Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bir darbe korkusu var mı? Bu
yazımızda bu konuyu masaya yatırıp incelemeye çalışacağız. Neredeyse iktidara
geldiği 2002’den beri ne zaman başı sıkışsa kendisine karşı bir darbe
kotarıldığından ve derin devlet
yapılanmasından bahsediyor. Özellikle Gezi olayları ile tetiklenen halk
hareketi bu söylemleri daha da arttırdı.
Halbuki kendisine karşı darbe
yapabilecek tek güç olan Türk Silahlı Kuvvetleri uzun süredir sürdürülen
saldırılarla itibarsızlaştırılmış, idari ve hukuki görünümlü operasyonlarla
tasfiye edilerek etkisizleştirilmiş ve tamamen sindirilmiştir. Bugünkü komuta
yapısı ile Türk Silahlı Kuvvetleri göz göre göre felakete, bölünmeye,
parçalanmaya ve iç savaşa doğru koşar adım gitmemize rağmen, bu tehlikeleri
gerekçe göstererek darbe yapması mümkün gözükmemekte ve bu realite Erdoğan
tarafından bilinmektedir.
Hal böyle iken Erdoğan’ın darbe tehlikesine işaret etmesinin ve
felaket tellallığı yapmasının nedeni “
Yavuz hırsız, ev sahibini bastırır “ yaklaşımıdır.
Bu özlü söz, işledikleri suçları başkalarına
yüklemeye çalışanlar için söylenir.
Gerçekten bu atasözü Erdoğan’ın durumunu çok iyi açıklamaktadır. Esas suçlu Erdoğan’dır ve
işlediği suç ise darbe yapmaktır. Darbenin amacı ise Türkiye Cumhuriyeti’ne
rejim değişikliği yaptırmaktır. Darbeci suçlamalarının amacı, kendi suçunu
kapatmak, başkasının üstüne atmak, darbeyi sonuçlandırmak ve halkın
uyanmamasını sağlayarak iktidarını ilanihaye sürdürmektir.
Erdoğan emperyalizmle işbirliği
yaparak, değiştim söylemleri içinde demokrasi tramvayına binerek ve halkı
aldatarak iktidara gelmiş, sandıkla kendi meşruiyetini savunmuş ama bunu
yaparken de halkın kendini onaylamama imkanını her geçen gün daha fazla
kısıtlamıştır.
Erdoğan, emperyalizmin bölgemiz ve ülkemiz için hazırladığı planları gerçekleştirmek için bulunmuş, desteklenmiş ve iktidara getirilmiştir. İhtiraslarına oranla derinliğinin ve birikiminin olmaması onu bulup ortaya çıkaranlar açısından fırsat olarak görülmüştür.
Erdoğan’ın iktidara getirilmesi, onun önüne emperyalizm tarafından konan projelerin gerçekleştirilebilmesi açısından yeterli olmamıştır. Çünkü yalnız Türkiye’de değil tüm dünyada sandıktan çıkmış olmak demek, her istediğini kafana göre yaparsın demek değildir. Anayasalar, devletlerin kurucu ideolojileri, tarihi, gelenekleri, jeopolitik durumu, komşuları ve bunlarla geçmişi ve kırmızıçizgileri iktidarların hareket serbestisini kısıtlayan ve her istediğini yapmasını engelleyen olgulardır.
Erdoğan, emperyalizmin bölgemiz ve ülkemiz için hazırladığı planları gerçekleştirmek için bulunmuş, desteklenmiş ve iktidara getirilmiştir. İhtiraslarına oranla derinliğinin ve birikiminin olmaması onu bulup ortaya çıkaranlar açısından fırsat olarak görülmüştür.
Erdoğan’ın iktidara getirilmesi, onun önüne emperyalizm tarafından konan projelerin gerçekleştirilebilmesi açısından yeterli olmamıştır. Çünkü yalnız Türkiye’de değil tüm dünyada sandıktan çıkmış olmak demek, her istediğini kafana göre yaparsın demek değildir. Anayasalar, devletlerin kurucu ideolojileri, tarihi, gelenekleri, jeopolitik durumu, komşuları ve bunlarla geçmişi ve kırmızıçizgileri iktidarların hareket serbestisini kısıtlayan ve her istediğini yapmasını engelleyen olgulardır.
Bu gerçeklik, ABD, Fransa, Almanya, Japonya, Hindistan, Rusya ve
Çin için de geçerlidir. Örneğin demokrasinin önemli kalelerinden sayılan ve ilk
anayasanın yapıldığı yer olan ABD’de dört yıl için iktidara gelen bir başkanın
devletin derinliği içinde yapabilecekleri kısıtlıdır. Her
istediğini yapamaz çünkü demokrasi demek sandık demek değildir.
Fakat emperyalizmin projelerini gerçekleştirmek için iktidara işbirlikçi olarak getirilen AKP’nin önünde engeller vardı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesi, Anayasamız, tarihi süreç içinde bilimsel bir gerçeklik olarak ortaya çıkan kırmızıçizgilerimiz Erdoğan ve AKP’nin bir alt yüklenici olarak üstlendiği görevlerin icrasında güçlük çıkarıyordu.
Fakat emperyalizmin projelerini gerçekleştirmek için iktidara işbirlikçi olarak getirilen AKP’nin önünde engeller vardı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesi, Anayasamız, tarihi süreç içinde bilimsel bir gerçeklik olarak ortaya çıkan kırmızıçizgilerimiz Erdoğan ve AKP’nin bir alt yüklenici olarak üstlendiği görevlerin icrasında güçlük çıkarıyordu.
Çünkü emperyalizm
ağırlıkla 1. Paylaşım Savaşı ( 1914-1918 ) sonucunda belirlenen statükodan
memnun değildi ve çıkarları için Büyük Ortadoğu veya Genişletilmiş Ortadoğu
olarak adlandırılan coğrafi bölgeyi yeniden dizayn etmek ve bu bölgenin siyasi
haritayı yeniden çizmek istiyordu. Türkiye bölgenin kilit ülkesiydi. Bunlar gizli şeyler de değildi. ABD,
en yetkili ağızlarından bunu yapmak istediğini söylüyordu! İşte
bu nedenle eş başkan yapıldı Erdoğan!
Bölgede büyük Kürdistan’ın kurulması, Kürdistan’ın İran’da, Irak’ta, Suriye’de ve Türkiye’de bulunan parçalarının birleştirilmesi, kurulacak Kürdistan’ın güvenliğini sağlamak ve uluslaştırma sürecinden geçirmek için federatif yapı altında geçici olarak Türkiye ile birleştirilmesi, bölgenin etnik, dinsel ve mezhepsel olarak ayrıştırılması gerekmekteydi. Ayrıca bölgede ulus devletlerinin sonlandırılması, laik yapıların küreselleşmeye itirazı olmayan “ Ilımlı İslami “ yapılara dönüştürülmesi, bölgenin ham petrol ve doğal gaz kaynaklarının üretiminden pazarlara intikaline kadar tam kontrol altında tutulması planlanmıştı.
Bölgede büyük Kürdistan’ın kurulması, Kürdistan’ın İran’da, Irak’ta, Suriye’de ve Türkiye’de bulunan parçalarının birleştirilmesi, kurulacak Kürdistan’ın güvenliğini sağlamak ve uluslaştırma sürecinden geçirmek için federatif yapı altında geçici olarak Türkiye ile birleştirilmesi, bölgenin etnik, dinsel ve mezhepsel olarak ayrıştırılması gerekmekteydi. Ayrıca bölgede ulus devletlerinin sonlandırılması, laik yapıların küreselleşmeye itirazı olmayan “ Ilımlı İslami “ yapılara dönüştürülmesi, bölgenin ham petrol ve doğal gaz kaynaklarının üretiminden pazarlara intikaline kadar tam kontrol altında tutulması planlanmıştı.
Fakat Türkiye’nin kurucu ideolojisi,
Anayasası, ulus devlet niteliği, tekil ve laik yapısı, Lozan tapusu ve
kırmızıçizgileri emperyalizmin planlarının gerçekleşmesine engeldi. Erdoğan’ın iktidara getirilmiş olması
bile buna yetmemekteydi. Çünkü
Türkiye’nin yok olması demek olan bu projelere iktidara rağmen devlet
direnmekteydi. O zaman yapılması gereken direnen odakları tesirsiz hale
getirmek ve işbirlikçi iktidarın önünü açmaktı.
Direnen odakları tesirsiz hale getirerek işbirlikçi hükümetin önünü açmaya çalışmak tam anlamıyla bir darbeydi! Ergenekon, Balyoz ve Casusluk gibi davalar, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurucu ilkelerinden, ideolojisinden, kırmızıçizgilerinden uzaklaştırmak ve rejim değişikliği yapabilmek için planlanan darbe sürecine itirazı olan Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ve muhalifleri baskı altına almak, korkutmak, sindirmek ve tasfiye etmek için sahneye konmuştu.
Direnen odakları tesirsiz hale getirerek işbirlikçi hükümetin önünü açmaya çalışmak tam anlamıyla bir darbeydi! Ergenekon, Balyoz ve Casusluk gibi davalar, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurucu ilkelerinden, ideolojisinden, kırmızıçizgilerinden uzaklaştırmak ve rejim değişikliği yapabilmek için planlanan darbe sürecine itirazı olan Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ve muhalifleri baskı altına almak, korkutmak, sindirmek ve tasfiye etmek için sahneye konmuştu.
Bugün ülkemiz, darbe
umacı lığı ( Küçük çocukları korkutmak için
uydurulmuş düşsel yaratık ) yapan, darbecilerle hukuken mücadele ediyoruz
diyen, gerçekte kendileri darbeci olan emperyalist işbirlikçilerle karşı
karşıya olup gerçek darbe süreci devam etmektedir. Bu darbenin askeri darbeler
gibi kısa sürede tamamlanamamasının nedeni demokratik görünümlü olması ve ana
operasyonel silahının hukuk olmasıdır.
Askeri darbelerin zorlayıcı gücü tank, top ve tüfek gibi ateşli
silahların kullanma tehdididir. Halen ülkemizde sürdürülen ve arkasında
emperyalizmin olduğu darbede kullanılan silahlar: Hukuk,
medya ve AKP iktidarı ile ele geçirilen devletin idari mekanizmasıdır.
Darbenin operasyonları olan Ergenekon, Balyoz ve Casusluk gibi tertiplerin
tetikçileri ve silahşorları ağırlıklı olarak cemaatti.
Erdoğan ve AKP, bu darbe sürecinin yasal, hukuki, idari alt yapısını hazırlamış
ve cemaat unsurlarına ateş desteği sağlamıştı. Askerlerin
sivil mahkemelerde yargılanmasının önünün açılması, referandum, cemaat
tetikçilerinin uygun operasyonel yerlere atanması, askerlere karşı yandaş
medyada vizyona konan asimetrik psikolojik saldırılarda askerin elinin kolunun
bağlanması, verilen desteğin diğer somut verileriydi.
Mısır’da Mursi’nin başına gelenler
Erdoğan’ı gerçekten çok korkutmuştur. Çünkü kafaca çok benzemektedirler,
hatta ruh ikizidirler denebilir. Mursi’nin
başına felaket gelmesinin nedeni çok hızlı gitmesidir.
Sonuç olarak Başbakan Erdoğan
bir darbeden değil halen sürdürmeye çalıştığı ve bir türlü nihai vuruşu
yapamadığı darbenin geniş halk kitleleri tarafından fark edilmesinden korkuyor.
İşte o zaman kızılca kıyamet kopacak!
Geçtiğimiz Haziran’da başlayan halk hareketleri,
11 yıllık AKP’nin icraatlarına karşı bir tepkinin, Cumhuriyetimize karşı
yapılmaya çalışılan ve epeyce yol alınan sivil darbeye karşı uyanışın
işaretlerini verdi. Korku bundandır!
Ekim’de yeniden alevleneceği
öngörülen halk hareketlerinin, korkutulmuş ve sindirilmiş hale getirilen Türk
Silahlı Kuvvetleri’ni Mısır’daki gibi tetikleyebileceği endişesi uyku
uyutmamaktadır.
Saygılar sunarım.
İLK KURŞUN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder