Bir atasözümüz var:
BİLMEMEK AYIP DEĞİL.
ÖĞRENMEMEK AYIPTIR.
Aşağıdaki açıklamlardan öğrenecekelrimiz var erenler...
BİLMEMEK AYIP DEĞİL.
ÖĞRENMEMEK AYIPTIR.
Aşağıdaki açıklamlardan öğrenecekelrimiz var erenler...
Papazın
Kaftanı, İmamın Cübbesi - (Diyanet Üzerine)
Hiç Papaların kaftanlarıyla Diyanet İşleri Başkanlarının cübbelerine bakıp düşündünüz mü? Ben baktım düşündüm; birbirlerine benziyorlar. Bunu yazmayı çok düşünmüş, ‘birilerini kızdırmayayım’ diye bugüne kadar yazmamıştım. Diyanet’in cübbelerindeki süsleme / tezyinat / nakış her geçen gün artınca; ‘bunu anlatayım, kızan kızsın’ dedim. Amacım kızdırmak değildir, araştırma ve düzeyli tartışmalarla İslam’ın bu konuya bakışını ortaya koymaktır.
İlahi dinlerin süreci ve
Birbirlerine bakışları
Bugün dünyada üç büyük ilahi din var; Yahudilik, Hıristiyanlık, İslamiyet. Bu üç dinin iman ve ahlak esasları başlangıçta aynı idi. Yahudilik ve Hıristiyanlıkta bozulmalar oldu, farklılaştılar. Bir hak dinin esasları insanlar tarafından buzulunca, Yaratan yeni bir dinle doğruları öğretir. İslam’ın gelmesi böyledir.
Her din yeni bir toplum oluşturur. Her toplum kendi sosyal ve kültürel yapısını kurar. İslam da böyledir; kendi toplumunu kurar. Yahudilikte tanrı millileştirilirken İslam’ın tanrısı milli değildir, evrenseldir. Hıristiyanlık üçlü Tanrı inancını savunurken, İslam tek Tanrı inancını savunur. Hıristiyanlıkta papalar Allah ile kulları arasına girerlerken, İslam buna karşı çıkar. İslam’da Müslümanların Yahudi ve Hıristiyanlara benzemeleri yasak ama Diyanet İşleri Başkanları bu yasağı delerler; papaların cübbesine benzer cübbe giyerler.
İnanç ve yaşayış yönüyle
Ehli kitaptan uzak durmak
Şunlar Allah’ın buyruk ve yasaklarıdır:
“Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onlara dost olursa o da onlardandır…” (Maide:51)
“Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen ne yeri delebilir, ne de boyca dağlara ulaşabilirsin.” (İsra:37)
Şu sözler Hz. Muhammed’in:
“Bizden başkasına benzeyen bizden değildir. Yahudi ve Hıristiyanlara benzemeyin.” (1) “Müşriklere muhalefet ediniz. Sakallarınızı bırakınız, bıyıklarınızı da iyice kesiniz. Yahudiler ve Hıristiyanlar sakallarını boyamazlar, siz onlara muhalefet ediniz.” (2) Üzerinde boyanmış elbise gören bir sahabeye peygamber : “Bu kâfirlerin giyimindendir, onu giyme” (3), “Kim şöhret elbisesi giyerse, kıyamet günü Allah ona horluk elbisesi giydirir” (4) der.
Peygamber’in giyim-kuşamla ilgili
Sözleri ve yaşayışı
Abdullah ibni Abbas’ın anlattığına göre Hz. Muhammed: “Erkeklerden kadınlara benzeyenlere, kadınlardan erkeklere benzeyenlere” lanet etmiştir. Ebu Hüreyre’nin rivayet ettiği, Ebu Davut ve Ahmed ibni Hambel’in kaydettiği bir hadisinde: “Kadın giyinişiyle giyinen bir erkeğe ve erkek giyinişiyle giyinen bir kadına Allah lanet etsin” demiştir.
Hayatını anlatan kitaplara göre Hz Muhammed: “Fetih Günü Mekke’ye başında siyah bir miğfer yahut siyah bir sarıkla girdi. Yolculukta savaşa çıkarken dar bir cübbe giyerdi. Bazen uzun bir gömlek, bazen kırmızı bir elbise giyerdi. İki yeşil hırkası, siyah bir elbisesi, kırmızı keçe bir elbisesi, tiftikten bir elbisesi vardı. En çok sevdiği renk beyazdı, “en iyi elbisemiz budur, bunu giyin, ölülerinizi de bununla defnedin” derdi. Yün ve keten dokumaları da giyerdi.”
O Peygamber bir gün yanında bir sahabe ile çarşıya, kendisine elbiselik kumaş almak için çıkar. Alış-veriş yaptıkları kişi Peygambere kaba bir söz eder. Yanındaki sahabe o satıcıya: “Dininde ne kadar cahil ve ahmakmışsın. Daha peygamberi tanımıyorsun” deyince adam, öpmek için Peygamber’in eline sarılır. Peygamber elini çeker: “Bunu Acemler krallarına yaparlar. Ben kral değilim. Ben sadece sizden birisiyim” der. Aldığı kumaşı taşımak isteyen sahabeye de: “Bir kimsenin kendi eşyasını taşıması daha iyi olur” der, kumaşını kendisi taşır. (5)
Bir gün Peygamber evine gelen misafirlere su dağıtırken içeriye bir yabancı girer. Peygamber’i kastederek: “Bu kavmin efendisi kim” diye sorar. Peygamber, “benim” demez: “Bir kavmin efendisi kavmine hizmet edendir” buyurur.
Evinde su dağıtması, aynen arkadaşları gibi giyinmesi, çarşıdan aldığı eşyasını bizzat taşıması, konuşmaları ve duruşları bize gösteriyor ki, Hz. Muhammed (s.a.v.) çevresindeki insanlar gibidir; farklı görünmez, kahrını çektirmez, tepeden bakmaz.
İki Müslüman bir Hıristiyan
Gözünüzün önüne yüzleri bantlanmış üç resim koyuyorum.
Ortadaki resim Hıristiyan bir Papa’nın, sağ ve solundaki resimler Diyanet İşleri Başkanı olmuş iki Müslüman’ın. İki Müslüman’ın kaftanındaki tezyinat Papa’nın kaftanına taş çıkartıyor. Hıristiyanlıkta ruhbaniyet var, İslam’da ruhbaniyet yok. İslam sadelik ve eşitlik dinidir, gösterişi yasaklar. İslam’a göre makam ve giyiniş, sahibini yüceltmez. İslam’a göre bir kişinin yaptığı iş, o kişiye üstünlük/ayrıcalık kazandırmaz; herkes Allah’a yaptığı kulluk kadar değer kazanır.
Bu dini ölçüleri Diyanet İşleri Başkanı olmuş kişiler bizden iyi bilirler. Bu tür işlemeleri biz hep kadınlarda görürdük. Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış kişilerin bu giyinişleri neyin nesidir? 10,20 sene öncesinde de Diyanet İşleri Başkanlarının cübbeleri vardı ve o cübbeler, böyle allı pullu değillerdi.
Okuyucularımdan bazıları belki kızacak: “İslam’a saldırıyorsun. Papa ile kıyasladıklarına bak”, diyecekler. Ne derlerse desinler: bildiğim, inandığım gerçekleri dile getireceğim. Başkanların bu kıyafetleri Hz. Peygamber’in yaşayışına terstir.
İslam’ın Müslüman’ı olan herkes ruhbaniyeti çağrıştıran bu giyim ve kuşama karşı çıkmalıdır. İnancının adamı olan herkes, bu benzeyişe tepki göstermelidir.
“Bu kıyafet hakkı 1934’te kanunla verilmiştir” diyenler olabilir. Kanun bir hak verdiyse, “haddinizi aşın” denmedi ya. Hem hani kanun “dini hayatımıza karışamazdı? Kanun, altı vakit namaz kılacaksınız” dese, namaz vakitlerini artıracak mısınız? Keşke 1934’ten beri bir iki Diyanet İşleri Başkanı çıksaydı da: “İslam’da din adamı sınıfı, din adamı kıyafeti yok” deseydi de kıyafet Müslüman’ı olmasaydık.
Diyanet israfçı mı?
Ashabı gibi kıt kanaat yaşayan, gösterişten hoşlanmayan Hz. Muhammed’in ümmeti Diyanet İşleri Başkanlarından birisi birkaç yıl önce oturduğu lojmanın sırf tamiri için, bütçemizden (yahut Diyanet’e camilerde toplanan paralardan) 160 bin (160 milyar) TL harcama yaptı. Müslümanlara kötü örnek oluyorsunuz. Yaptığınız iş, “haram” dediğiniz israfın ta kendisidir.
Diyanet topladığı parayı da,
Yaptığı harcamayı da gizliyor
20.Kasım.2009 günü, ülkemizdeki tüm camilerde, “Türkiye’nin değişik yerlerinde yapılmakta olan camiler için” para toplandı. 06.01. 2010 günü Konya Müftülüğüne, 08.03.2010 günü Diyanet İşleri Başkanlığı’na birer dilekçe verdim, bu tarihte ne miktarda para toplandığını, bu paraların hangi belgelerle hangi camilere verildiğini sordum. Bilgi edinme yasasına göre istediğim bilgiyi her iki makam da vermedi, “2860 sayılı yasaya uygun olarak (ben bunu sormadım) para toplandık” diye yazılı yanıt verdiler. Yani toplanan paraların verildiği yerleri belgeleriyle birlikte bildirmediler, sorumun cevabını vermediler, veremediler.
Diyanet’in haç-umre işleri,
Buralardan elde ettiği para
Haç ve umre organizasyonunu yıllardır Diyanet yürütüyor. Haç ve umre fiyatlarını Diyanet belirliyor. Özel seyahat şirketleri diyorlar ki: “Diyanet götürdüğümüz kişi başına bizden belli miktarda para almasa, Diyanet fiyatları belirlemese, bu ibadetler daha ucuza yapılır.”
Bir hacı veya umreci için Diyanet hangi hizmetlerden kaçar lira alıyor? Diyanet’in her sezonda kendisine 20 umreci yazdıran din görevlilerini umreye götürdüğü, onlara bütçemizden harcırah ödediği, umreyi iyi pazarlayan imamların camilerini imamsız bıraktığı söyleniyor.
Diyanet şimdiye kadar bu tür iddialara açıklık getirmedi. İslam’da açıklık ilkesi varsa, Diyanet bu iddialara açıklık getirmelidir. “Diyanet para yiyor” demiyorum; “hesap vermiyor, örtülü çalışıyor” diyorum. Bunlar yanlıştır.
İslam’da olmayan ruhbaniyeti İslam’a sokmağa başlarsanız, dinle beraber vicdan ve cüzdanımızı da karartırsınız. Yahudiler ve Hıristiyanlar, asırlarca ruhban sınıfının kahrını çektiler, “mallarını haksızlıkla yiyen” din baronlarının sultası altında ezildiler. (Tövbe:34) Umarım Diyanet “haksız” para yemiyor, ruhbaniyet’in kapısını aralamıyordur.
Yazdıklarımızı özetleyelim
1) Diyanet’in kaftanı ile Vatikan’ın kaftanı birbirine benziyor. Diyanet kaftan giymeden önce Vatikan kaftan giyerdi. Demek Diyanet’in kimi öncüleri Vatikan’ın ruhbanlığına özenmişler. İslam’da ehli kitaba özenmek ve benzemek yoktur. İslam’da erkeklerin kadın elbisesi gibi nakışlı elbise giymeleri de yoktur. İslam’da israf, saltanat, akçalı işlerle uğraşmak, hesap vermekten kaçmak da yoktur. Öyleyse Diyanet maddi, manevi, ekonomik ve sosyal kuşkuların altında yaşamamalıdır.
2) Hz. Muhammed’in kılık-kıyafeti, alış-verişi, söz ve taahhütleri (örnek ahlakı), tüm Müslümanlar için olduğu kadar Diyanet’in Başkan ve tüm personeli için de geçerlidir. “Ele verir talkını, kendisi yutar salkımı” vecizemiz Diyanet için kullanılamamalıdır.
3) Diyanet’in yaptığı/yapacağı bir hata Türkiye’de tüm Müslümanları etkiler. Bu yüzden Diyanet çok dikkatli olmalıdır. Ülkemizde teslimiyetçi, mutlak kaderci, tabasbusçu, şirkçi, çıkarcı, Muaviyeci, ayrıştırıcı, ikiyüzlü bir din ve toplum algısı almış başını gidiyor. Diyanet bu gidişin bazısında öncü, bazısında parçadır. Diyanet kesinlikle bu olumsuzlukların içinde olmamalıdır.
4) Diyanet varlığını var oluşu anlamında Allah’a, kurumsallık ve işlevini Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularına ve Cumhuriyetimize borçludur. Diyanet bu iki yerin dışında dayanak aramalıdır. Diyanet’in başka yerlere minnet duyması, borcunu başka kasalara ödemesi yanlış olur, günah olur.
5) Her yerde olduğu gibi Diyanet’te de bazı yanlışlıklar olabilir. Diyanet mensupları Türk milletinin bir parçasıdır, Diyanet de T.C.’nin bir kurumudur. Türk milleti varlığı tehlikeye girdiği anda nasıl ayağa kalkar, bozuklukları düzeltirse; aynısını Diyanet için de yapar, yapmalıdır. Bir Diyanet İşleri Başkanı bir Papa gibi değildir. Bir Müftü bir papaz gibi değildir. Yani bir Diyanet İşleri Başkanı ve bir müftünün bizden -insan olarak- hiç farkları yoktur. Öyleyse, Diyanet’te gördüğümüz hataları düzeltmede cesur ve kararlı olacağız. “Diyanet ile uğraşmak günahtır” filan demeyin; Diyanet’te yanlışlıklar varsa, o yanlışları düzeltmek için uğraşmak sevaptır, yurttaşlık görevidir.
1) Kitap ül istizan, Hadis no:7
2) Sahih-i Buharı Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, c. 12, s. 110, 111. Diyânet İşleri Başkanlığı Yy. Ankara 1973.
(3) İslam’da Helal ve Haram Yusuf el Kardavi (Mustafa Varlı Ter.) s 97 Hilal Yy. İstanbul 1970.
(4) Zad ül Mead 1/37, İbn ul Kayyim el Cevziyye.
(5) Hadislerle Müslümanlık, M. Yusuf Kandehlevi Ter. c.3, s. 1164,1165 Divan Yy. İstanbul 1975.
Yusuf DÜLGER
http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi80598-Papazin_Kaftani_Imamin_Cubbesi_Diyanet_Uzerine.html
Hiç Papaların kaftanlarıyla Diyanet İşleri Başkanlarının cübbelerine bakıp düşündünüz mü? Ben baktım düşündüm; birbirlerine benziyorlar. Bunu yazmayı çok düşünmüş, ‘birilerini kızdırmayayım’ diye bugüne kadar yazmamıştım. Diyanet’in cübbelerindeki süsleme / tezyinat / nakış her geçen gün artınca; ‘bunu anlatayım, kızan kızsın’ dedim. Amacım kızdırmak değildir, araştırma ve düzeyli tartışmalarla İslam’ın bu konuya bakışını ortaya koymaktır.
İlahi dinlerin süreci ve
Birbirlerine bakışları
Bugün dünyada üç büyük ilahi din var; Yahudilik, Hıristiyanlık, İslamiyet. Bu üç dinin iman ve ahlak esasları başlangıçta aynı idi. Yahudilik ve Hıristiyanlıkta bozulmalar oldu, farklılaştılar. Bir hak dinin esasları insanlar tarafından buzulunca, Yaratan yeni bir dinle doğruları öğretir. İslam’ın gelmesi böyledir.
Her din yeni bir toplum oluşturur. Her toplum kendi sosyal ve kültürel yapısını kurar. İslam da böyledir; kendi toplumunu kurar. Yahudilikte tanrı millileştirilirken İslam’ın tanrısı milli değildir, evrenseldir. Hıristiyanlık üçlü Tanrı inancını savunurken, İslam tek Tanrı inancını savunur. Hıristiyanlıkta papalar Allah ile kulları arasına girerlerken, İslam buna karşı çıkar. İslam’da Müslümanların Yahudi ve Hıristiyanlara benzemeleri yasak ama Diyanet İşleri Başkanları bu yasağı delerler; papaların cübbesine benzer cübbe giyerler.
İnanç ve yaşayış yönüyle
Ehli kitaptan uzak durmak
Şunlar Allah’ın buyruk ve yasaklarıdır:
“Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onlara dost olursa o da onlardandır…” (Maide:51)
“Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen ne yeri delebilir, ne de boyca dağlara ulaşabilirsin.” (İsra:37)
Şu sözler Hz. Muhammed’in:
“Bizden başkasına benzeyen bizden değildir. Yahudi ve Hıristiyanlara benzemeyin.” (1) “Müşriklere muhalefet ediniz. Sakallarınızı bırakınız, bıyıklarınızı da iyice kesiniz. Yahudiler ve Hıristiyanlar sakallarını boyamazlar, siz onlara muhalefet ediniz.” (2) Üzerinde boyanmış elbise gören bir sahabeye peygamber : “Bu kâfirlerin giyimindendir, onu giyme” (3), “Kim şöhret elbisesi giyerse, kıyamet günü Allah ona horluk elbisesi giydirir” (4) der.
Peygamber’in giyim-kuşamla ilgili
Sözleri ve yaşayışı
Abdullah ibni Abbas’ın anlattığına göre Hz. Muhammed: “Erkeklerden kadınlara benzeyenlere, kadınlardan erkeklere benzeyenlere” lanet etmiştir. Ebu Hüreyre’nin rivayet ettiği, Ebu Davut ve Ahmed ibni Hambel’in kaydettiği bir hadisinde: “Kadın giyinişiyle giyinen bir erkeğe ve erkek giyinişiyle giyinen bir kadına Allah lanet etsin” demiştir.
Hayatını anlatan kitaplara göre Hz Muhammed: “Fetih Günü Mekke’ye başında siyah bir miğfer yahut siyah bir sarıkla girdi. Yolculukta savaşa çıkarken dar bir cübbe giyerdi. Bazen uzun bir gömlek, bazen kırmızı bir elbise giyerdi. İki yeşil hırkası, siyah bir elbisesi, kırmızı keçe bir elbisesi, tiftikten bir elbisesi vardı. En çok sevdiği renk beyazdı, “en iyi elbisemiz budur, bunu giyin, ölülerinizi de bununla defnedin” derdi. Yün ve keten dokumaları da giyerdi.”
O Peygamber bir gün yanında bir sahabe ile çarşıya, kendisine elbiselik kumaş almak için çıkar. Alış-veriş yaptıkları kişi Peygambere kaba bir söz eder. Yanındaki sahabe o satıcıya: “Dininde ne kadar cahil ve ahmakmışsın. Daha peygamberi tanımıyorsun” deyince adam, öpmek için Peygamber’in eline sarılır. Peygamber elini çeker: “Bunu Acemler krallarına yaparlar. Ben kral değilim. Ben sadece sizden birisiyim” der. Aldığı kumaşı taşımak isteyen sahabeye de: “Bir kimsenin kendi eşyasını taşıması daha iyi olur” der, kumaşını kendisi taşır. (5)
Bir gün Peygamber evine gelen misafirlere su dağıtırken içeriye bir yabancı girer. Peygamber’i kastederek: “Bu kavmin efendisi kim” diye sorar. Peygamber, “benim” demez: “Bir kavmin efendisi kavmine hizmet edendir” buyurur.
Evinde su dağıtması, aynen arkadaşları gibi giyinmesi, çarşıdan aldığı eşyasını bizzat taşıması, konuşmaları ve duruşları bize gösteriyor ki, Hz. Muhammed (s.a.v.) çevresindeki insanlar gibidir; farklı görünmez, kahrını çektirmez, tepeden bakmaz.
İki Müslüman bir Hıristiyan
Gözünüzün önüne yüzleri bantlanmış üç resim koyuyorum.
Ortadaki resim Hıristiyan bir Papa’nın, sağ ve solundaki resimler Diyanet İşleri Başkanı olmuş iki Müslüman’ın. İki Müslüman’ın kaftanındaki tezyinat Papa’nın kaftanına taş çıkartıyor. Hıristiyanlıkta ruhbaniyet var, İslam’da ruhbaniyet yok. İslam sadelik ve eşitlik dinidir, gösterişi yasaklar. İslam’a göre makam ve giyiniş, sahibini yüceltmez. İslam’a göre bir kişinin yaptığı iş, o kişiye üstünlük/ayrıcalık kazandırmaz; herkes Allah’a yaptığı kulluk kadar değer kazanır.
Bu dini ölçüleri Diyanet İşleri Başkanı olmuş kişiler bizden iyi bilirler. Bu tür işlemeleri biz hep kadınlarda görürdük. Diyanet İşleri Başkanlığı yapmış kişilerin bu giyinişleri neyin nesidir? 10,20 sene öncesinde de Diyanet İşleri Başkanlarının cübbeleri vardı ve o cübbeler, böyle allı pullu değillerdi.
Okuyucularımdan bazıları belki kızacak: “İslam’a saldırıyorsun. Papa ile kıyasladıklarına bak”, diyecekler. Ne derlerse desinler: bildiğim, inandığım gerçekleri dile getireceğim. Başkanların bu kıyafetleri Hz. Peygamber’in yaşayışına terstir.
İslam’ın Müslüman’ı olan herkes ruhbaniyeti çağrıştıran bu giyim ve kuşama karşı çıkmalıdır. İnancının adamı olan herkes, bu benzeyişe tepki göstermelidir.
“Bu kıyafet hakkı 1934’te kanunla verilmiştir” diyenler olabilir. Kanun bir hak verdiyse, “haddinizi aşın” denmedi ya. Hem hani kanun “dini hayatımıza karışamazdı? Kanun, altı vakit namaz kılacaksınız” dese, namaz vakitlerini artıracak mısınız? Keşke 1934’ten beri bir iki Diyanet İşleri Başkanı çıksaydı da: “İslam’da din adamı sınıfı, din adamı kıyafeti yok” deseydi de kıyafet Müslüman’ı olmasaydık.
Diyanet israfçı mı?
Ashabı gibi kıt kanaat yaşayan, gösterişten hoşlanmayan Hz. Muhammed’in ümmeti Diyanet İşleri Başkanlarından birisi birkaç yıl önce oturduğu lojmanın sırf tamiri için, bütçemizden (yahut Diyanet’e camilerde toplanan paralardan) 160 bin (160 milyar) TL harcama yaptı. Müslümanlara kötü örnek oluyorsunuz. Yaptığınız iş, “haram” dediğiniz israfın ta kendisidir.
Diyanet topladığı parayı da,
Yaptığı harcamayı da gizliyor
20.Kasım.2009 günü, ülkemizdeki tüm camilerde, “Türkiye’nin değişik yerlerinde yapılmakta olan camiler için” para toplandı. 06.01. 2010 günü Konya Müftülüğüne, 08.03.2010 günü Diyanet İşleri Başkanlığı’na birer dilekçe verdim, bu tarihte ne miktarda para toplandığını, bu paraların hangi belgelerle hangi camilere verildiğini sordum. Bilgi edinme yasasına göre istediğim bilgiyi her iki makam da vermedi, “2860 sayılı yasaya uygun olarak (ben bunu sormadım) para toplandık” diye yazılı yanıt verdiler. Yani toplanan paraların verildiği yerleri belgeleriyle birlikte bildirmediler, sorumun cevabını vermediler, veremediler.
Diyanet’in haç-umre işleri,
Buralardan elde ettiği para
Haç ve umre organizasyonunu yıllardır Diyanet yürütüyor. Haç ve umre fiyatlarını Diyanet belirliyor. Özel seyahat şirketleri diyorlar ki: “Diyanet götürdüğümüz kişi başına bizden belli miktarda para almasa, Diyanet fiyatları belirlemese, bu ibadetler daha ucuza yapılır.”
Bir hacı veya umreci için Diyanet hangi hizmetlerden kaçar lira alıyor? Diyanet’in her sezonda kendisine 20 umreci yazdıran din görevlilerini umreye götürdüğü, onlara bütçemizden harcırah ödediği, umreyi iyi pazarlayan imamların camilerini imamsız bıraktığı söyleniyor.
Diyanet şimdiye kadar bu tür iddialara açıklık getirmedi. İslam’da açıklık ilkesi varsa, Diyanet bu iddialara açıklık getirmelidir. “Diyanet para yiyor” demiyorum; “hesap vermiyor, örtülü çalışıyor” diyorum. Bunlar yanlıştır.
İslam’da olmayan ruhbaniyeti İslam’a sokmağa başlarsanız, dinle beraber vicdan ve cüzdanımızı da karartırsınız. Yahudiler ve Hıristiyanlar, asırlarca ruhban sınıfının kahrını çektiler, “mallarını haksızlıkla yiyen” din baronlarının sultası altında ezildiler. (Tövbe:34) Umarım Diyanet “haksız” para yemiyor, ruhbaniyet’in kapısını aralamıyordur.
Yazdıklarımızı özetleyelim
1) Diyanet’in kaftanı ile Vatikan’ın kaftanı birbirine benziyor. Diyanet kaftan giymeden önce Vatikan kaftan giyerdi. Demek Diyanet’in kimi öncüleri Vatikan’ın ruhbanlığına özenmişler. İslam’da ehli kitaba özenmek ve benzemek yoktur. İslam’da erkeklerin kadın elbisesi gibi nakışlı elbise giymeleri de yoktur. İslam’da israf, saltanat, akçalı işlerle uğraşmak, hesap vermekten kaçmak da yoktur. Öyleyse Diyanet maddi, manevi, ekonomik ve sosyal kuşkuların altında yaşamamalıdır.
2) Hz. Muhammed’in kılık-kıyafeti, alış-verişi, söz ve taahhütleri (örnek ahlakı), tüm Müslümanlar için olduğu kadar Diyanet’in Başkan ve tüm personeli için de geçerlidir. “Ele verir talkını, kendisi yutar salkımı” vecizemiz Diyanet için kullanılamamalıdır.
3) Diyanet’in yaptığı/yapacağı bir hata Türkiye’de tüm Müslümanları etkiler. Bu yüzden Diyanet çok dikkatli olmalıdır. Ülkemizde teslimiyetçi, mutlak kaderci, tabasbusçu, şirkçi, çıkarcı, Muaviyeci, ayrıştırıcı, ikiyüzlü bir din ve toplum algısı almış başını gidiyor. Diyanet bu gidişin bazısında öncü, bazısında parçadır. Diyanet kesinlikle bu olumsuzlukların içinde olmamalıdır.
4) Diyanet varlığını var oluşu anlamında Allah’a, kurumsallık ve işlevini Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucularına ve Cumhuriyetimize borçludur. Diyanet bu iki yerin dışında dayanak aramalıdır. Diyanet’in başka yerlere minnet duyması, borcunu başka kasalara ödemesi yanlış olur, günah olur.
5) Her yerde olduğu gibi Diyanet’te de bazı yanlışlıklar olabilir. Diyanet mensupları Türk milletinin bir parçasıdır, Diyanet de T.C.’nin bir kurumudur. Türk milleti varlığı tehlikeye girdiği anda nasıl ayağa kalkar, bozuklukları düzeltirse; aynısını Diyanet için de yapar, yapmalıdır. Bir Diyanet İşleri Başkanı bir Papa gibi değildir. Bir Müftü bir papaz gibi değildir. Yani bir Diyanet İşleri Başkanı ve bir müftünün bizden -insan olarak- hiç farkları yoktur. Öyleyse, Diyanet’te gördüğümüz hataları düzeltmede cesur ve kararlı olacağız. “Diyanet ile uğraşmak günahtır” filan demeyin; Diyanet’te yanlışlıklar varsa, o yanlışları düzeltmek için uğraşmak sevaptır, yurttaşlık görevidir.
1) Kitap ül istizan, Hadis no:7
2) Sahih-i Buharı Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, c. 12, s. 110, 111. Diyânet İşleri Başkanlığı Yy. Ankara 1973.
(3) İslam’da Helal ve Haram Yusuf el Kardavi (Mustafa Varlı Ter.) s 97 Hilal Yy. İstanbul 1970.
(4) Zad ül Mead 1/37, İbn ul Kayyim el Cevziyye.
(5) Hadislerle Müslümanlık, M. Yusuf Kandehlevi Ter. c.3, s. 1164,1165 Divan Yy. İstanbul 1975.
Yusuf DÜLGER
http://www.haberiniz.com.tr/yazilar/koseyazisi80598-Papazin_Kaftani_Imamin_Cubbesi_Diyanet_Uzerine.html
·
TC Kadir Dinçer parantezine, noktası virgülüne caanı gönülden katılıyorum. emeklerinize
sağlık. aynene paylaşıyor ve unutmamak üzere kendime saklıyorum. aynını
senelerdir düşünürüm, tabiki naçizane bukadar, bu şekilde dile getiremezdim,
okumaya başlarken, ( şuda eksik, bahsedilmemeiş sonuca ekleyip, paylaşayım
dediğim düşüncelerim, okudukça, aşağıda karşıma çıktı!..hiç eksiği yok...ALLAH
razı olsun......kesinlikle 60 ların resimlerini bulursanız, imamlar gibi siyah
renkliydi genelde diye hatırlıyorum. sonradan renklendi, beyaz oldu ve altuni
simlerle İŞLENDİ! tıpkı hırıstiyanlar gibi! papalar gibi!....vesselam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder