19 Nisan 2014 Cumartesi

kaBİR AZABI VARMI

AŞAĞIDA TEFERRUATLI BİR ŞEKİLDE AÇIKLAMA YAYINLANMIŞTIR..
Kabir azabı yok
Şubat 2, 2013 tarihinde yayımlandı by ademrehimov 
Rahmanın Kulları, bizlere öğretilen ama kur’anda asla bahsedilmeyen, hatta bunun kabul edilmesi dahi kur’an ayetlerine ters düşen bir konuda, yani kabir azabı konusunda konuşmak istiyoruz. Bizlere bu konuda söylenenleri kur’an ayetleri ile karşılaştırıp konunun mahiyetini birlikte araştıralım.
Yazımıza başlamadan evvel bu konunun gaibi bir konu olduğu, yani Yaratanın bahsetmediği, açıklamadığı ve kendi katından konular olduğunu belirtmeliyim. Peki, Yaratan kur’anda bahsetmediği böyle konular hakkında ne diyor, önce yine her zaman yaptığımız gibi kur’an ayeti ile açıklamaya çalışalım. Önce aşağıdaki ayeti lütfen dikkatlice okuyalım.
Araf suresi 33. ayet; De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah’a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.
Rahmanın kulları, lütfen ayeti iyice okuyunuz. Ne diyor Yaratan, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şey hakkında, yine Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylememizi HARAM kıldığını yasakladığını çok açık bir şekilde belirtiyor. Bu ayeti yazının devamı sürecince lütfen unutmayalım. Şimdide kabir azabı konusunda günümüzde söylenenler hakkında araştırma yapalım önce.
( İnsanlar ölür ölmez kabir diye bir çukura konuyorlar. Hemen sonra munker-nekir melekleri geliyor, soru sormaya başlıyor: Rabbin kim? Dinin ne? Peygamberin kim? gibi sorular… Müslümanlar bu sorulara: Rabbim Allah, dinim İslam, Peygamberim Hz. Muhammed diye cevap veriyor. Kâfirler ise.- Hah, hah anlamadım diyorlar. (Fıkhul Ekber, Aliyyul Kari Şerhi).)( Kabir, müminler için cennet bahçelerinden bir bahçe, kâfirler için ise cehennem çukurlarından bir çukurdur.)
Münker ve Nekir;
inkârcı için çirkin ve korkunç “sorgu melekleri” diye belleklere yerleştirilmiştir. Bazı rivayetlerde seyrek olarak geçen; “Rûmân” adlı melek vs. bunların hiçbiri, Kur’an da yer alan melek isimlerinden değildir. Açıkçası Habil ve Kabil ismi de Kur’an’da olmadığı halde dini literatürümüze yerleşmiştir. Bu melek isimlerinin hiçbir kıymeti yoktur, geçtiği tüm rivayetler uydurmadır. Zaten dikkatli incelenirse bu isimlerin olduğu rivayetlerdeki betimlemeler de şizofreniktir. Eski çağ dinlerindeki fantastik tanrı veya şeytanlara benzetilir. Ölüleri korkutmaya çalışan Mısır tanrıları gibidir. Belki, melek diye bu isimlerin geçtiği hadisleri uyduranlar, Kur’an’daki cehennem bekçisi olan “zebani” kavramından esinlenmişlerdir de diyebiliriz. Ayrı bir inceleme konusu olan zebani betimlemesi; İslam’a ve Peygamberimize yönelik çirkin ve alaycı tehditler savuran inkârcılara karşı, Kur’an’da tehditkar bir misilleme imgesi olarak önümüze çıkar…
Kabirde sual ve azap
İleriden beri nesilden nesile aktarılan yanlış inançlardan birisi de kabir suali ve kabir azabı meselesidir. Bizim de çocukluğumuzdan beri dinleye geldiğimiz kabir suali ve kabir azabı çok korkunçtur. Ölü mezara konulduğu zaman münkir ve nekir adında iki melek gelirmiş, karayüzlü, bir dudağı gökte, bir dudağı yerde, ellerinde demir topuzlu sopa olanbu iki sözde melek, ölüyü sorguya çekermiş. “Rabbın kim? Nebin kim?” diye sorular sorarmış. Bilemezse, ellerindeki topuzlu sopa ile ölüye vurmaya başlarmış. Böylece ölüyü sürekli döverlermiş.
Diğer bazı anlatımlara göre de, kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe, ya da cehennem çukurlarından bir çukurdur. Buna göre, insanların bir bölümü kabire konulmakla cehenneme atılmış olmaktadırlar.
Kısacası kabir suali ve kabir azabi dinleyen herkesin içine birkorku, bir ürperti halinde yerleşir. Özellikle biraz yaşlı insanların kalbinde sürekli bir kabir azabı korkusu vardır.
Kur’an’da yok
Önce hemen ifade edelim ki, kabir suali ve kabir azabı ile ilgili Kur’an-ı Kerim’de hiçbir beyan yoktur. Burası çok önemlidir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de yüzlerce ayette cehennem ve cehennem azabı anlatılmaktadır. Ama bunların içinde bir tek ayette bile kabir azabını açıklayan ifade yoktur. Elbette her şeyi Kur’an’da aramak doğru olmaz ama, biz Kur’an’da trafik kurallarını aramıyoruz. Biz, zaten yüzlerce ayette azaptan ve cehennemden bahsedildiğini, fakat bunların içinde kabir azabının bulunmadığını söylüyoruz. Öyle ya madem yüzlerce ayette azaptan ve cehennemden söz ediliyor, bunların içinde bir tane de olsun kabir azabından bahsedilirdi. Yok öyle bir beyan… O halde,“Kur’an’da kabir azabı yoktur” dediğimiz zaman bunun anlamı çok önemlidir. Demek ki, kabir azabı diye bir şey yoktur İslam’da…
Kur’an-a aykırı
Kabir suali ve kabir azabı ile ilgili inanç, Kur’an-ı Kerim’e aykırıdır. Sadece Kur’anda bulunmadığından dolayı değil, genel olarak Kur’anı Kerim’in ruhuna aykırıdır. Bu hususu birçok yönden açıklamak mümkündür.
İki melek gelip kabirdeki ölüye sual soracakmış. Peki ölü bir şey işitir mi? Kur’anı Kerim’deki ayet, ölülerin bir şey işitmeyeceklerini söylüyor.
“Kuşkusuz sen ölülere bir şey işittiremezsin…”
Neml Suresi: 80
Rum Suresi: 52
Biz de biliyoruz ki Kur’anı Kerim’de beyan ediyor ki, ölüler bir şey duymazlar. Öyle ise o sözde karayüzlü melek ne diye gelip de ölüye sorular soracakmış? Yüce Allah öyle boşu boşuna melekleri gönderip bir şey işitmeyen ölüye sorular sorduracak, duyup cevap veremedikleri için de ölüyü demir sopalarla dövdürüp azap ettirecekmiş.
Böyle bir saçmalığı Allah’a maletmek ne kadar çirkindir. Allah’ın irade ve hikmetine uyar mı bu?
Dirilme kıyametten sonra
Ölülerin dirilmesine ait Kur’an-ı Kerim’de çok sayıda ayet-i kerime vardır. Bu ayetlerin hemen tamamı ölülerin kıyametten sonra diriltileceğini açıklamaktadır. Hiçbir ayet de ölülerin kabirde dirileceğini beyan etmemektedir.
Evet, altını çizerek tekrar edelim, ölülerin diriltilmesi kıyametten sonradır. Bu konuyu, önümüzdeki günlede genişçe açıklayacağız. Dolayısıyla ölü kabirde işitmez, duymaz ve dolayısıyla ona herhangi bir soru da sorulmaz ve ölüye herhangi bir azap ve ceza da uygulanmaz.
Azap hesaptan sonra
Müşriklerin, kafirlerin ve diğer zalimlerin azaba uğrayacağını Kur’an-ı Kerim yüzlerce ayetinde beyan etmektedir. Ancak bütün bunlar kıyametten ve insanlar hesaba çekildikten sonradır. Ayetler böyle açıklıyor. Hiçbir ayette, kıyametten ve hesaba çekilmeden önce insanların cehenneme atılacağına dair hiçbir beyan yok. Dolayısıyla kabir azabı da yoktur. Kabirin bir cehennem çukuru olduğu da yanlış ve yalandır.
Yüce Allah’ın hesaba çekmeden, mahkeme-i kubrada yargılamadan ceza vermesi ilahi adalete aykırı olur. Yargısız infaz olur. İlahi adalet sistemi öyle değildir. Kur’ana aykırı düşer. Sonuç olarak İslam’da kabir suali ve kabir azabı yoktur. Sual de azap da kıyametten sonradır. Kur’an-ın beyanları söyledir.
Sevgi dini olan İslam’ı hep korku dini haline getirmişlerdir. Bu, dine de dindara da zarar vermiştir. Dinimiz sevgi, şevkat ve özendirme ile anlatılmalıdır. Yalanla korkutma ve hurafe ile din anlatmak öncelikle dine zarar verir.
Kabir azabı Hanefiler arasında bile ittifak yoktur. Bir kısmı, Müslümanların çocuklarının da sorguya çekileceğini söylerken bir kısmı, Peygamberler, çocuklar ve şehitlerin sorgudan muaf tutulacağını söylemişlerdir, kur’an peygamberlerin bile hesaba çekileceğini söylemesine rağmen bu sözleri söyleyebilmişlerdir. Müslüman çocukların kabirde sorgulanmasına rağmen cennete gireceği, kâfir çocuklarının ise durumunun daha karışık ve Müslüman çocuklarından farklı olarak “cennet ehline hizmetçi olacaklarına hükmedilmiştir.” denilmektedir. Kabirlerde azabın nasıl olacağı da tartışılmaktadır. Cesede mi yapılacaktır. Ruha mı yapılacaktır, yoksa hem ruha hem de cana mı yapılacaktır? Bu durumda kabirde ruhların cesede dönmesi konusu gündeme gelmektedir. Tabii ki bu da tartışılmıştır. Kabirde ruhlar cesedin tümüne mi yahut bir kısmına mı, topluca yahut ayrı ayrı olarak mı iade edilecektir? Kabirde soru sorulma işi ruhların bedene iade olunmasından sonra olduğu iddia edilmiştir.
Ehlisünnet azabın hem bedene hem ruha olduğu, bunun da ruhların bedene dönmesiyle olacağı inancındadırlar. Ayrıca İmanlı ölen ve kabir azabı görmeyen insanların ruhları serbest dolaşır. Bu sebeple pek çok yere gidip gelebilirler. Bir anda çok yerde bulunabilirler. Aramızda dolaşmaları mümkündür diye anlatılır. Ama tüm bu bilgiler nereden alınmıştır hiç bilinmez. Kabir azabı konusu Ehlisünnete göre iman edilmesi vacip olan konulardan biridir, ilmihal kitaplarında olsun, akaid kitaplarında olsun konu hep bu şekilde ortaya konmuştur. Bu konularla ilgili mezheplerin çok değişik inançları ve fikirleri vardır. Örneğin Cuma gecesi ve Cuma günü ve özel günlerde ölen asi bir insanın bu gecede kabir azabı kaldırılıp, bir daha iade edilmez gibi düşüncelerde vardır.
Uyduruk hadislerde var
Kabir azabı Peygamberimizin göçünden yüzlerce yıl sonra ortaya çıkan uyduruk hadislerde vardır. O hadisler tamamen tek kişi haberidir ve hiçbir suretle hüküm ifade etmezler. Dini açıdan, ilmi açıdan o hadislerin hiçbir değeri yoktur.
Kabir azabı ve kabir suali ile ilgili akaid kitaplarınada da birtakım beyanlar koymuşlardı. Bunların da hiçbir dayanağı mevcut değildir. Kelamcıların birçok doğrularının yanında birtakım yanlışları da vardır. Kabir suali ve azabı ile ilgili görüşleri de o yanlışlardan birisidir.Böyle hadislerden bir kaçı:
- Peygamberimiz mezarlıktan geçerken: “Kardeşiniz için Allah’tan mağfiret dileyiniz. Çünkü o şu anda sorguya çekilmektedir” demiştir.
– İdrardan sakınınız, zira kabir azabının çoğu ondandır.
– Şüphesiz kabir ahiret konaklarının ilkidir. Eğer ölü bu konaktan kurtulursa ondan sonrası daha kolaydır. Ondan kurtulamazsa sonrası daha zordur.
– Hz. Peygamber Hz. Ayşe’ye sordu: “Kabirde halin nedir.” Kendisi cevap verdi: Ya Hümeyra şüphesiz kabrin mü’mini sıkıştırması, ananın çocuğunun ayağını sıkması gibidir. Münker-Nekir meleklerinin soru sorması da; göz kamaştığı zaman ona sürme çekmek gibidir.
– Hz. Peygamber, Hz. Ömer’e: “Kabirde halin nicedir?” demiş. Hz. Ömer de- “Aklım başımda mı olacak ?’ demiş. Resulullah ‘Evet’ demiş. Hz. Ömer de ‘O takdirde hiç aldırmam’ cevabını vermiş.
Yukarıdaki hadisleri gördünüz. Yazıma başlamadan önce bir ayet örneği vermiş ve bu ayeti yazının sonuna kadar lütfen unutmayın demiştik. Yaratan asla kur’anda bahsetmediği bu konulara, hatta bizlere detayları ile söylenen bu konunun doğruluğuna inanmamız sizce doğrumu? Örneğin melek isimleri dahi verilerek sorguya çekileceğimiz söyleniyor, ama bu kadar önemli bir konu niçin kur’anda zikredilmemiş dersiniz? Bir soru daha akla geliyor bu melek isimleri nasıl öğrenilmiş? Rabbimiz kuran için ayetlerinde ne diyordu hatırlayalım önce.
Enam 38:Biz bu Kitap’ta, herhangi bir şeyi ne eksik bıraktık ne fazla yaptık. Onlar, sonunda Rableri önünde hasredilirler.
İsra 89; Yemin olsun, biz bu Kuran’da, insanlar için her benzetmeden nice örnekler sıraladık. Ama insanların çoğu inkâr ve nankörlükten başka bir şeyde diretmediler.
Enam 114: Allah size Kitap’ı ayrıntılı kılınmış bir halde indirmişken, Allah’ın dışında bir hakem mi arayayım?)
Zühruf 44 Gerçek şu: Bu Kuran sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bu kitaptan sorumlu tutulacaksınız.
Demek ki Rabbimiz bu kitapta hiçbir eksik bırakmadığını ve her benzetmeden, konudan nice örnekler verdiğini ayrıca kur’anı ayrıntılı kıldığını ve işin ilginci sizleri bu kitaptan sorumlu tutacağını bizlere açıkça söylüyor. Peki, tüm söylenenler sorumlu olduğumuz kitapta neden yok dersiniz? Önce kabir azabının, kur’an ayetlerine baktığınızda asla olamayacağını gösteren ayetleri sizlere hatırlatmak istiyorum.
Nahl 21:Onlar diriler değil, ölülerdir. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.
Demek ki bu ayete göre öldükten sonra yalnız mahşer günü diriliş var. Kabirde tekrar dirilip hesaba çekilmiş olsak mahşerde dirileceğimizi bilmemiz gerekir.
Duhan 56:Orada, ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar.
Bu ayetten de anlaşılıyor, bizler öldükten sonra eğer kabirde dirilip hesaba çekildikten sonra yine öldürülecek, daha sonra mahşer günü diriltileceksek, iki kez ölüm tatmış oluruz. Buda bu ayete ters düşer.
İsra 52 :Sizi çağıracağı gün, onu hamt ederek çağrısına derhal uyacaksınız. Ve sadece az bir süre kaldığınızı düşüneceksiniz.
Yüce Rabbimiz bu olayı da uykuya benzetir. Nasıl saatlerce uyuduğumuz halde, zaman kavramını yitirip bir göz kırpması kadar uyuduğumuzu sanırsak, benzer şekilde öldükten sonra diriltilinceye kadar bir yokluk yaşarız. Eğer mahşer gününden önce bir hesap olsaydı kabirde, önce yapılanlar hatırlanacaktır.
Enam 60:O, odur ki, geceleyin sizi öldürür. Gün boyunca neler yapıp neler kazandığınızı bilir. Sonra, belirlenmiş süre işletilip tamamlansın diye, gün içinde sizi diriltir. Nihayet O’nadır dönüşünüz. Sonra, yapıp ettiklerinizi size haber verecektir.
Bu ayete de lütfen dikkat ediniz. Ömür bittikten sonra dönüşümüzde yaptıklarımızın hesabı sorulacağını söylüyor. Hiçbir suçtan iki kez hesap sorulup iki kez ceza alınamayacağına göre, demek ki hesap mahşer günü sorulacak olduğu anlaşılıyor.
Yasin 51: Nihayet Sur’a üfürülecek(Kalk borusu çaldığında). Bir de bakarsın ki onlar kabirlerinden kalkıp koşarak Rablerine giderler.
Yasin 52 : Abdülbaki Gölpınarlı
Ve demişlerdir ki: Yazıklar olsun bize, kim kaldırdı bizi uyuduğumuz yerden; bu, rahmanın bize vaadettiği şey ve peygamberler gerçek söylemişler.
Ali Bulaç Meali
Demişlerdir ki: ‘Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, Rahmanın va’dettiğidir, (demek ki) gönderilen (elçi)ler doğru söylemiş’.
Diyanet İşleri Meali
“Vah halimize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı?” derler. Onlara: “İşte Rahman olan Allah’ın vadettiği budur, peygamberler doğru söylemişlerdi” denir.
Diyanet Vakfı Meali
(İşte o zaman:) Eyvah, eyvah! Bizi kabrimizden kim kaldırdı? Bu, Rahman’ın vadettiğidir. Peygamberler gerçekten doğru söylemişler! derler.
Edip Yüksel Meali
“Vay halimize” derler, “Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı? Bu, Rahman’ın söz verdiği şeydi. Demek elçiler doğru söylemişti.”
Elmalılı Hamdi Yazır
Onlar: “Eyvah başımıza gelenlere! Mezarımızdan bizi kim kaldırdı? O Rahmân’ın vaad buyurduğu işte bu imiş. Gönderilen peygamberler de doğru söylemişler” derler.
Ömer Nasuhi Bilmen
Demiş olurlar ki, «Eyvah bize! Bizi kim uyuduğumuz yerden kaldırdı? İşte bu, Rahmân’ın vaadettiğidir ve gönderilmiş olanlar, doğru söylemiş.»
Muhammed Esed
“Eyvah!” diyecekler, “Kim bizi [ölüm] uykumuzdan uyandırdı?” [Bunun üzerine onlara şöyle denecek:] “İşte Rahmân’ın vaad ettiği budur! Demek ki O’nun elçileri doğru söylemişlerdi!”
Suat Yıldırım
52 – “Eyvah bize! Kim kaldırdı bizi yatağımızdan?” diyorlar…“İşte Rahmân’ın vâdi: Resuller doğru söylerler!”
Süleyman Ateş Meali
Dediler: “Vah bize, bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? İşte Rahman’ın va’dettiği şey budur. Demek peygamberler doğru söylemiş!”
Şaban Piriş Meali
-Eyvah bize, mezarımızdan bizi kim kaldırdı? Bu, Rahman’ın tehdididir. Demek ki elçiler doğru söylemiş, derler.
Ümit Şimşek Meali
52. “Eyvah bize!” derler. “Kim kaldırdı bizi kabirlerimizden? İşte bu Rahmân’ın vaad ettiği şey; demek peygamberler doğru söylüyormuş!”
Yaşar Nuri Öztürk
52 Şöyle diyecekler: “Vay başımıza gelene! Kim kaldırdı bizi mezarımızdan? Rahman”ın vaat ettiği işte bu! Peygamberler doğru söylemişler.”
Yusuf Ali (English)
52- They will say: “Ah! woe unto us! Who hath raised us up from our beds of repose?”. . . (A voice will say:) “This is what (Allah) Most Gracious had promised, and true was the word of the messengers!”
M. Pickthall (English)
Crying: Woe upon us! Who hath raised us from our place of sleep? This is that which the Beneficent did promise, and the messengers spoke truth,
Neden şaşkınlık içinde Rablerine doğru giderlerken bu sözü sarfediyorlar? Niye şu sözü söylemiyorlar; “Bizi kabirdeki azaptan kim kurtardı?” veyahut “şimdi nereye götürülüyoruz, yoksa azaptan kurtulduk mu?” gibi sözler niye çıkmamış ağızlardan.. vesaire vesaire..
İnfitar 4:Kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman.5. İnsanoğlu, ne yaptığını ve ne yapmadığını görür.
Ama kabir azabı inancına göre kişi zaten daha kabirde ne yaptığını ne yapmadığını görmüş, bundan dolayı azaba ya da mükâfata tabi tutulmamış mıydı? Demek ki bu ayetten de anlaşılıyor öldükten sonra ilk hesap mahşer günü olacak.
Adiyat 9.10:İnsan, kabirlerde bulunanların çıkarılacağı ve kalplerde olanların ortaya konulacağı bir zamanın geleceğini bilmez mi?
Ama kabir hayatı inancına göre kalplerde olanlar mahşer gününden önce bir sorgulama ile ortaya çıkarılmıyor muydu? Demek ki bu ayetlere de ters düşüyor kabir azabını kabul etmek.
Ali imran 185:Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise aldatma metaından başka bir şey değildir.
Kuran ecirlerimizin kıyamet günü ödeneceğini söylerkenKabir hayatı inanışına göre ecirlerimizden (yaptıklarımızdan) dolayı kabrimizin cennet bahçelerinden bir bahçe olması ecirlerimizin kıyamet gününden önce ödeneceği anlamına gelmez mi? Demek ki bu ayetten de çok iyi anlaşılıyor, hesap görüleceği gün yalnız ve yalnız mahşer günüdür.
Şimdide kabir azabının var olduğuna delil gösterdikleri tek ayete bakalım isterseniz.
Mümin 45.46:Allah, o adamı ötekilerin kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun ailesini de azabın en beteri kuşattı. Sabah-akşam, ateşe arz olunurlar . Kıyamet koptuğu gün de şöyle denir: “Firavun ailesini azabın en şiddetlisine sokun.
Bu ayete baktığımızda firavun ailesinin azabın en kötüsünü kuşattığını söylüyor. Bu azabın hem dünyada hem de ahirette olacağını devamında da anlıyorsunuz zaten. Yaratan sabah akşam sözüyle sürekli, devamlı ateşe sunulacağınıbelirtiyor ve bu ailenin mahşer günü azabın en şiddetlisine sokun sözleriyle de açıklık getiriyor. Ayette bahsedilen sabah, akşam ateşe arz olunurlar sözünün kabirde olabileceği söylenerek kurandan delil aranmıştır. Bunu söylemek diğer yazdığımız tüm ayetle çelişir. Ayrıca Yaratan yine kuranın tümünü düşündüğümüzde bazı cezaların bu dünyada da verileceğini bizlere bildirmiştir. Bu demektir ki Rabbimiz firavun ailesine bu dünyada da azap vermiş olması mümkündür. Sabah akşam sözcüğü Arapçada sürekli anlamındakullanılır, buradan da ayette anlatılmak istenen hem mahşerde hem de yaşarken, Dünyada Allahın sürekli firavun ailesine azap edeceğini anlayabiliriz. İsterseniz bu sözlerimizi yine kurandan açıklayalım.
Ali İmran 56:Küfre sapanlar var ya, işte onlara dünyada ve âhirette şiddetle azap edeceğim. Hiçbir yardımcıları olmayacaktır onların.
Tevbe 55: Onların ne malları, ne de evlatları seni imrendirmesin. Allah bunlarla onlara dünya hayatında azabetmeyi ve kâfir olarak canlarının çıkmasını istiyor.74. ayet:….. Eğer tövbe ederlerse kendileri için hayırlı olur. Eğer yan çizerlerse Allah onlara dünyada da âhirette de acıklı bir azapla azap edecektir. Ve yeryüzünde onların ne bir dostu olacaktır ne de bir yardımcısı.
Rad 34: Dünya hayatında bir azap var onlar için; âhiret azabı ise çok daha şiddetlidir. Onları Allah’a karşı koruyacak kimse de yoktur.
Yukarıda yazdığımız bazı ayetler de çok açıkça söylüyor ki Rabbimiz hem bu dünyada, hem de ahirette yani mahşer günü cezalandıracağını çok açık ve net bildiriyor. Kabir azabına delil olabilecek mümin suresindeki tek ayetinde böylelikle doğru olamayacağı açıklanmış oluyor. Zaten Kur’an ayetlerini bir bütün olarak almayıp içinden cımbızla sözleri aldığınızda asla ayetlerin anlaşılması da mümkün değildir. Bunu yapanlarda günümüzde olduğu gibi yanılgıya düşmekte ve İslam düşmanlarının ekmeklerine yağ sürmektedirler.Hıristiyanlar tüm bu ve buna benzer inanışları örnek verip, Kuranda İslam dinin de çelişki vardır diyerek bu yanlışlarımızı kullanmaktadırlar.
Konuyu toparlamak gerekirse başında verdiğimiz bazı hadislere baktığımızda bunların ancak peygamberimizin üzerinden konuşulan, hurafeler olduğunu anlamak zor olmasa gerek. Örneğin peygamberimizin kabir azabının çoğunun İdrar dan sakınmamak olduğunu söylediğinin uydurulduğunu görüyoruz. Ama Kuranı ve tüm ayetleri bir an düşündüğümüzde, Rabbimizin sizler için Kuran da her şeyden örnek verdim ve bu kitaptan sorumlusunuz, sizin rehberinizdir dedikleri ayetlerini hatırladığımda bu söylenen idrar konusu ve kabir azabına inanmanın, Kur’an ayetlerinden haberdar olunmadığını ve birçok ayetleri de dikkate alınmadığını görürsünüz. Çünkü kabir azabı asla Kur’anda bahsedilmeyen bir konudur. Bunlar olsa olsa insanları korkutarak doğruya yönlendirmek adına sonradan uydurulan bidatlardır diyebiliriz.
Yaratanın adaleti, Kur’anın bütünü okunduğunda bir suçtan iki kez cezalandırmayı asla uygun görmez. Hatta bir suçun karşılığının bir cezası olduğunu söylediği gibi, yapılan bir iyiliğin ise kat kat sevap yazılacağını anlatır. Başak örneğinde olduğu gibi. İşte yalnız bu ayetleri hatırlayan birisi dahi, kabir azabının doğru olmadığını Kur’andan anlar. Çünkü eğer kabirde bir suç için ceza verilirse, mahşer günü hesabın sorulacağını söyleyen Rabbimin bir kez daha hesap sorup, yine cezalandırması gerekir ki, bu kuran adaletine, Rabbimizin sözlerine, ayetlerine asla uymaz. Her insan istediği sözlere inanmakta özgürdür, ama Yaratanın ayetlerin sonunda söylediklerini lütfen unutmayalım. Ne diyordu;
(Hâlâ düşünmüyor musunuz?”, Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz, Öğüt alan yok mudur, Yemin olsun ki, biz, Kuran’ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var, Ayetleri size açık-seçik bildiriyoruz ki, aklınızı işletebilesiniz.)
Allah ölümü uykuya benzetir, hatta her gece uyuduğumuzda aslında ölümü yaşadığımızı verdiği ayet örneğiyle anlamamızı ister. Rabbin verdiği bu örnekten yola çıkarak şunu söyleyebiliriz. Bizler rüyamızda gördüklerimizden nasıl yaşarken bedenimiz ile birlikte gerçekmiş gibi ruhumuzla etkileniyor ve gerçekmiş gibi azap çekiyor, ya da tam tersi çok mutlu oluyorsak, işte Rabbimiz mahşerde hepimizi kaldırıp hesaba çekeceği güne kadar, bizlerin ölümünde, tıpkı uykuda oluşumuz da göreceğimiz rüyaların etkisinde mutlu olabilir, hatta kötü göreceğimiz rüyalarımızdan dolayı azap çekebiliriz. Ancak bunu söyleyebiliriz, yoksa kabirde canlanıp hesaba çekileceğimizi söylemek kur’ana ve Rabbin adaletine asla uymaz.
İşte rahmanın kulları, biz Rabbimizin rehberinden bunları anladık, Rabbimiz yanıltmasın. Tüm yaptıklarımızın sonucunu, geri dönüşü olmayan yerde alacağımız için, daha önce biraz aklımızı çalıştırmanın daha mantıklı olacağını ve bizlere daha çok yararlı olacağını düşünüyoruz. Rabbimiz yardımcımız olsun. Dileriz Rabbimizden bizlere kur’an gerçeklerini görmemizi nasip eder. Yine dileriz ki bizlerin gönül gözümüzü Rabbimiz açık olan kullarından eyler, yoksa bakar kör olanlar arasına girer, gerçekleri asla göremeyiz, hatta doğruyu yanlış görmemiz, işten bile değildir.
Son bir şeyi daha hatırlayalım. Kıyamet bir yargılanma günüdür. Yargılanma olmadan ceza olmaz. Kabirde de yargılanma söz konusu değildir. Ayrıca bir suçun cezası bir defa verilir. Aynı bir suçtan döne döne cezalandırmak YÜCE ALLAH’IN ŞANINA YAKIŞIR MI?
Kaynaklar
http://dersvekuran.blogcu.com/
http://www.mustafaislamoglu.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder