30 Kasım 2013 Cumartesi

Medyada kim kimin adamı?

Medyada kim kimin adamı?

TAYYİPÇİLER: Mehmet Barlas, Rasim Ozan Kütahyalı, Nagehan Alcı, Akif Beki, Mehmet Ocaktan, Abdurrahman Dilipak, Salih Tuna, Mustafa Karaalioğlu, Ahmek Kekeç, Mahmut Övür, Abdulkadir Selvi, Hayrettin Karaman, Engin Ardıç, Hasan Karakaya, Ali Karahasanoğlu, Alper Görmüş, Emre Aköz, Ali Bayramoğlu, Nasuhi Güngör, Sevilay Yükselir, Orhan Miroğlu, Cengiz Özdemir, Atilla Yayla, Ali Saydam.
FETHULLAHÇILAR: Nazlı Ilıcak, Ekrem Dumanlı, Eyüp Can, Mehmet Baransu, Emre Uslu, Bülent Keneş, Tarık Toros, Ali Bulaç, Doğu Ergil, Etyen Mahçupyan, Şahin Alpay, Fikret Ertan, Gültekin Avcı, Nuh Gönültaş, Tamer Korkmaz, Adem Yavuz Arslan, Abdülhamit Bilici, Vedat Bilgin, Mehmet Kamış, Mustafa Ünal, Erhan Başyurt.
GÜLCÜ’LER: Hasan Cemal, Fehmi Koru, Ahmet-Mehmet Altan, Aslı Aydıntaşbaş, Mümtazer Türköne, Taha Akyol, Amberin Zaman, Murat Yetkin, Hasan Celal Güzel, Hasan Bülent Karaman, Ahmet İnsel.

Bu YSK ile temiz seçim olur mu?

Duydunuz mu Yüksek Seçim Kurulu toplanmış ve karar vermiş.
Neye mi?
Belediye başkanlığına aday olacak Bakanların istifalarına gerek yokmuş!
Buna göre Bakanlar bütün siyasi kampanyalarını kırmızı plakalı araçlar, bakanlık personeli ve bütçesi ile yapabilecek!
Söyleyin bu haksız rekabet değil midir?
Dahası söyleyin lütfen böyle bir kararı alabilen Yüksek Seçim Kuruluna güvenilebilir mi?
Muhalefete çağrımdır böyle bir karara imza atan YSK ile seçime gitmek peşinen teslim olmaktır.
Yapılması gereken YSK’nın taraflılığını kamuoyu baskısı ile tescil ettirip mensuplarını hizaya sokmak ve seçim sonuçları bağlamında ilave önlemleri bugünden almaktır.
Ve son haber, Tayyip’e yakınlığı ile bilinen yargıç Hakkı Manav dün YSK’ya üye yapıldı.

ÖZALLA BAŞLAYAN KÜRDİSTAN

Özal, Çiller ve Erdoğan

1984 Şemdinli ve Eruh ilçelerine terör saldırısı yapıldığında Özal, Başbakan idi. İlk tepkisi; “bu üç beş çapulcunun işi” şeklinde olmuştu. Bugün geriye dönüp bakıldığında, elde olmadan insan diyor ki; “bunlar üç eşkıya değilmiş”. Üç eşkıyanın o günkü elebaşı şimdi İmralı’da misafir statüsünde, Türkiye’ye yol haritası çiziyor…

30 Kasım 2013 Cumartesi 15:51
Bu haber 10584 kez okundu
Özal, Çiller ve Erdoğan
Özal’ın dış politik yanlışları sonucu, 1991’e kadar peşmerge olan Barzaniler Özerk Kürdistan Yönetimi lideri yapıldılar. Öyle bir Kürdistan ki, kendini güney diye tanımlıyor, kuzeyi ise Doğu Anadolu’da gösteriliyor, yani Barzaniler Türkiye’yi tehdit eder bir konuma taşınıyor.
Özal’a terörle mücadele penceresinden bakıldığında ise, 1992 Ekim ayında örgütü yok olma sınırına taşıyan Eşref Bitlis’in aramızdan ayrılışı sonrası, PKK terör örgütü ile işbirliğine giden bir Özal görülüyor. Ve bu işbirliği, örgütü yeniden toparlıyor, silahlandırıyor, eğitiyor ve Türkiye’ye doğrudan saldırabilecek bir güce eriştiriyor.
Özal siyasetinin terörle mücadeleye olumsuz etkileri işte böyle görülüyor; silahlı bir PKK terör örgütü, otonom bir Barzani, terörün baskısıyla sinmiş ve etnik köken temelinde farklılaşmaya başlamış bir toplum, uluslararası bir Kürt sorunu, 100 milyar dolarlık bir ekonomik kayıp, teröre kurban edilen binlerce can ve yüzlerce şehit…

93’den 2002’ye erişen yıllar, PKK terör örgütüne karşı güvenlik güçlerinin yoğun bir mücadele dönemini tanımlar. Özal siyasetiyle güç kazanan terör, 92-93 Cizre, Nusaybin ve Şırnak olaylarıyla halkımızı isyana sürükleyebilecek bir boyuta ulaşır. Ele geçirilen teröristlerin sorguları bir başka bilinmeyeni de aydınlatır. Şöyle ki; bu örgütün Irak kuzeyindeki Hakurk, Basyan, Avaşin ve Zap kamplarında yıllardır yerleşik bir düzen içerisinde yaşadığı ortaya çıkar. Bu bölge Barzanilerin hakimiyet alanı içindedir. Bu demektir ki, teröre ev sahipliği yapan Barzani’dir.
Bu siyasetin yanlışlıkları Türkiye’ye ağır bir bedel ödetti. Bu bedeli de Genel Kurmay Başkanlığı şöyle açıkladı; “1992 yılında zayiatımız 496 şehit, 93 yılına baktığımız zaman 538 şehit, 1994 yılına baktığımız zaman 867 şehit. 1995 yılında 615 şehit, bin 342 yaralı, bin 957 zayiat var. Bu rakamlar gerçekten çok ürperticiydi.”
Ele geçen teröristlerden alınan ifadeler bir başka gerçeği de gözler önüne serer ve Ağrı Doğubeyazıt-İran Mako, Urumiye ve Hakurk arasında bir intikal güzergahı ortaya çıkarılır. Dönemin DEP, HEP kısaltmalarıyla bilinen ve örgütün siyasi kanadı durumundaki partiler aracılığıyla insanların kandırılarak bu güzergahtan dağa çıkarıldığı ve örgütün ana eleman kaynağını oluşturduğu öğrenilir. Bununla birlikte, terörün ve mücadele şiddetinin zirveye ulaştığı bu dönemde, dış desteklerin kesilmesi ve dağa çıkış sürecinin önlenmesi için bir tedbir alınmadığı da görülür, çünkü terör hala yaşamaktadır.
Bu süreç, Çiller döneminde yaşandı. Çiller siyaseti döneminde, şiddete karşı daha çok şiddet politikaları göçlere yol açtı, halk mağduriyete düşürüldü. Sorunları çözülmeyen bu mağdur halk, tüm mağduriyetleriyle Erdoğan dönemine devredildi. Özal’dan silahlı PKK’yı teslim alan Çiller, bu örgüte bu mağdur halk tabanını ekleyerek Erdoğan’a devretti.
Kasım 2002 genel seçimleriyle Türkiye yeni bir siyasetin akıntısına girer. 2003 Mart’ta yaşanan ABD-Irak savaşı ve bu savaşta izlenen Erdoğan siyasetiyle Türkiye, bu kez Kuzey Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı bir Barzani’yle karşı karşıya kalır. Ve on yıl sonra, Kasım 2013’te, bu siyaset sahipleri, Diyarbakır’da bir araya gelerek birbirlerini kutlar.
Öte yanda, Çiller’in mağduriyete düşürdüğü yorgun halk, 2009’da, Habur olayı ile teröristlerle buluşturulur ve böylece, örgüte halk desteği sağlanır. Türkiye hala bu sürecin etkisi altındadır.
Erdoğan’ın damgasını vurduğu bu dönem siyaseti Türkiye’yi; güçlü ve bağımsız bir devlet olmasına bir adım kalmış bir Barzani, Barzani işgali altında bir Kerkük, parçalanmış bir Irak, siyasallaşmayı tamamlayıp legal hale gelmeye çalışan bir PKK, ayrılıkçı emellerini açık açık söyleyen bir BDP, ulusal çıkarlarımıza aykırı tüm bu gelişmelere yol açan ve bu siyaseti destekleyen bir ABD ve AB gerçeği ile karşı karşıya getirmiştir.

Bu trajik tabloya her üç döneme damgasını vurmuş Özal-Çiller-Erdoğan siyaset penceresinden bakıldığında; Özal dönemi için, örgütün önlenemeyen silahlı propagandası sonucu ayrılıkçı Kürt hareketinin tohumlarının ekilmiş ve sözde Kürt sorunun uluslararası siyasetin gündemine taşınmış olduğu söylenebilir. Çiller dönemi için, bir önceki dönemin yanlışları sonucu beklenmedik bir güçle ortaya çıkan terör örgütüne karşı yürütülen sert bir mücadele sonrası, etnik köken farklılıklarının toplumda temel bulmasına yol açmış olduğu itiraf edilebilir. ABD’nin BOP projesi yörüngesindeki Erdoğan dönemi için de, Kürdistan eksenindeki bu projenin tamamlanma aşamasına geldiği açık yüreklikle söylenebilir.
Bundan sonra bu siyasetin atacağı adımlar şöyle görülüyor; Anadolu’daki Türk kimliği ve varlığını yok etmek için Anayasa’nın 66. maddesinde kendine ruh bulan Türk kimliği tanımının kaldırılması… Etnik farklılıkların daha da derinleştirilmesi ve devletin kurucu ana unsuru olan Türk milletini ayrıştırmak için Kürtçe’nin eğitim ve öğretim dili yapılması… Yerel yönetimlere özerklik düzeyinde yetkiler verilerek merkezi yönetimin parçalanması… Devletle halk arasındaki son bağı koparmak için Korucu Teşkilatının kaldırılması… Vatan ile şehit arasındaki kutsal bağı yok etmek için, terör örgütünün sözde lider kadrosuna af çıkarılarak Gazi Paşa’nın meclisine alınması şeklinde sıralanıyor.
Bu siyasi yaklaşıma göre, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın kuruluş felsefesi elbette ki kağıt üzerinde değişmeyecektir; cumhuriyet laik demokratik bir hukuk devleti olarak, devlet ise ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olarak şimdilik kalmaya devam edecektir. Bununla birlikte, süreç böyle giderse eğer, birbirine farklılaşmış iki toplum, kederde ve kıvançta birbirinden kopmuş iki toplum, şehit kanlarıyla sulanmış vatan toprağına yabancılaşmış insanlar, iki farklı dil, iki farklı insan yapısının ortaya çıkışı kaçınılmaz olacaktır.

Türkiye’nin sahip olduğu iç ve dış dinamikler konusunda kimsenin kuşkusu yoktur, aksine sahip olduğu güçlerle çok kısa sürede sorunlarını çözebileceğine inanan bir toplum ve bu toplumda yerleşmiş yaygın bir inancın varlığı söz konusudur. Bu eşine az rastlanır bir güçtür. Şimdi mesele, bu gücü Türkiye için yönetebilecek kadroların iş başı yapmasına kalıyor…

Erdal Sarızeybek

29 Kasım 2013 Cuma

VAN DEPREMİ-KIZILAY ÇADIRLARI

35 se­ne ön­ce… 1976…
Van dep­rem­le yı­kıl­dı. 3 bin 840 in­sa­nı­mız ha­ya­tı­nı kay­bet­ti. Tür­ki­ye se­fer­ber ol­du. An­cak, yar­dım­lar ye­ri­ne ulaş­mı­yor, ade­ta bu­har olu­yor­du. Kış bas­tır­mış­tı. Kar fır­tı­na­sı­nın sa­vur­du­ğu buz ta­ne­cik­le­ri su­rat­la­ra ok gi­bi sap­la­nı­yor, kur­tu­lan­lar kur­tul­du­ğu­na piş­man olu­yor­du.
O za­man­lar TRT’­de ça­lı­şan de­ğer­li ağa­be­yim Uğur Dün­dar, bu va­him at­mos­fer­de Va­n’­a in­di, dep­re­min mer­kez üs­sü Mu­ra­di­ye­’nin Çal­dı­ran bu­ca­ğı­na git­ti. Man­za­ra ha­zin­di. Kam­yon kam­yon yar­dım­lar­dan eser yok­tu. Tir tir tit­re­yen ço­cuk­lar, ısın­mak için ko­yun­la­ra sa­rı­lı­yor­du.
Göz­le­ri çu­ku­ra kaç­mış genç­ten bi­ri ya­naş­tı, se­la­mü­na­ley­küm, aley­küm­se­lam, ku­la­ğı­na fı­sıl­da­dı…
Yar­dım­la­rın ner­de ol­du­ğu­nu bul­mak is­ti­yor­san, Va­n’­a git, Ha­cı Do­do­’yu sor!
Va­n’­a git­ti. Eliy­le koy­muş gi­bi bul­du. Her­kes ta­nı­yor­du. Mü­te­ah­hit­ti. Ger­çek­ten ha­cıy­dı. 60 kü­sur ya­şın­da. Ak sa­kal­lı. Bir de­ğil, iki de­ğil, al­tı de­fa git­miş­ti hac­ca… Hat­ta, oto­büs al­mış, ha­cı aday­la­rı­nı ta­şı­yor­du. Dö­nüş­te, yük­te ha­fif, pa­ha­da ağır ne ka­dar ka­çak mal var­sa, oto­bü­se zu­la­lı­yor, yur­da so­ku­yor­du. Ha­cı­’y­dı ama, Do­do de­ğil­di. La­ka­bıy­dı bu…
Asıl adı “Sa­li­h”­ti.
Va­zi­yet an­la­şıl­mış­tı.
Bi­ti­rim mu­hit­le­rin­de bü­yü­yen bi ha­ber­ci için, bu tip­ler hiç ya­ban­cı de­ğil­di. Git­ti Ha­cı­’ya… Ken­di­si­ni Bit­lis­li mü­te­ah­hit ola­rak ta­nıt­tı iyi mi! Uğur Dün­dar, Nor­veç­li gi­bi adam, Türk­çe­si de­sen, pı­rıl pı­rıl… Ama, pa­ra hır­sı iş­te böy­le bi şey­di. Ha­cı zo­ka­yı yut­tu. Çün­kü, fıl­dır fıl­dır dö­nen göz­le­ri, söz­de Bit­lis­li mü­te­ah­hi­din ma­sa­ya koy­du­ğu bal­ya gi­bi cüz­da­na ki­lit­len­miş­ti.
Düş pe­şi­me, de­di. Çı­kıp, az yü­rü­dü­ler. Bir de­po­ya var­dı­lar. Aç­ma­dı de­po­yu. Ar­ka­sı­na do­lan­dı­lar, kar­lar al­tın­da bi yı­ğın… Eliy­le te­miz­le­di Ha­cı Do­do, üs­tün­de dep­rem dam­ga­sı bu­lu­nan cil­lop gi­bi ke­res­te­ler gö­rün­dü. Ta­dım­lık gös­te­ri­yor­du… Afet İş­le­ri Mü­dür­lü­ğü­’nün gön­der­di­ği yar­dım mal­ze­me­le­riy­di. Ke­res­te, de­mir, çi­men­to, çi­vi, ne is­ter­sen, ne ka­dar is­ter­sen, sen pa­ra­dan ha­ber ver de­di. Pe­ki ya de­po­da­ki­ler? Ça­dır de­di, bat­ta­ni­ye, yi­ye­cek fi­lan.
* * *
35 se­ne son­ra…
2011.
Van ge­ne dep­rem­le yı­kıl­dı.
Şu an iti­ba­riy­le 534 in­sa­nı­mız ha­ya­tı­nı kay­bet­ti. Tür­ki­ye se­fer­ber ol­du. An­cak, yar­dım­lar ye­ri­ne ulaş­mı­yor. Kış bas­tır­mak üze­re, ki… Bi baş­ka “Sa­li­h” man­şet­ler­de!
Bu da mü­te­ah­hit… Er­ci­ş’­te 20 ce­se­din çı­ka­rıl­dı­ğı Sev­gi Apart­ma­nı­’nın mü­te­ah­hi­di… Ken­di­si­nin otur­du­ğu dört dö­nüm, üç kat­lı, ha­vuz­lu, ul­tra lüks vil­la­da çat­lak bi­le yok. Ama, can tat­lı, vil­la­sı­na gir­mi­yor. Çim bah­çe­si­ne, Mer­ce­des ve Au­di ci­pi­nin ya­nı­na dik­ti­ği Kı­zı­lay ça­dı­rın­da otu­ru­yor. Hem de bi ta­ne kes­me­miş, iki Kı­zı­lay ça­dı­rı kon­dur­muş!
Sev­gi Apart­ma­nı­’n­da 20 ce­set da­ha çı­ka­rıl­ma­yı bek­li­yor. O an­da bi­na­da ol­ma­yıp kur­tu­lan­lar, ço­luk ço­cuk as­falt­ta nö­bet tu­tu­yor, ça­dır kam­yo­nu­nun yo­lu­nu göz­lü­yor. Bu ar­ka­daş ise, ci­pin­de uyu­ma­sı ve­ya pa­ra­yı bas­tı­rıp her­han­gi bi mar­ka ça­dır al­ma­sı müm­kün­ken… Kı­zı­la­y’­dan iki ta­ne in­dir­miş bi­le!
Ba­na so­rar­sa­nız…
İki ta­ne­cik­le çok ayıp edil­miş.
Res­mi dev­let tö­re­niy­le en az 20 ta­ne ça­dır ver­me­le­ri la­zım­dı Sa­li­h’­e.
Çün­kü, bu Sa­lih…
Zur­na de­ğil­dir.
Er­ciş Kay­ma­ka­mı ta­ra­fın­dan pla­ket­le ödül­len­di­ril­miş mü­te­ah­hit­tir.
* * *
Sev­gi­li Yıl­maz Öz­di­l’­in bu müt­hiş ya­zı­sı 28 Ekim 20011’de Hür­ri­ye­t’­te­ki kö­şe­sin­de ya­yın­lan­dı.
* * *
Ara­dan iki yıl da­ha geç­ti.
Halk TV eki­bi ge­çen­ler­de, Ge­nel Ya­yın Yö­net­me­ni Ha­kan Ay­gün baş­kan­lı­ğın­da Va­n’­a git­ti.
La­le Özan Ars­lan, TO­Kİ­’ye ve­re­cek pa­ra­la­rı ol­ma­dı­ğı için ka­lı­cı ko­nut­la­ra ge­çe­me­yen ve bu ne­den­le hâ­lâ kon­tey­nır­lar­da ba­rın­mak zo­run­da ka­lan ai­le­ler­le rö­por­taj­lar yap­tı.
Elek­tri­ği ke­sik buz gi­bi ge­çi­ci ko­nut­lar­da çi­le çe­ken ka­dın­lar ve has­ta­lık­tan ci­ğer­le­ri sö­kü­lür­ce­si­ne ök­sü­ren ço­cuk­lar­la ko­nu­şup dram­la­rı­nı ek­ran­la­ra yan­sıt­tı.
O prog­ram­da CHP İl Baş­ka­nı Ce­mal Şe­n’­in açık­la­ma­la­rın­dan an­la­dık ki, 2011 dep­re­min­de de tüm dün­ya­dan gön­de­ri­len yar­dım mal­ze­me­le­ri çe­te­ler ta­ra­fın­dan yağ­ma­lan­mış, ka­pa­nın elin­de kal­mış.
Ya­ni ara­dan ge­çen 35 yıl­da yağ­ma­cı­lık ko­nu­sun­da de­ği­şen hiç­bir şey ol­ma­mış!
* * *
Ben bu sa­tır­la­rı sı­ca­cık odam­da ya­zar­ken te­le­viz­yon­lar, Trak­ya­’ya yı­lın ilk ka­rı­nın dü­şe­ce­ği­ni ha­ber ve­ri­yor.
O sı­ra­da ku­la­ğı­ma, ka­rın çok­tan yağ­dı­ğı, ha­va­nın ge­ce­le­ri sı­fı­rın al­tın­da 10’u bul­du­ğu Va­n’­da­ki, kon­tey­nır­lar­da ya­şam sa­va­şı ve­ren ço­cuk­la­rın ök­sü­rük ses­le­ri ge­li­yor.
Va­n’­ın unu­tul­muş ço­cuk­la­rı, bir mu­ci­ze­nin ol­ma­sı­nı ve müş­fik bir elin ken­di­le­ri­ne uza­na­rak, sı­cak bir yu­va­ya ta­şı­ma­sı­nı bek­li­yor.
Ak­si tak­dir­de acı ha­ber­le­re ha­zır­lan­ma­mız ge­re­ki­yor…
Ayhan Çarkın’ın yalanları!
Su­sur­luk Çe­te­si hü­küm­lü­sü Ay­han Çar­kın, fai­li meç­hul ci­na­yet­ler­le il­gi­li da­va­da özet­le “Ben öl­dür­me­dim, baş­ka­la­rı öl­dür­dü­” de­miş.
Da­ha ön­ce de sav­cı­la­rı ve ha­ber­ci or­du­su­nu pe­şi­ne ta­kıp, öl­dür­dük­le­ri ki­şi­le­rin gö­mül­dü­ğü yer­le­re gö­tür­müş, ama ka­zı­lar so­nu­cun­da hiç­bir ce­set çık­ma­mış­tı!
Mah­ke­me­nin ak­li du­ru­mu­nun ye­rin­de olup ol­ma­dı­ğı­nın tes­pi­ti için has­ta­ne­ye sevk et­ti­ği Çar­kın, ya­lan­la­rı­nın bir bö­lü­mün­de ben­den de söz et­miş ve yan­lı ha­ber­ler yap­tı­ğı­mı söy­le­miş. Her­hal­de leh­le­rin­de ha­ber ya­pa­cak ve­”İ­yi ki öl­dür­dü­ler!” di­ye­cek de­ğil­dim.
He­men be­lir­te­yim, Su­sur­luk Çe­te­si­’nin yar­gı önü­ne çı­ka­rı­lıp he­sap ver­me­si­ni sağ­la­mak için yap­tı­ğım sa­yı­sız ha­ber, mes­lek ha­ya­tı­mın en şan­lı say­fa­la­rı­dır. (Me­rak­lı­sı ay­rın­tı­la­rı Ne­dim Şe­ne­r’­in yaz­dı­ğı ve ha­ya­tı­mı an­lat­tı­ğı “İş­te Ha­ya­tı­m” ad­lı ki­tap­tan ve ki­şi­sel web say­fam­dan oku­ya­bi­lir.)
Söy­le­dik­le­ri­ni faz­la cid­di­ye al­ma­mak­la be­ra­ber, ya­la­nın doğ­ruy­la yer de­ğiş­tir­me­si için bir kez da­ha ya­zı­yo­rum.
1- Su­sur­lu­k’­ta­ki ka­za­nın Are­na­’da ya­yın­la­nan fo­toğ­raf­la­rın­da, Çar­kı­n’­ın id­di­ası­nın ak­si­ne Mer­ce­des oto­mo­bi­lin için­de ce­set yok­tur. Ya­ni boş­tur! Fo­toğ­raf çe­ki­mi­nin hiç­bir gi­zem­li ya­nı da söz ko­nu­su de­ğil­dir. Çün­kü o fo­toğ­raf­lar, Su­sur­luk Sav­cı­sı ta­ra­fın­dan, olay ye­ri­nin ve de­lil­le­rin gö­rün­tü­len­me­si ama­cıy­la ce­set­le­rin çı­ka­rıl­ma­sın­dan son­ra çek­ti­ril­miş­tir. Ben­ze­ri olay­lar­dan son­ra ya­pı­lan ru­tin bir iş­lem­dir. Ya­yın­lan­ma­sı dün­ya­nın her ya­nın­da ga­ze­te­ci­nin gö­re­vi­dir.
2- Ku­mar­ha­ne­ler Kra­lı Ömer Lüt­fü To­pa­l’­ın öl­dü­rül­me­sin­den son­ra Ay­han Çar­kı­n’­ın da ara­la­rın­da bu­lun­du­ğu 2’si özel ha­re­kat­çı, 2’si de ku­mar­ha­ne sa­hi­bi ol­mak üze­re 4 ki­şi, İs­tan­bul Em­ni­yet Mü­dür­lü­ğü­’n­ce gö­zal­tı­na alın­mış­tı. Şüp­he­li­ler em­ni­yet­te bir ge­ce kal­dık­tan son­ra An­ka­ra­’dan ge­len bir özel eki­be tes­lim edi­le­rek ser­best bı­ra­kıl­mış­tı. Olay­dan bir sü­re son­ra o sı­ra­da bir­lik­te ça­lış­tı­ğı­mız Ka­nal D Ha­ber Mer­ke­zi­’nin de­ne­yim­li po­lis mu­ha­bi­ri Emin De­mi­rel ya­nı­ma ge­lip “A­bi bu adam­lar gö­zal­tı­na alın­dık­la­rın­da se­nin de öl­dü­rül­mek üze­re adı­nın ve­ril­di­ğin­den söz et­miş­ler. Bu ko­nuş­ma­lar bir ses ka­se­ti­ne kay­dol­mu­ş” de­di. Bu­nun üze­ri­ne dö­ne­min İs­tan­bul Em­ni­yet Mü­dü­rü Ke­mal Ya­zı­cı­oğ­lu, ar­dın­dan da meş­hur “Su­sur­luk Ra­po­ru­”nu ha­zır­la­tan Baş­ba­kan Me­sut Yıl­ma­z’­la ko­nuş­tum. İki­si de bu ka­se­tin var­lı­ğı­nı doğ­ru­la­dı­lar. Ama ba­na ver­me­di­ler. Mah­ke­me­de ta­nık­lık ya­par­ken de “Böy­le bir ka­set yok­tu­r” de­di­ler.
Ay­han Çar­kın ve di­ğer sa­nık­la­rın Ömer Lüt­fü To­pal Ci­na­ye­ti­’n­den yar­gı­lan­dık­la­rı Be­yoğ­lu 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si­’n­de­ki ta­nık­lı­ğım­da, hem Su­sur­lu­k’­ta­ki fo­toğ­raf­lar, hem de ka­set ko­nu­su­nu bu­ra­da yaz­dı­ğım gi­bi an­lat­tım.
Ay­han Çar­kın da­ha son­ra Are­na prog­ra­mı­na ka­tıl­dı. Mah­ke­me­de­ki id­di­ala­rı­nın hiç­bi­ri­ni be­nim ve Ne­dim Şe­ne­r’in yü­zü­mü­ze kar­şı söy­le­ye­me­di­ği gi­bi, bi­zim ga­ze­te­ci­li­ği­mi­zi öv­dü.
Ben bu tür ya­lan ve if­ti­ra­lar­dan hiç et­ki­len­mi­yo­rum. Çün­kü ha­ki­ka­tin to­pal­la­ya­rak da ol­sa he­de­fi­ne ula­şa­ca­ğı­na ina­nı­yo­rum.
Bi­ri­le­ri ta­ra­fın­dan el­di­ven gi­bi kul­la­nı­lan ve kir­len­dik­ten son­ra da bir ke­na­ra atı­lan Ay­han Çar­kın gi­bi­le­re de kız­mak ye­ri­ne acı­yo­rum.

VAN DEPREMİ-KIZILAY ÇADIRLARI

35 se­ne ön­ce… 1976…
Van dep­rem­le yı­kıl­dı. 3 bin 840 in­sa­nı­mız ha­ya­tı­nı kay­bet­ti. Tür­ki­ye se­fer­ber ol­du. An­cak, yar­dım­lar ye­ri­ne ulaş­mı­yor, ade­ta bu­har olu­yor­du. Kış bas­tır­mış­tı. Kar fır­tı­na­sı­nın sa­vur­du­ğu buz ta­ne­cik­le­ri su­rat­la­ra ok gi­bi sap­la­nı­yor, kur­tu­lan­lar kur­tul­du­ğu­na piş­man olu­yor­du.
O za­man­lar TRT’­de ça­lı­şan de­ğer­li ağa­be­yim Uğur Dün­dar, bu va­him at­mos­fer­de Va­n’­a in­di, dep­re­min mer­kez üs­sü Mu­ra­di­ye­’nin Çal­dı­ran bu­ca­ğı­na git­ti. Man­za­ra ha­zin­di. Kam­yon kam­yon yar­dım­lar­dan eser yok­tu. Tir tir tit­re­yen ço­cuk­lar, ısın­mak için ko­yun­la­ra sa­rı­lı­yor­du.
Göz­le­ri çu­ku­ra kaç­mış genç­ten bi­ri ya­naş­tı, se­la­mü­na­ley­küm, aley­küm­se­lam, ku­la­ğı­na fı­sıl­da­dı…
Yar­dım­la­rın ner­de ol­du­ğu­nu bul­mak is­ti­yor­san, Va­n’­a git, Ha­cı Do­do­’yu sor!
Va­n’­a git­ti. Eliy­le koy­muş gi­bi bul­du. Her­kes ta­nı­yor­du. Mü­te­ah­hit­ti. Ger­çek­ten ha­cıy­dı. 60 kü­sur ya­şın­da. Ak sa­kal­lı. Bir de­ğil, iki de­ğil, al­tı de­fa git­miş­ti hac­ca… Hat­ta, oto­büs al­mış, ha­cı aday­la­rı­nı ta­şı­yor­du. Dö­nüş­te, yük­te ha­fif, pa­ha­da ağır ne ka­dar ka­çak mal var­sa, oto­bü­se zu­la­lı­yor, yur­da so­ku­yor­du. Ha­cı­’y­dı ama, Do­do de­ğil­di. La­ka­bıy­dı bu…
Asıl adı “Sa­li­h”­ti.
Va­zi­yet an­la­şıl­mış­tı.
Bi­ti­rim mu­hit­le­rin­de bü­yü­yen bi ha­ber­ci için, bu tip­ler hiç ya­ban­cı de­ğil­di. Git­ti Ha­cı­’ya… Ken­di­si­ni Bit­lis­li mü­te­ah­hit ola­rak ta­nıt­tı iyi mi! Uğur Dün­dar, Nor­veç­li gi­bi adam, Türk­çe­si de­sen, pı­rıl pı­rıl… Ama, pa­ra hır­sı iş­te böy­le bi şey­di. Ha­cı zo­ka­yı yut­tu. Çün­kü, fıl­dır fıl­dır dö­nen göz­le­ri, söz­de Bit­lis­li mü­te­ah­hi­din ma­sa­ya koy­du­ğu bal­ya gi­bi cüz­da­na ki­lit­len­miş­ti.
Düş pe­şi­me, de­di. Çı­kıp, az yü­rü­dü­ler. Bir de­po­ya var­dı­lar. Aç­ma­dı de­po­yu. Ar­ka­sı­na do­lan­dı­lar, kar­lar al­tın­da bi yı­ğın… Eliy­le te­miz­le­di Ha­cı Do­do, üs­tün­de dep­rem dam­ga­sı bu­lu­nan cil­lop gi­bi ke­res­te­ler gö­rün­dü. Ta­dım­lık gös­te­ri­yor­du… Afet İş­le­ri Mü­dür­lü­ğü­’nün gön­der­di­ği yar­dım mal­ze­me­le­riy­di. Ke­res­te, de­mir, çi­men­to, çi­vi, ne is­ter­sen, ne ka­dar is­ter­sen, sen pa­ra­dan ha­ber ver de­di. Pe­ki ya de­po­da­ki­ler? Ça­dır de­di, bat­ta­ni­ye, yi­ye­cek fi­lan.
* * *
35 se­ne son­ra…
2011.
Van ge­ne dep­rem­le yı­kıl­dı.
Şu an iti­ba­riy­le 534 in­sa­nı­mız ha­ya­tı­nı kay­bet­ti. Tür­ki­ye se­fer­ber ol­du. An­cak, yar­dım­lar ye­ri­ne ulaş­mı­yor. Kış bas­tır­mak üze­re, ki… Bi baş­ka “Sa­li­h” man­şet­ler­de!
Bu da mü­te­ah­hit… Er­ci­ş’­te 20 ce­se­din çı­ka­rıl­dı­ğı Sev­gi Apart­ma­nı­’nın mü­te­ah­hi­di… Ken­di­si­nin otur­du­ğu dört dö­nüm, üç kat­lı, ha­vuz­lu, ul­tra lüks vil­la­da çat­lak bi­le yok. Ama, can tat­lı, vil­la­sı­na gir­mi­yor. Çim bah­çe­si­ne, Mer­ce­des ve Au­di ci­pi­nin ya­nı­na dik­ti­ği Kı­zı­lay ça­dı­rın­da otu­ru­yor. Hem de bi ta­ne kes­me­miş, iki Kı­zı­lay ça­dı­rı kon­dur­muş!
Sev­gi Apart­ma­nı­’n­da 20 ce­set da­ha çı­ka­rıl­ma­yı bek­li­yor. O an­da bi­na­da ol­ma­yıp kur­tu­lan­lar, ço­luk ço­cuk as­falt­ta nö­bet tu­tu­yor, ça­dır kam­yo­nu­nun yo­lu­nu göz­lü­yor. Bu ar­ka­daş ise, ci­pin­de uyu­ma­sı ve­ya pa­ra­yı bas­tı­rıp her­han­gi bi mar­ka ça­dır al­ma­sı müm­kün­ken… Kı­zı­la­y’­dan iki ta­ne in­dir­miş bi­le!
Ba­na so­rar­sa­nız…
İki ta­ne­cik­le çok ayıp edil­miş.
Res­mi dev­let tö­re­niy­le en az 20 ta­ne ça­dır ver­me­le­ri la­zım­dı Sa­li­h’­e.
Çün­kü, bu Sa­lih…
Zur­na de­ğil­dir.
Er­ciş Kay­ma­ka­mı ta­ra­fın­dan pla­ket­le ödül­len­di­ril­miş mü­te­ah­hit­tir.
* * *
Sev­gi­li Yıl­maz Öz­di­l’­in bu müt­hiş ya­zı­sı 28 Ekim 20011’de Hür­ri­ye­t’­te­ki kö­şe­sin­de ya­yın­lan­dı.
* * *
Ara­dan iki yıl da­ha geç­ti.
Halk TV eki­bi ge­çen­ler­de, Ge­nel Ya­yın Yö­net­me­ni Ha­kan Ay­gün baş­kan­lı­ğın­da Va­n’­a git­ti.
La­le Özan Ars­lan, TO­Kİ­’ye ve­re­cek pa­ra­la­rı ol­ma­dı­ğı için ka­lı­cı ko­nut­la­ra ge­çe­me­yen ve bu ne­den­le hâ­lâ kon­tey­nır­lar­da ba­rın­mak zo­run­da ka­lan ai­le­ler­le rö­por­taj­lar yap­tı.
Elek­tri­ği ke­sik buz gi­bi ge­çi­ci ko­nut­lar­da çi­le çe­ken ka­dın­lar ve has­ta­lık­tan ci­ğer­le­ri sö­kü­lür­ce­si­ne ök­sü­ren ço­cuk­lar­la ko­nu­şup dram­la­rı­nı ek­ran­la­ra yan­sıt­tı.
O prog­ram­da CHP İl Baş­ka­nı Ce­mal Şe­n’­in açık­la­ma­la­rın­dan an­la­dık ki, 2011 dep­re­min­de de tüm dün­ya­dan gön­de­ri­len yar­dım mal­ze­me­le­ri çe­te­ler ta­ra­fın­dan yağ­ma­lan­mış, ka­pa­nın elin­de kal­mış.
Ya­ni ara­dan ge­çen 35 yıl­da yağ­ma­cı­lık ko­nu­sun­da de­ği­şen hiç­bir şey ol­ma­mış!
* * *
Ben bu sa­tır­la­rı sı­ca­cık odam­da ya­zar­ken te­le­viz­yon­lar, Trak­ya­’ya yı­lın ilk ka­rı­nın dü­şe­ce­ği­ni ha­ber ve­ri­yor.
O sı­ra­da ku­la­ğı­ma, ka­rın çok­tan yağ­dı­ğı, ha­va­nın ge­ce­le­ri sı­fı­rın al­tın­da 10’u bul­du­ğu Va­n’­da­ki, kon­tey­nır­lar­da ya­şam sa­va­şı ve­ren ço­cuk­la­rın ök­sü­rük ses­le­ri ge­li­yor.
Va­n’­ın unu­tul­muş ço­cuk­la­rı, bir mu­ci­ze­nin ol­ma­sı­nı ve müş­fik bir elin ken­di­le­ri­ne uza­na­rak, sı­cak bir yu­va­ya ta­şı­ma­sı­nı bek­li­yor.
Ak­si tak­dir­de acı ha­ber­le­re ha­zır­lan­ma­mız ge­re­ki­yor…
Ayhan Çarkın’ın yalanları!
Su­sur­luk Çe­te­si hü­küm­lü­sü Ay­han Çar­kın, fai­li meç­hul ci­na­yet­ler­le il­gi­li da­va­da özet­le “Ben öl­dür­me­dim, baş­ka­la­rı öl­dür­dü­” de­miş.
Da­ha ön­ce de sav­cı­la­rı ve ha­ber­ci or­du­su­nu pe­şi­ne ta­kıp, öl­dür­dük­le­ri ki­şi­le­rin gö­mül­dü­ğü yer­le­re gö­tür­müş, ama ka­zı­lar so­nu­cun­da hiç­bir ce­set çık­ma­mış­tı!
Mah­ke­me­nin ak­li du­ru­mu­nun ye­rin­de olup ol­ma­dı­ğı­nın tes­pi­ti için has­ta­ne­ye sevk et­ti­ği Çar­kın, ya­lan­la­rı­nın bir bö­lü­mün­de ben­den de söz et­miş ve yan­lı ha­ber­ler yap­tı­ğı­mı söy­le­miş. Her­hal­de leh­le­rin­de ha­ber ya­pa­cak ve­”İ­yi ki öl­dür­dü­ler!” di­ye­cek de­ğil­dim.
He­men be­lir­te­yim, Su­sur­luk Çe­te­si­’nin yar­gı önü­ne çı­ka­rı­lıp he­sap ver­me­si­ni sağ­la­mak için yap­tı­ğım sa­yı­sız ha­ber, mes­lek ha­ya­tı­mın en şan­lı say­fa­la­rı­dır. (Me­rak­lı­sı ay­rın­tı­la­rı Ne­dim Şe­ne­r’­in yaz­dı­ğı ve ha­ya­tı­mı an­lat­tı­ğı “İş­te Ha­ya­tı­m” ad­lı ki­tap­tan ve ki­şi­sel web say­fam­dan oku­ya­bi­lir.)
Söy­le­dik­le­ri­ni faz­la cid­di­ye al­ma­mak­la be­ra­ber, ya­la­nın doğ­ruy­la yer de­ğiş­tir­me­si için bir kez da­ha ya­zı­yo­rum.
1- Su­sur­lu­k’­ta­ki ka­za­nın Are­na­’da ya­yın­la­nan fo­toğ­raf­la­rın­da, Çar­kı­n’­ın id­di­ası­nın ak­si­ne Mer­ce­des oto­mo­bi­lin için­de ce­set yok­tur. Ya­ni boş­tur! Fo­toğ­raf çe­ki­mi­nin hiç­bir gi­zem­li ya­nı da söz ko­nu­su de­ğil­dir. Çün­kü o fo­toğ­raf­lar, Su­sur­luk Sav­cı­sı ta­ra­fın­dan, olay ye­ri­nin ve de­lil­le­rin gö­rün­tü­len­me­si ama­cıy­la ce­set­le­rin çı­ka­rıl­ma­sın­dan son­ra çek­ti­ril­miş­tir. Ben­ze­ri olay­lar­dan son­ra ya­pı­lan ru­tin bir iş­lem­dir. Ya­yın­lan­ma­sı dün­ya­nın her ya­nın­da ga­ze­te­ci­nin gö­re­vi­dir.
2- Ku­mar­ha­ne­ler Kra­lı Ömer Lüt­fü To­pa­l’­ın öl­dü­rül­me­sin­den son­ra Ay­han Çar­kı­n’­ın da ara­la­rın­da bu­lun­du­ğu 2’si özel ha­re­kat­çı, 2’si de ku­mar­ha­ne sa­hi­bi ol­mak üze­re 4 ki­şi, İs­tan­bul Em­ni­yet Mü­dür­lü­ğü­’n­ce gö­zal­tı­na alın­mış­tı. Şüp­he­li­ler em­ni­yet­te bir ge­ce kal­dık­tan son­ra An­ka­ra­’dan ge­len bir özel eki­be tes­lim edi­le­rek ser­best bı­ra­kıl­mış­tı. Olay­dan bir sü­re son­ra o sı­ra­da bir­lik­te ça­lış­tı­ğı­mız Ka­nal D Ha­ber Mer­ke­zi­’nin de­ne­yim­li po­lis mu­ha­bi­ri Emin De­mi­rel ya­nı­ma ge­lip “A­bi bu adam­lar gö­zal­tı­na alın­dık­la­rın­da se­nin de öl­dü­rül­mek üze­re adı­nın ve­ril­di­ğin­den söz et­miş­ler. Bu ko­nuş­ma­lar bir ses ka­se­ti­ne kay­dol­mu­ş” de­di. Bu­nun üze­ri­ne dö­ne­min İs­tan­bul Em­ni­yet Mü­dü­rü Ke­mal Ya­zı­cı­oğ­lu, ar­dın­dan da meş­hur “Su­sur­luk Ra­po­ru­”nu ha­zır­la­tan Baş­ba­kan Me­sut Yıl­ma­z’­la ko­nuş­tum. İki­si de bu ka­se­tin var­lı­ğı­nı doğ­ru­la­dı­lar. Ama ba­na ver­me­di­ler. Mah­ke­me­de ta­nık­lık ya­par­ken de “Böy­le bir ka­set yok­tu­r” de­di­ler.
Ay­han Çar­kın ve di­ğer sa­nık­la­rın Ömer Lüt­fü To­pal Ci­na­ye­ti­’n­den yar­gı­lan­dık­la­rı Be­yoğ­lu 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si­’n­de­ki ta­nık­lı­ğım­da, hem Su­sur­lu­k’­ta­ki fo­toğ­raf­lar, hem de ka­set ko­nu­su­nu bu­ra­da yaz­dı­ğım gi­bi an­lat­tım.
Ay­han Çar­kın da­ha son­ra Are­na prog­ra­mı­na ka­tıl­dı. Mah­ke­me­de­ki id­di­ala­rı­nın hiç­bi­ri­ni be­nim ve Ne­dim Şe­ne­r’in yü­zü­mü­ze kar­şı söy­le­ye­me­di­ği gi­bi, bi­zim ga­ze­te­ci­li­ği­mi­zi öv­dü.
Ben bu tür ya­lan ve if­ti­ra­lar­dan hiç et­ki­len­mi­yo­rum. Çün­kü ha­ki­ka­tin to­pal­la­ya­rak da ol­sa he­de­fi­ne ula­şa­ca­ğı­na ina­nı­yo­rum.
Bi­ri­le­ri ta­ra­fın­dan el­di­ven gi­bi kul­la­nı­lan ve kir­len­dik­ten son­ra da bir ke­na­ra atı­lan Ay­han Çar­kın gi­bi­le­re de kız­mak ye­ri­ne acı­yo­rum.

VAN DEPREMİ-KIZILAY ÇADIRLARI

35 se­ne ön­ce… 1976…
Van dep­rem­le yı­kıl­dı. 3 bin 840 in­sa­nı­mız ha­ya­tı­nı kay­bet­ti. Tür­ki­ye se­fer­ber ol­du. An­cak, yar­dım­lar ye­ri­ne ulaş­mı­yor, ade­ta bu­har olu­yor­du. Kış bas­tır­mış­tı. Kar fır­tı­na­sı­nın sa­vur­du­ğu buz ta­ne­cik­le­ri su­rat­la­ra ok gi­bi sap­la­nı­yor, kur­tu­lan­lar kur­tul­du­ğu­na piş­man olu­yor­du.
O za­man­lar TRT’­de ça­lı­şan de­ğer­li ağa­be­yim Uğur Dün­dar, bu va­him at­mos­fer­de Va­n’­a in­di, dep­re­min mer­kez üs­sü Mu­ra­di­ye­’nin Çal­dı­ran bu­ca­ğı­na git­ti. Man­za­ra ha­zin­di. Kam­yon kam­yon yar­dım­lar­dan eser yok­tu. Tir tir tit­re­yen ço­cuk­lar, ısın­mak için ko­yun­la­ra sa­rı­lı­yor­du.
Göz­le­ri çu­ku­ra kaç­mış genç­ten bi­ri ya­naş­tı, se­la­mü­na­ley­küm, aley­küm­se­lam, ku­la­ğı­na fı­sıl­da­dı…
Yar­dım­la­rın ner­de ol­du­ğu­nu bul­mak is­ti­yor­san, Va­n’­a git, Ha­cı Do­do­’yu sor!
Va­n’­a git­ti. Eliy­le koy­muş gi­bi bul­du. Her­kes ta­nı­yor­du. Mü­te­ah­hit­ti. Ger­çek­ten ha­cıy­dı. 60 kü­sur ya­şın­da. Ak sa­kal­lı. Bir de­ğil, iki de­ğil, al­tı de­fa git­miş­ti hac­ca… Hat­ta, oto­büs al­mış, ha­cı aday­la­rı­nı ta­şı­yor­du. Dö­nüş­te, yük­te ha­fif, pa­ha­da ağır ne ka­dar ka­çak mal var­sa, oto­bü­se zu­la­lı­yor, yur­da so­ku­yor­du. Ha­cı­’y­dı ama, Do­do de­ğil­di. La­ka­bıy­dı bu…
Asıl adı “Sa­li­h”­ti.
Va­zi­yet an­la­şıl­mış­tı.
Bi­ti­rim mu­hit­le­rin­de bü­yü­yen bi ha­ber­ci için, bu tip­ler hiç ya­ban­cı de­ğil­di. Git­ti Ha­cı­’ya… Ken­di­si­ni Bit­lis­li mü­te­ah­hit ola­rak ta­nıt­tı iyi mi! Uğur Dün­dar, Nor­veç­li gi­bi adam, Türk­çe­si de­sen, pı­rıl pı­rıl… Ama, pa­ra hır­sı iş­te böy­le bi şey­di. Ha­cı zo­ka­yı yut­tu. Çün­kü, fıl­dır fıl­dır dö­nen göz­le­ri, söz­de Bit­lis­li mü­te­ah­hi­din ma­sa­ya koy­du­ğu bal­ya gi­bi cüz­da­na ki­lit­len­miş­ti.
Düş pe­şi­me, de­di. Çı­kıp, az yü­rü­dü­ler. Bir de­po­ya var­dı­lar. Aç­ma­dı de­po­yu. Ar­ka­sı­na do­lan­dı­lar, kar­lar al­tın­da bi yı­ğın… Eliy­le te­miz­le­di Ha­cı Do­do, üs­tün­de dep­rem dam­ga­sı bu­lu­nan cil­lop gi­bi ke­res­te­ler gö­rün­dü. Ta­dım­lık gös­te­ri­yor­du… Afet İş­le­ri Mü­dür­lü­ğü­’nün gön­der­di­ği yar­dım mal­ze­me­le­riy­di. Ke­res­te, de­mir, çi­men­to, çi­vi, ne is­ter­sen, ne ka­dar is­ter­sen, sen pa­ra­dan ha­ber ver de­di. Pe­ki ya de­po­da­ki­ler? Ça­dır de­di, bat­ta­ni­ye, yi­ye­cek fi­lan.
* * *
35 se­ne son­ra…
2011.
Van ge­ne dep­rem­le yı­kıl­dı.
Şu an iti­ba­riy­le 534 in­sa­nı­mız ha­ya­tı­nı kay­bet­ti. Tür­ki­ye se­fer­ber ol­du. An­cak, yar­dım­lar ye­ri­ne ulaş­mı­yor. Kış bas­tır­mak üze­re, ki… Bi baş­ka “Sa­li­h” man­şet­ler­de!
Bu da mü­te­ah­hit… Er­ci­ş’­te 20 ce­se­din çı­ka­rıl­dı­ğı Sev­gi Apart­ma­nı­’nın mü­te­ah­hi­di… Ken­di­si­nin otur­du­ğu dört dö­nüm, üç kat­lı, ha­vuz­lu, ul­tra lüks vil­la­da çat­lak bi­le yok. Ama, can tat­lı, vil­la­sı­na gir­mi­yor. Çim bah­çe­si­ne, Mer­ce­des ve Au­di ci­pi­nin ya­nı­na dik­ti­ği Kı­zı­lay ça­dı­rın­da otu­ru­yor. Hem de bi ta­ne kes­me­miş, iki Kı­zı­lay ça­dı­rı kon­dur­muş!
Sev­gi Apart­ma­nı­’n­da 20 ce­set da­ha çı­ka­rıl­ma­yı bek­li­yor. O an­da bi­na­da ol­ma­yıp kur­tu­lan­lar, ço­luk ço­cuk as­falt­ta nö­bet tu­tu­yor, ça­dır kam­yo­nu­nun yo­lu­nu göz­lü­yor. Bu ar­ka­daş ise, ci­pin­de uyu­ma­sı ve­ya pa­ra­yı bas­tı­rıp her­han­gi bi mar­ka ça­dır al­ma­sı müm­kün­ken… Kı­zı­la­y’­dan iki ta­ne in­dir­miş bi­le!
Ba­na so­rar­sa­nız…
İki ta­ne­cik­le çok ayıp edil­miş.
Res­mi dev­let tö­re­niy­le en az 20 ta­ne ça­dır ver­me­le­ri la­zım­dı Sa­li­h’­e.
Çün­kü, bu Sa­lih…
Zur­na de­ğil­dir.
Er­ciş Kay­ma­ka­mı ta­ra­fın­dan pla­ket­le ödül­len­di­ril­miş mü­te­ah­hit­tir.
* * *
Sev­gi­li Yıl­maz Öz­di­l’­in bu müt­hiş ya­zı­sı 28 Ekim 20011’de Hür­ri­ye­t’­te­ki kö­şe­sin­de ya­yın­lan­dı.
* * *
Ara­dan iki yıl da­ha geç­ti.
Halk TV eki­bi ge­çen­ler­de, Ge­nel Ya­yın Yö­net­me­ni Ha­kan Ay­gün baş­kan­lı­ğın­da Va­n’­a git­ti.
La­le Özan Ars­lan, TO­Kİ­’ye ve­re­cek pa­ra­la­rı ol­ma­dı­ğı için ka­lı­cı ko­nut­la­ra ge­çe­me­yen ve bu ne­den­le hâ­lâ kon­tey­nır­lar­da ba­rın­mak zo­run­da ka­lan ai­le­ler­le rö­por­taj­lar yap­tı.
Elek­tri­ği ke­sik buz gi­bi ge­çi­ci ko­nut­lar­da çi­le çe­ken ka­dın­lar ve has­ta­lık­tan ci­ğer­le­ri sö­kü­lür­ce­si­ne ök­sü­ren ço­cuk­lar­la ko­nu­şup dram­la­rı­nı ek­ran­la­ra yan­sıt­tı.
O prog­ram­da CHP İl Baş­ka­nı Ce­mal Şe­n’­in açık­la­ma­la­rın­dan an­la­dık ki, 2011 dep­re­min­de de tüm dün­ya­dan gön­de­ri­len yar­dım mal­ze­me­le­ri çe­te­ler ta­ra­fın­dan yağ­ma­lan­mış, ka­pa­nın elin­de kal­mış.
Ya­ni ara­dan ge­çen 35 yıl­da yağ­ma­cı­lık ko­nu­sun­da de­ği­şen hiç­bir şey ol­ma­mış!
* * *
Ben bu sa­tır­la­rı sı­ca­cık odam­da ya­zar­ken te­le­viz­yon­lar, Trak­ya­’ya yı­lın ilk ka­rı­nın dü­şe­ce­ği­ni ha­ber ve­ri­yor.
O sı­ra­da ku­la­ğı­ma, ka­rın çok­tan yağ­dı­ğı, ha­va­nın ge­ce­le­ri sı­fı­rın al­tın­da 10’u bul­du­ğu Va­n’­da­ki, kon­tey­nır­lar­da ya­şam sa­va­şı ve­ren ço­cuk­la­rın ök­sü­rük ses­le­ri ge­li­yor.
Va­n’­ın unu­tul­muş ço­cuk­la­rı, bir mu­ci­ze­nin ol­ma­sı­nı ve müş­fik bir elin ken­di­le­ri­ne uza­na­rak, sı­cak bir yu­va­ya ta­şı­ma­sı­nı bek­li­yor.
Ak­si tak­dir­de acı ha­ber­le­re ha­zır­lan­ma­mız ge­re­ki­yor…
Ayhan Çarkın’ın yalanları!
Su­sur­luk Çe­te­si hü­küm­lü­sü Ay­han Çar­kın, fai­li meç­hul ci­na­yet­ler­le il­gi­li da­va­da özet­le “Ben öl­dür­me­dim, baş­ka­la­rı öl­dür­dü­” de­miş.
Da­ha ön­ce de sav­cı­la­rı ve ha­ber­ci or­du­su­nu pe­şi­ne ta­kıp, öl­dür­dük­le­ri ki­şi­le­rin gö­mül­dü­ğü yer­le­re gö­tür­müş, ama ka­zı­lar so­nu­cun­da hiç­bir ce­set çık­ma­mış­tı!
Mah­ke­me­nin ak­li du­ru­mu­nun ye­rin­de olup ol­ma­dı­ğı­nın tes­pi­ti için has­ta­ne­ye sevk et­ti­ği Çar­kın, ya­lan­la­rı­nın bir bö­lü­mün­de ben­den de söz et­miş ve yan­lı ha­ber­ler yap­tı­ğı­mı söy­le­miş. Her­hal­de leh­le­rin­de ha­ber ya­pa­cak ve­”İ­yi ki öl­dür­dü­ler!” di­ye­cek de­ğil­dim.
He­men be­lir­te­yim, Su­sur­luk Çe­te­si­’nin yar­gı önü­ne çı­ka­rı­lıp he­sap ver­me­si­ni sağ­la­mak için yap­tı­ğım sa­yı­sız ha­ber, mes­lek ha­ya­tı­mın en şan­lı say­fa­la­rı­dır. (Me­rak­lı­sı ay­rın­tı­la­rı Ne­dim Şe­ne­r’­in yaz­dı­ğı ve ha­ya­tı­mı an­lat­tı­ğı “İş­te Ha­ya­tı­m” ad­lı ki­tap­tan ve ki­şi­sel web say­fam­dan oku­ya­bi­lir.)
Söy­le­dik­le­ri­ni faz­la cid­di­ye al­ma­mak­la be­ra­ber, ya­la­nın doğ­ruy­la yer de­ğiş­tir­me­si için bir kez da­ha ya­zı­yo­rum.
1- Su­sur­lu­k’­ta­ki ka­za­nın Are­na­’da ya­yın­la­nan fo­toğ­raf­la­rın­da, Çar­kı­n’­ın id­di­ası­nın ak­si­ne Mer­ce­des oto­mo­bi­lin için­de ce­set yok­tur. Ya­ni boş­tur! Fo­toğ­raf çe­ki­mi­nin hiç­bir gi­zem­li ya­nı da söz ko­nu­su de­ğil­dir. Çün­kü o fo­toğ­raf­lar, Su­sur­luk Sav­cı­sı ta­ra­fın­dan, olay ye­ri­nin ve de­lil­le­rin gö­rün­tü­len­me­si ama­cıy­la ce­set­le­rin çı­ka­rıl­ma­sın­dan son­ra çek­ti­ril­miş­tir. Ben­ze­ri olay­lar­dan son­ra ya­pı­lan ru­tin bir iş­lem­dir. Ya­yın­lan­ma­sı dün­ya­nın her ya­nın­da ga­ze­te­ci­nin gö­re­vi­dir.
2- Ku­mar­ha­ne­ler Kra­lı Ömer Lüt­fü To­pa­l’­ın öl­dü­rül­me­sin­den son­ra Ay­han Çar­kı­n’­ın da ara­la­rın­da bu­lun­du­ğu 2’si özel ha­re­kat­çı, 2’si de ku­mar­ha­ne sa­hi­bi ol­mak üze­re 4 ki­şi, İs­tan­bul Em­ni­yet Mü­dür­lü­ğü­’n­ce gö­zal­tı­na alın­mış­tı. Şüp­he­li­ler em­ni­yet­te bir ge­ce kal­dık­tan son­ra An­ka­ra­’dan ge­len bir özel eki­be tes­lim edi­le­rek ser­best bı­ra­kıl­mış­tı. Olay­dan bir sü­re son­ra o sı­ra­da bir­lik­te ça­lış­tı­ğı­mız Ka­nal D Ha­ber Mer­ke­zi­’nin de­ne­yim­li po­lis mu­ha­bi­ri Emin De­mi­rel ya­nı­ma ge­lip “A­bi bu adam­lar gö­zal­tı­na alın­dık­la­rın­da se­nin de öl­dü­rül­mek üze­re adı­nın ve­ril­di­ğin­den söz et­miş­ler. Bu ko­nuş­ma­lar bir ses ka­se­ti­ne kay­dol­mu­ş” de­di. Bu­nun üze­ri­ne dö­ne­min İs­tan­bul Em­ni­yet Mü­dü­rü Ke­mal Ya­zı­cı­oğ­lu, ar­dın­dan da meş­hur “Su­sur­luk Ra­po­ru­”nu ha­zır­la­tan Baş­ba­kan Me­sut Yıl­ma­z’­la ko­nuş­tum. İki­si de bu ka­se­tin var­lı­ğı­nı doğ­ru­la­dı­lar. Ama ba­na ver­me­di­ler. Mah­ke­me­de ta­nık­lık ya­par­ken de “Böy­le bir ka­set yok­tu­r” de­di­ler.
Ay­han Çar­kın ve di­ğer sa­nık­la­rın Ömer Lüt­fü To­pal Ci­na­ye­ti­’n­den yar­gı­lan­dık­la­rı Be­yoğ­lu 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si­’n­de­ki ta­nık­lı­ğım­da, hem Su­sur­lu­k’­ta­ki fo­toğ­raf­lar, hem de ka­set ko­nu­su­nu bu­ra­da yaz­dı­ğım gi­bi an­lat­tım.
Ay­han Çar­kın da­ha son­ra Are­na prog­ra­mı­na ka­tıl­dı. Mah­ke­me­de­ki id­di­ala­rı­nın hiç­bi­ri­ni be­nim ve Ne­dim Şe­ne­r’in yü­zü­mü­ze kar­şı söy­le­ye­me­di­ği gi­bi, bi­zim ga­ze­te­ci­li­ği­mi­zi öv­dü.
Ben bu tür ya­lan ve if­ti­ra­lar­dan hiç et­ki­len­mi­yo­rum. Çün­kü ha­ki­ka­tin to­pal­la­ya­rak da ol­sa he­de­fi­ne ula­şa­ca­ğı­na ina­nı­yo­rum.
Bi­ri­le­ri ta­ra­fın­dan el­di­ven gi­bi kul­la­nı­lan ve kir­len­dik­ten son­ra da bir ke­na­ra atı­lan Ay­han Çar­kın gi­bi­le­re de kız­mak ye­ri­ne acı­yo­rum.

VAN DEPREMİ-KIZILAY ÇADIRLARI

35 se­ne ön­ce… 1976…
Van dep­rem­le yı­kıl­dı. 3 bin 840 in­sa­nı­mız ha­ya­tı­nı kay­bet­ti. Tür­ki­ye se­fer­ber ol­du. An­cak, yar­dım­lar ye­ri­ne ulaş­mı­yor, ade­ta bu­har olu­yor­du. Kış bas­tır­mış­tı. Kar fır­tı­na­sı­nın sa­vur­du­ğu buz ta­ne­cik­le­ri su­rat­la­ra ok gi­bi sap­la­nı­yor, kur­tu­lan­lar kur­tul­du­ğu­na piş­man olu­yor­du.
O za­man­lar TRT’­de ça­lı­şan de­ğer­li ağa­be­yim Uğur Dün­dar, bu va­him at­mos­fer­de Va­n’­a in­di, dep­re­min mer­kez üs­sü Mu­ra­di­ye­’nin Çal­dı­ran bu­ca­ğı­na git­ti. Man­za­ra ha­zin­di. Kam­yon kam­yon yar­dım­lar­dan eser yok­tu. Tir tir tit­re­yen ço­cuk­lar, ısın­mak için ko­yun­la­ra sa­rı­lı­yor­du.
Göz­le­ri çu­ku­ra kaç­mış genç­ten bi­ri ya­naş­tı, se­la­mü­na­ley­küm, aley­küm­se­lam, ku­la­ğı­na fı­sıl­da­dı…
Yar­dım­la­rın ner­de ol­du­ğu­nu bul­mak is­ti­yor­san, Va­n’­a git, Ha­cı Do­do­’yu sor!
Va­n’­a git­ti. Eliy­le koy­muş gi­bi bul­du. Her­kes ta­nı­yor­du. Mü­te­ah­hit­ti. Ger­çek­ten ha­cıy­dı. 60 kü­sur ya­şın­da. Ak sa­kal­lı. Bir de­ğil, iki de­ğil, al­tı de­fa git­miş­ti hac­ca… Hat­ta, oto­büs al­mış, ha­cı aday­la­rı­nı ta­şı­yor­du. Dö­nüş­te, yük­te ha­fif, pa­ha­da ağır ne ka­dar ka­çak mal var­sa, oto­bü­se zu­la­lı­yor, yur­da so­ku­yor­du. Ha­cı­’y­dı ama, Do­do de­ğil­di. La­ka­bıy­dı bu…
Asıl adı “Sa­li­h”­ti.
Va­zi­yet an­la­şıl­mış­tı.
Bi­ti­rim mu­hit­le­rin­de bü­yü­yen bi ha­ber­ci için, bu tip­ler hiç ya­ban­cı de­ğil­di. Git­ti Ha­cı­’ya… Ken­di­si­ni Bit­lis­li mü­te­ah­hit ola­rak ta­nıt­tı iyi mi! Uğur Dün­dar, Nor­veç­li gi­bi adam, Türk­çe­si de­sen, pı­rıl pı­rıl… Ama, pa­ra hır­sı iş­te böy­le bi şey­di. Ha­cı zo­ka­yı yut­tu. Çün­kü, fıl­dır fıl­dır dö­nen göz­le­ri, söz­de Bit­lis­li mü­te­ah­hi­din ma­sa­ya koy­du­ğu bal­ya gi­bi cüz­da­na ki­lit­len­miş­ti.
Düş pe­şi­me, de­di. Çı­kıp, az yü­rü­dü­ler. Bir de­po­ya var­dı­lar. Aç­ma­dı de­po­yu. Ar­ka­sı­na do­lan­dı­lar, kar­lar al­tın­da bi yı­ğın… Eliy­le te­miz­le­di Ha­cı Do­do, üs­tün­de dep­rem dam­ga­sı bu­lu­nan cil­lop gi­bi ke­res­te­ler gö­rün­dü. Ta­dım­lık gös­te­ri­yor­du… Afet İş­le­ri Mü­dür­lü­ğü­’nün gön­der­di­ği yar­dım mal­ze­me­le­riy­di. Ke­res­te, de­mir, çi­men­to, çi­vi, ne is­ter­sen, ne ka­dar is­ter­sen, sen pa­ra­dan ha­ber ver de­di. Pe­ki ya de­po­da­ki­ler? Ça­dır de­di, bat­ta­ni­ye, yi­ye­cek fi­lan.
* * *
35 se­ne son­ra…
2011.
Van ge­ne dep­rem­le yı­kıl­dı.
Şu an iti­ba­riy­le 534 in­sa­nı­mız ha­ya­tı­nı kay­bet­ti. Tür­ki­ye se­fer­ber ol­du. An­cak, yar­dım­lar ye­ri­ne ulaş­mı­yor. Kış bas­tır­mak üze­re, ki… Bi baş­ka “Sa­li­h” man­şet­ler­de!
Bu da mü­te­ah­hit… Er­ci­ş’­te 20 ce­se­din çı­ka­rıl­dı­ğı Sev­gi Apart­ma­nı­’nın mü­te­ah­hi­di… Ken­di­si­nin otur­du­ğu dört dö­nüm, üç kat­lı, ha­vuz­lu, ul­tra lüks vil­la­da çat­lak bi­le yok. Ama, can tat­lı, vil­la­sı­na gir­mi­yor. Çim bah­çe­si­ne, Mer­ce­des ve Au­di ci­pi­nin ya­nı­na dik­ti­ği Kı­zı­lay ça­dı­rın­da otu­ru­yor. Hem de bi ta­ne kes­me­miş, iki Kı­zı­lay ça­dı­rı kon­dur­muş!
Sev­gi Apart­ma­nı­’n­da 20 ce­set da­ha çı­ka­rıl­ma­yı bek­li­yor. O an­da bi­na­da ol­ma­yıp kur­tu­lan­lar, ço­luk ço­cuk as­falt­ta nö­bet tu­tu­yor, ça­dır kam­yo­nu­nun yo­lu­nu göz­lü­yor. Bu ar­ka­daş ise, ci­pin­de uyu­ma­sı ve­ya pa­ra­yı bas­tı­rıp her­han­gi bi mar­ka ça­dır al­ma­sı müm­kün­ken… Kı­zı­la­y’­dan iki ta­ne in­dir­miş bi­le!
Ba­na so­rar­sa­nız…
İki ta­ne­cik­le çok ayıp edil­miş.
Res­mi dev­let tö­re­niy­le en az 20 ta­ne ça­dır ver­me­le­ri la­zım­dı Sa­li­h’­e.
Çün­kü, bu Sa­lih…
Zur­na de­ğil­dir.
Er­ciş Kay­ma­ka­mı ta­ra­fın­dan pla­ket­le ödül­len­di­ril­miş mü­te­ah­hit­tir.
* * *
Sev­gi­li Yıl­maz Öz­di­l’­in bu müt­hiş ya­zı­sı 28 Ekim 20011’de Hür­ri­ye­t’­te­ki kö­şe­sin­de ya­yın­lan­dı.
* * *
Ara­dan iki yıl da­ha geç­ti.
Halk TV eki­bi ge­çen­ler­de, Ge­nel Ya­yın Yö­net­me­ni Ha­kan Ay­gün baş­kan­lı­ğın­da Va­n’­a git­ti.
La­le Özan Ars­lan, TO­Kİ­’ye ve­re­cek pa­ra­la­rı ol­ma­dı­ğı için ka­lı­cı ko­nut­la­ra ge­çe­me­yen ve bu ne­den­le hâ­lâ kon­tey­nır­lar­da ba­rın­mak zo­run­da ka­lan ai­le­ler­le rö­por­taj­lar yap­tı.
Elek­tri­ği ke­sik buz gi­bi ge­çi­ci ko­nut­lar­da çi­le çe­ken ka­dın­lar ve has­ta­lık­tan ci­ğer­le­ri sö­kü­lür­ce­si­ne ök­sü­ren ço­cuk­lar­la ko­nu­şup dram­la­rı­nı ek­ran­la­ra yan­sıt­tı.
O prog­ram­da CHP İl Baş­ka­nı Ce­mal Şe­n’­in açık­la­ma­la­rın­dan an­la­dık ki, 2011 dep­re­min­de de tüm dün­ya­dan gön­de­ri­len yar­dım mal­ze­me­le­ri çe­te­ler ta­ra­fın­dan yağ­ma­lan­mış, ka­pa­nın elin­de kal­mış.
Ya­ni ara­dan ge­çen 35 yıl­da yağ­ma­cı­lık ko­nu­sun­da de­ği­şen hiç­bir şey ol­ma­mış!
* * *
Ben bu sa­tır­la­rı sı­ca­cık odam­da ya­zar­ken te­le­viz­yon­lar, Trak­ya­’ya yı­lın ilk ka­rı­nın dü­şe­ce­ği­ni ha­ber ve­ri­yor.
O sı­ra­da ku­la­ğı­ma, ka­rın çok­tan yağ­dı­ğı, ha­va­nın ge­ce­le­ri sı­fı­rın al­tın­da 10’u bul­du­ğu Va­n’­da­ki, kon­tey­nır­lar­da ya­şam sa­va­şı ve­ren ço­cuk­la­rın ök­sü­rük ses­le­ri ge­li­yor.
Va­n’­ın unu­tul­muş ço­cuk­la­rı, bir mu­ci­ze­nin ol­ma­sı­nı ve müş­fik bir elin ken­di­le­ri­ne uza­na­rak, sı­cak bir yu­va­ya ta­şı­ma­sı­nı bek­li­yor.
Ak­si tak­dir­de acı ha­ber­le­re ha­zır­lan­ma­mız ge­re­ki­yor…
Ayhan Çarkın’ın yalanları!
Su­sur­luk Çe­te­si hü­küm­lü­sü Ay­han Çar­kın, fai­li meç­hul ci­na­yet­ler­le il­gi­li da­va­da özet­le “Ben öl­dür­me­dim, baş­ka­la­rı öl­dür­dü­” de­miş.
Da­ha ön­ce de sav­cı­la­rı ve ha­ber­ci or­du­su­nu pe­şi­ne ta­kıp, öl­dür­dük­le­ri ki­şi­le­rin gö­mül­dü­ğü yer­le­re gö­tür­müş, ama ka­zı­lar so­nu­cun­da hiç­bir ce­set çık­ma­mış­tı!
Mah­ke­me­nin ak­li du­ru­mu­nun ye­rin­de olup ol­ma­dı­ğı­nın tes­pi­ti için has­ta­ne­ye sevk et­ti­ği Çar­kın, ya­lan­la­rı­nın bir bö­lü­mün­de ben­den de söz et­miş ve yan­lı ha­ber­ler yap­tı­ğı­mı söy­le­miş. Her­hal­de leh­le­rin­de ha­ber ya­pa­cak ve­”İ­yi ki öl­dür­dü­ler!” di­ye­cek de­ğil­dim.
He­men be­lir­te­yim, Su­sur­luk Çe­te­si­’nin yar­gı önü­ne çı­ka­rı­lıp he­sap ver­me­si­ni sağ­la­mak için yap­tı­ğım sa­yı­sız ha­ber, mes­lek ha­ya­tı­mın en şan­lı say­fa­la­rı­dır. (Me­rak­lı­sı ay­rın­tı­la­rı Ne­dim Şe­ne­r’­in yaz­dı­ğı ve ha­ya­tı­mı an­lat­tı­ğı “İş­te Ha­ya­tı­m” ad­lı ki­tap­tan ve ki­şi­sel web say­fam­dan oku­ya­bi­lir.)
Söy­le­dik­le­ri­ni faz­la cid­di­ye al­ma­mak­la be­ra­ber, ya­la­nın doğ­ruy­la yer de­ğiş­tir­me­si için bir kez da­ha ya­zı­yo­rum.
1- Su­sur­lu­k’­ta­ki ka­za­nın Are­na­’da ya­yın­la­nan fo­toğ­raf­la­rın­da, Çar­kı­n’­ın id­di­ası­nın ak­si­ne Mer­ce­des oto­mo­bi­lin için­de ce­set yok­tur. Ya­ni boş­tur! Fo­toğ­raf çe­ki­mi­nin hiç­bir gi­zem­li ya­nı da söz ko­nu­su de­ğil­dir. Çün­kü o fo­toğ­raf­lar, Su­sur­luk Sav­cı­sı ta­ra­fın­dan, olay ye­ri­nin ve de­lil­le­rin gö­rün­tü­len­me­si ama­cıy­la ce­set­le­rin çı­ka­rıl­ma­sın­dan son­ra çek­ti­ril­miş­tir. Ben­ze­ri olay­lar­dan son­ra ya­pı­lan ru­tin bir iş­lem­dir. Ya­yın­lan­ma­sı dün­ya­nın her ya­nın­da ga­ze­te­ci­nin gö­re­vi­dir.
2- Ku­mar­ha­ne­ler Kra­lı Ömer Lüt­fü To­pa­l’­ın öl­dü­rül­me­sin­den son­ra Ay­han Çar­kı­n’­ın da ara­la­rın­da bu­lun­du­ğu 2’si özel ha­re­kat­çı, 2’si de ku­mar­ha­ne sa­hi­bi ol­mak üze­re 4 ki­şi, İs­tan­bul Em­ni­yet Mü­dür­lü­ğü­’n­ce gö­zal­tı­na alın­mış­tı. Şüp­he­li­ler em­ni­yet­te bir ge­ce kal­dık­tan son­ra An­ka­ra­’dan ge­len bir özel eki­be tes­lim edi­le­rek ser­best bı­ra­kıl­mış­tı. Olay­dan bir sü­re son­ra o sı­ra­da bir­lik­te ça­lış­tı­ğı­mız Ka­nal D Ha­ber Mer­ke­zi­’nin de­ne­yim­li po­lis mu­ha­bi­ri Emin De­mi­rel ya­nı­ma ge­lip “A­bi bu adam­lar gö­zal­tı­na alın­dık­la­rın­da se­nin de öl­dü­rül­mek üze­re adı­nın ve­ril­di­ğin­den söz et­miş­ler. Bu ko­nuş­ma­lar bir ses ka­se­ti­ne kay­dol­mu­ş” de­di. Bu­nun üze­ri­ne dö­ne­min İs­tan­bul Em­ni­yet Mü­dü­rü Ke­mal Ya­zı­cı­oğ­lu, ar­dın­dan da meş­hur “Su­sur­luk Ra­po­ru­”nu ha­zır­la­tan Baş­ba­kan Me­sut Yıl­ma­z’­la ko­nuş­tum. İki­si de bu ka­se­tin var­lı­ğı­nı doğ­ru­la­dı­lar. Ama ba­na ver­me­di­ler. Mah­ke­me­de ta­nık­lık ya­par­ken de “Böy­le bir ka­set yok­tu­r” de­di­ler.
Ay­han Çar­kın ve di­ğer sa­nık­la­rın Ömer Lüt­fü To­pal Ci­na­ye­ti­’n­den yar­gı­lan­dık­la­rı Be­yoğ­lu 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si­’n­de­ki ta­nık­lı­ğım­da, hem Su­sur­lu­k’­ta­ki fo­toğ­raf­lar, hem de ka­set ko­nu­su­nu bu­ra­da yaz­dı­ğım gi­bi an­lat­tım.
Ay­han Çar­kın da­ha son­ra Are­na prog­ra­mı­na ka­tıl­dı. Mah­ke­me­de­ki id­di­ala­rı­nın hiç­bi­ri­ni be­nim ve Ne­dim Şe­ne­r’in yü­zü­mü­ze kar­şı söy­le­ye­me­di­ği gi­bi, bi­zim ga­ze­te­ci­li­ği­mi­zi öv­dü.
Ben bu tür ya­lan ve if­ti­ra­lar­dan hiç et­ki­len­mi­yo­rum. Çün­kü ha­ki­ka­tin to­pal­la­ya­rak da ol­sa he­de­fi­ne ula­şa­ca­ğı­na ina­nı­yo­rum.
Bi­ri­le­ri ta­ra­fın­dan el­di­ven gi­bi kul­la­nı­lan ve kir­len­dik­ten son­ra da bir ke­na­ra atı­lan Ay­han Çar­kın gi­bi­le­re de kız­mak ye­ri­ne acı­yo­rum.
35 se­ne ön­ce… 1976…
Van dep­rem­le yı­kıl­dı. 3 bin 840 in­sa­nı­mız ha­ya­tı­nı kay­bet­ti. Tür­ki­ye se­fer­ber ol­du. An­cak, yar­dım­lar ye­ri­ne ulaş­mı­yor, ade­ta bu­har olu­yor­du. Kış bas­tır­mış­tı. Kar fır­tı­na­sı­nın sa­vur­du­ğu buz ta­ne­cik­le­ri su­rat­la­ra ok gi­bi sap­la­nı­yor, kur­tu­lan­lar kur­tul­du­ğu­na piş­man olu­yor­du.
O za­man­lar TRT’­de ça­lı­şan de­ğer­li ağa­be­yim Uğur Dün­dar, bu va­him at­mos­fer­de Va­n’­a in­di, dep­re­min mer­kez üs­sü Mu­ra­di­ye­’nin Çal­dı­ran bu­ca­ğı­na git­ti. Man­za­ra ha­zin­di. Kam­yon kam­yon yar­dım­lar­dan eser yok­tu. Tir tir tit­re­yen ço­cuk­lar, ısın­mak için ko­yun­la­ra sa­rı­lı­yor­du.
Göz­le­ri çu­ku­ra kaç­mış genç­ten bi­ri ya­naş­tı, se­la­mü­na­ley­küm, aley­küm­se­lam, ku­la­ğı­na fı­sıl­da­dı…
Yar­dım­la­rın ner­de ol­du­ğu­nu bul­mak is­ti­yor­san, Va­n’­a git, Ha­cı Do­do­’yu sor!
Va­n’­a git­ti. Eliy­le koy­muş gi­bi bul­du. Her­kes ta­nı­yor­du. Mü­te­ah­hit­ti. Ger­çek­ten ha­cıy­dı. 60 kü­sur ya­şın­da. Ak sa­kal­lı. Bir de­ğil, iki de­ğil, al­tı de­fa git­miş­ti hac­ca… Hat­ta, oto­büs al­mış, ha­cı aday­la­rı­nı ta­şı­yor­du. Dö­nüş­te, yük­te ha­fif, pa­ha­da ağır ne ka­dar ka­çak mal var­sa, oto­bü­se zu­la­lı­yor, yur­da so­ku­yor­du. Ha­cı­’y­dı ama, Do­do de­ğil­di. La­ka­bıy­dı bu…
Asıl adı “Sa­li­h”­ti.
Va­zi­yet an­la­şıl­mış­tı.
Bi­ti­rim mu­hit­le­rin­de bü­yü­yen bi ha­ber­ci için, bu tip­ler hiç ya­ban­cı de­ğil­di. Git­ti Ha­cı­’ya… Ken­di­si­ni Bit­lis­li mü­te­ah­hit ola­rak ta­nıt­tı iyi mi! Uğur Dün­dar, Nor­veç­li gi­bi adam, Türk­çe­si de­sen, pı­rıl pı­rıl… Ama, pa­ra hır­sı iş­te böy­le bi şey­di. Ha­cı zo­ka­yı yut­tu. Çün­kü, fıl­dır fıl­dır dö­nen göz­le­ri, söz­de Bit­lis­li mü­te­ah­hi­din ma­sa­ya koy­du­ğu bal­ya gi­bi cüz­da­na ki­lit­len­miş­ti.
Düş pe­şi­me, de­di. Çı­kıp, az yü­rü­dü­ler. Bir de­po­ya var­dı­lar. Aç­ma­dı de­po­yu. Ar­ka­sı­na do­lan­dı­lar, kar­lar al­tın­da bi yı­ğın… Eliy­le te­miz­le­di Ha­cı Do­do, üs­tün­de dep­rem dam­ga­sı bu­lu­nan cil­lop gi­bi ke­res­te­ler gö­rün­dü. Ta­dım­lık gös­te­ri­yor­du… Afet İş­le­ri Mü­dür­lü­ğü­’nün gön­der­di­ği yar­dım mal­ze­me­le­riy­di. Ke­res­te, de­mir, çi­men­to, çi­vi, ne is­ter­sen, ne ka­dar is­ter­sen, sen pa­ra­dan ha­ber ver de­di. Pe­ki ya de­po­da­ki­ler? Ça­dır de­di, bat­ta­ni­ye, yi­ye­cek fi­lan.
* * *
35 se­ne son­ra…
2011.
Van ge­ne dep­rem­le yı­kıl­dı.
Şu an iti­ba­riy­le 534 in­sa­nı­mız ha­ya­tı­nı kay­bet­ti. Tür­ki­ye se­fer­ber ol­du. An­cak, yar­dım­lar ye­ri­ne ulaş­mı­yor. Kış bas­tır­mak üze­re, ki… Bi baş­ka “Sa­li­h” man­şet­ler­de!
Bu da mü­te­ah­hit… Er­ci­ş’­te 20 ce­se­din çı­ka­rıl­dı­ğı Sev­gi Apart­ma­nı­’nın mü­te­ah­hi­di… Ken­di­si­nin otur­du­ğu dört dö­nüm, üç kat­lı, ha­vuz­lu, ul­tra lüks vil­la­da çat­lak bi­le yok. Ama, can tat­lı, vil­la­sı­na gir­mi­yor. Çim bah­çe­si­ne, Mer­ce­des ve Au­di ci­pi­nin ya­nı­na dik­ti­ği Kı­zı­lay ça­dı­rın­da otu­ru­yor. Hem de bi ta­ne kes­me­miş, iki Kı­zı­lay ça­dı­rı kon­dur­muş!
Sev­gi Apart­ma­nı­’n­da 20 ce­set da­ha çı­ka­rıl­ma­yı bek­li­yor. O an­da bi­na­da ol­ma­yıp kur­tu­lan­lar, ço­luk ço­cuk as­falt­ta nö­bet tu­tu­yor, ça­dır kam­yo­nu­nun yo­lu­nu göz­lü­yor. Bu ar­ka­daş ise, ci­pin­de uyu­ma­sı ve­ya pa­ra­yı bas­tı­rıp her­han­gi bi mar­ka ça­dır al­ma­sı müm­kün­ken… Kı­zı­la­y’­dan iki ta­ne in­dir­miş bi­le!
Ba­na so­rar­sa­nız…
İki ta­ne­cik­le çok ayıp edil­miş.
Res­mi dev­let tö­re­niy­le en az 20 ta­ne ça­dır ver­me­le­ri la­zım­dı Sa­li­h’­e.
Çün­kü, bu Sa­lih…
Zur­na de­ğil­dir.
Er­ciş Kay­ma­ka­mı ta­ra­fın­dan pla­ket­le ödül­len­di­ril­miş mü­te­ah­hit­tir.
* * *
Sev­gi­li Yıl­maz Öz­di­l’­in bu müt­hiş ya­zı­sı 28 Ekim 20011’de Hür­ri­ye­t’­te­ki kö­şe­sin­de ya­yın­lan­dı.
* * *
Ara­dan iki yıl da­ha geç­ti.
Halk TV eki­bi ge­çen­ler­de, Ge­nel Ya­yın Yö­net­me­ni Ha­kan Ay­gün baş­kan­lı­ğın­da Va­n’­a git­ti.
La­le Özan Ars­lan, TO­Kİ­’ye ve­re­cek pa­ra­la­rı ol­ma­dı­ğı için ka­lı­cı ko­nut­la­ra ge­çe­me­yen ve bu ne­den­le hâ­lâ kon­tey­nır­lar­da ba­rın­mak zo­run­da ka­lan ai­le­ler­le rö­por­taj­lar yap­tı.
Elek­tri­ği ke­sik buz gi­bi ge­çi­ci ko­nut­lar­da çi­le çe­ken ka­dın­lar ve has­ta­lık­tan ci­ğer­le­ri sö­kü­lür­ce­si­ne ök­sü­ren ço­cuk­lar­la ko­nu­şup dram­la­rı­nı ek­ran­la­ra yan­sıt­tı.
O prog­ram­da CHP İl Baş­ka­nı Ce­mal Şe­n’­in açık­la­ma­la­rın­dan an­la­dık ki, 2011 dep­re­min­de de tüm dün­ya­dan gön­de­ri­len yar­dım mal­ze­me­le­ri çe­te­ler ta­ra­fın­dan yağ­ma­lan­mış, ka­pa­nın elin­de kal­mış.
Ya­ni ara­dan ge­çen 35 yıl­da yağ­ma­cı­lık ko­nu­sun­da de­ği­şen hiç­bir şey ol­ma­mış!
* * *
Ben bu sa­tır­la­rı sı­ca­cık odam­da ya­zar­ken te­le­viz­yon­lar, Trak­ya­’ya yı­lın ilk ka­rı­nın dü­şe­ce­ği­ni ha­ber ve­ri­yor.
O sı­ra­da ku­la­ğı­ma, ka­rın çok­tan yağ­dı­ğı, ha­va­nın ge­ce­le­ri sı­fı­rın al­tın­da 10’u bul­du­ğu Va­n’­da­ki, kon­tey­nır­lar­da ya­şam sa­va­şı ve­ren ço­cuk­la­rın ök­sü­rük ses­le­ri ge­li­yor.
Va­n’­ın unu­tul­muş ço­cuk­la­rı, bir mu­ci­ze­nin ol­ma­sı­nı ve müş­fik bir elin ken­di­le­ri­ne uza­na­rak, sı­cak bir yu­va­ya ta­şı­ma­sı­nı bek­li­yor.
Ak­si tak­dir­de acı ha­ber­le­re ha­zır­lan­ma­mız ge­re­ki­yor…
Ayhan Çarkın’ın yalanları!
Su­sur­luk Çe­te­si hü­küm­lü­sü Ay­han Çar­kın, fai­li meç­hul ci­na­yet­ler­le il­gi­li da­va­da özet­le “Ben öl­dür­me­dim, baş­ka­la­rı öl­dür­dü­” de­miş.
Da­ha ön­ce de sav­cı­la­rı ve ha­ber­ci or­du­su­nu pe­şi­ne ta­kıp, öl­dür­dük­le­ri ki­şi­le­rin gö­mül­dü­ğü yer­le­re gö­tür­müş, ama ka­zı­lar so­nu­cun­da hiç­bir ce­set çık­ma­mış­tı!
Mah­ke­me­nin ak­li du­ru­mu­nun ye­rin­de olup ol­ma­dı­ğı­nın tes­pi­ti için has­ta­ne­ye sevk et­ti­ği Çar­kın, ya­lan­la­rı­nın bir bö­lü­mün­de ben­den de söz et­miş ve yan­lı ha­ber­ler yap­tı­ğı­mı söy­le­miş. Her­hal­de leh­le­rin­de ha­ber ya­pa­cak ve­”İ­yi ki öl­dür­dü­ler!” di­ye­cek de­ğil­dim.
He­men be­lir­te­yim, Su­sur­luk Çe­te­si­’nin yar­gı önü­ne çı­ka­rı­lıp he­sap ver­me­si­ni sağ­la­mak için yap­tı­ğım sa­yı­sız ha­ber, mes­lek ha­ya­tı­mın en şan­lı say­fa­la­rı­dır. (Me­rak­lı­sı ay­rın­tı­la­rı Ne­dim Şe­ne­r’­in yaz­dı­ğı ve ha­ya­tı­mı an­lat­tı­ğı “İş­te Ha­ya­tı­m” ad­lı ki­tap­tan ve ki­şi­sel web say­fam­dan oku­ya­bi­lir.)
Söy­le­dik­le­ri­ni faz­la cid­di­ye al­ma­mak­la be­ra­ber, ya­la­nın doğ­ruy­la yer de­ğiş­tir­me­si için bir kez da­ha ya­zı­yo­rum.
1- Su­sur­lu­k’­ta­ki ka­za­nın Are­na­’da ya­yın­la­nan fo­toğ­raf­la­rın­da, Çar­kı­n’­ın id­di­ası­nın ak­si­ne Mer­ce­des oto­mo­bi­lin için­de ce­set yok­tur. Ya­ni boş­tur! Fo­toğ­raf çe­ki­mi­nin hiç­bir gi­zem­li ya­nı da söz ko­nu­su de­ğil­dir. Çün­kü o fo­toğ­raf­lar, Su­sur­luk Sav­cı­sı ta­ra­fın­dan, olay ye­ri­nin ve de­lil­le­rin gö­rün­tü­len­me­si ama­cıy­la ce­set­le­rin çı­ka­rıl­ma­sın­dan son­ra çek­ti­ril­miş­tir. Ben­ze­ri olay­lar­dan son­ra ya­pı­lan ru­tin bir iş­lem­dir. Ya­yın­lan­ma­sı dün­ya­nın her ya­nın­da ga­ze­te­ci­nin gö­re­vi­dir.
2- Ku­mar­ha­ne­ler Kra­lı Ömer Lüt­fü To­pa­l’­ın öl­dü­rül­me­sin­den son­ra Ay­han Çar­kı­n’­ın da ara­la­rın­da bu­lun­du­ğu 2’si özel ha­re­kat­çı, 2’si de ku­mar­ha­ne sa­hi­bi ol­mak üze­re 4 ki­şi, İs­tan­bul Em­ni­yet Mü­dür­lü­ğü­’n­ce gö­zal­tı­na alın­mış­tı. Şüp­he­li­ler em­ni­yet­te bir ge­ce kal­dık­tan son­ra An­ka­ra­’dan ge­len bir özel eki­be tes­lim edi­le­rek ser­best bı­ra­kıl­mış­tı. Olay­dan bir sü­re son­ra o sı­ra­da bir­lik­te ça­lış­tı­ğı­mız Ka­nal D Ha­ber Mer­ke­zi­’nin de­ne­yim­li po­lis mu­ha­bi­ri Emin De­mi­rel ya­nı­ma ge­lip “A­bi bu adam­lar gö­zal­tı­na alın­dık­la­rın­da se­nin de öl­dü­rül­mek üze­re adı­nın ve­ril­di­ğin­den söz et­miş­ler. Bu ko­nuş­ma­lar bir ses ka­se­ti­ne kay­dol­mu­ş” de­di. Bu­nun üze­ri­ne dö­ne­min İs­tan­bul Em­ni­yet Mü­dü­rü Ke­mal Ya­zı­cı­oğ­lu, ar­dın­dan da meş­hur “Su­sur­luk Ra­po­ru­”nu ha­zır­la­tan Baş­ba­kan Me­sut Yıl­ma­z’­la ko­nuş­tum. İki­si de bu ka­se­tin var­lı­ğı­nı doğ­ru­la­dı­lar. Ama ba­na ver­me­di­ler. Mah­ke­me­de ta­nık­lık ya­par­ken de “Böy­le bir ka­set yok­tu­r” de­di­ler.
Ay­han Çar­kın ve di­ğer sa­nık­la­rın Ömer Lüt­fü To­pal Ci­na­ye­ti­’n­den yar­gı­lan­dık­la­rı Be­yoğ­lu 2. Ağır Ce­za Mah­ke­me­si­’n­de­ki ta­nık­lı­ğım­da, hem Su­sur­lu­k’­ta­ki fo­toğ­raf­lar, hem de ka­set ko­nu­su­nu bu­ra­da yaz­dı­ğım gi­bi an­lat­tım.
Ay­han Çar­kın da­ha son­ra Are­na prog­ra­mı­na ka­tıl­dı. Mah­ke­me­de­ki id­di­ala­rı­nın hiç­bi­ri­ni be­nim ve Ne­dim Şe­ne­r’in yü­zü­mü­ze kar­şı söy­le­ye­me­di­ği gi­bi, bi­zim ga­ze­te­ci­li­ği­mi­zi öv­dü.
Ben bu tür ya­lan ve if­ti­ra­lar­dan hiç et­ki­len­mi­yo­rum. Çün­kü ha­ki­ka­tin to­pal­la­ya­rak da ol­sa he­de­fi­ne ula­şa­ca­ğı­na ina­nı­yo­rum.
Bi­ri­le­ri ta­ra­fın­dan el­di­ven gi­bi kul­la­nı­lan ve kir­len­dik­ten son­ra da bir ke­na­ra atı­lan Ay­han Çar­kın gi­bi­le­re de kız­mak ye­ri­ne acı­yo­rum.

28 Kasım 2013 Perşembe

ŞİVAN PERVER. TÜRKİYE TERÖRİST DEDİ

Tayyip Erdoğan’ın dün Diyarbakır’da elini kaldırdığı ve hasretle sarıldığı Şivan Perver’in Türkiye’yi terörist devlet ilan eden ve bebek katili Öcalan’a övgüler düzen bir PKK’lı olduğunu hatırlatmak isteriz.
Delicious ile paylaşDigg ile paylaşFacebook ile paylaşGoogle Bookmarks ile paylaşStumbleupon ile paylaşTechnorati ile paylaşTwitter ile paylaşLinkedIn ile paylaş

Tayyip Erdoğan’ın dün Diyarbakır’da elini kaldırdığı ve hasretle sarıldığı Şivan Perver’in Türkiye’yi terörist devlet ilan eden ve bebek katili Öcalan’a övgüler düzen bir PKK’lı olduğunu hatırlatmak isteriz.
PKK'lı Perver bir konserinde şu sözleri söylemişti: "Abdullah Öcalan barış ve özgürlük savaşçısıdır. Terörist değildir. Terörist olan Türkiye Devleti'dir. İnanın bana.
İnanın bana terörist olan Türkiye Devletidir. Türkiye'nin silahları bizi öldürüyor. Terörist olan onlardır."
İşte Perver'in Türkiye'yi terörist ettiği görüntüler


Şivan Perver Kimdir?
Şivan Perver namı diğer İsmail Aygün, Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinin Karakeçili Türkmen aşiretlerine mensup bir köyde doğmuş ve aslen Mardinlidir.
Marksist-Leninist ideolojiyi benimsemiş ve bu ideoloji etrafında şarkılar söylemiştir. Oldukça etkileyici bir ritim ve tonla söylediği şarkılarla PKK’nın silahlı mücadelesine destek veren ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yüzlerce genci dağa çıkmaya teşvik ederek onları ölüme sürükleyen bir Kürt ırkçısıdır
Yıllarca PKK için çalıp söyleyen Şivan Perver daha sonra Irak’ın Kuzeyine geçerek Barzani’ye hizmet etmeye başlamıştır.Öcalan işle yolları ayrıldığı söylense de hiçbir zaman için böyle olmamıştır.Sorun sadece rant meselesinden kaynaklanmıştır.Daha fazla ranta sahip olacağını düşündüğü için Barzani ile anlaşmıştır..Yoksa sahip olduğu ırkçı fikirlerden asla taviz vermemiş aksine PKK’yı ve Öcalan’ı her zaman göklere çıkarmıştır…
PKK elebaşısı Öcalan İtalya’da ağırlandığı dönemde, Şivan Perver İtalya’ya giderek Apo’ya bağlılık ve desteklerini bildirmiştir.
Çok değil, 21 Mart 2009’ da Almanya’nın Hannover kentinde PKK tarafından organize edilen Nevruz etkinliğine katılan Şivan Perver, kendisini ısrarla Türkiye’ye Nevruz kutlamalarına davet eden Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’a da cevap niteliğinde olmak üzere, burada şunları söyledi:
“Kürtlerin on yıllardır büyük bir bedel ödediklerini belirterek, “Biz halk olarak, büyük bedeller ödedik. Çok acılar çektik. Ama hiçbir zaman mücadelemizden ve özgürlüğümüzden vazgeçmeyeceğiz. Biz inatçı bir halkız. Bu inadımız olmasaydı bugün buralarda olmazdık”(NE İNADIDIR BU…)
“Kürtler bugün her tarafta direniş içindedir. Bu direnişin baş mimarlarından gerillayı selamlıyorum” ( GERİLLA İLE KİMİ KASTEDİYOR ….)
Daha düne kadar bizi inkar ettiler, çocuklarımızın kollarını kırdılar. Ve bizi öldürdüler.Kürtlerin önderi Abdullah Öcalan’nı zindana attılar. Bugünde kalkıp Nevroz’u birlikte kutlamaya çalışıyorlar. Bu ikiyüzlülüktür. Bizim barış ve kardeşlik taleplerimizi hiçbir zaman kabul etmediler. Savaşla karşılık verdiler”
Konuşması sık sık ‘Biji serok Apo’ sloganlarıyla biten Şivan Perver bunun üzerine Kürtçe ‘Vin çaven minin’ diye karşılık vererek, ‘İmralı’daki Kahramanı selamlıyorum’ dedi. Sanatçının bu sözü üzerine on binlerce PKK’lı tek ses olarak Öcalan lehine sloganlar atmıştır.
Şivan Perver’in “Hernepeş” “Ey Rakip” ve “Serhildan Jiyane,Berxwedan Jiyane” adlı marş niteliğindeki şarkılarında ne anlattığına da isterseniz bir bakalım.. Sanatçı ya güya….
Ey rakip(ey düşman) şarkısı: İran topraklarında 1946′da kurulup 11 ay sonra yıkılan Mahabad Kürt Cumhuriyeti için Hozan Dildar tarafından yazılan marştır. Irak’taki sözde Kürdistan Federal Yönetiminin bugün milli marşıdır. Sözlerinin Türkçesi şöyledir:
“Dinle düşman, Kürt halkı hala yaşıyor
Top ateşinden ve felaketlerden hiç yılmayacak.
Kürt gençliği aslan gibi şahlanıyor,
Sarsılmaz cesaretiyle,
Hayat tacını kanıyla kazanıyor.
Kim söyleyebilir Kürdün yok olduğunu
Kürt yaşıyor, bayrağı yeniden dalgalanacak.
Biz ki, Medler’in ve Keyhüsrev’in çocuklarıyız..
Kürdistan’dır daima inancımız ve kanunumuz
Devrim çocuklarıyız kızıl renkle kutsandık.
Korkmuyor musun ey düşman, kanlı geçmişinizden
Kürt gençliği daima kurban vermeye hazır.
Ölüme hazır, ölüme hazır, ölüme hazır.”
Hernepeş(İleri): PKK’lılar tarafından sözde milli marş olarak kabul edilen bu şarkıyüzünden kaç gencin canı yanmıştır, kaç genç dağa çıkmıştır bölgede yaşayanlar iyi bilirler. Kürt gençlerini kızlar üzerinden dolduruşa getirerek dağa çağıran bu sözde milli marşın bir kısmının Türkçesi de şöyledir:
“Güzel Kürt kardeşlerim gelin
Ülkemizin ardına gidelim
Eğer siz gelmezseniz biz kızlar yeteriz
Haydi ileri, gün bizim günümüz
Ülkemizde mücadele bizi bekliyor
Yeni kuşağın genç kızları biz de çalışmak istiyoruz
Biz bu genç canımızı ülkemizin yoluna koyduk
Yüreklerimiz çelikleşti artık
Haydi kızıl bayrak için hep beraber gidelim…”
Serhildan Jiyane Berxwedan Jiyane (İsyan Özgürlüktür Direniş Özgürlüktür): Bu şarkının da Türkçe sözlerine bakınca kime karşı direnişten, kime karşı isyandan, nerenin dağlarından bahsettiğini ve Kürdistan özlemi içerisinde nasıl yanıp tutuştuğunu çok daha iyi anlıyoruz.
“Dağların tepelerinde isyan hey
Zindanlarda direniş
Delikanlıların sesi güzel geliyor bana
Kızların sesi güzel
İsyan, direniş…
İsyan yaşamdır
Direniş yaşamdır
Durmak fayda getirmez
Onu geliştirmek bizim amacımızdır
Kürdistan bizi bekliyor
Onun gözleri bizi çağırıyor
İsyan, direniş…
İsyan yaşamdır
Direniş yaşamdır”
Evet, Şivan Perver gerçekte budur.
Ve bahsedilen güzel şeyler böyle hain gerçeklere dayanıyorsa vay halimize.
Şivan Perver PKK konserinde
Terör örgütü PKK'nın Fransa'da yaşayan yandaşları "PKK'nın kuruluşunun 31. yıldönümü anma etkinlikleri" çerçevesinde başkent Paris'te düzenlenen gecede bir araya geldi. Gecede, Avrupa'da yaşayan Kürt şarkıcı Şivan Perwer de konser verdi.
Geceye, 2 bin 500'den fazla kişi katıldı. Paris'in Rungis La Fraternelle semtinde cumartesi günü akşam saatlerinde düzenlenen konser gecesinde, Türkiye'ye yönelik siyasi mesajlar içeren poster ve afişler ile teröristbaşı Abdullah Öcalan ve PKK bayrağının renkleri dikkat çekti. Gecede PKK'ya ait resim ve videolar, konser salonuna kurulan dev bir ekran aracılıyla kalabalığa gösterildi. Konserde halk oyunları ve rap müzik gösterilerinin ardından, Şivan Perwer sahne aldı. Konuşmasını, “Analar ağlamasın" sözleri ile bitiren Perwer'i salondaki kalabalık uzun süre alkışladı.
'Allah kahretsin Türk dilini'
Ünlü sanatçı Şivan Perver’in internete düşen sözleri tartışma çıkaracak...
Son günlerde PKK'yı eleştiren ve hükümet tarafından Türkiye'ye davet edilen ünlü sanatçı Şivan Perver'in internete düşen sözleri tartışma çıkaracak
terör örgütü PKK’ya yönelik sert eleştirileri nedeniyle tehdit edildiği gerekçesiyle Avrupa’da polis tarafından korumaya alınan ve hükümetin Türkiye’ye davet etmesiyle gündeme gelen sanatçı Şivan Perver’in Kürtlerin yoğun kullandığı internet sitelerinde yayınlanan sözleri, tartışma çıkaracak.
"NAZİ RUHLU VE FAŞİST"
Şivan Perver, geçen yıl Komkar grubu tarafından düzenlenen Nevruz konserinde Kürtçe ve Türkçe bir konuşma yapmış. Konuşmasında, “Kürtlerin dillerini yasakladığı” gerekçesiyle Türklerden “Nazi ruhlu ve faşist” diye söz etmiş. Perver, “Allah kahretsin Türk dilini, başımızdan defedelim” diyor.
Ak Parti’nin yanı sıra CHP’ye “Faşist ruhlu partiler” diyen Perver, milletvekili olan Kürt ağalarından “Şerefsizler” diye söz ediyor. Perver’in konuşmasındaki satır başları şöyle:
"TÜRKLER KARDEŞ OLAMIYOR"
“İngilizce öğreniyoruz, Almanca öğreniyoruz, Türkçe’yi bülbül gibi konuşuyorlar. Türkler bizim ruhumuzu alıyor. Türkler bizimle kardeş olamıyor, olmak istemiyorlar. Ölmemizi istiyorlar. Türklerin ruhu 1930-1945’lerdeki Almanların ruhu gibi olmuş.
"TÜRKLERİN RUHU DA FAŞİSTLEŞMİŞ"
Türklerin ruhu da faşistleşmiş. Bunu iyi bilin. Türk hayranlığı. Türkler onları basıyor basıyor, onlar da hadi bas diyor. Ayıp ya, çok ayıp yeter artık. ... Yeter be, Allah kahretsin bu Türk dilini ya, başımızdan defedelim. ... Allah kahretsin o kardeşliği... Türklerin ne saygısı var bize be.”
TRT'DE PKK BAYRAKLI SIVAN PERVER ROPORTAJI
Perver’in, Öcalan’ın yakalanışının yıldönümü olan 15 Şubat’ta TRT Şeş’e verdiği röportajda, TRT’nin, Perver’in arkasındaki Kuzey Irak Kürt Yönetimi’nin kullandığı SOZDE “Kürdistan bayrağını” mozaikleyerek verdi. Arkadas ozunden vazgecmiyor yani...
Şıvan, son bombasını ise 30.01.2010 günü Viyana’daki konserinde patlattı. Bazı sözleri nedense Türk medyasına yansı(tıl)madı.
Şivan Perwer şunları söyledi: “Türkiye şu anda ateş altındadır. Baskı ve zulüm devam ediyor. Özgürlüğümüz yok. Türk-Kürt birlikte hareket edersek kurtulabiliriz. Sonra bir Anadolu Cumhuriyeti çatısı altında kardeşçe yaşayabiliriz. Türkiye’de birçok şeyin değişmesi gerekir. Bunlar gerçekleşmedikçe benim gelmem fayda etmez. Türkiye’nin beni kaldırması mümkün değil. Çünkü ben zor bir insanım, kendi gerçeklerimden vazgeçmem. Şimdilik dönmeyi düşünmüyorum.” (Rojev, 01.02.2010)
Şivan’ın, bir süre önce Gazeteci Neşe Düzel’e söylediği “Kürtlerin de kendi toprakları üzerinde bağımsız yaşama hakkı var. Çözüm için PKK'nin de sürecin içinde olması gerekiyor.” (Taraf, 14.09.2009) sözlerini de hatırlayalım.
EtikHaber