YALÇIN KÜÇÜK ve DOĞU PERİNÇEK'in MİSYONU NEDİR?
Belki bazılarımızın dikkatini çekmiştir. 7 Ocak 2005 tarihli Vatan gazetesinde, PKK’nın ikinci adamıyken yakalanan ve şu anda cezaevinde bulunan Şemdin Sakık’la ilgili bir haber çıktı. Daha doğrusu Şemdin Sakık’ın yazdığı kitabın haberi.
Kitapta Apo’yla ilgili yazılanlar, PKK’nın yapısı hakkında verilen bilgiler elbette ilginç şeyler.
Ancak bizim için bu yazılanlardan daha önemli ve dikkatlerden kaçmaması gereken bir şey var.
Şemdin Sakık’ın, kimi “ulusalcı saflar” için hâlâ değerli olan, hâlâ dikkate alınan iki isim hakkında söyledikleri nelerdi?
Peki Şemdin Sakık’ın PKK’nın meşrulaşmasında, gündeme gelmesinde önemli katkıları oldu dediği, hatta bu kadar meşrulaşmasının baş kahramanları ilan ettiği bu kişiler kimdi?
Aslında çok da yabancısı olduğumuz insanlar değil bunlar.
Biri, bugün kendini Kuvayı Milliye’nin önderi ilan eden DOĞU PERİNÇEK, birisi sezgileriyle hareket eden, ölüm ilanlarından “büyük teoriler” çıkaran YALÇIN KÜÇÜK.
DÜNÜN KÜRTÇÜLERİ NASIL KUVAYI MİLLİYE'Cİ OLDU?
Ne demişti Sakık? ''Yalçın Küçük ve Doğu Perinçek, PKK’nın meşrulaşmasını sağlayan en önemli iki isimdir.''
Yalçın Küçük, Abdullah Öcalan’ın akıl hocasıdır. Abdullah Öcalan’a “sayın başkanım” diye hitap eden sayılı insanlardan bir tanesidir!
Öcalan’a sayın dediği için göstermelik dahi olsa dava açılan insanların olduğu bugün, Küçük’ün bu davranışı bilinçli bir şekilde unutturulmaya çalışılmaktadır!
Yalçın Küçük’ün vukuatları bununla da sınırlı değildir.
Çiller’in başbakanlığı döneminde PKK’ya kuryelik yaparken yakalanmıştır. Taşıdıkları da PKK’nın lideri Abdullah Öcalan’ın örgüte yönelik notlarıdır. Yalçın Küçük, adeta Apo’nun özel kuryesidir! Cezaevine gireceğini anlayınca, “gerçek bir aydın tavrı göstererek” “Çiller’in başbakan olduğu bir ülkede yaşayamam” diyerek Fransa’ya kaçmıştır. Yine kendi anlatımından öğreniyoruz ki, Öcalan’a yapılacak bir suikastı, kendisine önceden haber vererek Apo’nun hayatını kurtarmıştır.
Perinçek de geçmişte Apo ile yakın ilişki kuranlardan.
O kadar ki Perinçek’in yayın organları PKK’nın propanganda aracına dönüşmüştür.
Perinçek Türk devletine, Türk Ordusu’na karşı büyük bir savaş açmış, Türk devletinin eninde sonunda Kürtlere teslim olacağını her fırsatta dile getirmiştir.
Hem Maocu olacaksınız hem Atatürkçü, hem Marksist olacaksınız hem Atatürkçü! Böyle bir şey olmaz. Ama bırakalım Doğu Perinçek’in Maoculuktan vazgeçmesini, 90’larda izlediği Kürt politikasının hâlâ arkasındadır. Kuvayı Milliye’nin içine bu görüşlerini monte etmeye çalışmaktadır.
Doğu Perinçek’in Kürt meselesi ile ilgili söylediklerini burada tekrar etmenin bir faydası olur mu bilmiyorum. Ancak o dönemde Perinçek hareketi tarafından çıkartılan 2000’e Doğru, Yüzyıl gibi dergilere şöyle bir göz atmak oldukça öğretici olacaktır.
2000’e Doğru’nun bir sayısında federasyon ile ilgili fikirlerini Atatürk’e mal etmeye çalışmıştır. İddiaya göre Atatürk Kürtlere özerlik istiyormuş!
Kapağında PKK’lı militanların halay çektiği derginin manşeti, Kürtlerin yeniden doğuşu! Ayrıca PKK’nın referandum çağrısı oldukça geniş yer kaplıyor.
Derginin başka bir sayısında, bölücülükten kapatılan ve Doğu Perinçek’in başkanı olduğu Sosyalist Parti’nin bir talebi:
“Hükümet PKK ile görüşsün”!
“Gerilla barınmasın diye Ordu orman yakıyor”
“Kürdün ateşle imtihanı”
“Şeytan üçgeninde Kürtler”
“Kürt milli ordusu kuruluyor”
“Karar Kürt halkının: Referandum”… vs.
Bu başlıkların bile bir kaçı ortalıkta milliciyim dolaşan, ancak Doğu Perinçek’e umut bağlamış insanların, akıllarını başına getirmesi için yeterlidir. Bu dergiler Perinçek’in iddia ettiği gibi herhangi bir istihbarat örgütünün değil kendilerinin elinden çıkmıştır!
Doğu Perinçek hareketinin tarihine bakarsanız, Türkiye için çok kritik olan meselelerde hep karşı tarafta yer aldığını görürsünüz. Bugün karşı karşıya olduğumuz iki kritik meselede de durum aynıdır.
Kürt meselesinde aldığı tavır, yukarıda verdiğimiz örneklerden açıkça görülebilir.
Bugün ikinci kritik mesele Kıbrıs’tır. Doğu Perinçek’in geçmişte aldığı tavır Annan Planı’nın çok çok ötesindedir. Kıbrıs üzerine yazdığı kitabı oldukça öğreticidir. Neler öğrenirsiniz o kitaptan?
Birincisi ''Türk Ordusu’nun adada işgalci olduğunu, bundan dolayı bir an önce adayı terk etmesi gerektiği''ni!
İkincisi, ''adada Türk diye bir şey olmadığını, adada yaşayanların Kıbrıslı diye ayrı bir millet olduğu''nu.
Keşke bu kitabının yeni baskısını yapsa da bu derin fikirlerinden genç kuşaklar veya bu fikirlerini unutan eski kuşaklar yararlanabilseler!..
Doğu Perinçek ne diyorsa o!
Doğu Perinçek Türk siyasi hayatında önemli bir şahsiyettir! Söyledikleri mutlaka bir gün gerçekleşir! Ama fikirlerini hayata geçirenler hep başkalarıdır! Kendisi iktidarda olmasa da fikirleri iktidardadır. Kürt meselesi hakkında ortaya attıkları bugün birer birer gerçekleşmeye başlamıştır. Kürtçe serbesttir, Kürtçe televizyon vardır, yakında Kürtler kendi kaderlerini kendilerinin belirleyeceği referandumu da yapacaklardır.
Kendisi AB karşıtıdır ama İkiz Yasaları alkışlayarak karşılamıştır!
Bu yasalar, onun daha önceden önerdiği politikalarla birebir örtüşmektedir. Bu yasaların ancak kendi iktidarlarında bir anlamı olacağını açıklayarak, AB’ye karşı gerçek tavrını ortaya koymuştur.
Kıbrıs konusunda ortaya attığı fikirler de bugün yavaş yavaş hayata geçmeye başlamıştır.
Perinçek hareketinin bir önemli özelliği de, bugün ikinci cumhuriyetçi, liberal sol akımların başını çekenleri içinden çıkarmış olmasıdır. Bunlar Doğu Perinçek için övünç kaynağıdır aynı zamanda. Oral Çalışlar, Cengiz Çandar, Nuri Çolakoğlu Aydınlık hareketinin önde gelenleridir.
Bunca değişik fikrin, bunca değişik insanın içinden çıktığı bir hareketin herkesin ilgisini çekmesi bizce çok doğal! Bu hareketin, paranoyak teoriler ortaya süren Yalçın Küçük’le yollarının da keşismesi çok doğal.
Hadi diyelim Doğu Perinçek siyasetle uğraşıyor, politikalarında da kimi zaman önemli değişiklikler olabilir! Yalçın Küçük’ün bu derece değişmesinin nedeni nedir acaba?
Kendisi bugün en hızlı Kuvayı Milliyecilerdendir. Hatta bu alanda kendisini de kabul ettirmiştir. Konuşmalarına baktığınızda herkesten daha vatanseverdir, herkesten daha milliyetçidir. Son dönemde yazdığı kitaplar ortalıkta milliyetçiyim, Kuvayı Milliyeciyim diye dolaşan kimi insanların temel başvuru eseri olmuştur!
Bugün de başında kalpağıyla televizyon televizyon dolaşarak Kuvayı Milliyecilik yapmaktadır. Daha düne kadar boynundaki kızıl fuları çıkarmayan, bununla övünen Küçük nasıl olmuştu da birdenbire Kuvayı Milliye saflarına katılmıştır!
Sabetaycılık nasıl gündeme geldi?
Yalçın Küçük’ü ülke gündemine sokan Sabetaycılık üzerine çalışmaların önemi büyük.
Yalçın Küçük sadece merakından bu işe atılmamıştır. Öyle kendisinin söylediği gibi İsmail Cem’in cumhurbaşkanlığını önlemek için de değildir bu işe atılışı. “Vatanseverliğinin de” bu işte bir etkisinin olduğunu düşünmüyoruz. Eğer öyle olsaydı, Atatürkçülüğün yükseldiği, Kuvayı Milliye fikrinin yükseldiği zamanlarda, bu fikirlere sarılırdı. Bu fikirlerin halka ulaşması için çabalardı. Ama yaptığı tam tersi bir faaliyettir. Ortaya attığı saçma sapan Sabetaycılık teorileriyle, Atatürkçülüğe, Kuvayı Milliye’ye olan yönelişin önüne geçmeye çalışmaktadır. Bir ölçüde başarılı da olmuştur. Kendisini Küçük’ün saçma teorilerine kaptıranlar, Atatürkçü mücadeleyi bir kenera bırakmışlar, kim Sabetayist kim değil onunla uğraşmaktadırlar.
Ama tüm bunlara bakıp da, bunun daha önceden olduğu gibi, Kuvayı Milliye’nin sulandırılması olarak görmeyin. Bu faaliyetin sulandırmaktan öte anlamı vardır!
Sulandırma yine Kuvayı Milliye fikri etrafında olan bir şeydir. Oysa Yalçın Küçük’ün yaptığı Kuvayı Milliye’ye alternatif, ona engel bir fikir ortaya atmaktır. Sabetaycılıkla mücadele, Kuvayı Milliye’nin alternatifi yapılmaya çalışılmaktadır aslında.
Yalçın Küçük’ün sabetayistlere karşı mücadele fikri, Doğu Perinçek’in Avrasyacılığı ile aynıdır.
Anlayacağınız milli güçler kıskaca alınmıştır. Sabetaycılıktan kaçanlar Avrasyacılığa yakalanacaklar, Avrasyacılıktan kaçanlar Sabetaycılığa yakalanacaklardır. Ama hiçbir zaman doğru fikre ulaşamayacaklardır. Bu saçma sapan fikirlerle oyalanacaklardır!
Amaç budur zaten. Yükselen Atatürkçülük fikrinin önü bu şekilde kesilmeye çalışılmaktadır. Bu fikirler ve bu fikirleri yayan insanlar özel seçilmişlerdir.
Büyük Kürdistan Projesi hayata geçirilmeye çalışılıyor!
Aslında tüm bunlar Büyük Kürdistan Projesinin hayata geçirilmesinin bir parçasıdır!
Nasıl olur diye şaşıranlar olacaktır mutlaka! Ne de olsa yukarıda anlattığımız fikirlerin kaynağı millilik üzerine kuruludur. Avrasyacılık Perinçek’in ortaya attığı Türk politikasıdır, Sabetaycılığa karşı mücadele de Küçük’ün Türk politikasıdır!
Bu fikirleri yayan insanların yapması gereken Kürt ayrılıkçılığına karşı çıkmasıdır. Doğal olan budur. İyi niyetli, mantıklı düşünen herkes bu sonuca varacaktır. Ama kazın ayağı öyle değildir. Yalçın Küçük Irak’ta kurulacak bir Kürt devletine karşı çıkarken, “Türkiye Kürtleri”ni hâlâ savunduğunu ilan etmektedir. Kürt meselesinde devletin, kendisini dinlemediği için büyük yalış yaptığını söylemektedir.
Doğu Perinçek de geçmişte savunduğu Kürt politikasının hâlâ arkasındadır. Yani Kürtlere özerklik verilmelidir, Kürt dili okullarda da okutularak daha da yaygınlaştırılmalıdır.
Aslında ortalıkta dolaşan onca uçuk teorinin asıl nedeni budur. Büyük Kürdistan’ı kurmak! Türkiye’nin karşı karşıya olduğu temel sorun da budur zaten. Ancak yukarıda da söylediğimiz gibi saçma teorilerle milli güçler oyalanarak bu tehlike gözlerden saklamaktadır.
Tüm bunların büyük bir gücün operasyonu olduğunu görmek gerekir.
Saçma teorilerle ortalıkta dolaşan bu insanların yolları, yedi sekiz yıl öncesinde büyük bir tesadüf eseri kesişti?!
Yalçın Küçük Fransa’dan dönerek cezaevine girdi. Aynı tarihlerde Doğu Perinçek de cezaevine girdi. Daha sonra bu iki insanı aynı cezaevi arkadaşı oldular!
Bugünkü fikirlerin temelleri bu cezaevinde atıldı. Yalçın Küçük Atatürkçü kuvvetlerin güçleneceği yönünde uyarılarda bulunuyordu Perinçek’e! Gerekli önlemler alınmalıydı! Alındı da.
Perinçek’le Küçük’ü aynı cezaevinde buluşturan güç, Abdullah Öcalan’ı Türkiye’ye teslim etti.
Çünkü Öcalan, Türkiye’nin Ortadoğu’ya müdahalesinde büyük bir engeldi. Eğer Öcalan biraz daha Suriye’de kalsaydı, Türkiye Öcalan’ı karargahından alacaktı. Bu, bölgenin Türkiye’nin denetimi altına girmesi demekti. Oysa Öcalan teslim edilerek, Türkiye’ye hem dostluk mesajı veriliyor, hem de gelecekte karşı karşıya kalınacak sorunların önüne geçiliyordu.
Kısacası 90’lı yıllarda Türkiye’de Kürt devletini kurmak için çalışan üç şahsiyetin de yolları bir noktada kesişmişti. Apo’nun Kenya’dan, Yalçın Küçük’ün Fransa’dan gelmesi ve onlara Türkiye’den Doğu Perinçek’in de katılması ile Kürtçülüğün üç teorisyeni cezaevinde buluşmuştu.
O halde şu sorunun cevabını bugün aramak zorundayız: Yalçın Küçük ve Doğu Perinçek’i aynı cezaevinde buluşturan güç, Apo’yu Türkiye’ye teslim eden güçle aynı mı?
Böylelikle silahlı savaşta yol alan Kürt bölücülüğü’nün artık içerden mücadele etmesinin önü mü açılmış oldu? Yani Kürt bölücülüğünün rahat mücadele etmesi için Haymana’da Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük’e, İmralı’da Apo’ya bir olanak mı yaratılmış oldu?
Üstelik görmekteyiz ki dün tecrit olan silahlı Kürt bölücülüğü bugün, üstelik devlet kademelerinde, hatta Atatürkçü çevrelerde dahi destek bulabilmektedir.
Kısacası ABD’nin Ortadoğu’ya müdahalesi, yani Büyük Kürdistan Operasyonu yolunda gitmektedir.
Apo’nun Suriye’den çıkartılması aslında Türkiye’nin Ortadoğu’dan atılmasıdır. Cezaevine atılan Kürtçüler ise bölücülüğü tüm topluma yaymakla görevlendirilmişlerdir. Üstelik tüm bunları ellerini kollarını sallayarak yapmaktadırlar.
Yalçın Küçük, bir gençlik dergisi ile yaptığı röportajda; “Eğer büyük medya birisini övmeye başladıysa ondan şüphe ederim, hemen araştırırım” demişti.
Bizde bu konuda Küçük’e katılıyoruz. Eğer Yalçın Küçük her fırsatta gündeme getiriliyorsa, Perinçek her fırsatta gündeme getiriliyorsa işin içinde bir iş var deriz...

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder