13 Aralık 2013 Cuma

BARZANİ KİM ? AŞİRET DEĞİL

BARZANİ AŞİRET DEĞİL ÖYLEYSE KİM BU BARZANİ

Kürt kimliği ile tuzak kuranlar…

13 Aralık 2013 Cuma 17:42
Bu haber 1924 kez okundu
BARZANİ AŞİRET DEĞİL  ÖYLEYSE KİM BU BARZANİ
“Soyumuz Amid beylerine dayanıyor” diyor Mesud Barzani.
Öyleyse oraya gidip bakalım, kim bu Barzani?
Amid, Diyarbakır ilimizin eski adı. Diyarbakır Valiliği’nin resmi web sayfasında tarihçesi bakınız kimlere dayanıyor; “
M.Ö.7500 yıllarına ve Diyarbakır ve çevresinde yaşamış olan Hurriler, Mitanniler, Hititler, Asurlar, Medler, Persler, Büyük İskender, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Selçuklular ve Osmanlılar.”
Barzani aşireti acaba hangisiydi?
Amid’in, Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail’in Çaldıran savaşı sonrası Osmanlı topraklarına katıldığını biliyoruz. Bu dönemdeki adı; Diyar-ı Bekr(Diyarbekir) ve ilk Beylerbeyi Bıyıklı Mehmed Paşa.
Barzanileri bulmak için, bu döneme bakabiliriz; Amid beyleri sayılırken -ki, bunlar; Melik Halil Eyyubi, Bitlis Emiri Şerefhan, Hizan Emiri Davud, Sason Emiri Ali, İmadiye Hakimi Emir Seyfeddin, Nırman Hakimi Abdal, Zırki Hakimi Ahmed, Eğil Hakimi Lala Kasım şeklinde sıralanıyor- Barzani beylerinin adı bu listede okunmuyor. Tarihçi Hammer de,”Osmanlı Devleri Tarihi” kitabında, Çaldıran sürecinde ortaya çıkmış önemli ve güçlü aşiretleri sayıyor, şöyle ki;
“Hakkariler, Zibariler, Haletiler, Haririler, Ruşeniler, Bartiler, Bitlililer, İmadiler, Sincariler, Gorkiler, Gezereviler.[1]
Barzaniler burada da yok.
Biraz daha yakından bakalım…
Günümüz Barzanisi Amid’e dayalı ise, bu üç beyin soyağacı içinde Büyük Mesud’un izleri olmalı. Sadece aşiret adından yola çıkıldığında, hakim beyler döneminde Barzani diye bir aşiretin adı görülmüyor ne Bitlisli İdris dönemi ne de Baban-Soran-Bedirhan devrinde. O devirlerin savaşları ve isyanları da yazıldı, Barzani yine yok, adına rastlanmıyor.
Öyleyse bu Barzanlıların geçmişi Çaldıran’a yani (Amid) Diyar-ı Bekir’e dayanmıyor.
Aslında Mesud Barzani soyağacını vermiş olsaydı, sonuca ulaşmak kolaydı ama vermiyor. Öte yanda, istihbarat arşivlerine dayalı araştırma yapan akademisyenler ve tarihçiler bir ipucu verseydi, yine kolaydı, vermiyor, bu konuyu yazmıyorlar. 
“Niye bu ısrarlı iz takibi, bu çok mu önemli” diye soruluyorsa ; Barzaniler şimdi Orta Doğu’da tarih yapıyor, tarih yazıyor, Türkiye’nin kimle karşı karşıya olduğu bilinmeli. Şimdi daha yakına gelelim…
1900 yılındaki bir Osmanlı belgesinde, Talbani adı geçiyor. Kerkük ve Süleymaniye bölgesinde huzursuzluk çıkaran ve Berzenc aşireti ile sürekli mücadele halinde olan Talbani aşireti hakkında incelemede bulunan Fırka-i İslahiyye tarafından verilen bir raporda, Talabani aşireti görülüyor. Bu raporda dikkat çekici olan şu; Talabani’nin bir aşiret değil, bir aile oldukları vurgusu, üstelik sahtekarlık nitelemesiyle birlikte yazılmış:
Bunların aslında aşiret olmadıkları, 20-25 haneden ibaret bir aile kolu oldukları, kendilerine aşiret namı vererek, bölgede bazı idareciler ile menfaat ve çıkar işbirliği içinde olmaları yüzünden bu huzursuzlukların yaşanmasına neden oldukları, dolayısıyla bölgede asayşişin sağlanması için, Talbanların reisleri ve Talban Dergahı mensuplarından 13 kişinin Bağdat ve Basra’ya uzaklaştırılmaları gerektiği…”

1900 tarihli raporda, 20-25 hanelik bir aile kolu olarak tespit edilen Talabani, nasıl oluyorsa, aradan beş yıl geçiyor ve bu kez, 1.670 nüfusla “Kürt aşiretleri” arasında sayılıyor. 20-25 hanelik bir yapının, beş yıl içinde 1.670 nüfusu barındırabilecek yaklaşık  167 haneye nasıl çıkmış olduğu ise bilinmiyor.
Bu noktada, “Tanzimat sonrası toprağın tapulaştırılmasında, Osmanlı yerel bürokrasisinin yerli aşiret ağa ve beyleriyle işbirliği yaparak, sahte belgelerle bir yağmaya girişmiş olduğu” dikkate alınarak bir araştırma yapılabilir, ne de olsa bir sabıka var…
Osmanlı arşivinde yer alan, 1905 tarihli, Irak kuzeyi Musul vilayet bölgesindeki aşiretleri tespit eden bir başka raporda, sayılan 15 Kürt aşiret içerisinde Barzani adında bir tespit yapılmamış. Sayımı yapılan aşiretler şöyle;
“Surçi, Kakai, Kerdi, Şirvan, Hoçnav, Petziri, Aker, Susni, Şeyh Bizini, Ocak, Kafroş, Caf, Hemavend, Talbani ve Artuş[3]. Yine aynı dönemde ve aynı bölgede sayım ve tespiti yapılan 13 Arap aşireti içinde de Barzani adına rastlanmıyor ki bu Arap aşiretleri de şöyle; Kerkeri, Şammar al-Sayıh, Şammar Hoka, Zübeyd, Lehip, Ubeyd, Cubür, Al-Bu Iceyl, Dileym, Beni Zeyf, Aneze, Hadidi ve Ni’aym[4].
Hani olur ya “Kürt görünür ama aslında Arap’tır” gibi bir kuşkuyla bu aşiretlerin içine de bakıldı, ama yine yok. Talabani var, Talbani diye yazılmış…
Yine 1905 yılında, Musul ve Şehrizor vilayetlerinde göçebe, yarı yerleşik ve yerleşik Kürt aşiretleri sayılıyor. Buna göre nüfus açısından en güçlü aşiretler İmadiye’de Tayyari( 48.100 kişi), Süleymaniye’de Caf(45.460 kişi), Akra ve Revandüz bölgesinde Surçi(14.900 kişi) ve Herki(12.270 kişi) aşiretleri ön plana çıkmış.
Bunlar arasında, Karatepe bölgesinde yerleşik Talbani aşireti en arka sıralarda yer alıyor. Bugün Barzani’nin merkezi olan Erbil’e hakim olan aşiretler ise, bu belgede; “Surçi, Kakai, Şeyh Bizini” olarak gösterilmiş. Barzani aşiretinin adı ise bu Osmanlı belgesinde de geçmiyor[5].
Bir başka Osmanlı belgesinde, Zibar kazasının bağlı bulunduğu Musul Sancağı ve ona en yakın Kerkük Sancağı’ndaki yerleşik, yarı yerleşik ve göçebe Kürt aşiretleri sayılmış.
Bu tespit ve sayımı yapılan Kürt aşiretleri içerisinde Barzani yok. Belirlenmiş olan aşiretler şöyle;
“Tayyari, Surçi, Kakai, Rızari, Herki, Şirvan, Mezuri, Bradost, Hoşnav, Pişkeli, Beziri, Mandımıra, Belbas, Aker, Yerli Babuli, Susni, Körk, Balekiş, Şeyh Bızini, Pişter, Kafroş, Bane, İsmail Azizi, Bezenci, Guvara, Caf, Palani, Hemavend, Şuvan ve Talbani.”
Barzani aşiretinin nerede konakladığını görebilmek için, İran’dan göçebe gelen aşiretler arasında da arama yapılmış, yine izine rastlanmamış. İran’dan Barzan coğrafyasına gelen aşiretler de şöyle sıralanıyor;
“Kadirveysi, Zevdi, Mamiş, Piran, Sin, Fakih Veysi ve Fakih Abdullah Ağa.”[7]
Nihayet,  1918 yılına ait bir Osmanlı belgesinde izleri bulunuyor, Barzan ve Zibar şöyle anlatılıyor;
Barzani ve Zibar aşayiri[8] üzerine hareket eden Nasturi ve Ermeniler’den mürekkep İngiliz kuvvetleriyle aşayir-i merkume arasında vuku bulan müsademede tarafeynden üç dört yüzkişi maktul düştüğü ve bir rivayette Barzanlıların vilayet huduna karip Mizivri nahiyesine çekildiği…”[9]
Kısacası o yılda bir Barzan var, bir de Barzan aşayiri…
Bu belgelenmiş araştırma sonuçlarını dikkate alarak, Barzan’dan çıkılan yolu burada noktalayalım.
Barzani aşiret değil!
Birinci Dünya Harbi yıllarında varlığını göstermeye başlayan ki öncesinde adı bile kayıtlarda geçmemiş ve bu bölgenin diğer güçlü aşiretleri karşısında varlığı olmayan küçük bir aile olduğunu söyleyebiliriz; Barzani Ailesi.
Peki, kimdi bu Aile?
Cemaat ve Barzani’de açıklıyoruz…
Erdal Sarızeybek


[1] Hammer, s. 364.
[2] A.g.e.s. 169.
[3] Os. Dön. K. Irak, s. 69.
[4] A.g.e.s. 78.
[5] Osmanlı Döneminde Kuzey Irak, s. 120
[6] A.g.e.s. 120.
[7] A.g.e.s. 121.
[8] Aşayir; Aşireti olan, geniş aile mensubu kimse(Bkz: Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü, TDK).
[9] A.g.e.s.25.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder