27 Aralık 2015 Pazar
ATA NIN DEVLET ADAMLIĞI..
STALİN VE ATATÜRK
''İşte Atatürk ve işte bugün O'nun ismini unutturmaya kalkışanların zavallı durumları...''
Bu yazıyı burada, Ege Denizinde 156 Türk adasına Yunan bayrağı çekilmesine rağmen sesini dâhi çıkartmayan ve bu rezil durumu i içlerine sindirebilen AKP Hükümetine ve Sn. Erdoğan’a hitaben paylaşıyorum. Belki de kendilerinden çok şey bekliyorum.
Öyle ya Süleyman Şah’ın türbesini koruyamayarak kamyona yükleyip, Türk’e ait toprağı terk edenlere, Ege Denizindeki 156 Adamızdan söz etmek ve çare beklemek haksızlık olur!
ATATÜRK’E BAKARAK, BUGÜNKÜLERİ DEĞERLENDİRMEK!
Stalin’in Sovyetler Birliği’nin başında olduğu dönemde, Sovyetlerin Ankara Büyükelçisi ünlü bir diplomat Karakan’dı. Sovyet Devrimi’nin yıl dönümlerinden birinin sabahında Stalin son derece küstah, anlamsız ve onur kırıcı bir demeç veriyor.
BU DEMECİNDE AYNEN ŞUNLARI SÖYLÜYORDU:
“Herkes bilsin ki Rus milleti; Boğazlarla, Ardahan’ı ele geçirmekten asla vazgeçmeyecektir. Çok yakın bir zamanda bu davalarımızı halletmiş olacağımızı şimdiden müjdeliyorum...”
Aynı gece Ankara’da Sovyet Büyükelçiliği’nde de ihtilalin yıl dönümü kutlamaları yapılıyor. Cumhurbaşkanımız Gâzi Atatürk, gece yarısına doğru Stalin’in bu küstah ve saldırgan demecinden haberdar oluyor ve hemen emrediyor:
“Arabaları hazırlayın gidiyorum.”
“Paşamız bu saatte nereye gidecekler?” diye sorulduğunda, Atatürk, “Sovyet Elçiliği’ne.” der.
Atatürk’ün yanında bulunan ekibin etekleri tutuşur. Çünkü olayı kavrarlar.
İçlerinden birisi Atatürk’e sorar:
“Paşa Hazretleri nasıl olur?
Protokolsüz mü gideceksiniz?
Siz devlet başkanısınız, protokolsüz nasıl gidersiniz?”
Atatürk;
“Ben protokol falan dinlemiyorum çocuk. Stalin vatanımın topraklarına göz dikmiş, sen bana protokolden söz ediyorsun. Hazırlayın arabaları” diye cevap verir.
Arabalar hazırlanır. Gazi ve ekibi, Sovyet Elçiliğinin kapısına dayanır. Atatürk, yüzü asık bir şekilde yukarı çıkar ve o sırada elçilikte büyük bir balo vardır.
Atatürk, kendisini karşılayan Rus Büyükelçisi Karahan’ı görünce:
“Merhaba Karakan” der ve aynı sert ifadeyle devam eder:
“Rahatsız ettik ama sen benim şahsi dostumsun, kusurumuza bakmazsın. Bir hususu esasından anlamaya geldim.”
Rus Büyük Elçisi, “Emredin Sayın Başkan” der.
Atatürk, Büyük Elçiye, “Ajanstan öğrendiğime göre, Başbakanınız Stalin, Ardahan ile Boğazlar’ı istemiş, kararı katıymış... Pek yakın bir gelecekte bu kararını uygulayacakmış. Tam böyle söyleyip söylemediğini bilemem ama buna benzer şeyler söylemiş. Tabii ki bu konuşmanın bir kopyası sende vardır. Getir bakalım şunu da işin aslını faslını iyi anlayalım.” Der.
Stalin’in konuşması getirilir. Atatürk, metnin o kısmını yanındakilere kelime kelime tercüme ettirir. Konuşma ajanstan geçen metin ile aynıdır.
Gazi sorar:
“Karahan, elçiliğin telsizinden derhal Stalin’i bulduracaksın. Bu beyanatından vazgeçip geçmediğini sorduracaksın. Sitalin tükürdüğünü yalayacak, yalamazsa ben yapacağımı bilirim. Bu cevap bu gece gelecek çünkü benim Stalin’den çok daha önemli kararım var. İstediğim cevabı almadan elçiliğinizden dışarı adım atmam. Eğer cevap istemediğim şekilde gelirse bil ki buradan çıkıp doğru Rus sınırına gideceğim...”
Karahan çaresizlik içinde telsizin başına koşar ve Atatürk’ün söylediklerini aynen nakleder. Stalin’den gelen cevap büyük önderimizi tatmin eder çünkü cevapta aynen şöyle söylenmektedir:
“Stalin sürçü lisan eylemiştir. Boğazlar ile Ardahan’ı almak gibi bir arzusu kesinlikle yoktur...”
Atatürk, cevabı okuduktan sonra, Rus Büyükelçisi Karahan’a hitaben:
“Karahan seni geri çağırırlar ve yaşatmazlar. Uzun süredir tanışıyoruz, istersen bize iltica et.” Karahan bu teklife olumsuz cevap verir ve cevabı telgraftan hemen sonra bir telgrafla geri çağrıldığını açıklayarak:
“Teşekkür ederim. Sizi tanımış olmam bile yeterlidir. Ancak memleketinizdeki görevim sona ermiştir. Yarın hareket edeceğim’’
Atatürk, Karahan’a olan teklifinde fazla ısrar etmez ve Çankaya’ya döner. On gün sonra şöyle bir haber gelir. Sovyetler Birliği’nin eski Ankara Büyükelçisi Karahan fırında yakılmak suretiyle idam edilmiştir.
1 ARIBURNU, Atatürk’ten Anılar, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1976, s. 205-208.
24 Aralık 2015 Perşembe
İNSAN RESET İ !
Sağlık
İnsanların da bilgisayar gibi ‘yeniden başlat’ tuşu varmış!
Tarafından Yorgo - 21 Aralık 2015
26k
26k
19
10
6
İnsanların da bilgisayar gibi ‘yeniden başlat’ tuşu varmış!
Babasından miras olarak çok değerli bir bilgi alan Zu San Li hakkında bir Japon efsanesi vardır: “uzun ömür noktası” veya “yüz hastalığın noktası”.
Babasının tavsiyesine uyarak Zu San Li her gün bu noktaya masaj yapmış ve onlarca imparatorun doğumuna ve ölümüne şahit olacak kadar yaşamış. Bu noktaya masaj yapmak, Uzak Doğu’nun binlerce yıldır uygulanan en eski tedavi metodlarından biridir. İnsan vücudunda bir yılın aylarını ve günlerini anımsatan 365 nokta ve 12 majör meridyen vardır.
Spesifik noktalara parmak baskısıyla uygulanan akupresur yöntemi belirli organlarla bağlantılı meridyenlerin ve kanalların öğretilerine dayanır. Çin tıbbında vücut bir enerji sistemi olarak görülür ve masaj organların fonksiyonel aktivitelerini ve enerji akışlarını etkileyebilir.
İnsanların İnsanların da bilgisayar gibi ‘yeniden başlat’ tuşu varmış! zusan2
Zu San Li noktasını aktive etmek yenilenme ve iyileşme etkisi yaratabilir, yaşlanmayı önleyebilir. Çin’de bu nokta “uzun ömür noktası” olarak bilinirken, Japonya’da “yüz hastalığın noktası” olarak adlandırılır.
Zu San Li Noktasını Nasıl Bulacaksınız?
Vücudumuzda Zu San Li noktası diz kapağının biraz altındadır. Bu noktayı doğru tespit edebilmek için elinizi parmaklarınız aşağıya gelecek şekilde aynı dizinizin üstüne yerleştirin. Avuç içiniz dizinizi kaplasın.
Örneğin sağ eliniz sağ dizinizin üstünde olsun. Zu San Li küçük tırnağınız ile yüzük parmağınızın tırnağı arasındaki noktadır. Eğer bu şekilde doğru noktayı bulamıyorsanız yere oturup dizlerinizi kendinize çekin. Ayaklarınız hala yerde olsun. Dizinizin altında daha yüksek bir alan fark edeceksiniz, parmağınızı onun üzerine koyup hafifçe bastırın. İşte bu nokta Zu San Li noktasıdır.
Japonlar Neden Bu Bölgeye “Yüz Hastalığın Noktası” derler?
Zu San Li noktası bedenimizin alt yarısındaki organların çalışmasını kontrol eder. Adrenal bezleri, böbrekler, cinsel organlar, sindirim kanalının uygun bir şekilde çalışmasından sorumlu bölümlerin içinden geçen omuriliğin fonksiyonlarını yönetir. Zu San Li noktasına masaj yaparak insan sağlığının koruyucusu rolünü üstlenen en güçlü salgı bezleri olan adrenal bezlerinizin (böbrek üstü bezleri) aktivitesini artırmış olacaksınız.
Bu bezler kandaki hidrokortizon, adrenalin ve diğer önemli hormonları salgılarlar. “Uzun ömür noktası”na her gün düzenli masaj yaparsanız bedeninizdeki adrenal bezlerinin fonksiyonlarını şu şekilde normalize etmiş olursunuz:
Kan basıncının dengelenmesi
2. İnsülin, glikoz seviyelerinin dengelenmesi
3. Vücuttaki inflamasyonun azaltılması
4. Bağışıklık sisteminin düzenlenmesi
Zu San Li noktasına masaj yapmanın diğer faydaları:
Sağlıklı sindirim sistemi
Bağırsak ve sindirim sorunlarının giderilmesi
Felç sonuçlarının tedavisi
Özgüven kazanılması
Stres ve tansiyonun üstesinden gelinmesi
İçsel denge
Bu noktaya masaj yapmanın cinsel güçsüzlüğe, hıçkırığa, kabızlığa, gastrite ve idrar kaçırmaya da iyi geldiği düşünülüyor. Hatta bağışıklık sistemini güçlendiren bu masajın daha fit ve sağlıklı bir bedene sahip olmayı da sağladığına inanılıyor.
Zu San Li noktasına ne zaman masaj yapmalısınız?
Bu masaj sabah saatlerinde, öğle yemeğinden önce yapıldığında daha etkilidir. Her diz için saat yönünde dairesel hareketlerle (parmağınızı yavaşça bastırarak ve bastırdığınız noktada bir süre kalarak) yaklaşık 10 dakika kadar yapılmalıdır. Başlamadan önce sakin nefesler alıp vererek ve hislerinize konsantre olarak kendinizi sakinleştirin. Masajı oturur pozisyonda yapın.
İnsanların İnsanların İnsanların İnsanların İnsanların İnsanların İnsanların İnsanların İnsanların İnsanların İnsanların İnsanların da bilgisayar gibi ‘yeniden başlat’ tuşu varmış! smdjs
Mümkün olduğunca masaja konsantre olun ve şifa sürecinin başlamasına izin verin. Bu masajın uyarıcı bir etkisi vardır.
Akşamları Zu San Li noktasına saat yönünün tersine masaj yapanların haftada 400-500 gr kilo verdikleri de söyleniyor.
Siz yine de uyarıcı etkisizliğinden dolayı uykunuzu kaçırmaması için yatağa gitmeden önce bu masajı yapmamaya dikkat edin. Yeni Ay zamanı masajın etkisinin arttığı da akupresur uzmanlarının iddialarından biri.
Zu San Li noktasına masajı Yeni Ay’dan 8 gün önce her sabah yapmaya başlarsanız yaşlanma sürecini yavaşlatması, bağışıklık sistemini güçlendirmesi ve yukarıda saydığımız faydaları sağlaması söz konusu.
Öğle yemeğinden önce bu noktaya yapacağınız masaj hafızanızı, kardiyovasküler ve sindirim sisteminizi de güçlendirebilir.
Öğleden sonra ise stres, baş ağrısı, huzursuzluk, uykusuzluk için bu masajı yapabilirsiniz.
Not: Saat yönünü ayarlarken masaj yapan siz olduğunuz için kendi açınızdan olmasına dikkat ediniz.
18 Aralık 2015 Cuma
EMİNE HN MEKTUP
CAN YÜCELSayfayı Beğen
14 Eylül ·
"HELAL OLSUN SANA CESUR YÜREKLİ KADIN"
Uzun yıllar TRT'de haber spikerliği yapan Gülgün Feyman Budak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'a bir mektup yazdı.
Mektubunda "Size bu ülkenin bir kadını olarak, kadın kadına dertleşmek için yazdım. Ayıp oluyor bu kadar müsriflik. Çok ayıp." diyen Gülgün Feyman Budak, Emine Erdoğan'a bir de Şah Rıza Pehlevi’nin dul eşi, Farah Pehlevi’nin yaşam öyküsünü anlatan kitabı tavsiye etti.
Budak'ın mektubunu Türk sanat müziği sanatçısı Onur Akay facebook adresinden şu notla paylaştı: "Diksiyonuna hayran olduğum spiker Gülgûn Feyman, Emine Erdoğan'a özel bir mektup yazmış. Daha önceki yıllarda olsa, bu mektup Köşk'e ulaşınca kesin yok edilirdi. Şimdi sosyal paylaşım siteleri sağolsun, yeni first lady mutlaka okur."
İşte Gülgün Feyman Budak'ın yazdığı o mektup:
Pek Muhterem Hanımefendi;
Uzun süredir beklediğinizi bildiğimiz Cumhurbaşkanlığı mertebesine erişmenizden dolayı eşinizi ve sizi kutlarız. Hayırlı uğurlu olur inşallah. Hem ailenize hem de ülkemize!
Atamızın mirasını, ona en küçük zarar getirilmesine izin vermeden koruyup kollama görevini seçmen size ve ailenizin diğer fertlerine verdi. Çok iyi bilirsiniz ki emanete hıyanet olmaz!
Seçmenlerin size verdiği bu kutsal emaneti koruma kollama görevini, hâttâ vatan nöbetini, ikbalinizin son gününe dek hakkıyla yapacağınıza adımız gibi emin olmak isteriz. Aksini düşünmek bize, hıyanet size yakışmaz yoksa!
Değerli eşinizin Başbakan olduğu yıllar içinde siz daima müspet bilimlerden yana olduğunuzu bu toplumdan esirgemediniz.
HASTANELERE OLAN İLGİNİZİ BİLİYORUZ
Özellikle modern hastanelere olan ilginiz ve değerli katkılarınızdan bu konuyu iyi biliyoruz.
Hastanelerin daha fazla kazanması için seçmen kitlenizin büyük bölümünü oluşturan üfürükçülere asla taviz vermediniz.
Ekonomi müspet bilimdir. ‘Beyler, özel hastaneler özel statü taşır!’ diye düşündüğünüzden eminiz. Ah Emine Hanımefendi ahh! Keşke sizin yönetiminde olduğunuz, hatta ortak veya sahip olduğunuz şık, modern ama ucuz hastanelerimiz, pastanelerimiz olabilseydi de yufka yüreğiniz sayesinde orada tüm seçmenleriniz, modern koşullarda sağlık hizmeti alabilseydi! Ahhh… Ahhh… Keşke! Neredesiniz Emine Hanım?
Size olan özlemimizden sonra gelelim devlette verdiğiniz ekonomi savaşına… Olur mu? Emine Hanım? Biraz kızabilirsiniz ama…
Emine hanım; bu ülke nereden nereye geldi, nasıl geldi, sanırım size pek anlatan olmadı. Bu bilgisizlik her halinizden pek belli oluyor. Aaa, durun kızmayın hemen. Cahiller hemen köpürür, siz aydınsınız biliyoruz… Vallahi… Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp! Oysa siz öğreniyorsunuz işte!
EŞİNİZ BEYEFENDİ DAHA CENİN BİLE DEĞİLKEN...
Hayrünnisa Hanımın hazinemizden devasa harcamalarla, vergilerimizle, dekore ettirdiği, hepimizin, lânet ne kelime, kem sözlerle kutsadığımız Cumhurbaşkanlığı konutunu kasvetli bularak, AK SARAY adını verdiğiniz Atamızın mirası topraklara yerleşme isteğinizi pek anlayamadık.
İstanbul’un bir zamanlar suç, fuhuş ve uyuşturucu baronlarının yaşadığı semtini anımsatan AK SARAY isminin siyasî mekânda ne işi var?
Bakın Hanımefendi, eşiniz Beyefendi daha cenin bile değilken kazanılan zaferlerin, yüce zaferlerin adresi olan bu güzel ülkeyi biz ATATÜRK’ÜN askerleri, kimseye peşkeş çektirmeyeceğiz. Bunu siz iyi biliyorsunuz.
Pek Muhterem Hanımefendi, eşinizin getirttiği uçağın bu ülkeye maliyetini acaba kendisine sordunuz mu? Biz biliyoruz ama sanırım size söylememişler. Emine Hanım, bu uçağın 400 milyon dolar olduğu belirtiliyor.
SİZ DUYUNCA KIZMADINIZ MI
Biz bu parayı duyunca düşüp bayılacaktık. Olamaz, bu ülkenin parasını böyle çar çur edemezler dedik.
Siz duyunca kızmadınız mı eşiniz beyefendiye. Kasımpaşa nireee Aksaraylar, köşkler, villalar, lüks otolar, sayısız uçaklar nireee?
“Recep, biz kimiz? Duyan bize sonradan görmeler, aç gözlüler, edepsizler derse çok üzülürüz” demediniz mi?
Yandaş gazetecilerin o uçaklara binebilmek, etrafa Recep Beyle seyahatteydik diyebilmek için alkış tuttuğunu unutmayın. İnanın Emine Hanım hepsi kan emici, kan. Yarın iktidar sizden gittiğinde yanınızda o yağcı tayfanın tozunu bile bulamayacaksınız.
AYIP OLUYOR BU KADAR MÜSRİFLİK
Gelelim konumuza...
Pek Muhterem Hanımefendi, çocuklarınızı ne büyük yoksulluklar içinde büyüttüğünüzü biliyoruz. Yoksulluk ayıp değil. Ama sonradan görmelerin görgüsüzlüğü hem ayıp hem de alay konusu yapar insanı. Bu duruma düşmek isteyeceğinizi hiç sanmayız.
Size bu ülkenin bir kadını olarak, kadın kadına dertleşmek için yazdım. Ayıp oluyor bu kadar müsriflik. Çok ayıp.
Gelin bizi dinleyin. Şakşakçılarınızı, kralın soytarılarını etrafınızdan kovalayın. Dost acı söyler.
Eşinizi uyarın. Harcadığı milyarlar, bizim paramız. Türkiye’nin kaynakları.
“Recep, bu ülkenin parasını babanın mirası gibi harcama” diyin.
“Bak tarih müsriflerin acı öyküleriyle dolu. Gel tarih okuyalım, öğrenelim” diyin.
“Bazen bir şeyler söylüyorsun tarih bilmediğin ortaya çıkıyor. Ayıp oluyor” diyin.
“Sen günah nedir biliyor musun? Bizi Allah affetmeyecek. Yazık olacak imam hatip eğitimine” diyin.
Ne derseniz diyin Emine Hanım. Bu kör yolculuğa bir son verin. İnanın o zaman ülkenin kahramanı olursunuz.
Size bir kitap bile önerebilirim. Şah Rıza Pehlevi’nin dul eşi, Farah Pehlevi’nin yaşam öyküsü. Bir çırpıda okunuyor.
Saygılar…"
15 Aralık 2015 Salı
İLK TL. FRANSIZCA
BU SALAK KIZA ve BENZERLERİNE BİRİ ANLATSIN;,
''YA TEORİK YADA NAZARİ''.
Atatürk portresiyle basılan ilk Türk Lirası'nın arka yüzünde Fransızca "LİYRES TURQUES" yazar, yani "TÜRK LİRASI" yazar.
Bazı yobaz, bilgisiz, cahil ve hainlik besleyen kesimler,
"Hani ülkemizi Fransızlardan kurtarmıştı, hepsi birer yalan"
tarzı cahilce ve yobazca konuşuyorlar.
Bu gördüğünüz Türk Lirası "5 Aralık 1927" yılında 1.000 Lira olarak piyasaya sürülüyor.
Tarihe dikkat ettiniz mi ?
5 Aralık 1927 yılında. O yıllarda Türkiye Cumhuriyetinin bir "Merkez Bankası" yok, en ilginç olanıysa Atatürk'e düşman kesilmelerine sebep olan ve o lanetledikleri "Harf Devrimi" daha yapılmamış!. Yani 1927 yılında basılan her ne olsun olsun üzerine Türk Lirası yazılamaz,
Çünkü Türkçe yok.
Daha netleştirelim, çünkü anlamak istemeyenler(!) olacak...
- İlk Atatürk portresi olan TÜRK LİRASI "5 Aralık 1927"de basılıyor.
- ATATÜRK, Bu tür sebeplerle milli benliğimize dönüş açısından büyük bir hamle niteliği taşıyan harf inkılabı'nı 1353 sayılı kanunla getiriyor.
Tarih "1 Kasım 1928'de" !.
- "3 Ekim 1931" tarihinde Merkez Bankası faaliyete geçmiş para basma yetkisi bu kuruluşa verilmişti.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kurulduktan sonra, harf devriminden önce basılan eski yazılı banknotlar, latin alfabesi ile basılmış yeni banknotlarla değiştirilmiştir.
Harf devrimi sayesinde "LİYRES TURQUES" gitmiş ve TÜRK LİRASI gelmiştir. Bu arada, Osmanlı topraklarının büyük kısmının çok uzun yıllar Fransızlar'da kaldığını bilmeyenlerle zaten bu konuları hiç anlatmayın.
Bırakın cahil kalsınlar.
Ülkenin para matbaası vardı'da,
Atatürk illede Fransa'damı basalım dedi cahiller..
Merkez bankası bile yoktu.
14 Aralık 2015 Pazartesi
ANANI ÖPEN KADI İSE! KİME ŞİKAYET EDECEKSİN?
Demirel'den,Tayyip için özenle seçilmiş bir fıkra! mutlaka okuyun.
Demirel'e ülkenin durumu hakkında ne düşündüğü sorulmuş....
Demirel de soruyu yönelten kişiye:
- "Bak sana bunu bir fıkrayla anlatayım da pazar neşesi olsun" demiş. Demirel'in anlattığı fıkra şu:
Osmanlı döneminde yolsuzlukları ile ünlü Karakuşi adında bir kadı varmış. Bir gün Karakuşi Kadı, bir fırının önünden geçerken burnuna güzel bir koku gelmiş.Vitrinde güveç içinde nar gibi kızarmış sahibini bekleyen nefis bir ördek var.... Karakuşi Kadı, fırıncıya:
- 'Ben bunu aldım' demiş. Kadıya itiraz edilir mi? Fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş. Az sonra ördeğin asil sahibi gelmiş:
- 'Hani bizim ördek?' Fırıncı boynunu büküp:
- 'Uçtu' deyince iş kavgaya dönüşmüş. Kavga sırasında fırıncı, araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü çıkarınca korkup kaçmaya başlamış... Gayrimüslim de peşinde kovalıyor...
Bir duvardan atlarken, bilmeden duvarın öteki tarafındaki hamile bir kadının üstüne düşmüş. Kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası da fırıncının peşine düşmüş. Can havliyle kaçan fırıncının çarpıp devirdiği Yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine takılmış... Sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler hepsini yakalayarak Karakuşi Kadı'nın karşısına çıkarmışlar. Kadı sırayla sormuş...
Ördeğin sahibi,
- 'Bu adam ördeğimi hiç etti' diye şikáyet etmiş.
Karakuşi Kadı, fırıncıya sormuş:
- 'Ne yaptın bu adamın ördeğini?'
Fırıncı
- 'Uçtu' demiş.
Kadı, kara kaplı defterini açmış:
- 'Ördeğin karşısında tayyar yazılı. Tayyar 'Uçar' anlamına gelir. O halde ördeğin uçması suç değil' diyerek, fırıncının ördek işinden beraatına karar vermiş. Gözü çıkan gayrimüslim vatandaşa sormuş. Onun şikáyetine de kara kaplı defterden bir madde bulmuş:
- 'Her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o müslimin tek gözü çıkarıla...
Davacı:
- 'Benim tek gözüm çıktı. Şimdi ne olacak?' diye sorunca Karakuşi Kadı
- 'Şimdi' demiş, 'Fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz de onun tek gözünü çıkaracağız. Tabii gayrimüslim şikáyetinden hemen vazgeçmiş, fırıncı bu davadan da beraat etmiş.
Çocuğunu düşüren kadının kocasına da Karakuşi Kadı:
- 'Tamam' demiş, 'Karını vereceksin, bu adam yerine yeni çocuk koyacak.' Böyle olunca adam da şikayetini anında geri almış, fırıncı bu davadan da kurtulmuş. Kadı dönmüş Yahudi'ye:
- 'Senin şikáyetin nedir bre?' Yahudi bir süre düsündükten sonra ellerini açmış,
- 'Ne diyeyim kadı efendi' demiş, 'Adaletinle bin yaşa Sen, e mi !'
Demirel bu fıkrayı anlattıktan sonra kendisini dinleyen topluluğa dönerek, kıssadan hisse:
- Ananı "öpen" kadı ise, kimi kime şikáyet edeceksin?.. Bugün ülkedeki durum bu! Agnadın mı
13 Aralık 2015 Pazar
KUBA DA NE YOK
Aybars Ay
22 Haziran ·
FATİH ALTAYLI: Küba'da patates bile yok.
BERNA LAÇİN : Bak, ben sana KÜBA'da neler yok anlatayım!
Küba’ya yaptığım yolculuk bir gezi değil, deneyim oldu benim için... Eşi benzeri olmayan tarihi ve yönetim sistemiyle, kimseye benzemeyen insanların ülkesi burası. Rom, puro, dans-müzik ve neşe... Buram buram “gerçek” zenginlik... Küba’yı anlamak için Küba’da neler yok bir göz atalım.
ÇOCUĞUM NE OLACAK' KORKUSU YOK
İnsanın çocuğu için endişelenmemesinden daha büyük zenginlik yoktur herhalde. Bu ülkede daha kadın hamileyken, devletin kurduğu hamile merkezlerine gitme zorunluluğu var. 70’li yıllarda, hamile pilatesi başlatılmış bu merkezlerde, ayrıca çocuk bakımı için eğitim veriliyor. Doğan çocuk, devletin sayılıyor. Her tür sağlık ve eğitim hizmetini devlet karşılıyor. Eğitim de tabii ki eşit.
SAĞLIĞIN İÇİN ENDİŞELENMEK YOK
11 milyon nüfusluk küçük bir ada olan Küba, tıp alanında dünyada en üst sıralarda. Çocuk lösemisini yüzde 80 oranında tedavi edebilecek kadar ileriler. 30 bin doktor çalışıyor. Sadece kendi ülkelerine değil, tüm Güney Amerika ülkelerine sağlık hizmeti veriyorlar. Tabii ücretsiz!
AÇLIK YOK
Devlet, karneyle her aileye ihtiyacı olan yiyeceği dağıtıyor. Tavuk, et, pirinç, patates, şeker... Kişi başı, karnı doyuracak miktar, devlet eliyle veriliyor. Elbette, çuval çuval değil. Örneğin; kişi başlı aylık 2 kilo kırmızı et veriliyor meselâ. Tavuk dersen o daha çok. Eh bizim ülkemizde asgari ücretle geçinen biri her ay kişi başı 2 kilo et yiyebiliyor mu acaba?!
İŞSİZLİK YOK
Devlet herkese iş veriyor. Ve maaşlar arasında yüzde 3’ten fazla fark bulunmuyor. Doktor olmuşsun, garson olmuşsun pek fark etmiyor.
SOKAKTA YATAN EVSİZ YOK
Bana en ilginç gelen bu oldu. “En gelişmiş” diye tanımladığımız ülkeler bile evsiz kaynarken Küba’da bir tane sokakta yatan insan yok.
KADINA ŞİDDET' YOK!
Zaten genel olarak kavga-dövüş-bağırış-çığırış yok. Korna çalan bile yok. Hani, belediye suyuna sakinleştirici karıştırıyorlar diyeceğim ama belediye suyu da yok. Her yer doğal kaynak ve su fışkırıyor. Dönelim şiddete; elbette ufak tefek olaylar oluyormuş ama bir kadına hafifçe dokunmanın cezası bile 5 yıldan başladığı için belki de, öyle şiddete filan rastlanmıyormuş. Hele “karısını öldüren kocalar var mı” sorusunu sorduğumda, bana sapıkmışım gibi bakmaya başladılar. “Nereden aklına geliyor böyle şeyler” dedi bana genç bir Kübalı kadın.
BOŞANMA YOK
Çünkü evlenme de yok. Kübalılar genellikle resmi evlilik tercih etmiyor çünkü ayrılmak isterlerse işlemlerle uğraşmak istemiyor. Resmi imzaya gerek duymuyorlar çünkü boşanma sırasında paylaşılacak mal, mülk kısaca nafaka-miras gibi kavramlar yok. Zaten her şey devletin.
TER KOKAN KİMSE YOK
Sabun-şampuan karneyle. Hepsi Küba malı. Fazladan almaya kalkarsan pahalı. Ama herkes tertemiz.
EĞLENCESİZ GÜN YOK
Müzik ve dans her şeyleri. Sanki ibadet gibi. Her ân her yerde eğlence var. Sokaklarda, meydanlarda toplanıp, dans ediyorlar.
TARLALARDA ORGANİK OLMAYAN GIDA YOK
Tavuk çiftliği yok meselâ. Bahçelerde yetişiyor tavuklar, ayağı toprağa değiyor. Tıpkı çocukluğumuzdaki tavuklar gibi lezzetli oluyor.
KAZIK YEMEK' KORKUSU YOK!
E her işletme devletin. Çalışanlar da devlet memuru. Ama bizdeki öğretmen evleri gelmesin aklınıza. Örneğin, Hilton Otel, Devrim sonrası olmuş Küba Özgürlük Oteli. En görkemli şovlar, en güzel caz kulüpler aslında hep devlet işletmesi. Ayrıca, Küba’da turistler de devlet koruması altında. Turiste zarar vermek en büyük suçlardan biri.
PARA YOK!
Evet para yok! Doktor, aylık 20 Euro karşılığı bir maaş alıyor. Hayır yanlış yazmadım; en yüksek maaş bizim paramızla aylık 60 lira. Az geldi değil mi! Şimdi “nasıl geçiniyorlar” diye düşünüyorsunuz. Ama işte elektrik de 0,50 kuruş. Ev kirası yok, sabundan yiyeceğe temel ihtiyaçlara para harcamak da yok. Hastane masrafı, eğitim masrafı yok! Çocuklara kalem almak bile yok. Lüks yok ama ihtiyaç da yok!
REKLÂM TABELASI YOK
11 Aralık 2015 Cuma
tarçın ve bal mucizesi
Bilinmedik BilgilerSayfayı Beğen
9 Aralık, 21:31 ·
TARÇIN ve BAL MUCİZESİ!
Tarçın ve Bal Mucizesi İlaç firmaları bu bilgilerin yayılmasından hoşlanmayacak, çünkü tarçınlı bal düzenli kullanıldığında pek çok ilaçtan daha sağlıklı ve daha etkili bir ilaç.
Hindistan'da bir geleneksel tıbbi tedavi yöntemi ile balın yanık tedavisindeki etkisin kıyaslandığını ve 1 haftanın sonunda balla tedavi edilen yanıkların %91, diğer yöntemle tedavi edilenlerin %7 oranlarında enfeksiyon riskinden korunduğunu biliyor muydunuz?
Tarçınlı bal tek kelime ile mucizevi doğal bir ilaç. Kanserden kilo vermeye, kalp hastalıklarından kolesterole, soğuk algınlığından cilt enfeksiyonlarına kadar iyileştiremediği hastalık yok gibi...
Bal ve tarçın karışımının pek çok hastalığı iyileştirdiği biliniyor. Bir yan etkisinin olmaması da cabası. Şekerli olmasına rağmen doğru miktarda alındığında diyabet hastalarına dahi zarar vermiyor. Batılı bilim insanlarının araştırmalarına göre:
► Kalp Hastalıkları
Bal ile toz tarçını karıştırın ve kahvaltıda kızarmış ekmekle yiyin. Kolesterolü düşürür ve muhtemelen kalp krizini önler. Tarçınlı balın düzenli olarak tüketilmesi kalp vuruşlarını güçlendirir. Yaşlandıkça atar damarlar ve toplar damarlar esnekliklerini kaybediyor ve tıkanıyor. Tarçınlı bal ise damarları yeniden canlandırıyor.
Arterit hastalar bir fincan sıcak suya iki yemekkaşığı bal ve bir çay kaçığı toz tarçın koyarak faydalı bir içecek hazırlayabilirler. Günlük olarak içilirse kronik arterit hastaları dahi iyileşebilir. Kopenhag Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmada 200 hastalarını kahvaltıdan önce bir kaşık bala yarım çay kaşığı tarçın ile tedavi eden doktorlar 73 hastanın tümüyle ağrıdan kurtulduğunu, bir ay içerisinde ağrı yüzünden hareket edemeyen hastaların hemen hepsinin ağrı çekmeksizin yürümeye başladığını gördü.
► İdrar Yolu Enfeksiyonu
İki yemek kaşığı toz tarçın ile bir yemek kaşığı balı ılık suya ekleyerek için. İdrar yolundaki mikropları öldürür. Kim bilebilirdi ki?
► Kolesterol
İki yemek kaşığı bal ve üç yemek kaşığı toz tarçın 450 gram çay kolesterol hastasına verildiğinde iki saat içerisinde kandaki kolesterol oranunun %10 azaldığı görüldü. Günde üçkez alındığında kronik kolesterol dahi tedavi edilebiliyor. Günlük olarak yenen bal ise kolesterol şikayeterini azaltıyor.
► Soğuk Algınlığı
Sık ya da ağır soğuk algınlığı şikayeti olanlar bir kaşık ılık bal çeyrek kaşık toz tarçınla üç gün boyunca birer kez alabilir. Bu tedavi çoğu kronik öksürüğü ve soğuk algınlığını tedavi edebilir, sinüsleri temizleyebilir.
► Boğaz Tahrişi
Tarçınlı balın boğaz ağrısını iyileştirdiği ve boğaz ülserini kökünden kazıdığı söyleniyor.
► Gaz
Hindistan ve Japonya'da yapılan araştırmalar tarçınlı balın midede oluşan gazları önlediğini gösteriyor.
► Bağışıklık Sistemi
Tarçınlı balın günlük tüketimi bağışıklık sistemini güçlendiriyor ve vücudu bakteri ile virüs saldırılarından koruyor. Balın düzenli tüketimi akyuvarları güçlendirerek bakteriyel ve virütik hastalıklara karşı direnci artırıyor.
► Sindirim Güçlüğü
İki yemek kaşığı bala serpilen toz tarçının yemek yemeden önce alınması asitliliği önlüyor ve en ağır yemekler dahi sindirilebiliyor.
► Grip
İspanyol bir bilim insanı baldakı doğal bir bileşenin grip mikrobunu öldürdüğünü ve hastayı gripten kurtardığını kanıtladı.
► Uzun Ömür
Bal ve toz tarçın ile hazırlanan çay düzenli olarak içildiğinde ileri yaşın etkilerini azaltıyor. Çay yapmak için dört yemek kaşığı bal, bir çay kaşığı tarçın ve üç fincan kaynamış su kullanın. Günde 3-4 kez 1/4 fincan için. Cildi taze ve yumuşak tutar ve yaşlanmayı önler.
► Boğaz Ağrısı
Boğaz ağrıdığında ya da gıdıklandığında bir kaşık bal yiyin. Boğazınızdaki raatlık geçene dek 3 saatte bir tekrarlayın.
► Sivilceler
Üç yemek kaşığı bal ve bir çaykaşığı toz tarçını karıştırın. Yatmadan önce sivilcelerinizin üzerine sürün ve ertesi gün ılık suyla yıkayın. İki hafta her gün uygulanırsa sivilceleri kökünden söker.
► Cilt Enfeksiyonları
Bal ve toz tarçını etkilenen bölgelere eşit miktarda uygulamak egzama, mantar ve her türlü cilt enfeksiyonunu iyileştirir.
► Kilo Verme
Her gün sabahları kahvaltıdan yarım saat önce, boş mideye ve geceleri yatmadan önce bir bardak kaynamış suyun içine bal ve toz tarçın koyup için. Düzenli olarak alındığında obezite sorunu yaşayanlarda bile kilo kaybı sağlıyor.
► Kanser
Japonya ve Avustralya'da yapılan araştırmalar mide ve kemik kanserinin başarıyla tedavi edilebildiğini gösterdi. Bu kanser çeşitlerinden muzdarip hastalar günde bir yemek kaşığı bal ve bir çay kaşığı tarçını üç parçaya bölerek bir ay boyunca almalı.
► Yorgunluk
Yakın zamanda yapılan araştırmalar gösteriyor ki baldaki şeker vücudun güç kazanmasına yardımcı oluyor. Bal ve toz tarçın tüketen yaşlılar daha zinde ve esnek olduklarını ifade ediyor.
Her gün diş fırçaladıktan sonra ve öğleden sonra 15.00'te alındığında bir haftada vücut direnci artıyor.
► Kötü nefes
Güney Amerikalılar sabahları bir çay kaşığı bal ve tarçın konmuş suyla gargara yapıyor böylece nefesleri gün boyu güzel kokuyor.
► İşitme kaybı
Günlük olarak sabah ve akşamları bal-tarçın ikilisini almak duyma kaybını giderebiliyor.
TARÇINLI BALIN HAZIRLANIŞI
Önce bir bardak suyu kaynatın, sıcak suya tarçın koyun ve demlenmeye ve soğumaya bırakın. Kaynar suya bal koymayın. Sıcak su baldaki enzimleri öldürür. Su oda sıcaklığına geldiğinde tarçının iki katı kadar bal ekleyin. Yatmadan bardağın yarısını için ve diğer yarısını sabaha bırakın.
Sevdikleriniz için lütfen paylaşın..!
6 Aralık 2015 Pazar
Ben de Mustafayım..banu avar
https://www.facebook.com/VARLIGIMTURKVARLIGINAARMAGANOLSUN/posts/10153656118940490?notif_t=close_friend_activity
5 Aralık 2015 Cumartesi
zeytin çekirdeği
Alaattin Karakoç
20 Ekim ·
ZEYTİN ÇEKİRDEĞİ
Yaşanmış bir hatıra:
"Hemeroid ameliyatı için gün almış ameliyat gününü beklerken o günlerin çabuk geçmesi ve bir an önce çektiğim acılardan kurtulmak için günün her saatini dua ederek geçiriyordum.
Midemde gasrtrit, bağırsak tembelliğine bağlı kabızlık ve buna bağlı olarakta hemeroid vardı ve bunlar çok ilerlemiş bir durumda idi...
Her ne yersem yiyeyim boğazıma kadar bir yanma ve çok şiddetli sancılar çekiyordum...
Bir gün arkadaşlarımdan birisi ile kahvaltıda buluştuk ve o iştahla çeşitli yiyecekleri yerken ben çay içerek her zaman olduğu gibi kahvaltıyı geçiştirmeye çalışıyordum...
Bu durumu görünce neden yemediğimi sordu bende ona detayları ile çektiğim sıkıntıları anlatınca bana zeytin çekirdeklerini çıkarmayıp yutmamı söyledi, önce şaka yaptığını sandım ama onun çekirdeklerin hiç birini çıkarmayıp yuttuğunu görünce inandım.
Bende kahvaltıya başlayıp çekirdekleri yutmaya başladım.
Çok ilginçtir yıllardır sabah kahvaltılarını çay içerek geçiştirdiğim halde boğazıma kadar yanmalar hissetmeme rağmen o gün midemde yanma olmadı kahvaltıdan yaklaşık yarım saat kadar sonra midemden saf zeytinyağı kokusu geldiğini hissettim..
Arkadaşıma midede çekirdeğin erimeyeceğini zaten rahatsız olduğumu söylediğimde bana mide özsuyunun zeytin çekirdeğini çok kısa bir sürede parçalayarak saf zeytinyağına ve şifalı yağlara ulaşıldığını geriye kalan posanın ise bağırsakları onarararak rahatlattığını dolayısı ile kabızlığın ve hemeroidinde tedavi olduğunu yanı sıra damar sertliğinden hazımsızlığa kadar bir çok derde şifa olduğunu söyledi..
İlk önce bütün bunların hayal olduğunu düşünmeme rağmen bu konuda şifa bulmak için katlandığım eziyetleri hatırlayınca bunun çok dah a kolay olduğunu düşünerek çekirdekleri yutmaya devama ettim ...
ilk 15 günde midemdeki yanmalar ve gastritin yumuşadığını ve yok olduğunu,hemeroidimin verdiği ızdırapların son bulduğunu gördüm. Her geçen gün onlarca zeytin çekirdeğini yutarak sağlığıma biraz daha kavuştum. Bu arada ameliyatımı iptal ettim ve halen bu mucizevi ve hiç bir yan etkisi olmayan ilacı yutmaya devam ediyorum. 3 aylık bir sürenin sonunda cildimdeki matlığın yerini bir parlaklık ve bütün ızdıraplarımın yerini bir mutluluk aldı.
Yaklaşık 6 seneden beri etrafımda bu dertlerden muzdarip olan onlarca kişiye tavsiye ettim ve hiç firesiz hepside şifa buldu, inanın benim 5 ve 11 yaşlarında iki oğlum var onlar bile yutarlar yedikleri zeytinlerin çekirdeğini.
Arkadaşlar sonsuz şifa kaynağı bir ilaç hiç bir yan etkisi yok ben yıllardır taştan sert şeyleri bile eritiyorum ve hiç bir sıkıntım kalmadı inanın migren ağrılarında bile çok mükemmel sonuçlar veriyor.
Yapmanız gereken şey yediğiniz tüm zeytinlerin çekirdeklerini yutmak sayı sınırı yoktur.
Yalnız zeytin meyvesini çiğneyip çekirdeğini yutun zira meyveyi olduğu gibi yutarsanız mide zeytinin dışındaki ince zarı eritemiyor ve olduğu gibi dışarı atmaya çalışıyor."
*
Zeytin çekirdeğinin yutulması günümüz insanları arasında yeni duyulan bir şey olmasına rağmen eskilerin birçoğunun yaptığı bir uygulamadır. Yani olumlu etki ve tesirleri senelerdir hatta asırlardır bilinmektedir.
1985′li yıllarda başlayan araştırmalar bugüne kadar devam ettirilmektedir. Yaklaşık 25 sene süren neticede karşılaşılan hadiseler hayret vericidir. Bu neticelere bin kişi değil belki yüz binlerce insan tarafından karşılaşılmıştır demek daha doğrudur:
Midesinde yanma olan herkes zeytin çekirdeğini yuttuktan sonra rahatladığını ifade etmiştir.
Zeytin çekirdeğini yutan kimseler sindirim yolu rahatsızlıklarının bittiğini(kabızlık gibi) ifade etmişlerdir.
Zeytin çekirdeği yutan kişilerde basur problemiyle karşılaşılmamış, hatta basuru olup ta yutanlar iyileştiklerini ifade etmişlerdir.
Zeytin çekirdeğini senelerdir yuttuğunu bildiğimiz insanlarda kanser hadisesine nadiren rastlanılmıştır.
Son günlerde gelen yoğun telefon trafiğinden dahi birkaç gündür zeytin çekirdeklerini yutmaya başlayıp ta yukarıdaki benzeri rahatlamaları hissettiklerini söyleyen onlarca insan vardır.
Zeytinyağını diğerlerinden farklı kılan bu madde veya maddeler en yoğun halleri ile zeytin çekirdeğinin içerisindedir. Herhangi bir zeytin çekirdeğinin her iki ucunu hafifçe törpülerseniz çekirdeğin içinin oyuk olduğunu ve içerisinde pıhtılaşmış veya çok koyu kıvamlı bir yağ olduğunu görürsünüz. Bahse konu olan maddelerin burada ki konsantrasyonu %80′lere varan miktarlardadır. Zeytin çekirdeği muhteviyatında ki bu faydayı elde etmek için ise zeytin çekirdeklerini atmayıp yutmak gerekir.
İnsan vücuduna faydalarını özetlersek;
-Ülser gastrit gibi mide problemlerini bitirdiği;
-Bağırsak ve sindirim yollarını düzenlediği;
-Basur ve prostatı engellediği;
-İç organlarda oluşabilecek kanserojen hücre riskini binde birlere indirgediği.
ÖNEMLİ NOT: Zeytin çekirdeklerinin ögütülmesine ihtiyaç yoktur
2 Aralık 2015 Çarşamba
Atatürkün soyu...
İŞTE ATATÜRK’ÜN SOYU
YA SİZİN SOYUNUZ BEYLER?
''Önemli bir bilgi; Atatürk'ün soyu hakkında Osmanlı Devlet arşivlerinde bulunan kayıtlara ulaşmak engellenmektedir. Sebebi, Atatürk'ün hakkındaki gerçekler öğrenilmesin ve Atatürk, yalan yanlış bilgilerle gözden düşürülsün diye herhalde''
Ey dedesinin ismini bilmediği halde Atatürk’e dil uzatıp salya döken İstiklâl Savaşının kılıç artıklarından olan şeceresi bozuk utanmaz nankörler!
Osmanlı arşivlerinde, Atatürk’ün dedesinin dedesine kadar uzanan ve sağlam belgelere dayanan bir şeceresi varken, bu gerçekleri inkâr ederek, Atatürk’ü soysuzlukla itham etmenizin sebebini söyler misiniz?
Emekli İmam Mehmet Ali Öz’ün, Osmanlı Arşivinde bulunan tarihi belgeleri esas alarak yazmış olduğu “GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN SOY KÜTÜĞÜ’’ kitabı, sizler gibi Atatürk düşmanı soysuzların ağızlarına çaput, beyinlerine ise balyoz gibi inecek bilgilerle doludur.
ATATÜRK’ÜN ANNE TARAFI;
Selânik’e ait nüfus defterlerindeki kayıtlara göre Zübeyde Hanım’ın babası, Selânik’in eski ve köklü ailelerinden “NAKİBZÂDELER” den olan İslâm âlimi Feyzullah Efendidir. Zübeyde Hanım, Bektâşi Tarikatına mensup bir muhterem MÜRİDEDİR (Kadın mürit)
Zübeyde Hanımın vasiyetini okuyanlar, bu konuda birçok bilinmeyen, bilinse de üstü örtülen gerçekleri görerek hayran kalacaklardır.
ATATÜRK’ÜN BABA TARAFI;
Osmanlı arşivlerine ve Selânik’e ait nüfus defterlerindeki kayıtlara göre Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi ise, Selânik Mevlevihânesi’nin Şeyhlerinden Ahmed Efendi’nin torunu dur.
İnternetteki Atatürk’le ilgili soy şecereleri tamamen yalan, yanlış ve maksatlıdır.
Atatürk’ün, dedesinin dedesinin babası olan POSTNİŞİN ŞEYH HASAN MOLLA, 1590 yılında, Balkanlarda ki en büyük Mevlevihane olan SELÂNİK MEVLEVİHANESİNDE POSTNİŞİN olarak görevlendirilmiştir. (Postnişin, Mevlevihaneyi yöneten mânevi büyük zat demektir)
SELÂNİK MEVLEVİHANESİ POSTNİŞİNİ MOLLA HASAN’DAN ATATÜRK’E UZANAN ŞECERE;
Postnişin Şeyh Molla Hasan Efendinin, Şeyh Ahmet Efendi isimli tek oğlu var.
Bu Şeyh Ahmet Efendinin de;
Şeyh Hasan Efendi / Şeyh Yakup Efendi / Şeyh Mehmet Ali / Halveti Tarikatı şeyhi Ali Rıza isimli dört oğlu var.
Yukarıda ki dört kardeşten biri olan Şeyh Hasan’ın da dört oğlu bulunuyor, biri Ali Rıza Efendi.
Ali Rıza Efendinin de; Mustafa Kemal (Atatürk), Makbule Hanım ve Naciye Hanım isimli üç çocuğu bulunuyor.
Bu çok önemli bilgileri, herkesten önce Atatürkçü geçinen ve O’nun yolunda yürüdüklerini iddia edenlerin bilmeleri gerekirken, ne acı bir durumdur ki 2001- 2014 arası tam on dört yıl çalışarak, Osmanlı arşivlerinde 300 kusur belgeye ulaşarak “GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN SOY KÜTÜĞÜ’’ isimli kitabın yazan Emekli İmam Sayın Mehmet Ali Öz Hoca, sırf İmam- Hatip Okulu mezunu, dolaysıyla İmam olduğu için Atatürkçü Düşünce Dernağinden dışlanmıştır.
İŞİN BİR İLGİNÇ YANI İSE;
Bilhassa Türk düşmanı sahte İslâmcılar tarafından, İslâm düşmanı ve soysuz diye saldırıya uğrayan Gâzi Mustafa Kemâl Atatürk’ün gerçek kimliğini yazmak, Allah’ın bir cilvesi ve takdiri olarak bir Câmi İmamına nasip edildi.
ATATÜRK’ÜN SOYKÜTÜĞÜ, O’NUN AŞAĞIDA Kİ SÖZLERİNDE YETERİ KADAR MEVCUTTUR
"Yaratılışımdaki tek fevkalâdelik Türk olarak dünyaya gelmemdir... Benim hayatta yegâne fahrim, servetim Türklükten başka bir şey değildir."
"... Türklüğün çektiği felaketler, maruz kaldığı tehlikeler ve musibetler, hep kendi öz benliğini, milli varlığını ihmal ederek, nereden geldikleri, ne oldukları, hangi nesle mensup bulundukları belirsiz bir takım kimseleri kendilerine reis tanıyarak onların şuursuz bir vasıtası olmak mevkiine düşmüş olmasıdır."
‘’NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE’’
Kaydol:
Yorumlar (Atom)