar

GİDİŞ Sen gitme oğul Gitmek an,dönmek ömür alır. Gidersen kuşları göçer dallarımın Baharken sararır yapraklarım. Dökülürüm oğul dökülürüm ayak izlerine. Bir nevi vedalaşmaksa eger dudaklarının ellerimde bıraktığı bu yara ; El öpenlerin az olsun oğul. Sen gitme oğul Fotograflarda kalmasın suretin Resimlerine düşmesin gözyaşlarım Kokunun kaldığı odalarda bir başıma bırakma beni... Gidersen yaşın genç kalır . Bir çocuk daha ölür .Gitmek yok! Bir fatihaya daha gücüm yok! yok!yok! Kağıttan bir gemimiz vardı Biz agladıkça su aldı. Belli ki boğacak bizi bu sular Amma En son babalar ve oğullar . Şiir: Tolga KAYA

sen gitme oğul !

Sen gitme oğul Gitmek an, dönmek ömür alır. Gidersen kuşları göçer dallarımın Baharken sararır yapraklarım. Dökülürüm oğul dökülürüm ayak izlerine. Bir nevi vedalaşmaksa eğer dudaklarının ellerimde bıraktığı bu yara; El öpenlerin az olsun oğul. Sen gitme oğul Fotoğraflarda kalmasın suretin Resimlerine düşmesin gözyaşlarım Kokunun kaldığı odalarda bir başıma bırakma beni... Gidersen yaşın genç kalır Bir çocuk daha ölür .Gitmek yok! Bir Fatiha’ya daha gücüm yok! yok! yok! Kağıttan bir gemimiz vardı Biz ağladıkça su aldı. Belli ki boğacak bizi bu sular Amma En son babalar ve oğullar.

14 Nisan 2015 Salı

timur islama zarar vermişmidir?

Timur'un Gazaları ( TİMUR İSLAM'A ZARAR VERDİ DİYENLER İYİ OKUSUN) 1)Moğol Çağataylara karşı- İlyas hoca adlı hakana karşı-Zafer Emir Timur'un oldu-Moğollar Türkistan'dan Çıkarıldı! (Kaynak: Zafername) 2)Ruslara karşı- Altınordu'yu yıktıkdan sonra Moskova Knezliklerinin merkezi olan Moskova'yı yağmaladı. (Kaynak: Zafername) 3)Hintlere karşı- Kuzey Hindistan'ın fethi-Bir günde 3 devlet yıktı-Hinduist putlarını yıktı! (Kaynak: Zafername) 4)Hurufi'lere karşı- Sapık bir inancı yaymaya çalışanlara karşı gaza açmıştır! (Kaynak: Zafername) 5)Gürcü'lere karşı- Gürcistan üzerine sefer düzenledi-Gürcü hükümdarı müslüman oldu! (Kaynak: Zafername) 6)İzmir'de Tapınak şövalyeleri- Ankara savaşıyla İzmir'e gelen haçlıları denize dökmüştür! (Kaynak: Zafername) 7-)Çin'i fethetmek için dünya'da hiç Bir hükümdar'ın kalkışmadığı ve eşi benzeri olmayan kasım ayında 2 metre karın içerisinde 69 yaşında Çin'e yürümüştür. Bu soğukta Çin sınırı Otrar'a vardıktan sonra yaşlılığının getirmiş olduğu hastalıkla vefat etmiştir. (1405) www.tarihtarih.com

13 Nisan 2015 Pazartesi

evlada mektup

CANIM ÇOCUĞUMA MEKTUP Benim yaşlandığımı düşündüğün gün sabırlı ol ve lütfen beni anlamaya çalış. Yemek yerken üstümü kirletirsem üzerimi değiştirecek gücüm yoksa lütfen sabırlı ol. Benim sana bir şeyler öğretmek için seninle ilgilendiğim zamanları hatırla... Seninle konuşurken, sürekli aynı şeyleri 1000 kere tekrarlıyorsam, sözümü kesme beni dinle. Sen küçükken, uyuyana kadar sana aynı hikayeyi 1000 defa tekrar tekrar okumak zorunda kalıyordum. Banyo yapmak istemezsem eğer, beni utandırma ya da azarlama… Seni banyoya götürmek için icat ettiğim küçük yöntemlerimi ve oyunlarımı hatırla. Yeni teknolojiler karşındaki cahilliğimi görürsen bana zaman tanı ve beni yüzünde alaycı bir gülümsemeyle izleme… Bazı zamanlarda unutkan olursam yahut konuşmalarımızda ipin ucunu kaçırırsam lütfen hatırlamam için gerekli zamanı bana tanı. Eğer hatırlayamazsam, sinirlenme, çünkü asıl önemli olan benim konuşmam değil, senin yanında olabilmem ve senin beni dinliyor olmandır. Ben sana bir sürü şeyi nasıl yapacağını gösterdim. İyi yemek yemeyi, iyi giyinmeyi, yaşamı göğüslemeyi… Yaşlı bacaklarım yürümeme izin vermediğinde bana elini ver. Tıpkı, benim sana ilk adımlarını atarken verdiğim gibi. Ve bir gün artık daha fazla yaşamak istemediğimi söylediğimde ve ölmek istediğimi, kızma. Bir gün anlayacaksın. Yaşımın; zevk alma değil artık idareten yaşama yaşı olduğunu anlamaya çalış. Bir gün şunu anlayacaksın: hatalarıma karşın hep senin için iyi olanı gerçekleştirmeye çabaladım ve senin yolunu hazırlamaya çalıştım. Senin yanında olduğumda üzgün, kızgın yada güçsüz hissetme kendini. Benim yanımda olmalısın, beni anlamalısın ve bana yardım etmelisin. Benim için yaptıklarını, bir gülümseme ve senin için her zaman taşıdığım çok derin bir sevgi ile geri ödeyebilirim ancak. Seni çok seviyorum çocuğum. (Paylaşalım ki tüm çocuklar okusun.)

gavat diyeni vali yaptılar

44 yaşındasınız. Evlisiniz. 3 çocuğunuz var. Maaşınız 2 bin 500 lira. Piyango vurdu. 100 bin dolar çıktı. Ne yaparsınız? * 2 bin 500 lira maaştan ayda bin lira biriktirseniz, bu paraya anca 20 sene sonra sahip olabilirsiniz. 20 sene… Ama dedim ya, piyango vurdu, 100 bin dolar çıktı. Ne yaparsınız? * Nuri Okutan. Sakarya Valisi. Türkiye’deki valiler “ne yaparım da bir tane daha mercedes makam otomobili alırım” diye kafa yorarken… Bu vali “ne yaparım da bir çocuğun daha okumasını sağlayabilirim” diye kafa yoruyor. * Soyadı üstünde “Okutan…” * Sakarya’dan önce Siirt valisiydi. Kalıpları kırdı, ilginç yöntemlere başvurdu. Kız çocuklarının okumasını teşvik eden muhtarları protokole aldı, onore etti. Yöresel gerçekleri kullandı, kızını okula gönderen babalara altın dağıttı. Görülmemiş sayıda kız çocuğunun okula başlamasını sağladı. Siirt’ten Sakarya’ya geldi. Okul öncesi eğitim oranı yüzde 7’ydi, yüzde 90’a çıkardı! Gelişme hızında Türkiye şampiyonu yaptı. Valiliğin tüm imkanlarını, dar gelirli ailelerin çocukları için kullandı. * Bu müthiş kişisel çaba ve kişisel başarı, Vehbi Koç Vakfı’nın dikkatini çekti. 100 bin dolarlık Vehbi Koç Vakfı ödülü, kız çocuklarının eğitimine katkılarından ötürü, Nuri Okutan’a verildi. * Anasının ak sütü gibi helal paraydı. Son kuruşuna kadar güle güle harcasın diye verildi. * Ne yaptı Nuri Okutan? Kendisine verilen bu parayı, kendi ailesi için harcamadı, tek kuruşuna bile dokunmadı, okul yaptırmak için bağışladı! * Sakarya Camili Mahallesi’ndeki inşaatı derhal başlattı. Pekçok firma, benim de tuzum bulunsun dedi, ücretsiz mal verdi. Vehbi Koç Vakfı, bu onurlu tavrı daha da desteklemek için 50 bin dolar daha gönderdi. 100 öğrenci kapasiteli okula, Fatmana Anaokulu adı verildi. * Isparta Eğirdir’de yaşayan Fatmana, Nuri Okutan’ın anacığıydı. Oğlunun ödül aldığını duyunca “bilirim, benim oğlan o parayı çocuklara harcar” demişti. Haklıydı. * İnşaat bir sene sürdü. Maalesef, Fatmana’nın ömrü vefa etmedi. Tamamlanmasına bir ay kala rahmetli oldu. Ama eminiz ki, bu evladı yetiştiren ana… Cennetten gülümseyerek seyretti okulunun açılışını. * Tee 10 sene evvel, 2006’da yazmıştım bu yazıyı… * Sakarya’dan sonra Trabzon ve Şanlıurfa valiliği yapan Nuri Okutan, akp valilerine yer açılması için, 2011’de kızağa çekildi. Kariyerinin zirvesinde, gelmiş geçmiş en başarılı valilerden biriydi ama, adeta sihirli bir el tarafından defterden silindi. * Vatandaşa “gavat” diyeni vali yaptılar, 25 şehit morgda yatarken poz vererek sucuk hediye edeni vali yaptılar, TC’yi kaldırtanları vali yaptılar, 10’uncu Yıl Marşı yerine akp’nin seçim şarkısını çaldırtanı vali yaptılar, ilkokulları denetlerken tahtaya Arapça yazı yazanları vali yaptılar… Nuri Okutan’ı bir daha asla vali yapmadılar. * Çünkü suçu büyüktü! * “Kadın erkek eşitliği fıtrata ters”ken, kız çocuklarının okutulması ve “eşit birey” olmaları için çaba harcıyordu. * Profesör Türkan Saylan, Profesör Filiz Ali, Profesör Mehmet Özdoğan, Profesör Aziz Sancar, Profesör Turgay Dalkara, Profesör Nermin Abadan Unat, Profesör Gökhan Hotamışlıgil, Profesör Zeynep Çelik ve Profesör Ali Nesin’i ödüllendiren Vehbi Koç Vakfı’ndan, Türkiye’nin en prestijli ödülünü alarak… Topluma örnek insan olma gafletinde bulunmuştu! * Ve şimdi… Fatmana’nın oğlu Nuri Okutan, doğup büyüdüğü Isparta’da, MHP’nin birinci sıra milletvekili adayı oldu. * Sağcı solcu, ülkücü devrimci meselesi değildir bu… Kız çocukları “eşit birey” mi olacak, “ikinci sınıf insan” mı olacak? Bunun seçimidir. * Ayakkabı kutusu’ndaki dolarlara, üstüne faiz alanlar mı kazanacak? Yoksa, kendi dolarlarını kendine ayakkabı bile almadan eğitime bağışlayanlar mı? Bunun tercihidir.

yakın tarihte siyasiler neler dedi

ASLINDA EĞLENCELİ BİR ÜLKEYİZ: Süleyman Demirel, ''Genelevleri kapatalım da, millet bizi mi sevsin?" diyeli 44 yıl oldu. Ecevit, bir mitingde "bu düzen değişecek" deyince bir vatandaş "düzen hayatından memnun, düzülen ne zaman değişecek?" diyeli 17 yıl oldu. ... Güzeldere köyü muhtarlığı siyasetçilerin köye girmesini yasaklayalı 13 yıl oldu. Tansu Çiller, "Cenabı Allah'ı size emanet ediyorum!" diyerek miting alanındakilere büyük bir sorumluluk yükleyeli 11 yıl oldu. Passaparola'da "Ö harfi ile başlayan, örümcek tarafından ısırılan süper kahraman?" sorusuna yarışmacı "Öri Potter" diyeli 11 yıl oldu. Kaya Çilingiroğlu, Ferrari'ye binerken "Ferrari'yi yeni mi aldınız?" sorusuna "Siz Feraye'yi nerden tanıyorsunuz?" diyeli 10 yıl oldu. Meclisspor, kimsesiz çocuklarla yaptığı moral maçını 3-2 kazanarak çocukları ağlatalı 7 yıl oldu. Meclisspor, Engelliler haftası kapsamında görme engellilerden oluşan takımı dostluk maçında 7-3 yeneli 6 yıl oldu. Bakan Mehmet Şimşek, "Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek" diyeli 5 yıl oldu. Çorum'da Hayvanları Koruma Derneği açılışında kurban kesileli 4 yıl oldu. Kırşehir'de komşusunun tavuğuna tecavüz eden adam, yakalanınca "sadece arkadaşız" diyeli 4 yıl oldu. (Derviş Özer)

12 Nisan 2015 Pazar

TÜRK topraklarını terketmek, vatana ihanettir

Gecenin sorusu: Siz bu işe ne diyorsunuz? Bizim TBMM'deki vekillerimiz kör mü! Uluslararası antlaşmalarla kabul edilmiş Suriye'deki Türk toprağını terk ettiler, Suriye ile antlaşma yapmadan çekilip yine Suriye'de Süleyman Şah türbesini diktiler. BU İŞGAL'dir. Yarın Esad kalkıp demeyecek mi, artık burada toprağınız yok çünkü terk ettiniz ve bana da sormadınız diye.. Peki ya Yunan! Ege'de 16 adamızı işgal etti, TBMM'den ses yok! Açın, TCK Md. 302'ye bakın; Türk toprağını terk etmek ya da bir başkasının fiili işgaline gözyummak vatana ihanettir, cezası da ağırlaştırılmış müebbet hapistir! CHP-MHP'ye çekilin Meclis'ten çünkü bu Meclis ve bu Hükümet artık meşru değildir, diyoruz... Çünkü Türk Milleti'ne ait olan egemenliği terk etmiştir, diyoruz...Halka gidin, bu işgali, bu ihaneti anlatıp yardım ve destek isteyin diyoruz... Bana diyorlar ki, partileri yıpratıyorsun, liderleri yıpratıyorsun, eleştiri yapma, diyorlar... Siz bu işe ne diyorsunuz? Toprağımızı, adalarımızı, hepsini geri alırız, bunda endişe yok, herşeyi geri alırız ama endişemiz halkımız, eğer ki halkımızı pkk terör örgütüne terk eder isek, geriye dönüşü kolay olmayabilir!

bel fıtığı nokta atışı

Uzm Dr Ahmet Sümen BEL FITIĞI TEDAVİSİNDE NOKTA ATIŞI Bel fıtığı tedavisinde ilaç , fizik tedavi gibi yöntemlerin yetersiz kaldığı durumlarda ameliyattan önce son çare olarak tüm dünyada başarıyla uygulanan sinir kanalı enjeksiyon yönteminin başarı şansı oldukça yüksektir. Birçok hasta bu tedavi sayesinde ameliyattan kurtulmaktadır. Ayrıca ameliyat olup da fayda görmemiş, ya da fıtığı tekrarlamış hastalarda da uygulanabilmektedir.

ismet inönü cmileri ahırmı yaptı

Tarih Tarih ''İnönü camilere kilit vurdu, kapılara asker dikti kimseyi içeri sokturmadı'' Yalanı ve Gerçeği 1942 yılında İkinci Dünya Savaşı’nın en alevli günlerinde Hitler’in orduları sınırımıza dayandı. Türkiye’ye girip girmemekte kararsızlardı. İsmet Paşa Trakya’da Çakmak hattını kurmasına rağmen İstanbul’un bombalanacağını tahmin ediyor bu nedenle de savunmayı Ankara’nın dışında yapmayı düşünüyordu. İstanbul’daki saraylarda ve müzelerde bulunan tarihi eşyaları, zarar görmemeleri için Alman uçaklarının menzil dışında kalan bölgelerdeki camilere koymayı düşündü. İsmet Paşa düşmanın camileri bombalamayacağını biliyordu. O nedenle bütün saray eşyalarını, padişahların tahtlarını, mücevherleri, kutsal emanetleri, Hazreti Muhammed’in sancağını, kılıcını, Hırkai Saadeti, Hazreti Osman’ın kanlı Kuran’ı Kerimi’ni, Atatürk’ün Samsun’da çıktığı tahta iskeleyi, müzelerde ne varsa tümünü tam 48 vagona yerleştirerek Niğde’ye gönderdi. Bu değerli eşyaları korumak için Topkapı Sarayı İkinci Müdürü Lütfü Turanbek başkanlığında 30 görevli, aileleri ve çocuklarıyla birlikte Niğde’ye gitti. Eşyalar ve görevliler, tehlike tamamen geçene kadar Niğde’de kaldılar. Bu değerli eşyalar Niğde’de 3 camiye yerleştirildi. Camilerin etrafına nöbetçi askerler yerleştirildi. 28 Ocak 1943 günü İnönü Adana’da Churchill ile buluşmak üzere Ankara’dan trenle yola çıktı. Tren Niğde’de durdu ve uzun süre bekledi. İsmet Paşa tarihi eşyaları görmek üzere 3 camiyi de teftiş etti. Özellikle Atatürk’ün Samsun’a çıktığı tahta iskeleyi görmek istiyordu. Saruhan Camii’ne gitti ve Tunabek’e sordu: ‘Asker nöbetini aksatmıyor, camilere kimseyi almıyor değil mi? Gözüm arkada kalmasın’ dedi.” Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük savaş ve stratejistlerinden biri olan Atatürk’ün yanında, yakınında bulunmuş olan İsmet İnönü, Türk ulusunun varlık yokluk kavgasında vatan savunmasında, her türlü çareye başvuran bir neslin son temsilcilerindendir. İşte bu İsmet İnönü’nün savaş stratejilerinden biri de zorunlu hallerde “camileri asıl amaçları dışında kullanmak”tır. Kurtuluş Savaşı’nda Batı Cephesi komutanı olan İsmet Paşa, Büyük Taarruz’dan önce I. ve II. Ordu ile bunlara bağlı karargâhların barınması için Akşehir ve Konya çevresindeki camiler, hanlar ve kervansarayları kullanmıştır. Özellikle, kışın bölgede askeri birliklerin barınması için büyük kışlalar ve misafirhaneler olmadığından bu yola başvurmuştur. İsmet İnönü, aynı yönteme II. Dünya Savaşı yıllarında da başvurmuştur. İşte İsmet İnönü’nün “bu yöntemi”, sonraki yılların “din istismarcıları” tarafından, İsmet İsmet İnönü’nün camileri kapattığı ve ahıra çevirdiği şeklinde halka yansıtılmıştır. Kayakça; Tufan Türenç, “Çirkin İftira ve Gerçek”, Hürriyet gazetesi, 11 Ocak 2011. Ramazan Balkan, “İsmet Paşa’nın Yıktırdığı Camiler”, Kocatepe gazetesi

11 Nisan 2015 Cumartesi

hayatın 4 kuralı

HAYATIN DÖRT KURALI ! KURAL 1: "Karşına çıkan kişiler her kimse, doğru kişilerdir. Bunun anlamı şudur, hayatımızda kimse tesadüfen karşımıza çıkmaz. Karşımıza çıkan, etrafımızda olan herkesin bir nedeni vardır, ya bizi bir yere götürürler ya da bize bir şey öğretirler. KURAL 2: "Yaşanmış olan her ne ise, sadece yaşanabilecek olandır. Hiç bir şey, hem de hiç bir şey yaşadığımız şeyi değiştiremezdi. Yaşadığımızın içindeki en önemsiz saydığımız ayrıntıyı bile değiştiremeyiz. 'Şöyle yapsaydım, böyle olacaktı' gibi bir cümle yoktur. Hayır, ne yaşandıysa, yaşanması gereken, yaşanabilecek olandır, dersimizi alalım ve ilerleyelim diye. Her ne kadar zihnimiz ve egomuz bunu kabul etmek istemese de, hayatımızda karşılaştığımız her olay, mükemmeldir." KURAL 3: " İçinde başlangıç yapılan her an, doğru andır. Her şey doğru anda başlar, ne erken ne geç. Hayatımızda yeni bir şeyler olmasına hazırsak, o da başlamaya hazırdır. KURAL 4: "Bitmiş olan bir şey bitmiştir. Bu kadar basittir. Hayatımızda bir şey sona ererse, bu bizim gelişimimize hizmet eder. Bu yüzden serbest bırakmak, gitmesine izin vermek ve elde etmiş olduğun bu tecrübeyle ileriye doğru bakmak daha iyidir." DERTLER PAYLAŞILDIKÇA AZALIR, SEVİNÇLER PAYLAŞILDIKÇA ÇOĞALIR ! FİKİR Mafyası | HAYATA DAİR DÜŞÜNCELER VE SÖZLER

RUMİ !

TRABZONLUYA ‘’PONTUSLU RUMLAR’’ HAKARETİ **Bu yazıyı sonuna kadar okuyup, çıktısını almayan, kaydetmeyen, paylaşmayan Karadeniz insanında hakkım kalsın, helâl etmem** ‘’Her zaman için milli duyguları güçlü ve zinde olan Trabzon insanı bu seferde; Fenerbahçe’nin otobüsünün kurşunlanması bahane edilip fırsat bilinerek, Ulusal Basının AKBABA SPOR YORUMCULARI tarafından linç edilmeye çalışılmaktadır. Hızını alamayan kendini bilmezin biri de Trabzonlular için ‘’PONTUSLU RUMLAR’’ gibi ağır bir itham ve hakarette bulunuyor. Bir Trabzonlu olarak, bu gibi art niyetlilere, Trabzon’un bir Türk şehri olduğunu anlatmak için bazı tarihi bilgileri paylaşmayı görev bildim…’’ ‘’Trabzon şehri ve insanı üzerine oynanan kirli oyunun kiralık figüranlarına tokat gibi tarihi cevaplar’’ Evet Karadeniz Bölgesinde bir Pontus Devleti vardı lâkin bu Pontus Devletini İranlı MİHİRDAT kurmuştu. Mihirdat, Farsaca'da ''PARLAYAN GÜNEŞ'' anlamına gelir. Bu Pontus Devleti İran'ın bir eyâletiydi. Pontus'un Yunanlılarla en küçük bir bağı bile yoktur. Tarih ders kitaplarında geçen ''Rum Pontus İmparatorluğu'' ismi tamamen uydurmadır ve bu şekilde yazılmasını ABD de ki bir tarih enstitüsü tavsiye (Emir) etmiştir (Prof. Oktay Sinanoğlu böyle söylüyor ve gerçektir) PONT; Ayak, barınak, liman anlamlarını taşıyan farsça bir kelimedir RUM: Tarihte Rum diye bir millet asla olmamıştır. Arapçada ''O'' harfi olmadığından, Araplar Romalılara Rum demiştir. Bu yüzdende Anadolu'ya ''ROMAELİ'' yerine ''RUMELİ'' demiştir. MEVLÂNA CELÂLEDDİN-İ RUMİ- EŞREFOĞLU RUM-İ gibi âlimlerimiz Rum mu ki? Buradaki RUMİ kelimesi onların ROMAELİ yâni Anadolulu olduklarını belirtir. Aynı şekilde Osmanlının bastırdığı paralar (CEDİD RUMİ). Yine Anadolu birlikleri (AHİYANİ ve BACİYANİ RUMİ) gibi Fransız akademi üyesi LE BEAU, Alman tarihçi FELLEMAYER, Çek tarihçi HROZNY. Bu üç meşhur tarihçi yazdıkları eserlerinde; Trabzon şehrini, yaklaşık M.Ö 2200 de TURANİ KAVİMLERDEN OLAN TİBARENLER'in kurduklarını bizzat tespit edip açıklamışlardır. Trabzon şehrinin ilk ismi; TİBERANZON’dur. Şehrin diğer Türkçe isimleri ise; Tıbarzon / Tarabuzan / Drabzan / Trabzan / Turabozan / Hurşidâbad / Tarabefzun / Karadeniz, HZ. NUH’un üç oğlundan biri olan YAFES’in en dindarı olan büyük oğlu TÜRK tarafından yurt tutulmuş bir bölgedir. Karadeniz’in adı, ‘’ULUOĞUZ GÖLÜ’’ dür. Karadeniz kelimesi Türklerde özellik arz eden bir kelimedir. KARAKALPAK- KARABUDUN- KARA MURAT gibi. Yunanlılar Türkçe olan bu ismin ilk hecesini alarak, bu ilk heceye PEZA- PEZUS- PEZANT gibi uyduruk ekler ilâve ederek kendilerine mal etmeye çalışmışlardır! Yunan asıllı tarihçi Charles Texier`e göre de; Trabzon şehri, Yunanistan`dan daha eskidir. Hatta Mora’da ki Argos kentinden bile.. Yâni; Yunanlılar, kendilerinin olmadıkları bir zaman da, kendilerinden önceki bir şehri nasıl kurmuş olabiliyorlar. Bu yalan iddialara kendileri bile inanmayarak gülüyorlar! ABD’Lİ ARAŞTIRMACI YAZAR ALFRED DUGYAN`A GÖRE; Pontus Krallarının ve halkının Yunanlılarla hiç bir ilgisi yoktur. Bu gün ki Yunanistan Doğu Romalı değildir, çünkü Yunanlılar M.Ö. 3. cü Yüz yılda tarihten silinmişlerdir. Bugün kendilerini Yunan diye tanıtanlar aslında SIRP- ARNAVUT- SLAV Karışımı melez bir topluluktan ibarettirler (asla millet değildirler) YUNANLI TARİHÇİ HEREDOT ŞÖYLE YAZAR: "M.Ö 4.cü yüz yılda Türkler o kadar kalabalıklar ki Karadeniz Türkleri almıyordu" YORGOS KORTADOS, ‘’BÜYÜK YUNAN TARİHİ’’ İSİMLİ ESERİNDE; "Yunanlıların Pontus ile hiç bir alakaları yoktur. Yunanlıların Pontus ile alakaları, Atinalı tüccarların gemileriyle gelerek, Trabzon bölgesinden çaldıkları inekleri, Atina ve Mısır`a götürüp satmalarından ibarettir" der… Trabzon Kalelerinin kimin tarafından kurulduğuna dair tek gerçek bilgi; HZ. NUH`un oğlu YAFES`İN soyundan gelen Türkler tarafından kurulmuş olmasıdır… Bu gerçeği saptırmak isteyen İngilizler, büyük bir sahtekârlık örneği sergileyerek, çeşitli eser ve dergilerinde HZ. YAFES`in ismini, Ermenice bir isim olan YAFET şeklinde yazarak, YAFES ile Türklerin bağını koparıp, devreye Ermenileri sokmaya çalışmışlardır… İŞTE KUMAN TÜRKLERİ VE UYGURLARA AİT YER İSİMLERİ Aşağı Kumanit, Yukarı Kumanit, Kumanit köyü, Kumandonos yaylası, Komova deresi, Kumandere Raşi, Kumandere Kadahor, Kumandere Habel, Kumandere yaylası, Kuman yurdu yaylası, Kuman tepesi, Kuman köyü, Şinik, Şova, İlana, Babür Kilise, Kızıl elma, Çal, Tonya Komyatağı (bugünkü İskenderli) gibi daha sayılamayacak kadar çok köy, dere, yayla, dağ, tepe, çay ve mevki isimlerinin her biri bir tokat gibi inmektedir sahte ve maksatlı Pontus iddiasında ki iç ve dış mahfillerin suratlarına! KARANİSLER GERÇEĞİ; Trabzon'un köklü sülâlerinden Karanisler, İngiliz belgelerinde bile sabit olduğu üzere, Mısır'ın Nil Nehri Deltasının bulunduğu bölgeden gelmişler ve oradaki isimleri KURT BEYLER'dir. Bu örneği özellikle verdim! FATİH SULTAN VE 8000 TRABZONLU Fâtih Sultan 1461 de Trabzon'u Fethedince bir müddet bu şehirde kalır. Dönerken Trabzon ve çevresinde yaşayan 8000 Türk'ü İstanbul'a götürür ve onlara çok güvendiğinden devletin önemli yerlerinde istihdam eder KEMENÇE VE HORON Kemençe ve horon dahi tek başına, hayali Pontusçuların ve Yunan istihbarının yalanlarını çürütüp yüzlerine çarpmaya kâfi geliyor. 86 yaşında olup, 36 büyük esere imza atmış, ilmi araştırmaları ve ETRÜSKLER çıkışıyla, İtalya`nın binlerce yıllık tarihi tezlerini altüst eden, dünya çapında tarih araştırmanı Sn. KAZIM MİRŞAN bir eserinde şöyle söyler; "Karadeniz bölgesini adım adım gezdim, mağara mağara dolaştım. taşları, mağaraları kazdım, altından hep ve sadece 5-6 bin yıllık Türk Yazıtları çıktı" NOT. Trabzonlu olanlar bu yazıyı mutlaka kayıt etsinler, en az on adet çıktısını alarak çocuklarına, çevrelerine okutsun ve de saklasınlar. Zaman gelecek kendilerine çok lâzım olacak! Her zaman bir Ali ULUSAL (Kızı Münevver Ulusal Ustaalioğlu faceden çoğunuzun arkadaşıdır), bir Orhan KILIÇOĞLU bulamazsınız! (Nefsimden Allah'a sığınırım. Bunu böyle söylememi, nefis yapıyorum şeklinde değil de sitem ediyorum olarak görün ve haklıyım da) ORHAN KILIÇOĞL

9 Nisan 2015 Perşembe

enseye buz koymanın faydaları!

Ensenizin Doğru Noktasına Yerleştirilen Bir Buz Kalıbının Faydaları belginselen Uzun, sağlıklı, daha enerjik, genç görünümlü, daha tatminkâr bir hayat yaşamayı hepimiz isteriz. Doğru beslenmek, aktif kalmak, zihnimizi beslemek ve yüksek risk içeren şeylerden uzak durmak bunun bir yoludur. Bir de uygulayabileceğiniz basit yöntemler vardır. Kafatasının hemen bittiği ensedeki nokta Feng Fu olarak bilinir ve zaman zaman bu noktaya bir buz kalıbı koymanın harikalar yarattığı kanıtlanmıştır. Bu nokta bir basınç noktasıdır. Buraya düzenli olarak bir buz kalıbı uyguladığınızda, bedeninizin canlanmasını sağlar. Kendinizi daha enerjik ve daha mutlu hissedersiniz. Karın üstü uzanıp, bu Feng Fu noktasına bir buz kalıbı koyun. Sonra, yirmi dakika bekleyin. Düşmemesi için ufak bir bandaj kullanabilirsiniz. Bunu sabahları bir kez aç karnına, bir kez de yatmadan önce deneyin. İşte, faydaları: Uyku kalitenizi arttırır; Ruh halinizi düzeltir; Bağırsakların daha düzenli işlemesini sağlar; Soğuk algınlığına iyi gelir; Diş ve baş ağrılarını giderir; Ciğerlerle ilgili ve kardiyovasküler hastalıkları dindirir; Tiroitle ilgili sorunlara iyi gelir; Adet sancılarını hafifletir; Zihinsel sağlığı geliştirir. Kaynakça < http://higherperspectives.com/ice-cube/>, (erişim tarihi: 1 Nisan2015)

6 Nisan 2015 Pazartesi

Abd. gül kasrı. yetim malı talanı..

Adamlar Türkiye'yi sattılar herşeyimizi paramparça ettiler vatan Toprakları elden gidiyor.Bu hükümetteki hain sadece Abfdullah Gül MÜ ?O en hafifleri yağmadan bir köşk düşmüş ona ya ötekiler?.Chp ve MHP başkanlarıda Tokmak vurucusun Hık Deyicileri değilmi?Tayyibin milyarlarına özenip BOP den Rüşvetleri Alıp Tayyibe destek olmuyorlar mı?Ben Kabahati Türk halkında buluyorum .Hani teşbihte hata olmaz. Açık G..E kervan konar derler ya.Türkiye hiç bir değerine sahip çıkmak için p... Devamını Gör 'Vallahi de billahi de bu kadarı kimsenin aklına gelmezdi! Biz bu sütunlarda Abdullah Gül’e tam 111 gündür altı aydır işgal ettiği Huber Köşkü’nü boşalttırmaya çalışıyoruz ya... Beyefendi bu arada boş durmamış... Kendisi için yeni bir tarihi “köşk” ayarlamış... Gazeteci Tolga Aktar kardeşimin haberine göre Meclis Başkanlığı’nın yönetiminde olan Milli Saraylar’a ait Maslak’taki meşhur Ayazağa Kasrı; Abdullah Gül’ün kullanımına tahsis edilmiş! Peki; nasıl mı olmuş bu? Anlatayım: *** Abdullah Bey , burayı “çalışma ofisi” olarak kullanmak için, kendi adını taşıyan bir vakıf kurmuş ve 100 bin lira bağışlamış gibi göstermiş... Bu vakıf, sözüm ona “ülkedeki çoğulcu ve özgürlükçü demokrasinin geliştirilmesi” için faaliyet gösterecekmiş... Kurucuları arasında kardeşi ve damadı da varmış... Ve... Maslak ‘taki o muhteşem yapı, 49 yıllığına bu vakfa tahsis edilmiş! Gül, Huber’den ayrıldıktan sonra çalışmalarını tarihimizin en önemli eserlerinden olan bu binada sürdürecekmiş... Peki; bu binayı, Gül’ün vakfına, kim, nasıl, hangi hakla tahsis etmiş? Henüz bunları bilmiyoruz ama elbette öğreneceğiz! *** Kısacası dostlar; bunları bir Köşk’ten kovuyorsunuz; diğerini kapıyorlar! Acaba hiç dokunmasak mı? Korkarım ki kovaladıkça Topkapı Sarayı’na bile göz dikecekler! Mustafa Mutlu (Aydınlık Gazete)' Turkiye.Net Vallahi de billahi de bu kadarı kimsenin aklına gelmezdi! Biz bu sütunlarda Abdullah Gül’e tam 111 gündür altı aydır işgal ettiği Huber Köşkü’nü boşalttırmaya çalışıyoruz ya... Beyefendi bu arada boş durmamış... Kendisi için yeni bir tarihi “köşk” ayarlamış... Gazeteci Tolga Aktar kardeşimin haberine göre Meclis Başkanlığı’nın yönetiminde olan Milli Saraylar’a ait Maslak’taki meşhur Ayazağa Kasrı; Abdullah Gül’ün kullanımına tahsis edilmiş! Peki; nasıl mı olmuş bu? Anlatayım: *** Abdullah Bey , burayı “çalışma ofisi” olarak kullanmak için, kendi adını taşıyan bir vakıf kurmuş ve 100 bin lira bağışlamış gibi göstermiş... Bu vakıf, sözüm ona “ülkedeki çoğulcu ve özgürlükçü demokrasinin geliştirilmesi” için faaliyet gösterecekmiş... Kurucuları arasında kardeşi ve damadı da varmış... Ve... Maslak ‘taki o muhteşem yapı, 49 yıllığına bu vakfa tahsis edilmiş! Gül, Huber’den ayrıldıktan sonra çalışmalarını tarihimizin en önemli eserlerinden olan bu binada sürdürecekmiş... Peki; bu binayı, Gül’ün vakfına, kim, nasıl, hangi hakla tahsis etmiş? Henüz bunları bilmiyoruz ama elbette öğreneceğiz! *** Kısacası dostlar; bunları bir Köşk’ten kovuyorsunuz; diğerini kapıyorlar! Acaba hiç dokunmasak mı? Korkarım ki kovaladıkça Topkapı Sarayı’na bile göz dikecekler! Mustafa Mutlu (Aydınlık Gazete)

engin alanın açıklamaları

18 yıl hapis cezasına çarptırıldığı Balyoz davasında yeniden yargılama sonucu beraat eden MHP Milletvekili ve emekli Korgeneral Engin Alan, MHP’den yeniden neden aday olmadığını, Meclis’te yaşadıklarını ilk kez anlattı Alan, Habertürk gazetesinden Balçiçek İlter’in sorularını yanıtladı. İşte o çarpıcı röportaj -Yaklaşık 4 yıl cezaevinde yattınız. Ne hissettiniz? Ne Türkiye bunu hak etti, ne de Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)… Yaşananların telafisi yok ki. Haksızlığa öfkelendim en çok. Yoksa zorluklar beni yıldırmaz. Ucu açık bir görev olarak kabul ettim yaşananları. “Farzet ki Kuzey Irak’tayım, Güneydoğu’nun dağlarındayım. Görev ne zaman biterse, çıkarım” dedim, kendimi ona göre programladım. -En başa dönelim. Siz ne zaman “Bu iş bana da bulaşır” diye düşündünüz? Ucunun bir yerlere doğru gittiğini gördüm, endişelerimi TSK’nın komuta kademesiyle de paylaştım. “Bu iş burada kalmayacak, bu büyük bir plan ve bütün TSK’yı yakacak” dedim. Nitekim de yaktı. Bu milletin bir ordusu var, getirdikleri noktaya bakın. TSK ile hesabım yok, ama kişilerle var. -Niye olduğunu düşünüyorsunuz tüm bunların? Çok basit. Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) hayata geçirebilmek için TSK’yı devre dışı bırakmak gerekiyordu. -Tuttu mu peki? Tuttu mu, tutmadı mı, ondan pek emin değilim, endişelerim var. Çözüm, çözülme, ihanet sürecine baksanıza… Öte yandan bizler halen içeride olabilirdik, o yönden de tutmadı. -Mahkemeler, hâkimler nasıldı? Beşiktaş’a ilk ifade vermeye gittiğimde, beni sorgulayan savcının gözlerinde sadece nefret vardı. Ben onun için bir düşman generaliydim. Daha gittiğim anda olayın sonucunun ne olduğunu anlamıştım. -Ne hissettiniz? Şaşırdınız mı? İnanılmaz büyük bir üzüntü hissettim. Bizi bu Cumhuriyet’in mahkemeleri yargılamadı, bu başka bir şeydi. Mahkeme değildi, sadece bir duvardı. O kadar enteresan şeyler yaşadım ki… Neticede tutuklandım, sonra serbest bırakıldım, sonra tekrar tutuklandım. Kaç kez… Böyle bir ülke olabilir mi? Bu arada haklarını teslim etmek lazım, Silivri ve Sincan cezaevlerinde müdüründen infaz koruma memuruna kadar her birinden çok büyük saygı gördük. Bir tanesi bana “Sizi burada gördükçe komutanım, kendimden utanıyorum” dedi. Bir zamanlar manşetlerde kahramandım, bir günde terörist oldum. Hayat böyle bir şey işte. ‘HAPİSHANE SABRI ÖĞRETTİ’ -Neye sığındınız peki? Nasıl ayakta kaldınız? Hayatımı iki şeye göre kurguladım: Sağlık ve sabır. Askerken emir verirdim, oldu mu diye hemen döner kontrol ederdim, hapishane bana sabrı öğretti. -Hiç mi umutsuzluğa kapılmadınız? Karamsarlık ve umutsuzluk yok lügatimde. Ama özlem var, sevdiklerime tabii… Dışarıdakiler kanımca çok daha fazla acı çekti. -En zoru içeride olmak mıydı, bütün bunların arasında? En zoru değil, en gücüme gideni… Hayatta en kötü şey haksızlık. Milletvekilliğimin 3 senesi hapishanede geçti. Ne hapishaneden, ne ölümden korkarım. Beni korkutacak kulu, Allah daha yeryüzüne indirmedi. Üniformamı çıkarana kadar “Bu dünyada ordusunu en çok seven, Türk milletidir” diye inanıyordum, biz böyle yetiştik. Bu imajı yıkmak için yaptılar o davaları. Romalı düşünür Tacitus der ki: “Kendi ordularına katlanamayan milletler, başkalarının ordularına tahammül etmek zorunda kalırlar.” ‘BİZİ ADAM YERİNE BİLE KOYMADILAR’ -Tekrar mahkeme sürecine dönelim… Adam yerine bile koymadılar bizi, öfkeleniyor insan. Hiç onlarla muhatap olmadım. İnanmadığım ve karşımdakileri ciddiye almadığım için, savunmalarım da 2 ya da 3 dakika oldu. Olmayan bir şeyi savunmak, onların pozisyonunu güçlendirirdi. -Sonra MHP’den milletvekilliği teklifi geldi… Dışarıdaydım teklifi aldığımda… MHP ile gönül bağım vardı, Türk milliyetçisiyim, Atatürk milliyetçisiyim. Partiye katıldım, sonra yine cezaevine aldılar beni. Koyun gibi topluyorlardı, insanın gücüne gidiyor. Kolordulara, filolara komutanlık etmiş generalleri sabahın köründe 30 kişiyle alacaksınız yataklarından, böylece orduyu aşağılayacaksınız… ‘ONLARA BENİ EVDEN ALMA HAZZINI YAŞATMADIM’ -Sizi de mi öyle aldılar? Ben kendim gittim, evimden alamadılar. Vermedim onlara o hazzı. Aslında 2007’de milletvekili olabilirdim, teklif gelmişti. Alınyazısına inanırım. 2007’de vekil olsaydım cezaevine girmeyecektim. Ama arkadaşlarım içerideyken ben dışarıda olsaydım hazmedemezdim. İstifa eder, içeri girerdim. -Vekil olunca ne değişti? Hiçbir şey. Herkes çıkacağımı zannediyordu, ama ben biliyordum bırakılmayacağımı. Etrafım “Sayın vekilim” deyince garipsiyordum. Televizyonda ailemi izledim, Meclis’te odama gitmişler. Vekil olduğumu ancak Meclis’te yemin ettiğimde anladım, iliklerime kadar hissettim. ‘HAZİRANDAKİ SEÇİMİN SONUCU 25-30 YILIMIZI BELİRLEYECEK’ -MHP’den niye yeniden aday olmadınız? Sağlığınız mı bozuk, sabıka kaydı engeliniz mi var? Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en kritik seçimine gidiyor. Bu seçimden çıkacak sonuç 25-30 yılımızı belirleyecek. Demokratik parlamenter rejimden başkanlığa geçiş, çözülme süreci, ekonomi; bütün bunları üst üste koyuyorum ve bu aşamada MHP’yi yıpratacak hiçbir şey söylemek istemiyorum. Ama herhangi bir sağlık sorunum da yok, sabıka kaydım da… Sadece “Ben böyle karar verdim, karşısı da kendi kararını verdi” diyelim. Anamdan vekil ya da general doğmadım. Benim istikbalim mazide kaldı, hiçbir beklentim yok. Bu milletin evladı olmaktan başka hiçbir makam bana bundan sonra şeref de kazandırmaz. -MHP kurultayına niye gitmediniz? Yine karışıklık çıkmasın, parti yıpranmasın diye. -CHP’den de teklif geldi mi size? İsim vermek istemem. Bu aşamada siyaset niyetim yok. Hayatımda hiç tatil yapmadım, biraz dinleneceğim. -Tatil yapmayı biliyor musunuz? Bilmiyorum, öğreneceğim. “MECLİS’TE KAN BEYNİME ÇIKIYOR” -Meclis’e dair ne anlatabilirsiniz? Her fikirden insanın “Benim hakkımı koru” diye oraya gönderdiği bir topluluk. Kavgalı ve sıkıntılı bir dönemdi. Hoşgörü de gitmiş. “Benim ne işim var burada?” diye çok düşündüm. -Hoşgörülü müsünüz? Örneğin HDP’lilere karşı? Yanımda oturuyorlardı üstelik, çok acayip bir duygu. Kürsüye çıkıp “Kürdistan”, “Sayın Öcalan” dediklerinde beynime kadar kan çıkıyor tabii. Emir astsubayım dahil şehit verdiğim, bayrağa sarıp ailelerine gönderdiğim vatan evlatları gözümün önünden geçiyor.

5 Nisan 2015 Pazar

akepenini masum kürt leri !

bunlar akepe nin masum ! pekaka kürtleri...!....bunlar tüm kürtleri temsil etmedikleri için, KÜRT KARDEŞLERİMİZİ özellikle ayrı tutuyorum...Bunlar akepe nin masum ! ( ben demiyorum, kendileri defalarca dedi ) pekaka kürtleri...buda başardılar!bunlar akepe nin masum ! pekaka kürtleri...!....bunlar tüm kürtleri temsil etmedikleri için, KÜRT KARDEŞLERİMİZİ özellikle ayrı tutuyorum...Bunlar akepe nin masum ! ( ben demiyorum, kendileri defalarca dedi ) pekaka kürtleri...buda başardılar!Bu Türkiyenin geldiği durumdur... Bu yeni Türkiyedir... Türkiye bir Türkmene bile kucak açmazken geçen 3-5 günde 150,000 Suriye Kürdüne sığınacak verdi... Bunlar sığındıkdan hemen sonra PKK lehine eylem ve propaganda yapmaya başlamışlar... Türkiyeni bu duruma sokanları kınıyoruz lanetliyoruz... Ölüm uykusuna daldırılmış Türk uyansın diye... Paylaşıyoruz... https://www.facebook.com/GuneyAzerbaycanMilliUyanisHareketi/photos/a.155728867809140.29030.152768241438536/742202139161807/?type=1&theater

ilber ortaylı- başkanlık

http://www.sozcu.com.tr/2015/gundem/ilber-ortaylidan-cok-konusulacak-baskanlik-sistemi-aciklamasi-794140/

4 Nisan 2015 Cumartesi

ÖZFATURADAN MEKTUP

İzmir Büyükşehir Belediyesi eski başkanı ve muhafazakar kesimin önde gelen isimlerinden Burhan Özfatura, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a hitaben açık mektup yayınladı. Özfatura mektupta, “Yüzünüz gülmüyor. Vicdanınız kanıyor. Siz, AKP şablonuna uygun bir tip değilsiniz” ifadelerine yer verdi. Özfatura mektubunda, “Hepimiz görüyoruz ki; mutlu değilsiniz. Yüzünüz gülmüyor. İnanıyorum ki; bu tabloyu tasvip etmiyorsunuz. Vicdanınız kanıyor. Hatta zaman zaman, vicdanınızın sesi baskın çıkıyor, güzel şeyler söylüyor, tenkit yapıyorsunuz. Ama hemen, geri adım atıyorsunuz. Siz, AKP şablonuna uygun bir tip değilsiniz” dedi. Bir dönem ANAP, bir dönem de DYP’den İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan Burhan Özfatura, basın kurumlarına ‘Kardeşim Bülent Arınç’ diye başlayan açık mektubu gönderdi. Kendi kişisel blogunda da mektubu yayınlayan Özfatura, son zamanlarda çıkışlarıyla AKP içinde gündem yaratan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’e seslendi. Geçmişte İzmir Defterdarlığı da yapan, muhafazakar kesimin önemli isimlerinden Özfatura, açık mektubunda şunları söyledi, “Kardeşim, Bülent Arınç… Sana, bu açık mektubu yazmak için, çok uzun süre düşündüm. Hep geciktirdim. Zira seni kırmaktan ve üzmekten çekindim. Seni çok sevdiğimi, sen de iyi bilirsin. Kırk yıla yakın, bir tanışıklığımız, dostluğumuz ve sevgimiz bulunmaktadır. Kaldı ki; sana minnet borcum da vardır. 1976′da, Defterdarlık görevinden aldıklarında; (güya burnumu sürtmek için) benden nefret eden bir tipe, hakkımda tahkikat yaptırmışlar. 31 adet suç icat etmişlerdi. Davalar, en yakın il olarak, Manisa’da görüldü. Ve sen, (bir kuruş bile talep etmeden) savunmamı üstlendin. Tümünde de beraat kararı çıkarttın. Bu iyiliğini, ölene kadar, unutmam mümkün değildir. Bu kırk yıl içinde; senin, ne kadar hassas, dürüst, mütevazi, ihlaslı, bilgili, haramdan korkan bir kişiliğe sahip olduğunu; yakından gördüm. Hiçbir görev, seni şımartmadı. Çıkarcı yapmadı. İşte bu yüzden; yıllardır AKP’nin ürettiği, rüşvet, yolsuzluk, yalan, iftira, baskı, zulüm, kıyım, torpil ve kayırma-yandaş olmayanı dışlama, israf, saltanat, hukuksuzluk, anti-demokratik düzen bataklığında olmana çok üzülüyorum.” Özfatura mektubuna defterdarlığından gelen alışkanlıkla maddeler halinde şöyle devam etti: “1) Bunun, vefa gerekçesi ile izahı, mümkün olamaz. Zira, senin kimseye (başta Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Abdullah Gül olmak üzere) böyle bir borcun olamaz. Aksine; senin desteğinle bir yerlere gelenlerin, sana vefa borcu vardır. 2) Yine, “bu kötü gidişe, çöküşe engel olmak için, kaldım” da diyemezsin. Zira, AKP’de (kimseye önem vermeyen, istişare yapmaya tenezzül etmeyen, çevresinin dalkavuklarla çevrilmesinden (hatta şirke giren tavır ve sözler sergilemesinden) rahatsız olmayan, herkesi konu mankeni gibi gören, hukuk düzenini ve demokrasiyi hiçe sayan, ülkeyi kendi şirketi gibi yürütmeyi arzu eden) tek bir otorite mevcuttur. Bu otorite; bugüne kadar, sen dahil-kimseye söz hakkı ve inisiyatif tanımış mıdır? Bundan sonra da tanıması mümkün müdür? Kaldı ki, her fırsatta, senin karizmanı çizme gayreti yok mudur? 3) Eminim ki, mevcut tablo, seni de çok üzüyordur; a) Hani, yokluklarla, yasaklarla, yolsuzluklarla, mücadele edilecekti? Şu anda, hepsi zirve yaptı. b) Hani, bir ‘dava’ edebiyatı vardı. İnancımıza hizmet edilecekti? Şu an; toplum tam anlamı ile dejenere oldu. Milli ve manevi değerlerimiz yozlaştırıldı. Fuhuş, kumar, alkol, kaçakçılık, sapıklık, uyuşturucu, rüşvet, torpil, yolsuzluklar, zulüm, kıyım, iftira, baskı, kul hakkına tecavüz, kamu malına el uzatma, haramzadelik, lüks, israf, saltanat, görgüsüzlük, gasp, hırsızlıklar, cinayetler, kadına şiddet vb. zirve yaptı. Anketlere göre; AKP iktidara geldiğinde, beş vakit namaz kılanların oranı %40 idi. Şimdi %18′e indi. Bunda en büyük vebal, partinize aittir. (İmam hatip öğrencileri arasında, bu oran, maalesef %13′dür.) Kula kul olmak yaygınlaştı. ABD’nin projesi, ‘Ilımlı İslam’ gerçekleştirildi. Ve Diyanet susturuldu. Suç ortağı haline getirildi. c) Hani, ‘Tek Vatan, Tek Bayrak, Tek Dil’ deniliyordu? Hani; ‘teröristle masaya oturan şerefsizdi’? Peki, niçin ülkenin büyük bölümü, terör örgütüne teslim edildi? Niçin, her türlü taviz verildi? Niçin, KCK ve PKK operasyonları durduruldu? Niçin, İmralı’daki cani, bu kadar parlatıldı? d) Nedir bu, gurur, kibir, enaniyet, dünya hırsı? Nerede, hukuk düzeni, demokrasi, fikir, ifade, inanç ve teşebbüs hürriyetleri, kul hakkına saygı, can, mal ve namus güvenlikleri? Ülkede; bozulmadık, dejenere edilmedik, işgal edilmedik bir kurum kaldı mı? Halk, niçin sizlerden, bu kadar nefret etmektedir? O; büyük, zor ve dehşetli ‘hesap gününde’, havuz medyası, mal, mülk ve dalkavukların bir işe yaraması mümkün müdür? Sevgili kardeşim; dün geçti, yarın meçhul. Tek imkân, bugünü değerlendirmektir. Bu açıdan, ’7 Haziran sonrası’ filan demeyin. Kendinizi, bir an önce, bu günah çukurundan kurtarın. Daha fazla suç ortaklığı etmeyin. Suçluları ve suçları savunmayın. Bu zulüm düzenine destek olmayın. Aksine; halkın uyanması için, gayret edin. Gerçekleri anlatın. Hepimiz görüyoruz ki; mutlu değilsiniz. Yüzünüz gülmüyor. İnanıyorum ki; bu tabloyu tasvip etmiyorsunuz. Vicdanınız kanıyor. Hatta zaman zaman, vicdanınızın sesi baskın çıkıyor, güzel şeyler söylüyor, tenkit yapıyorsunuz. Ama hemen, geri adım atıyorsunuz. Siz, AKP şablonuna uygun bir tip değilsiniz. ‘Haram-helal ver Allahım. Kulun doymaz yer Allahım’ diyemezsiniz. Kurtulun bu vebalden. Size yakışanı yapın. Aslınıza dönün. Ebedi hayatınızı daha fazla, riske atmayın. Kırın zincirlerinizi. Sevgilerimle…” (DHA)

3 Nisan 2015 Cuma

kalp krizi hakkında her şey

http://www.turkiyeonline.com/photo/album/23078/kalp-krizi-hakkinda-her-sey/?utm_source=facebook&utm_medium=cpc&utm_campaign=kalp-krizi-hakkinda-her-sey

müftü özkesin konuşmaları

Veli TOPRAK/ ANKARA- AKP Tokat Milletvekili Zeyit Aslan, CHP sıralarına yürürken küfür etti. Bu sırada AKP’li kadın vekiller kulaklarını tıkadı. MHP’nin, AKP döneminde ‘manevi değerlerin tahrip edilmesiyle’ ilgili verdiği önerinin görüşmelerinde küfür ve hakaret dolu tartışmalar çıktı. İşte tutanaklara giren o tartışmalar: İhsan Özkes (CHP): AKP çok şeye zarar verdi. Şükrü Erdinç (AKP): En çok da size zarar verdi. Özkes: AKP iktidarı en büyük zararı dine verdi. Erdinç: En büyük zararı dine sen veriyorsun, hiç farkında değilsin. Özkes: AKP dinin dibine dinamit koydu, dine darbe yaptı Muhyettin Aksak: Onu sen yapıyorsun, sen! Özkes: Dokunulmazlık sadece Allah’ta varken, 4 tane bakanı burada yargılanmadan akladınız. Ahmet Yeni (AKP): Ya, iyice sapıttı… Salih Koca (AKP): Allah seni ıslah etsin, ama senin ıslahın da pek mümkün gözükmüyor! Özkes: AKP döneminde hırsızlık helal, rüşvet hediye oldu. Erdinç: Hadsizleşiyorsun! Hadsiz! HZ MUHAMMED O SARAYA GİTMEZ! Özkes: AKP’ye oy verenlerin yüzde 70’i yolsuzluk olduğuna inanıyor. Saraya bakın, saraya! Saraya bakın, israfı itibar yaptınız. Yeni: Milletin sarayı! Özkes: Bugün Hazreti Muhammed yaşasa, o saraya girmez ya! O sarayda haram var. Niye? Çünkü israf var. Korkmaz: Sakin ol, sakin, biraz sakin anlat. Özkes: ‘Başörtülü bacım taciz edildi. Görüntüler elimizde, cuma günü açıklayacağız’ 90 cuma geçti. ZİNA, RİBA, BİNA ÇOĞALDI Özkes: Zina çoğaldı, bina yükseldi, riba (faiz) yayıldı. Zinayı suç olmaktan çıkardınız. Fuhuşu patlattınız, fuhuşu, 10 yılda seks işçiliği 3 kata çıktı. Özel: Hocam, onları mı takip ediyorsun sen ya? Vay yazık! Korkmaz: Bu millete zina öğreten sen değil miydin? Özkes: Harun gibi geldiniz, Karun gibi oldunuz. Mücahittiniz, müteahhit oldunuz, şimdi de her şeye müsait oldunuz Korkmaz: Bırak o ayakları be! Geç, geç, geç! Haydar Akar (CHP): Peygamber İbrahim, sus, bağırma. Özkes: Senin kardeşin kim, Hazreti Muhammed olmak kim? Ey yalancı peygamber, kâfir adam KİMSİN LAN ARTİST Levent Gök (CHP): Otur şuraya! Korkmaz: Burada lezbiyenliği, homoseksüelliği savundunuz! Gök: Kes sesini, sen kimsin de konuşuyorsun öyle! Zeyit Aslan (AKP): Sen de haddini bil lan! Sen de haddini bil, sen kimsin de bana…Sen kimsin lan! Kimsin lan sen! Başkan: Genel Kurul adabına uygun davranınız, çok rica ediyorum. Aslan: Sen kimsin lan! Artist. Başkan: Otuz dakika ara veriyorum

2 Nisan 2015 Perşembe

özkes 3

CHP İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in dün TBMM’de kürsüden sarf ettiği “Allah kahretsin” sözleri, Genel Kurul’da büyük tartışma yaratmıştı. Özkes o sözleriyle ilgili olarak Hürriyet’e konuştu. özkes Emekli müftü olan CHP İstanbul Milletvekili İhsan Özkes, dün Meclis Genel Kurulu’nda konuşurken Üsküdar Belediye Başkan Adaylığı sırasında Başbakan Erdoğan’ın Bursa mitinginde kendisine, “Müftü müsveddesi” dediğini anımsatmış, AK Partili vekillerden “Öyle değil misin?” diye laf atılınca da “Her Cuma internetten bir ayet sallıyorum, bu bakara iyi makara’ diyen adamı eleştiren tek müftü benim. Allah sizi kahretsin” diye çıkışmıştı. Bu sözlere AKP ’li vekillerin sert tepki göstermesi üzerine ise tekrar kürsüye gelen Özkes, “Bu zihniyete Allah kahretsin diyorum, kahretsin dediğim bu zihniyettir. Hırsızlık haramdır, hırsızlığı savunanı Allah kahretsin diyorum” dedi. Özkes, tartışma yaratan bu sözlerine açıklık getirdi. “Peygamberimiz bile beddua etmişti” diyen Özkes, kürsüden söylediği “Allah kahretsin” sözlerinin insanlara yönelik değil, zihniyete yönelik olduğunu da vurguladı. Hürriyet’ten Zeynep Gürcanlı’nın sorularını yanıtlayan Özkes, AK Partililerin 30 Mart seçimlerinde Üsküdar’dan CHP Belediye Başkanı adayı olmasıyla birlikte kendisini hedef almaya başladıklarını söyledi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından seçim öncesinde Bursa ve Trabzon mitinglerinde şahsen hedef alındığını, Başbakan’ın kendisinden “müftü müsveddesi” olarak bahsettiğini hatırlatan Özkes, “Başbakan kendisi için ‘İstanbul’un imamıyım’ demişti. Oysa bir gün bile resmi imamlık yapmadı. Ben İstanbul’da yıllarca müftülük yaptım. Genel Kurul’da da çıkıp, kim müsvedde onu anlattım” diye konuştu. ‘BAKARA-MAKARAYA KARŞI ÇIKAN TEK MÜFTÜ BENİM’ AB eski Bakanı Egemen Bağış’ın kamuoyuna yansıyan telefon konuşmalarında İslam diniyle alay eden unsurlar bulunduğunu, bu duruma karşı çıkan tek müftünün de kendisi olduğunu söyleyen Özkes, şöyle konuştu; ” Türkiye Cumhuriyeti hudutları içinde, o telefon konuşmasına tek karşı çıkan, bu sözleri söyleyen kişinin kafir olduğunu, tövbe etmesi gerektiğini söyleyen tek müftü benim. Emekli de olsa, bunu söyleyen tek müftü benim. Dini savunan tek müftü ben oldum. Ben o zaman, Müslümanların oyları ile seçilen o kişinin özür dilemesi ve derhal görevi bırakması gerektiğini söylemiştim. Böyle bir müftüye müsvedde dediler. Eğer dini savunduğum için bana müsvedde diyorlarsa da, bu müsveddelik benim başımın gözümün üstüne.” ‘PEYGAMBERİMİZ DE BEDDUA ETTİ’ “Allah kahretsin” sözünü, bir insana, ya da herhangi bir canlıya karşı değil, bir zihniyete, bir algıya yönelik olarak söylediğini de anlatan Özkes, “17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonu sonrasında, Kur’an’daki rüşvet ve yolsuzlukla ilgili ayetler yokmuş gibi davranıldı. Hatta 20 Aralık’ta İstanbul’daki camilerde Cuma hutbesinin konusu rüşvetle mücadele olarak belirlenmişti. 17 Aralık’tan sonra, hutbenin okunmaması için imamlara tek tek SMS geçildi, başka bir hutbe okutuldu. Dini de kendilerine göre ayarlamaya kalkıştılar. Bu, 28 Şubat’ta da, 12 Eylül’de de yapılmadı. Benim ‘Allah kahretsin’ sözüm bu zihniyete” “Peygamber hiç beddua etmedi” algısının aksine, Hz. Muhammed’in de hayatı boyunca 8-10 kez beddua etmiş olduğunu anlatan Özkes, “Dini hassasiyetler söz konusu olduğunda ve elinizden birşey gelmediğinde, Allah’a işi havale edersiniz. İnsanların değil, zihniyetin, algının kahrolmasını istersiniz. İnsan çaresiz kaldığında, böyle yapar”

özkes 2

AK Partili Muhyettin Aksak'ın sözleri CHP'li İhsan Özkes'i çıldırttı. Eski müftü olan CHP'li Özkes, Diyanetin organize ettiği toplantıların iktidara çanak tuttuğunu iddia etti. AK Partili Aksak'ın Özkes konuşurken dinden dönen anlamındaki "Belam'sın" nitelemesi Meclis'teki tansiyonu yükseltti. TBMM 2015 yılı bütçe görüşmelerinde söz alarak kürsüye çıkan İhsan Özkes, konuşmasına geçtiğimiz haftalarda Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından gerçekleştirilen Din Şurası'nı eleştirerek başladı, "Neredeyse din şurası, kin şurasına dönüştürülmüştür. Atatürk'ün kurduğu Diyanet'in düzenlediği bu toplantıda, Atatürk şükranla anılması gerekirken o döneme dair haksız eleştiriler yapılmıştır. Maalesef Diyanet organizesindeki toplantılar iktidara çanak tutar hale gelmiştir." dedi. SİNİRLENDİ KÜRSÜYÜ YUMRUKLADI CHP İstanbul milletvekili ve eski müftü İhsan Özkes'in Diyanet İşleri Başkanlığı'nı eleştiren sert konuşması bittiği anda ise AK Parti Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak'ın, Özkes'e, 'Belam'sın' dediği duyuldu. Bu sözlere çok sert tepki gösteren Özkes, kürsüyü yumrukladı. Özkes'i, diğer CHP'li vekiller sakinleştirdi ve oradan uzaklaştırdı. Tartışma üzerine Meclis Başkanvekili Ayşenur Bahçekapılı, oturuma 10 dakika ara verdi. DİNDEN DÖNEN BELAM-I BAURA Tartışmada bahsi geçen Belam'ın, Hz. Musa döneminde yaşamış, büyük bir alimken daha sonra dinden dönen Belam-ı Baura olduğu öğrenildi. Müftülükten emekli olan İhsan Özkes, 2014 martında yapılan yerel seçimlerde CHP'den Üsküdar Belediye Başkanlığına aday olmuştu

özkes 1

TBMM’de söz alan eski müftü CHP‘li İhsan Özkes Gezi Parkı eylemlerini savundu. TBMM Genel Kurulu’nda Gezi Parkı olaylarının konuşulduğu sırada CHP, AKP ve MHP‘liler arasında çok sert tartışmalar yaşandı. Özkes ‘ Halk artık yeter gari biz de insanız, bizim de haklarımız var, esir değiliz, köle değiliz dedi bu eylemlerle. Orada gençler polisten kurtulmak için camidan başka sığınacak yer bulamadı’ diye konuştu. “AMERİKAN ASKERLERİNE GIKINIZ ÇIKMADI” Allah’ın evlerine Allah’ın kullarının sığınmasından daha doğal bir şey olmadığını ifade eden Özkes, şöyle devam etti: “Adana’da Amerikan askerleri camiyi tahrip edip, Kur’an’ı parçalamasına gıkı çıkmayanlar, camiye sığınan temiz vatan evladına kin kusuyor. Başbakan’ın sağ salim evlerine dönmeleri için dua ettiği Amerikan askerleri Irak’ta camileri tahrip ederken, yakıp yıkarken ayakkabılarını mı çıkardılar, zem zem suyu mu içtiler? “GÖRÜNTÜLERİ NEDEN GÖSTERMİYORSUNUZ?” Elbette camide içki içene insan denilemez. Ancak içilmediği halde içildidemek ne Müslümanlığa ne de insanlığa sığar. Şayet Dolmabahçe camisinde içki içilmiş olsaydı Tayyip Erdoğan bu görüntüleri miting meydanlarında dev ekranlardan gösterirdi. Madem görüntüler elinizde neden göstermiyorsunuz? O destan yazan gençlerin her birinin o camiye girmeye Başbakan kadar hakları vardır. Onlar camide Allah’a ibadet edip,avlusunda dış güçlere itaat etmezler. Halkı yönetmekte zorlandıkça Allah, peygamber diyor. Her sorunu cami, Kur’an ile çözmeye çalışıyor. Başörtüsünü hala sürüp sürüp yediği kaymak olmaktan kurtulamadı.” AKP SIRALARI AYAKLANDI Özkes’in konuşması sırasında AK Parti milletvekillerinden itirazlar geldi. Sataşma olduğu gerekçesiyle söz alan AK Parti Isparta Milletvekili Recep Özel, Özkes’in konuşmasının başından sonuna kadar bir müftüye yakışmayacak şekilde Başbakan’a hakareti milletin önünde paylaştığını ifade etti. “Dikmen Caddesi’nde yürüyen gençler ‘Müslüman uyuma sarhoşuna sahip çık’ diyor. Herhalde bütün sarhoşlara sayın Özkes sahip çıkacak” diye konuştu. Bunun üzerine Özkes, “Ben bir müftüye yakışan konuşma yaptım. ‘Camideiçki içen insan değil’ dedim, içki içilmediği halde içildi diyen de insan değildir’ dedim. Siz orada içki içildiğini ispat edemiyorsunuz. Allah’tan korkun, iftira etmeyin. Müslüman iftira etmez. Sizin içinizde Allah korkusu yok mu?” dedi. KÜLÜNK FOTOĞRAFLAR GÖSTERDİ AK Parti İstanbul Milletvekili Metin Külünk söz alarak kürsüde Gezi Parkı olaylarıyla ilgili fotoğraflar gösterdi. Sataşma olduğu gerekçesiyle söz isteyen CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, bir ülkede Başbakan’ın en çok eleştirileceği yerin parlamentonun kürsüsü olduğunu ifade etti. KÜRSÜDEN İNDİĞİMDE GÖRÜRSÜN MHP Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak ise “İnsan ağzından çıkan bir takım argümanlara dikkat eder” dedi. “Türkiye’nin geldiği sosyal barıştan memnun musunuz? Kırılgan olmadığından bahsedebilir misiniz?” diye soran Uzunırmak’a AK Parti’liler itiraz etti. Bunun üzerine Uzunırmak, “Ben kürsüden indiğimde sen görürsün” dedi. HADDİNİZ DEĞİL AK Parti Grup Başkanvekili Ahmet Aydın ise “Başbakan’ı ağzınıza alırken bin düşünün, bir konuşun. (Bu millet için baldıran zehiri içmeye hazırım) diyen Başbakan için böyle konuşmak sizin haddiniz değil” dedi. Kürsüde söz alan ancak Genel Kurul’daki uğultu nedeniyle konuşma süresi biten MHP Konya Milletvekili Faruk Bal, bu durumu Meclis Başkanvekili Sadık Yakut’a şikayet etti ve yeniden süre istedi. Yakut, böyle bir uygulama olmadığını ifade ederek, bunun kendisinden kaynaklanmadığını söyledi. Yakut, “İktidarıyla, muhalefetiyle birbirinizden farklı değilsiniz” dedi ve Bal’a yeniden söz verdi. TOMA’MI ÇAĞIRACAKSINIZ Daha sonra Yakut, sataşma nedeniyle söz isteyen iktidar ve muhalefetmilletvekillerine söz vermeyince, Özkes, Yakut’a doğru bağırarak, “Allah aşkına soruyorum siz inanan insanlar değil misiniz?” dedi. Bunun üzerine Yakut,”Grup Başkanvekilin cevap verdi. Özkes hitaplarınıza dikkat ediyor musunuz? Lütfen oturun. Sözleriniz tutanaklara geçiyor” ifadelerini kullandı.Bu sırada MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural’da Yakut’a ‘Ne yapacaksınız, TOMA’mı çağıracaksınız’ diye bağırdı